Tekil Mesaj gösterimi
Alt 25 Nisan 2012, 23:34   #1
Çevrimdışı
Rüzgar
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Toplum ve Felsefe




Mevlana'nın manevi ikliminden nasiplendiği Şems'i kaybettiği süreç... Adeta bir divane psikolojisi içinde Tebriz sokaklarında Şems'i aramaktadır. Tesadüf onu bir yalancıyla karşılaştırır. Yalancı, alışkanlığının rahatlığı içinde Mevlana'ya Şems'i gördüğünü söyler ve eliyle yerini tarif eder. Bu müjde (!) Mevlana'yı çok sevindirir. Derhal cübbesini çıkarır ve yalancıya hediye eder. O sırada yoldan geçen biri, tebessüm ve istihza karışımı bir suratla, “Ne yaptın, o kişi hayat boyu doğru bir laf etmemiştir. Yalancının tekidir.” der.
Mevlana'nın cevabı çarpıcıdır:
“Ben cübbemi onun yalanına verdim. Doğru söylediğini bilsem, canımı veririm.”
Aslında Mevlana'nın aradığı Şems'in filozofik görüşleri, yani felsefeydi. Fikri dünyası Şems'in düşünsel üretiminden yoksun kalınca, Mevlana'da bir ruhi buhran meydana gelmiş ve o vecd ile “arayış”a yönelmişti.
Peki, Şems-i Tebrizi, Mevlana Celaleddin Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli, Sarı Saltık gibi düşünürler, hangi felsefi görüşlerin ve ve kimin takipçisiydiler?
Öncelikle, Farabi'nin.
870 yılında Türkistan'da Siderya (Seyhun) nehri ile Aris'in birleştiği yerde kurulmuş Farab'da (Otrar) doğan Ebu Nasr Muhammed Farabi, dünya filozofyasının ikinci ismi olarak anılmakta.
Muallim-i evvel, Aristo; Muallim-i Sani, Farabi.
Muallim-i Sani, ikinci öğretmen demek.
Aristoteles'in ortaya attığı madde ve suret kavramını hiçbir değişiklik yapmadan benimseyen, eşyanın oluşumunda, yani yaratılışta madde ve sureti iki temel ilke olarak gören Farabi'nin fiziği de, metafiziğe bağlıdır. Buna göre, evrenin ve eşyanın özünü oluşturan dört öğe (toprak, hava, ateş, su) ilk madde olan “el-aklül faal”den çıkmıştır. Söz konusu dört öğe, birbirleriyle belli ölçülerde kaynaşır, ayrışır ve içinde bulunduğumuz “evren”i, yani “el-alem”i oluşturur.
Farabi, bilimleri de sınıflandırmıştır; üç kategoriye ayırarak:
-Fizik
-Matematik
-Metafizik
Farabi'ye gelinceye kadar bilimler “trivium” (üçüzlü) ve “quadrivium” (dördüzlü) diye tasnif ediyorlard
Nahiv (dil-gramer-imla), Mantık, Beyan üçüzlü; Geometri, Musiki, Matematik ve Astronomi dördüzlü bilimler kategorisindeydi.
Farabi'nin tasnifi, Avrupalı bilginlerce kabul edildi. O tasnif halen devam etmekte.
Hava titreşimlerinden ibaret olan “ses” olayının da ilk mantıksal açıklamasını yapan Farabi'nin en çarpıcı tespiti şudur:
“Alem, ademdedir”...
Yani,; evren, büyük insan; insan, küçük evrendir.
Bu yaklaşımla; insan ahlakının temeli bilgidir ve akıl iyiyi kötüden ancak bilgiyle ayırır, tespitini yapmıştır.
Geçmişimizde; Farabi'den Mevlana'ya, Hacı Bektaş-ı Veli'den Simavna'lı Şeyh Bedrettin'e ve süreç içerisinde bilimsel evrim çizgisinde 20. Yüzyıl'da Rıza Tevfik, Ziya Gökalp, Sabahattin Eyyüboğlu, Azra Erhat, Vedat Günyol, Cevat Şakir, Cemil Meriç, Nurettin Topçu gibi isimlere günümüzde Bedia Akarsu, Mina Urgan, Hilmi Yavuz, Bilge Karasu, Ahmet İnam, Macit Gökberk, Nermi Uygar, İonna Kuçuradi, Nusret Hızır gibi isimlerle devam eden bir “filozofik arayış” süreci...
Böyle bir felsefi birikim varken; 12 Eylül 1980'de felsefe dersleri “seçmeli ders” kategorisine alındı. İşlevselliği sınırlandırıldı.
Acaba neden?
… Ve günümüzde “Felsefe Dersleri”ne neden özel bir önem verilmiyor?
Soru ve ünlem!..

__________________
Exy..
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet