Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Ve evin yüzü burkuldu...
Bir kıpırtı vardı şakaklarında.
Yıkıcılar geldiler, çatıdan başladılar.
Kiremitleri topladılar birer birer.
Tahtaları söktüler, kanırtıp çivileri,
Ellerinde birer birer keserler...
Anımsar mısın denize karşı bakınırdık?
İkimiz de arkamızı dönmek istememiştik kıyıya.
Susmuştuk uzun bir hesaplaşmayla,
İki sevgili vardı yan masada...
Umurlarında bile değildi deniz.
Alınları birbirine değecekti az daha!
Yıkıcılar yine, yeniden geldiler...
Çıkardılar kapı ve pencerelerin pervazlarını.
Kör gözleri ve açılmış ağzıyla,
Kaldı temelleri üstünde umarsız ev
Sıra balyozlardaydı artık!
Çelik iskeletini evin ortaya çıkarmak için...
Benim göğüs kafesimde bir iskete.
İskeletimin bekçisi, içten bağlı kemiklerime.
Sıçrayıp duruyordu oradan oraya,
Duyuyordum kıpırtısını içimde...
Bir bulut geçiyordu senin gözlerinden,
Ben kızgın çölüm, sen yıldızsın göğünle.
Yıkıcılar yine, yeniden geldiler...
Düştü gürültüyle yüzü köhne evin.
Göründü bazı odaları ve iç duvarları.
Ayrı renklere boyanmış sofası, isli mutfağı!
Bir kesit kalmıştı geriye şimdi o evden,
Eski bir yaşantıyı simgeleyen...
Çıkıp yürümüştük kıyı boyu...
Benim sıvası dökük yüzüm, senin çocuk gözlerinle.
Oysa sen yürümeyi sevmezsin.
Nasıl da değişmişti görünüşü!
Yıllardır görmediğimiz o şehrin.
Yürümüştük anısıyla eski cumbalı evlerin...
Yıkıcılar geldiler, yıktılar bütün duvarları...
Yalnız temel kaldı geriye yalnız temel.
Birkaç tuğla kırığı, iş araçlarındı artık!
Bir canavar ağzıyla deşmek için toprağı,
Ve temizleyecekler kazılan yerlerde...
Bizlerden arda o kalan balçığı!