Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Hz. İsa, kıyamet kopmadan önce tekrar yeryüzüne inecek mi?
Hz. İsa geldi mi?
Bediüzzaman, Hıristiyanlığın ya söneceğini, ya da hurafelerden arınıp Tevhide dönüşececeğini, İslâma terki silah edeceğini söyler.
Kanaati ikinci şıkkın gerçekleşeceği noktasındadır. Bunun gerçekleşmesi yolunda, Hıristiyanlığın geçmişten bugüne geçirdiği evreleri ise şöyle anlatır:
“Mükerreren (tekrar tekrar) yırtıldı, purutluğa tâ geldi, purutlukta görmedi ona salâh verecek.
“Perde yine yırtıldı, mutlak dalâle düştü. Bir kısmı lâkin yakınlaştı Tevhide; onda felâh görecek,
“Hazırlanır şimdiden... Yırtılmaya başlıyor. Sönmezse safvet bulup İslâma mal olacak.
“Bu bir sırr-ı azîmdir, ona remz ve işaret: Fahr-i Resûl demişti: ‘İsa Şer’im (Şeriatim) ile amel edip ümmetimden olacak.’”(65)
Yukarıda bu hakikatin nasıl gerçekleştiğinin bir kısım örneklerini vermiştik. Bediüzzaman eserlerinde bu konuda oldukça örnekler verir. Bir eserinde, “Âhirzamanda Hz. İsa’nın (a.s.) din-i hakikisi hükmedecek, İslâmiyetle omuz omuza gelecek”(66) der. Kur’ân, Asr-ı Saadette olduğu gibi, Ehl-i Kitabı yalnız Allah’a ibadet etme, Ona ortak koşmama gibi tek kelimede birleşmeye(67) davet etmekteydi. Bu âyet asrımızda eskiye göre büyük ölçüde tatbikat bulmaya başladı. Cehalet ve körü körüne taklitçiliğin kırılıp yerini akıl, ilim, insaf ve hakperestliğe bırakmaya başladığı günümüzde, Hıristiyanlık dünyası da artık Kur’ân’ın bu emrine kulak vermeye başladılar.
Resûlullah, tâ Asr-ı Saadetten bu günleri görüp, “Âhirzamanda İsevîlerin hakiki dindarları ehl-i Kur’ân ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacaklarını”(68) bildirmişti. Konuyla ilgili hadis-i şeriflerden biri de şöyle:
“İstikbalde Rum ile emniyeti temin eden bir sulh akdedeceksiniz ve birlikte ikinize de muhalif olan bir düşmana karşı savaşacaksınız.”(69)
İbni Mâce’de yer alan bir hadiste ise, savaşlar başgösterdiğinde Arap olmayanlardan atları cins atların en kıymetlisi, silahları silahların en iyisi olan bir ordunun İslâmı teyid edeceği bildirilmektedir.(70) Bu ordu, âhirzamanın büyük savaşları ânında, İslâma destek olan harp teknolijisi yüksek Hıristiyan bir devletin ordusu olamaz mı?
Nitekim Bediüzzaman, İkinci Cihan Savaşı esnasında komunizmi temsil eden Rusya’ya karşı mücadele veren, “Allah’a istinad edip dinsizliği kaldıracağım, İslâmiyeti ve İslâmları himaye edeceğim” diyen Almanya ve Bolşeviklere gâlibâne ve öldürücü darbe vuran içerisindeki muharip gruptan sitayişle söz etmiş, Hz. İsa’nın şahs-ı mânevîsinin bir nevi temsilcisi olduğunu zikretmiştir.(71)
Yetmiş-seksen yıldır ateizm adına hareket eden komünizmle ne İslâm ülkeleri ve ne de Hıristiyan ülkeler tek başlarına mukabele edebildiler. Onun için de ittifak zaruret oldu. Nato, Cento gibi kuruluşlar da bunun sonucunda doğdu.
Zaman bu zamandı. Bunu çok iyi hisseden Bediüzzaman, ehl-i îmana da, dindar ruhanîlere de bazı hakikatleri hatırlatma ihtiyacı hissetmişti:
“Şimdi ehl-i îman, değil Müslüman kardeşleriyle, belki Hıristiyanın dindar rûhanîleriyle ittifak etmek ve medar-ı ihtilâf meseleleri nazara almamak, niza etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.”(72)
“Şu zamanda ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat değil yalnız dindaşı, meslektaşı, kardeşi olanlarla samimi ittifak etmek, belki Hıristiyanların hakiki dindar rûhanîleri ile dahi medar-ı ihtilâf noktaları, muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar.”(73)
Misyonerler, Hıristiyan ruhânîleri ve Kur’ân hizmetkârları çok dikkat etmeliydiler. Çünkü Kuzeyden çıkan dinsizlik cereyanı, İslâmla İsevîliğin hücumuna karşı kendini müdafaa etmek için Müslümanlarla misyonerlerin ittifakını bozmaya çalışıyordu. Bu cereyan, İslâmın halkı kollaması, zekâtı farz, fâizi haram kılması ve zulümden sakındırması gibi esaslarını kullanarak Müslümanları aldatıp onlara bir imtiyaz verip kendi tarafına çekebilirdi.(74)
İkinci Cihan Savaşının bir cephesinde dinsizlik rejimi komünizm vardı. Bir tarafta da Hıristiyan devletleri. Bediüzzaman bu yönüyle harbi değerlendirirken, “... Çünkü bu cihan harbinde iki hükümet küre-i arzın hâkimiyeti için mürafaa ve muhakeme dâvâsında bulunmaları içinde iki muazzam dinin musalaha ve sulh mahkemesine barışmak dâvâsı açılarak ve dinsizliğin dehşetli cereyanı da semavî dinlerle mücahede-i azîmesi (büyük mücahedesi) başladı.”(75)
Durum nazikti. Düşman ise büyük ve dehşetli. İhtilâf edenler ne kadar kuvvetli olurlarsa olsunlar az kuvvetle alt edilebilirlerdi. “Deccalâne” cereyan ise iş başındaydı. Buna karşı Hıristiyanlarla Müslümanların ittifak içerisinde olmaları gerekmekteydi. Şöyle diyordu Bediüzzaman:
“Ehemmiyetli bir endişe ve bir tesellî kalbime geliyor ki: Bu geniş boğuşmaların neticesinde eski Harb-i Umumîden çıkan zarardan daha büyük bir zarar, medeniyetin istinadı, menbaı olan Avrupa’da Deccalâne bir vahşet doğurmasıdır. Bu endişeyi tesellîye medar; âlem-i İslâmın tam intibahıyla Yeni Dünyanın, Hıristiyanın hakiki dinini düstûr-u hareket ittihaz etmesiyle ve âlem-i İslâmla ittifak etmesi ve İncil, Kur’ân’la ittihad edip tâbi olması, o dehşetli gelecek iki cereyana karşı semavî bir muâvenetle dayanıp inşaallah galebe eder.”(76)
Bu Deccalâne cereyan komünizmden başka birşey değildi. Dünya kurulalıdan bu yana “Din afyondur” zırvasını esas alıp bütün dinlere, mukaddeslere böylesine savaş açan ikinci bir sistem görülmemişti. Nemrutlara, Firavunlara, Şeddatlara taş çıkartan bu sistem, önüne geleni yutarak gelişmiş, kuvvet bulmuş, dünyanın önemli bir kısmını istilâ etmişti. Böyle bir zamanda ne hak din mensupları olan Müslümanlar ve ne de Hıristiyanlar tek başlarına karşı koyabilecek güce sahip değillerdi. Müslüman-Hıristiyan ittifakından başka yol olamazdı.
Eskiden Hıristiyan devletleri İttihad-ı İslâma taraftar değillerdi, fakat komünistlik ve anarşistlik çıktığı için hem Amerika, hem de Avrupa devletleri ittihad-ı İslâma da taraftar olmaya mecburdular.(77) söyler.
İttihad-ı İslâmın teşekkül etmesi demek ise Hz. Mehdî’nin şahs-ı mânevîsinin üç önemli vazifesi îman, hayat ve şeriatten ibaret olan üçüncüsü vazifesinin gerçekleşmesi demekti. Çünkü Hz. Mehdî’nin üçüncü vazifesi, hilafet-i İslâmiyeyi ittihad-ı İslâma binâ ederek, İsevî ruhanîleriyle ittifak edip din-i İslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlara fedâkârlarla tatbik edilebilirdi.(78)
13 Aralık 1992’de papalık 627 sayfalık bir kitap yayınladı. Bütün kiliselere dağıtılan bu kitaptan sadece Fransa’da 200 bin adet satıldı. Kitapta Hıristiyanlık İslâmiyet doğrultusunda yorumlanıyor. Fatiha Sûresinin de yer aldığı bu kitapta şöyle deniliyor:
“İnsanlar, diğer insanların yaptıkları kànunlara değil, İlâhî kanunlara itaat etmelidirler.”
Tevhid inancının tüttüğü eserde teslis ise şöyle ele alınıyor:
“Teslis akidesini tek Allah inancına göre izah etmek imkânı kalmamıştır. Hazreti İsa, sadece Allah’ın kendisine tebliğ ettiklerini nakleden bir peygamberdir.”
1967’den bu yana papalık “Dinler Arası Diyalog Konseyi Başkanı” sıfatıyla Müslümanların Ramazan bayramlarını tebrik ediyor. 1992 yılında yayınladığı tebliğ şöyleydi:
“Aziz Müslüman hemşireler ve kardeşler!
Sizlerin oruç ve namaza bağlılığınıza saygı duyan biz İsevîler, Allah’ın bir nimeti olan barış ve huzura kavuşmak için birlikte çalışmayı arzu ediyoruz.
Sizler mü’min ve Müslümanlar olarak farz olan Ramazan orucunu tutmanın verdiği yüksek duyguyla gâyet iyi biliyor ve idrak ediyorsunuz ki, gerçek huzur ve barışın temini Allah’tan gelen bir yardım ve nur olmadıkça mümkün değildir. O Allah ki, huzur, saadet ve barışın yegâne Rabbidir.
Cenab-ı Allah’a duâ ederiz ki, bizlere Müslümanlar ve İsevîler olarak karşılıklı yardımlaşma ve diyalog ile huzur ve barışı temin etmek için zorluklara dayanacak bir güç ve kuvvet ihsan etsin.”
1996 yılında Dinlerarası Diyalog Papalık Danışma Kurulu Başkanı Kardinal Francis Arinze ise, Ramazan Bayramı münasebetiyle İslâm dünyasına yönelik mesajında, hem Müslümanların bayramlarını tebrik ediyor, hem de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasındaki ilişkilerin geliştirmesi, birbirlerine tahammülden öte daha ileri ve derin bir seviyeye varması gerektiğinden söz ediyordu. Papa Jean Paul’ün “Biz Hıristiyan ve Müslümanlar, genellikle birbirimizi yanlış anlamış ve geçmişte bazan birbirimize karşı gelmiş ve hatta polemik ve savaşlarla kendimizi tüketmişizdir” şeklindeki sözlerini nakleden Arinze, “Hafızalarımızı geçmişin olumsuz kalıntılarından kurtarma ve istikbale bakma vakti gelmiştir. Kim diğerini üzmüşse, buna pişman olarak af dilemelidir. Karşılıklı olarak birbirimizi affetmeliyiz” diyordu.(79)
Hz. İsa icraatını perdeler arkasında yürütüyor sanki. Demek ki gelmiş. Tabii ki imtihan sırrı gereği herkes onu tanıyamıyor. Onu ancak ona çok yakın olanlar tanıyabilecek.
Dipnotlar
---------------------------------------------------------
1. Luka İncili, 23.
2. Matta, 26:14-16.
3. Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, 3:1517-1518.
4. Al-i İmran Sûresi, 54-55.
5. Nisa Sûresi, 157-158.
6. Hz. İsa (a.s.) Peygamber Efendimiz (sav)’e ümmet olmak için inecektir. Hakiki İncil’de Muhammed aleyhissalatü vesselamın üstünlüklerini gören Hz. İsa, onun ümmetinden olmak için dua etmiş, Allah duasını kabul buyurmuş. (bk. Canan, İbrahim, Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi, Feza Gazetecilik, 1996, 14/74; Herkese Lazım Olan İman, Ebü’l-Baha Ziyaeddin Mevlana Halid b. Ahmed Halid-i Bağdadi, 1242/1827 ; Trc: Kemahlı Feyzullah Efendi, 6. bsk., İstanbul, 1989)
7. Said Havva, A.g.e., 9:336.
8. A.g.e., s. 420.
9. İbni Mâce, 10:338.
10. Müslim, 2:58.
11. Sıddık Hasan Han, es-Seyyid Muhammed Sıddık el-Kannucî, el-İzaa (Kahire: 1407/1986), s. 114; Said Havva, A.g.e., 9:335-336, 446.
12. Said Havva, A.g.e., 9:445.
13. Kittânî, A.g.e., s. 147.
14. İbni Mâce, 10:338.
15. et-Teftazanî, Mes’ûd bin Ömer bin Abdillah, Şerhu'l-Makasıd (İstanbul: 1277), Hatime: 8; 2:307.
16. Zuhruf Sûresi, 61.
17. Müslim, Kitabü'l-Fiten: 39.
18. Buharî, Büyû: 102; Mezalim: 31; Enbiya: 49; Müslim, Kitabü'l-İman: 242; Ebû Davud, Melahim: 14.
19. Buharî, Mezalim: 31; Büyu’: 102; Müslim, Îman: 242-243; İbni Mâce, Fiten: 33.
20. Müsned, 3:387; el-Fıkhü'l-Ekber Aliyyü'l-Karî Şerhi Terc., s. 284.
21. Müslim, Kitabü'l-Fiten: 34.
22. el-Heytemî, A.g.e., s. 68.
23. İmam-ı Rabbanî, Mektûbât, 2:1309.
24. İbni Mâce, 10:338.
25. Şârânî, Muhtasaru Tezkiretü'l-Kurtubî Terc., s. 500.
26. Said Havva, A.g.e., 9:338.
27. Sahih-i Buharî Terc. 1:83 (H. 1406, 5:208); el-Fethu’l-Kebîr, 2:143.
28. Buharî, Kitabü'l-Enbiya (Babü nüzûl-i İsâ): 60, 4:324; Müslim, 2:56.
29. İbni Hacer, el-Feth, 6:491.
30. Müslim, Îman: 247; Suyûtî, Celaleddin Abdurrahman, el-Havî li’l-Fetâvâ, I-II (Beyrut: 1983), 2:83.
31. el-Heytemî, A.g.e., s. 64.
32. el-Fıkhu'l-Ekber Aliyyü'l-Karî Şerhi Terc., s. 284.
33. Şuâlar, s. 507.
34. Nursî, Mektûbât, s. 13.
35. İbni Mâce, 10:323.
36. Müsned, 2: 437; 6:75.
37. Müsned, 2:482-483.
38. Müslim, Kitabü'l-İman: 243.
39. Buharî, Büyû: 102; Mezalim: 31; Enbiya: 49; Müslim, Kitabü'l-İman: 242; Ebû Davud, Melahim: 14.
40. Canan, A.g.e., (İstanbul: Feza Gazetecilik A.Ş., 1996), 14:73.
41. Müsned, 2:437; Muh. Tezkiretü'l-Kurtubî, s. 498.
42. Müslim, Kitabü'l-İman: 243.
43. Abdullah bin Mes'ûd, Tefsîru İbni Mes'ûd, s. 243.
44. Müslim, Kitabü'l-Fiten: 34.
45. Kittânî, A.g.e., s. 145.
46. Kitabü’l-Bürhan, s. 105.
47. Müsned, 6:125, 435; Müslim, Fiten: 110.
48. Müsned, 3:368; 4:216-217.
49. Sarıtoprak, A.g.e., s. 128.
* Lüd, Kudüs'e 68 km uzaklıkta on beş bin nüfuslu bir kasabadır.
50. Müslim, Fiten: 110; Tirmizî, Fiten: 59, 62; İbni Mâce, Fiten: 33; Müsned, 2:66; 6:455-456.
51. İbni Kesir, Nihayetü'l-Bidaye, 1:158.
52. Nursî, Şuâlar, s. 506-507.
53. Nisa Sûresi, 61.
54. el-Fıkhu'l-Ekber Aliyyü'l-Karî Şerhi Terc., s. 284.
55. Mehmet Vehbi, Hülasatü'l-Beyan, 3-4: 1109.
56. Mektûbât, s. 54.
57. Nursî, Mektûbât, s. 413.
58. Nursî, Şuâlar, s. 581.
59. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 2:71.
60. İbni Mace, Fiten: 33.
61. Müslim, Kitabü'l-Fiten: 82.
62. el-Münavî, Feyzü’l-Kadîr, 4:275.
63. Müslim, Kitabü'l-İman: 243.
64. Tirmizî, 4:93; İbni Mâce, 10:340.
65. Nursî, Sözler, s. 723.
66. Nursî, Kastamonu Lahikası, s. 111.
67. Âl-i İmran Sûresi, 64.
68. Nursî, İhlas Risaleleri, s. 24.
69. Tac Tercümesi, H. 960; İbni Mâce, H. 4089.
70. İbni Mâce, H. 4090.
71. Nursî, Kastamonu Lâhikası, 53-54.
72. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 1:206.
73. Nursî, İhlas Risaleleri, s. 24; Lem’alar, s. 151.
74. Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 159.
75. Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 191.
76. Nursî, Emirdağ Lâhikası, 1:53.
77. A.g.e., 2:54.
78. Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 11.
79. 17 Şubat 1996, Yeni Asya.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet |