Cevap: Tarihte Yahudiler Ve Müslümanlar
Bunun en gerçek kanıtı Osmanlı İmparatorluğu idi. 1492 yılında, İspanya Kralı Ferdinand, İspanya'da yaşayan ve Hıristiyanlığı seçmemiş olan tüm Yahudileri ülkeden kovma fermanı yayınladığında, Osmanlı hükümdarı II. Beyazıt onlara kucak açmıştı. Yüzyıllar boyunca, Yahudiler Osmanlı yönetiminde, huzurlu sayılabilecek bir ortamda yaşadılar ve zamanla Avrupa ülkelerinden gelen çok sayıda Yahudi bu topraklara yerleşti. Bernard Lewis'e göre, "Yahudilerin Osmanlı topaklarında yaşamalarına izin verilmekle kalınmıyor, çoğu zaman buraya göç etmelerine yardımcı olunuyor, hatta bazen zorlanıyorlardı."
Bu topraklara yerleşen Yahudiler, Osmanlı İmparatorluğu'nun bilim ve teknik alanındaki gelişimine önemli katkıda bulundular. Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'na sağladıkları en büyük yararlardan biri, matbaa makinesiydi. 1493'te, İspanya'dan kovulduktan yalnızca bir sene sonra, David ve Samuel ibn Nahmias İstanbul'a İbranice harflerle baskı yapan ilk matbaayı kurdular. Yahudi edebiyatı, oldukça ılımlı bir atmosfere sahip olan Osmanlı İmparatorluğu içinde gelişti.
Osmanlı İmparatorluğunun çöküş sürecine girişi ve Avrupa'daki sömürge güçlerinin giderek yükselişine tepki olarak cereyan eden ulusal coşkunluk ve galeyan ile radikal dindarlığın artışıyla birlikte, on dokuzuncu yüzyıldan itibaren bazı Müslüman ülkelerinde yaşayan Yahudilerin, hayat şartları bozulmaya başladı. Bu dönemde oluşan Yahudi karşıtı (antisemitik) tiplemeler öncelikle İslam dünyasında ortaya çıktı.
Yirminci yüzyılda, imparatorluğun yıkılışı ve modern ulusalcılığın yükselişe geçişi sonucunda, Yahudilerin atalarının anavatanı olarak gördükleri topraklarda özlem duydukları ulusal hür iradeyi oluşturma emelleri ile yerel ve bölgesel Arap toplumun ulusal özerklik çabası arasında bir çatışma meydana geldi. Bu bölgesel zıtlaşma, son dönemde giderek artan bir din sorunu haline geldi.
Ortadoğu'daki politik anlaşmazlığın sebep ve sonuçlarını, doğru ve yanlışlarını derinlemesine araştırmadan diyebiliriz ki; farklı taraflardan kaynaklanan ve giderek artan dinin ön planda tutulması ile bu bölgesel çatışma İslam dünyası ile Batı dünyası arasındaki bir medeniyetler anlaşmazlığı gibi sunulmaktadır. Aşırı uçtakiler, diğerlerini ahlaki değerlerden ve dini kurallardan yoksun kişiler olarak addederek, özellikle Arap dünyasında ve genel olarak diğer Müslüman ülkelerinde, İsrail ve Yahudiler düşman "çıbanbaşları" olarak gösterilmektedir.
Oysa gerçekte olan, medeniyetler arası bir anlaşmazlıktan öte, medeniyetlerin kendi içindeki çatışmalardır. Bu anlaşmazlık esasen, kendi toplumlarındaki fertlerle olduğu kadar kendi dini inançları dışındakilerle aralarına mesafe koyan, tarih boyunca ezilmiş ve aşağılanmış olanlar ile farklı toplumları dünya kültürünün bir parçası olarak gören ve onlarla sürekli bir pozitif etkileşim arayanlar arasında meydana gelmektedir.
"Medeniyetler içi anlaşmazlık" demek, her iki taraftan da aydınlık seslerin yalnızca farklılıklarını ortaya yapıcı katkı adına koyma sorumlulukları değil, alternatif bir ifade sağlamak konusunda birlikte çalışmak (dinler arası ve kültürler arası işbirliği ve karşılıklı saygı çerçevesinde) gibi sorumlulukları olduğu anlamına gelmektedir. Özellikle, Müslüman ve Yahudi liderlerin kendi toplum ve inanç geleneklerine yönelik görevleri vardır: her birinin, kendi dini uygarlıklarının yıkıcı istismarını etkisiz hale getirmek için; Hz. İbrahim'in çocukları aralarında - Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Yahudiler - geçmişteki şanlı işbirliklerinden ve ortak çalışmalarından ilham alarak adım atmaları gerekmektedir. |