Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Nisan 2015, 02:32   #1
Çevrimdışı
Melodram
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sağlık için, aşk iç'in.






Şarkımız; Şimdi aşk dedik diye Love Story çaldırmayacağız elbet ama aklıma da bir şey gelmedi, hadi geldi geldi Türkçe bir şeyler olsun. Ziynet Sali'den Bugün Adım Leyla olsun. Güya ben aşıkmışım da, Leyla olmuşum, Mecnun çoktan gitmişken!
Evet, '' sağlık için, aşk için '' diyorum ve tabii ki oradaki için'i eylem olarak kullanıyorum; çünkü nasıl su içmek faydalıysa aşk da en az onun kadar faydalı ama su içince yarıyorsa, aşk içince de bir şekilde yarar ama yarar burada olumsuz anlam içerir, içerebilir ay durun karıştı, devam.

Hep derler ya aşkın şöyle belirtileri var, aşk böyledir, aşk şöyledir, kimileri aşkın tanımını yapar, kimisi '' öyle tanım mı olur? '' diye illa bir tersine gitmeyi kendine görev edinir derken, bu canımız psikologlar, sosyologlar, bilimciler ne yapmış? Şimdi burada normalde '' aşık olmuş '' demek isterdim ama aşk durumlarından haberim olamayacak kadar uzakta oldukları için, bu aşkı ele almışlar diyeceğim. Siz aşkı ele avuca sığmaz bir şey sanıyorsunuz değil mi? Aşk içimizde!

Şimdi bazı şeyleri okuduktan sonra evlilik programlarındaki '' elektrik alma '' mevzusuna da bilimsel açıklamalar yaptım kendimce ama onlarınki tapu, kadastro olduğu için çok da ikna olmadım. Şimdi bir insanla tanıştığımız zaman ilk 4 dakika içinde onu beğenip beğenmeyeceğimize, hoşlanıp hoşlanmayacağımıza karar veriyormuşuz. Yani paravan açıldığında 4 dakika sonra çay içmeye gitmiyorsak, bir bildiğimiz varmış, hemen taşlamamak lazımmış! Paravan açılınca çaya gidenler niye gidiyor peki? Çünkü güzel konuşuyorlar ve düzgün duruyorlar, yani ilk 4 dakika içinde en güzel ses tonunuzla konuşmaya çalışırsanız hatta planlı bir buluşmaysa daha önceden prova ederseniz 1-0 önde başlıyorsunuz demektir. Tabii burada şunu da düşünüyorum, acaba ilk 4 dakikada beğenmediğimiz birini tanıdıkça sevebilir miyiz? Burada da Lee'nin aşk stilleri geliyor aklıma, bu Lee amcanın kafası bir hayli karışıkmış ama bizim bu 4 dakikadan sonra vakit geçirerek birini sevmemize '' Storge aşk stili '' demiş, bu da arkadaşça aşk oluyor. 4 dakikada sevdiniz sevdiniz, sonrası bildiğimiz kanka ayağı oluyormuş da haberimiz yok.

Daha sonra mı neler oluyor? Biz bir şekilde aşık oluyoruz-ya da öyle sanıyoruz- ve 3 dakika boyunca sevgilimizin gözlerine bakarsak, kalp atışlarımız aynı hızda ve ritimde atmaya başlıyormuş. Benim en etkilendiğim herhalde buydu ama kimsenin gözüne 3 dakika bakamayacağım için, bu senkronize durumu yaşayamayacağım gerçeğini kendi yüzüme çarptım. Güllü, dallı romantizmleri değil de kalp atışı senkronizasyonunu sağladığınız insanları sevin, abla tavsiyesi!-Yok tam olarak abla tavsiyesi de değil-

Şimdi siz hayatınızda hiç uyuşturucu kullanmadığınızı mı iddia ediyorsunuz? Al bir yalan daha işte, aşık oldun mu? Oldun, daha ala uyuşturucu yokmuş ki. Aşık olduğumuz zaman beynimizin uyarıldığı yerler, uyuşturucu kullandığımız zaman uyarılan yerlerle aynıymış. Bu sevgiliyi göremeyince çıldırmalar, aşırı bağımlılıklarda buradan geliyor olsa gerek. Aşk bizi kötü yola sürüklüyor a dostlar!

Hepimiz yorgun insanlarız, yoruluyoruz, ağrılarımız var ama aşık mısınız? O zaman hiçbir şeyiniz kalmaz; çünkü sevdiğiniz insana sarılmak vücudumuzdaki oksitosin denen hormonun salgılanmasına neden oluyor, bu da iddialara göre ağrıları azaltıyormuş, hele migreniniz varsa yaşadınız. İlacınız yok, sevgiliniz varsa daha da yaşadınız, 4 saat sonra ağrılar tamamen yok oluyormuş. İlaç bulmak daha kolay değil mi? Ben de öyle düşünmüştüm...

Peki karnınızda kelebekler uçuştu mu hiç? Amaaan ne dert ediyorsun, nur topu gibi adrenalinin oldu hayırlı olsun. Aşık olunduğunda bu kelebeklerin azmasının sebebi karın bölgesinde hissedilen yoğun adrenalinden oluyormuş, o adrenalin niye oluyormuş peki? Çünkü ''karşınızdaki insandan kaçsam mı yoksa ona yakın dursam mı?'' sorusu sizin beyninizi pardon midenizi kemiriyormuş. Kaçıyorsanız o yalanmış, kelebeklerin ömrü kısaymış sizin. Ha buradaki büyük yanılgıda gördüğünüz her insanda kelebekleri uçurursanız karındaki kasılmaların size küçük ''six-packler'' kazandıracağını sanmanızdır. Öyle bir dünya yok, onun için spor yapacaksınız.

Ee şimdi ben sana aşıksan obsesif-kompulsif bozukluğun kenarından bir parça koparmışsın desem, ben deli değilim dersin ama aşık oldun mu? Delisin kardeşim. Aşık olunca salgılanan hormonlar obsesif-kompulsif bozukluğu teşhisi konan insanların salgıladığı hormonlarla aynıymış. Dün ''aşkım, canım'' dediğin insana ertesi gün ''Allah belanı versin'' diyorsun ya, ne sandın o dengesizlikleri, hep obsesif! Ayrıca o kafanda kurduğun dünya, o telefon karıştırmalar, acaba şu an ne yapıyorlar, beni aldatıyor mu soruları aşktan mı sanıyordun? Hadi oradan. Hep takıntı bunlar.

Ha bu '' aşkım, böceğim '' seviyesini en üste çeken romantikler! Ne oluyor sonra? Yok oluyor. Evlendiğimizde eşim çok romantikti, sonra tam bir öküz oldu diyen kadınlarımıza sesleniyorum, çünkü romantikliğin süresi 1 yılmış ablacım. 1 yıl delice romantik olduktan sonra o aşk uçup gidiyormuş, o kalp senkronizasyonları falan yalanmış ama eğer bunun seviyesini ayarlarsan, yumuşak geçişlerle ilerlersen ''kendilerini adamış aşk'' moduna geçiyorsun, o zaman da vücudundaki nörotrofindenen protein artış gösteriyormuş. Yani oturup Canan Karatay'ın protein diyetlerine abanacağınıza, eşinizden çok romantik olmasını beklemeden yavaş yavaş ilerlerseniz fit kalabilirsiniz, bir de böyle düşünün!

Fit demişken, kısa süreli ilişkilerde çiftler vücutlarını daha çekici bulurken, ki o dönemde aç kalmalar, yemek yememeler, sarılınca göbeklerin tokuşmaması için kendini kasmalar oluyor, eğer aşk bütün dönemeçleri geçip de yolun sonuna yani o dilde dolanan ''sonsuz mutluluğa'' gelmişse, senin vücudun değil yüzün çekici geliyormuş. O zaman da emperyalizmin oyunu olan botoks devreye giriyor, bakın buralara hiç girmiyorum. Evlendiğinde 45 kilo olan annelerimizin, 45 yaşında kendini salmasının da bilimsel bir açıklaması varmış yani.

Son olarak da, acı bir gerçekten bahsedeceğim. Kalp gerçekten kırılıyormuş arkadaşlar. Göğsünden ama kalbini kalbini kalbini söküyormuşsunuz, ama kalbini kalbini kalbini kırıyormuşsunuz. Bu aşkın evrelerini tam tamamlayamayıp da prensesin kaldığı saraya ulaşamayan çiftler-tabii prens de kalabilir sarayda- ayrılınca, birbirlerine hakaret edince, üzünce o kalbin etrafındaki kaslar pıtır pıtır dökülüyormuş, ağrıyormuş. Ha belki bu kasları kuvvetlendirir ondan bahsetmemişler ama siz yine de kırmayın kalplerinizi. Seviyoruz, kelebekler falan uçuruyoruz, sarılıyoruz, öpüyoruz ama kırmıyoruz. Son kelime pek inandırıcı olmadı değil mi? O zaman dağılalım.

Bir başka yazıda belki Lee'nin aşk stillerini ele alırız ya da bu kadar aşk konuştuğumuz yeter, bence aşkı bulmalıyız, 4 dakikamız var!

-buraya da melodram gelecek-


Dipdibe not: Su da için siz, iyi olur.

__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet