Tekil Mesaj gösterimi
Alt 21 Temmuz 2013, 11:35   #1
Estela
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Şeyhülislamların Ramazan fetvaları




Her Ramazan ‘suya girmek orucu bozar mı’ diye sorulur. Halbuki bunun gibi birçok meselenin fetvasını şeyhülislamlar asırlar önce vermiş.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Her Ramazan suya girmek orucu bozar mı diye sorulur. Halbuki bunun gibi birçok meselenin fetvasını şeyhülislamlar asırlar önce vermiş

Osmanlı döneminde halk kafasına takılan her türlü konuyu şeyhülislama veya müftülere sorardı. Şeyhülislamlara en çok sorulan konulardan biri de oruçla ilgili meselelerdi. Bayılınca orucum bozulur mu, gülsuyu koklarsam orucum bozulur mu şeklinde oruçla ilgili her türlü mesele fetva makamlarına sorulurdu.

Dini konulara cevap

Fetva denince, akla padişahların savaş açmak için şeyhülislamlardan aldıkları fetvalar gelir. Ancak yalnız padişah değil herkes fetva makamına başvururdu. Pırasa yenilir mi; sakala kına sürülebilir mi; bayıldım, orucum bozuldu mu gibi binlerce konu müftülere veya şeyhülislamlara sorulur ve alınan fetvaya göre hareket edilirdi. Kanunî Sultan Süleyman'ın meşhur şeyhülislamı Ebussuud Efendi, sabah namazından ikindi namazına kadar, binden fazla fetva verirdi.

Fetva almak için soru soran kişi durumu "mesele" adı altında ve kendi ismini açıklamadan yazılı olarak fetva makamına arz ederdi. Fetvalarda meselesi olan kişiler gerçek adlarıyla yer almayıp, erkekler için Zeyd, Amr, Bekir, Halid; kadınlar için ise Hind, Zeynep gibi temsili isimler kullanılırdı. Fetvalarda genellikle soru kısmı ayrıntılı olur; cevapsa "olur, olmaz, caizdir, değildir" gibi bir iki kelimeden oluşurdu. Kısa cevabın yeterli olmadığı durumlarda cevap kısmı ayrıntılı olurdu. Fetvanın sonunda, fetvayı veren müftünün adı ve sıfatı bulunurdu.

Şeyhülislamlıktaki fetva işleri için fetva emini isimli bir görevlinin başkanlığında "Fetvahane" adı verilen bir daire vardı. Buradaki görevliler şeyhülislamın idaresi altında dinî konularda yazılı olarak sorulan sorulara cevap verirlerdi. Günümüzde Süleymaniye'de İstanbul Müftülüğü olarak kullanılan bina, Osmanlı döneminde "Fetvahane" idi.

Ramazan fetvaları

Kanunî ve İkinci Selim dönemlerinde 1545-1574 yılları arasında 29 yıl şeyhülislamlık yapan Ebussuud Efendi ile 1674-1686 yılları arasında 12 yıl ve 1692 yılında da 40 gün olmak üzere iki defa şeyhülislamlık yapan Çatalcalı Ali Efendi'nin oruçla ilgili verdikleri bazı fetvalar şunlardır:

Soru: Müslüman Zeyd, Ramazan ayında özürsüz olarak oruç tutmasa, Zeyd'e ne lazım gelir?
Cevap: Müslüman olan öyle yapmaz.

Soru: Oruçlu Zeyd, nehre girip gusül abdesti alsa, orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.

Soru: Devamlı olarak oruç tutan Zeyd, öğleden sonra Amr'ın davetinde hazır bulunduğunda yemek yemesi lazım olsa, herkesle birlikte yemesi mi doğrudur, yememesi mi?
Cevap: Oruç tutmaya niyet ettiyse yememesi gerekir. Ancak davet sahibi yemek yemediği için incinirse, yemesi doğrudur.

Soru: Zeyd, oruçlu Amr'ı Ramazan'da yemek yerken görse, Zeyd'in Amr'ı uyarması gerekir mi?
Cevap: Eğer Amr genç olup, oruç tutmaya kadirse gerekir, ama yaşlılığından dolayı orucu tamamlayamıyorsa gerekmez.

Soru: Ramazan'da oruçluyken üç defa bayılan Zeyd'in orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.

Soru: Oruçluyken yüzüne gül suyu sürüp, koku koklayan Zeyd'in orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.

Soru: Zeyd Ramazan'da oruçluyken, ağrısını dindirmek için dişine karanfil koyduğunda, tükürüğünü yutsa, karanfili yutmasa orucu bozulur mu?
Cevap: Bozulmaz.

Şeyhülislam fetvaları

Tarihimizde bu kadar önemli olan şeyhülislam fetvalarının maalesef çok az bir kısmı yeni harflerle yayımlanmıştır. Ertuğrul Düzdağ; Ebussuud Efendi'nin fetvalarını, İbrahim Ural; Çatalcalı Ali Efendi'nin fetvalarını, Cahit Kayra; Abdullah Efendi'nin fetvalarını, Süleyman Kaya; Feyzullah Efendi'nin fetvalarını, İsmail Cebeci ise Ceride-i İlmiye fetvalarını yayımlamışlardır.

Mersin'in tarihi

Anadolu'nun birçok şehrinin tarihi çok eski dönemlere kadar uzanırken bazı şehirlerimiz ise çok yeni sayılabilecek bir tarihe sahiptir. Ordu, Nevşehir ve Mersin gibi. Şehir merkezi olarak tarihi yaklaşık 150 yıllık olan Mersin'in tarihi, kendisi de Mersinli olan Mahmet Mazak'ın editörlüğünde belgelere dayalı olarak yazıldı. 'Osmanlı Deniz Ticaretinin Yükselen Değeri' ismiyle Mersin Ticaret Odası tarafından yayımlandı.

Selçuklu ve Osmanlı döneminde "İçil/İçel" olarak anılan bölgede Mersin ismi 17. yüzyıldan itibaren karşımıza çıkar. Ancak Mersin 19. yüzyılın başlarında bile birkaç kulübeden oluşan ve iskelesi olan bir yerdi. Limanın ön plana çıkmasıyla Mersin gelişmeye başladı. 1830'lu yılların ortalarında Tarsus'un hakiki iskelesi hâline geldi.

19. yüzyılın ortalarındaysa bütün Adana ovasının başlıca iskelesiydi. Çukurova'nın artan tarım ürünlerinin sevkiyatı Mersin iskelesinden yapıldı. Bu avantajla Mersin büyümeye devam etti. Karayolu ile demiryollarının yapılması ve yeni iskelelerinin inşaatıyla Mersin iyice ön plana çıktı.

Mersin 1852'de köylükten nahiyeliğe yükseldi. 1864'te kaza, 1888'de sancak oldu. Mersin o kadar hızla büyümüştü ki daha önce sancak olarak bağlı olduğu Tarsus bile bu dönemde Mersin'e kaza olarak bağlanmıştı. Ticaret ve liman Doğu Akdeniz'de büyük bir Türk şehrini ortaya çıkarmıştı.

Zenbilli müftü

Şeyhülislâm Ali Efendi, fetva isteyenlerin sorularını yazdıkları kâğıtları koyabilmeleri için evinin penceresinden zenbil denilen bir sepet sarkıtırdı. Soruları buraya koyanlar, cevaplarını da bu zenbilin içinden alırlardı. Şeyhülislâm bu alışkanlığından dolayı, halk tarafından "Zenbilli Müftü" olarak anılmıştı.

Bir günde 1413 fetva

Kanunî Sultan Süleyman'ın meşhur şeyhülislâmı Ebussuud Efendi, bir gün sabah namazından ikindi namazına kadar, adamlarıyla birlikte ne kadar fetva yazdıklarını hesapladığında, ortaya 1413 rakamı çıkmıştı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet