İskoçyalı David Hume 1777’de kaleme aldığı bir yazısında ahlakın temelinin mantık mı yoksa duygu mu olduğu konusunda ateşli bir tartışma yaşandığını dile getiriyor ve kendisinin duyguyu savunanlardan yana olduğuna dikkat çekiyordu.
Başta Immanuel Kant olmak üzere mantıktan yana olan kimi düşünürler iki yüzyıl boyunca Hume’un "duygusalcı" görüşüne karşı savaştılar.
Derken 1960’larda Harvard Üniversitesi ruhbilimcilerinden ve Kant’ın savunucularından Lawrence Kohlberg 30 yıl boyunca egemen olacak bir kuram ortaya attı.
Jean Piaget’nin bilişsel ruhbilimle ilgili çalışmalarından yola çıkan Kohlberg çocuklarda ahlaki değerlerin akıl yürütme yeteneğinin bir ürünü olduğunu ve bilişsel yetileri geliştikçe ahlaki değer yargılarının da giderek daha incelikli bir boyut kazandığını öne sürüyordu.
Kohlberg’in görüşü on yıl öncesine dek ahlaki kararlarla ilgili ruhbilimsel tartışmaların çıkış noktasını oluşturmaktaydı. Ne var ki son beş on yıldır bu konuda köklü değişimler yaşandı.