Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Kasım 2014, 15:01   #1
Çevrimdışı
Desmont
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ask ve Kaotik Özgürlük





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Kitabın Adı : Aşk ve Kaotik Özgürlük
Yazarın Adı : Eyüp Erdoğan
Yayınevi : Müptelâ Yayınları
Basım : Haziran, 2014
Sayfa Sayısı : 176
Tür : Türk Edebiyatı / Felsefe

Niçin âşık oluruz?

Neden seks yapma ihtiyacı hissederiz?
Peki, tüm yaşam sürecimizde neler yaşayacağımız önceden belirlenmiş olarak mı doğarız?
İlla annemize ya da babamıza benzemek zorunda mıyız?
Özgün bir birey olabilmemizde ya da olamamamızda ebeveynlerimizin ve içinde yaşadığımız toplumun etkisi var mıdır?
Eyüp Erdoğan sade ve yalın diliyle kaleme aldığı Aşk ve Kaotik Özgürlük isimli kitabında filozoflarla psikanalizcilerin izinden giderek bu sorulara yanıt veriyor. Necmettin Erbakan, Cem Karaca, Abdullah Gül, Afife Jale gibi örneklerle bu konuda okurlara yeni bir bakış açısı sunuyor.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Efsanelere, hikâyelere, romanlara, şiirlere, en güzel bestelere ilham veren, uğrunda servetlerin, şöhretlerin feda edildiği, acı çektiren, tımarhaneye düşüren, intihara sürükleyen “aşk,” hiç kuşku yok ki dünyanın en tatlı mutluluğuyla en derin acısından yaratılmıştır. Cennetle cehennem arasında bir yerlerde duran bu duygu aklın en soylu zaafıdır. Bu yüzden ki insanın yaşayabileceği bu olağanüstü deneyimi anlatabilmek için yeryüzünde var olan diller çaresiz kalır.
Avını sinsice kollayıp beklemediği bir anda yakalayan, ağına düşürdükten sonra söz hakkı tanımayan bir zorbadır “aşk.” Dayanılması güç bir maraz, üzüntü veren bir dert, vazgeçilmez bir illettir. Şefkatiyle büyüleyip kör eden, tutkusuyla Mecnun’a çevirip yolundan eden, şehvetiyle baştan çıkarıp haz bahçelerinden şeytan dağına sürükleyen heyecan, coşku, duygu kasırgasıdır.
Gençliği seven, güzelliği arayan, kelebekler gibi kanat çırpıp çiçekten çiçeğe konan “aşk” neşe pınarıdır, mutluluk nedenidir. Herkes bir şekilde aşka boyun eğmek zorundadır, çünkü aşktan daha tatlı bir memba, daha tesirli bir deva yoktur. Aşk tüm hazların üstündedir ve bu hazlarla arzulara onların üstünde olduğu için hükmetmektedir. Hükümran olan bu hazzın gözü karadır. Savaş Tanrısı Ares bile, “aşk”la, yani Eros’la boy ölçüşemez.Ares, “aşk”ı yenemez, tam tersine aşk, Ares’i yener. Anlatılanlara bakılırsa bunu Afrodit’in “aşk”ı başarmıştır.
Aşk ve Güzellik Tanrıçası’dır Afrodit; sevgiyi, sevişmeyi simgeler. Denizin köpüklü dalgalarından doğduğu için onun adını Afrodit koymuşlardır tanrılarla insanlar. Tanrılara doğru yürümeye başladığında, arkasından geldi aşkın, seksin, şehvetin kölesi Eros ve arzunun, isteğin sembolü Himeros. Afrodit’in tanrılığının payı buydu işte. İnsanlarla tanrıların gülmeleri ve oynaşmaları, sevmenin ve sevişmenin büyüsü hep ondan kaynaklandı.
Ölümsüzleri de, ölümlüleri de alt ettiği sevgisi, alımı var ya, göğsündeki nakışlı memeliğindeydi. Alacalı bulacalı bir kurdeleydi bu, alımlı ne varsa, hepsi onun içindeydi. Sevgi onun içinde, istek onun içinde, cilveleşme, şakalaşma onun içinde, en akıllı insanı ayartan aşk onun içinde.
Herkes bilir ki Eros, Afrodit’ten ayrılamaz. Eros olmadan Afrodit olamaz. Eros ki ölümsüz tanrıların en güzeli, Eros ki insanlarla tanrıların elleriyle ayaklarını çözen, insanların da, tanrıların da kalplerini, akıllarını, isteklerini alıp gidendir. Eros ki yaratılışta Khaos’tan hemen sonra gelen, evrende birleşmeyi ve üremeyi sağlayan, insanları oklarıyla kovalayan alaycı afacan.
Kim karşı koyabilir aşka, cepheler bozar savaşta, parayı pulu derbeder savurur, talan eder sonra gül yanağında bir genç kızın uykusuz gecelerini. Uçsuz bucaksız denizler, dağlar ona dar gelir, vahşi hayvan inleri aşkın uğrağıdır. Ölümlü ya da ölümsüz, ağına düşenin işi bitiktir, tadan bilir, aşkın bir adı deliliktir. En doğru kişilerin bile çeler aklını, sokar günaha. Ey gönüllerin sultanı eşsiz Afrodit, kim baş eder seninle, sevenler oyuncak elinde.
Kim kaçabilir oklarından Eros’un, kim karşı koyabilir Eros’a? Kim baş edebilir Afrodit’le, onun güzelliğiyle, cilvesiyle? Kendisi alabildiğine özgürken, dilediğinin gönlüne dilediği zaman girip dilediği zaman çıkarken kim kurtulabilir “aşk”ın esaretinden?
Psikolojik romanın yaratıcısı ünlü yazar Stendhal’e göre, “İnsanın kendisine, başka bütün eylemlerin verdiğinden daha büyük bir zevk veren bu eylemi yapmama özgürlüğü yoktur. Aşk, ateş gibidir, insanın iradesine bağlı olmaksızın yükselir ve sonra yok olur.”
Aşk bilgili, cahil; akıllı, aptal; kurnaz, saf; zengin, yoksul; kadın erkek demeden tüm insanlara bulaşan; zihni, benliği, bedeni saran bir hastalıktır. Bu ateşli derde düşen, kendisini derde düşüreni düşünmeden edemez. Bütün dikkatini toplayarak hatırlamaya çalışsa da onun nesini sevdiğini bilemez, sevmediği nesi var, onu hiç bilemez, yine de bir an olsun onu düşünmeden edemez. Derdine tercüman olan ezgilerin, bestelerin, güftelerin içinde erimekten, mısralara, notalara sarılmaktan vazgeçemez. Nedensiz yere üzülmekten, sevinmekten kendini alamaz. Anlamsız, tutarsız sözler söylemeden; yersiz, gereksiz davranışlar sergilemeden duramaz. Her baktığı yerde onu görmekten, sesini duymaktan, kokusunu almaktan kurtulamaz. Kendisindeki bu değişimi fark etse de umursayamaz.
Âşığın şiddetli arzunun pençesinde savrulan yorgun bedeni yalnızlığın koynunda, sessiz, coşkun akan sevda pınarlarında susuz, yenik düşer çaresizliğine. Unutmayı başaramayan hafızasının, vazgeçmeyi beceremeyen kalbinin bedenine yaptığı bir zulümdür bu; apansız ortaya çıkan, ruhunu ters yüz eden, baş edilemeyen ateşli duyguların zulmü.
İşte, bu yüzden psikolog ve nörolog Pierre Janet’e göre kesinlikle bir ruh hastalığıyken aşk, psikanalizin babası Sigmund Freud’a göre, düşünce ve duyunun ağır oranda bozulduğu zihin durumunun ilk örneği, yani bir psikoz prototipidir aşk.
Düşünce bozukluğu, duygu durumunda değişkenlik, hezeyanlar, sanrılar, kişilik değişikliği gibi durumların psikoz belirtileri olduğu düşünüldüğünde, Freud’un aşkın bir psikoz prototipi, bir ruh hastalığı olduğu sözüne hak vermemek mümkün mü?
Nitekim düşünce bozukluğu düşüncelerin belirli bir düzene oturtulamaması, karmaşık bir hale gelmesi, bunun sonucu olarak konuşmada bozukluklar, dikkat toplamada sorunlar yaşanması anlamına gelmekteyken; duygu durumunda değişkenlik belirli bir neden olmaksızın kişinin duygu durumunda ani değişikliklerin gözlemlenmesi, nedensiz yere çok üzülme veya çok sevinme gibi durumları anlatmaktadır. Hezeyan saçmalama, sayıklama, sabuklanma, gerçekdışı düşünce ve inançlara sahip olma, bu inançlarda çok güçlü ve ısrarcı olma (delüzyonel inanç) durumuyken; sanrı gerçekte var olmayan şeyleri görme, duyma veya koklama gibi duyu bozuklukları yaşama (halüsinasyon) hali; kişilik değişikliği ise kişilikte ve davranışlarda yaşanan büyük değişikliklerdir.
Bütün bu olağan olmayan, genel olmayan, alışılmış olmayan aykırı, anormal durumlar “nasıl” ortaya çıkmaktadır?
Yapılan bilimsel araştırmalara göre, aşkı oluşturan önemli öğelerden cinsel istek (şehvet) ve cinsel çekicilik (cazibe) açığa çıktığında, insanda birçok değişime neden olan kimyasallarla hormonlar salgılanmaktadır. Âşığın anormal davranışlarının nedeni olan bu salgılardan östrojen hormonu hem erkek hem kadında bulunmakla birlikte, üreme yaşında kadınlarda seviyeleri çok yükselmekte, kadınların saldırganlaşmalarına neden olmakta ve yüksek acıya dayanmalarını sağlamaktadır. Yine hem erkek hem kadında bulunan testosteron hormonu birçok şeyle, ama özellikle libidoyla yakından ilgilidir. Yaratıcı hayatı teşvik eden, bastırılmış duyguları insan benliğinde ateşleyen libido, insana yaşama gücünü veren enerji veya içgüdüsel enerji olarak da bilinmektedir. Erkekte testosteron, kadında da östrojen hormonunun üretiminin azalmasına bağlı olan libido azalması, bir çeşit seksüel fonksiyon kaybı olarak görülmekte ve tıbbi bir problem olarak ele alınmaktadır.
Şaşırtıcı olan âşık bir kimsenin vücudundaki bazı salgıların uyuşturucu kullananlarla aynı oranda arttığının gözlemlenmiş olmasıdır. Özellikle beyinde salgılanan ve morfine benzeyen endorfin, dopamin gibi hormonlar ayakları yerden kesen, uçuran, körkütük aşk halini ortaya çıkaran, kara kışta bahar sarhoşluğu yaşatan hormonlardır. Bu salgıların fazla uyarılması âşık olan bir kimseye her ne kadar mutluluk verse de yan etkilerinin kaçınılmaz olduğu bilinmektedir. Bu yan etkilerin başında kalp hızının artışı, kan basıncında yükseliş, iştah kaybı, uykusuzluk, aşırı heyecanlanma gibi tuhaf davranışlar gelmektedir. Kalp hızının aşırı artışı kalp krizine yol açabilmekte, hatta bu durum yaşlılarda ölüme neden olabilmektedir.
Âşık olmaktan daha tehlikeli bir şey varsa, o da aşkın yok olmasıdır. Çünkü etkisinin ne kadar derinlere işlemiş olduğunun farkına, ancak ayrılık saati gelip çattığında varılır. İşte, intiharlara neden olan da bu farkındalık halidir. Çünkü aşkın bitmesiyle oluşan üzüntü vücuttaki norepinefrin gibi bazı kimyasal salgıları artırmaktadır. Norepinefrin, epinefrin ile birlikte kalp atım hızını, glikoz salınımını ve iskelet kaslarına giden kan akımını artırmaktadır. Artan salgılar vücuttaki sinirleri beslemekte ve kalp hızı üzerinde önemli etki yapmaktadır. Bu salgıların aşırı artışı sinirlenme, öfke, nedensiz ağlama krizleri, kalp çarpıntısı gibi anormal davranışların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Aşk acısı yüzünden aşırı salgılanan kimyasalların sinir büyüme faktörünü arttırdığı, bununsa beyindeki sinirlere zarar verebildiği bilinmektedir.
Dizginlenemeyen, söz dinlemeyen bir zorba gibi, bir kasırga ya da bir hastalık gibi insanın üstüne çöken bu ateşin “nedeni nedir?”
İnsan “neden” cennetle cehennem arasında duran bu ateşte yanmaktan kurtaramaz kendini?

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet