Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31 Ağustos 2016, 02:17   #1
Çevrimdışı
PySSyCaT
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Hristiyanlıkta Mezhepler







Hristiyanlıkta Mezhepler

Hıristiyan mezhepleri, üç ana kola ayrılmaktadır. Bunlar; Katoliklik, Ortodoksluk, Protestanlık olarak bilinir


Ortodoks

Hıristiyanlığın üç büyük mezhebinden biri. Öteki iki mezhep katoliklik ve protestanlıktır. 1054 yılında Roma dan ayrılan ve onu tanımayan Bizans la ona bağlı olan doğu kiliseleri ortodoksturlar. Bu anlayış, 9. y.y. dan sonra Slavlar arasında yayılmıştır. Ruslar, Bulgarlar, Sırplar bu mezheptendirler. Ortodoksluk inancına göre yeryüzünde bulunan her kilise bağımsızdır. Ortodoks baş patriği sadece bu bağımsız kiliseler birliğinin başkanıdır. Bu mezhebin kuramsal inançlarının başında baba nın yaratılmadığı, oğul un yaratıldığı ve baba-oğul-ruhu l-kudüs üçlemesindeki öz birliği gelir. İsa nın ilâhî/tanrısal ve insanî nitelikleri birbirinden ayrılamaz. Ruhu l Kudüs ün, sadece Babadan doğduğuna inanan Katoliklerin tersine; hem baba ve hem oğuldan doğduğunu kabul eden mezheptir. Kiliselere ikonalar, yani kutsal resim ve heykeller konulmasını savunurlar ve kiliselerini bunlarla doldururlar. Ortodoks (yunanca "orthos" doğru ve "doksa" inanç kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelmiş "doğru inanç" anlamını ifade eder. "Doğu kilisesinin güttüğü mezhep, bu mezhebe uyan kişi" demektir. Ortodoksluk dışındaki diğer iki mezhep, Katoliklik ve Protestanlık'tır. Ortodoksluk 1054 yılında Roma'dan ayrılmıştır. Herhangi bir alanda geleneklere sıkı sıkıya bağlı olan, vahye ve meşru kilisenin kararlarına uygun doktrin ve düşüncelerin tümüne de Ortodoksluk adı verilir. Batı dillerinde Sünnî Müslümanlar için de doğru inanç sahibi anlamında "ortodoks" terimi kullanılır. Hristiyan dünyasında hatalı olduğunu ve doğru görüşten saptığını kabul etmeyen hemen her kilise, bir bakıma kendisini "ortodoks" diye tanıtır. Ortodoksluk, kuruluşunu Hz. İsa'ya kadar götürür. Ortodoksluk, IX. yy.dan sonra Islavlar arasında yayılmaya başlamıştır. Aynı yüzyılda Bulgarlar ve Sırplar da Ortodoksluğu kabul etmişlerdir. Rus Ortodoks kilisesi 1917 İhtilâli'nden sonra Patriklik haline getirilmiştir. Doğu ve Batı kiliseleri arasındaki ilişkilerin bozulması da bu döneme rastlar. Ortodoksluğun en büyük ruhanî lideri, Ortodoks Cihan Patrik'i (Patrik Ökümenik) İstanbul (Fener)'da oturur. 1453te Bizans İmparatorluğu Türklerin eline geçince, Patriklik Ortodoks-Osmanlı münasebetlerinin resmî kurumu olarak görev yapmıştır. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u fethettiği zaman (1453) Patrik'i de himayesine almış, böylece bir Katolik-Ortodoks ittifakını ve iki kilisenin Osmanlı İmparatorluğu'na karşı tek cephe oluşturmasını önlemiştir.

Ortodoksluğun diğer patriklikleri İskenderiye, Kudüs ve Antakya'dır. Zamanla cemaatler arasında baş gösteren dini anlaşmazlıklar Doğu Ortodoks Kilisesi'nde de bölünmelere yol açmıştır. İstanbul Ortodoks Kilisesi de, Rum Ortodoks; Ermeni Ortodoks; Süryani Ortodoks olmak üzere başlıca üç kola ayrılmıştır. Rumlar İstanbul'u; Ermeniler, Erivan'ı; Süryaniler de Mardin'i merkez edinmişlerdir.

Tanzimat Fermanı (1839)'nın ilânı üzerine, Osmanlı İmparatorluğu hudutları içinde yaşayan Ortodoks azınlıklara da diğerlerine tanınan haklar fazlasıyla verilmiştir. Ancak bunlar, Osmanlı imparatorluğunun toleransını kötüye kullanarak özellikle I. Dünya Savaşı'ndan sonra müslümanlar aleyhine faaliyet göstermişler; din perdesi altında, Anadolu'da Büyük Yunanistan'ın kurulması yolunda gayret göstermişlerdir. Papa XXIII'in Johannes gayretiyle (1962) Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştirilmesi cihetine gidilmiş, Rodos'ta toplanan (Eylül I963) Ortodoks kiliseleri konferansında bu görüş benimsenmiştir. Neticede Ortodoks kiliseleri baş patriği Athenagoras ile Papa VI. Paulus Kudüs'te buluşarak (Ocak 1964, Aralık 1965) 900 yıl önce konan aforozu geri almışlardır. Bununla beraber her iki kilise de, biri diğerine bağlı olmaksızın varlığını bağımsız olarak sürdürmektedir (Orhan Hançerlioğlu, İnanç Sözlüğü, İstanbul 1975, s. 475). Son Fener Rum Patriği'nin ölümü üzerine boşalan Patriklik makamına Dimitri Bartalameos (Ekim 1991) seçilmiştir.

Ortodoksluğun başlıca özellikleri şöylece sıralanabilir:

l. Patrik ruhânî başkandır.

2. Papa, Hz. İsa'nın vekili değildir, insan olduğu için yanılabilir.

3. Rühul-kuds, Oğul yoluyla Baba'dan çıkmıştır.

4. Hristiyanlık tarihinde ancak ilk yedi Konsil (325-787) geçerlidir.

5. Hz. Meryem, Hz. İsa ve azizlerin kutsal tasvirleri (İkona) saygıya değerdir.

6. Her ülke kendi diliyle ibadet edebilir.

7. Haç sağdan sola doğru çıkarılır, kolları eşit uzunlukta olmalıdır.

8. Evharistiya âyininde ekmeğe maya, şaraba su katılır.

9. Vaftizden hemen sonra Konfirmation yapılmalıdır.

10. Keşiş, piskopos ve patrikler evlenemez. Buna karşılık papazlar evlenebilir.

11. A'raf, ahiret hayatına geçişte, günahkâr kişinin kısa süreli bir bekleme yeridir.

Ortodokslar ibadetlerinde ikonalara saygı göstermekle beraber onlara tapmazlar. İbadet yalnız Allah'a yapılır. İkonaların bazı zamanlar ibadet vasıtası olarak kullanıldığı olmuştur. İkonası olmayan Ortodoks kilisesi yoktur, denilebilir. İnançlarına göre kilisenin başında İsa Mesih yer alır. O, yerlerin ve göklerin sahibi sayılır. Ortodokslara göre Kitab-ı Mukaddes ve Kilise geleneği, imanın kaynağı ve rehberidir.

Günlük, haftalık ve yıllık olarak düzenlenen dualar, yortular ve oruçlar, inanan kişilere Hz. İsa'nın hayatını daima hatırlatma gayesini taşır.

Protestan

Reformist hıristiyan mezhebinden olan, reform taraftarı. 16. y.y. da Roma kilisesini protesto eden Alman papaz Martin Luther in reformuyla oluşan bir mezheptir. Protestan kiliseleri bağımsız ve ulusaldır; katolik kiliseleri gibi bir papa otoritesine bağlı ve uluslararası nitelikli değildir. Protestanlara göre ilâhî bağış karşılıksızdır ve o yüzden günah çıkarmak mecburi değildir. En üst hakem ve yetkili olarak Kitab-ı Mukaddes kabul edilmeli ve bir hıristiyan, sorularının karşılığını papadan değil; ondan öğrenmelidir. Papazlar evlenebilirler. Cehennem diye bir yer yoktur; sadece Tanrı nın bağışını elde eden hıristiyanlar için ölüm ötesinde mutlu bir hayat vardır. Bununla birlikte çeşitli protestan kiliseleri arasında görüş ayrılıkları da hayli fazladır. Almanya ve İskandinav ülkelerinde Luther ci, Fransa ve İsviçre de Calvin ci, İngiltere de Anglikan, İskoçya da Presbiteryen kiliseler protestandır.

Katolik

Hristiyanlığın Roma kilisesine bağlı olduğu bir mezheb.

Kelimenin kökü Yunanca "Kath holou" dan gelmektedir. "genellikle" anlamındadır. Kelime, pek eski olup ayrı bir kilise deyimidir. Katolik; cihan şümûl, küllî Kilise demektir. Bu kelime, "her yerde, her zaman ve herkes tarafından" kabul edilen inanç veya uygulamaları ifade etmek üzere ve dinden çıkanlarla ana kitleden ayrılanlara karşı ana caddeyi koruyanları belirtmek için kullanıldı. Bu anlamda "Ortodoks" kelimesinin ifade ettiği anlamı da kazanmıştır. Hristiyanlık 1054'de öncekilerden daha büyük bir sarsıntı geçirdi. Roma Papa'sı Fotyüs ile Bizans Patriği Mihael Serularyüs karşılıklı birbirlerini afaroz ettiler. Zahirde Kutsal Ruh'un "Baba"dan mı, yoksa hem "Baba" hem "Oğul" dan mı çıktığı başta olmak üzere bazı teolojik meselelerin bölünmeyi hazırladığı görülmekte ise de, geri planda, üstünlük, Kilise anlayışı ve diğer bazı siyasî sebepler bulunmaktaydı. Roma Kilisesi kendine bir ad buldu: "Katolik". Bu arada Bizans Kilisesi de "Ortodoks" adını almıştı. XVI. yüzyılda yine kutsal dil, İncil'in diğer dillere çevirilip çevirilememesi gibi, zahiri sebepler arkasında bulunan sosyal, siyasî, iktisadî (vergi, hâkimiyet vb.) faktörler sonucu ikinci bir büyük bölünme yaşanarak Protestanlık doğdu. Hz. İsa'nın Kilisesini Petrus'un Kayası üzerinde kuracağını söylemesi[1], Petrus ve Pavlus'un mezarlarının Roma'da bulunması dolayısıyla Roma'nın Hristiyanlığın merkezi olduğunu ileri sürmekte olan Katolik Kilisesi, kendini "Kutsal, Katolik, Havarilere dayanan Roma Kilisesi" olarak nitelendirir. Daima Hristiyan âleminin en fazla mensubuna sahip bulunma özelliğini koruyan bu mezhebin dünyanın her tarafında üyeleri vardır. Bugün dünyada yarım milyarı geçen insan Katolik'tir. Katoliklerin dînî başkanı Papa lakabını alır. Papa bugün aynı zamanda Vatikan devletinin başkanıdır. İbâdet dilleri Latince olan bu kitlenin dînî geleneği, merkezleri Roma'dan kaynaklanır. Ancak II. Vatikan Konsilinde diğer dillerde ibâdete izin verildi. Papa VI. Hadrian'dan, 1522-1523'den beri Papa'lar münhasıran, (İkinci dünya savaşından sonra da Kardinal Meclisi üyeleri) çoğunlukla İtalyan asıllı olan kimselerden belirlenir. Avrupa'nın yarısına yakın, Kuzey Amerika'da dörtte bir, Güney Amerika'da ise çoğunluk nüfus Katoliktir. Roma'daki Papa ve Kardinal Meclisi'nin idare ettiği Katolik Kilisesi, başpiskoposluk ve piskoposluklara bölünmüştür. Meselâ 1958'de 10 başpiskoposluk ve 1283 esas ve 882 ünvan piskoposluğu vardı. Üstünlükte Kardinallerden sonra Piskoposlar gelir. Papa'yı Kardinaller seçer. Katolik Kilisesi, doktrinde üç temele dayanır: Kutsal Kitap, Gelenek ve Kilisenin resmî telkini. Apokrif metinler Trent Konsilinde (1546-1563) alman bir kararla kabul edilir. Üç kredo (âmentü); yani Havariler, İznik ve Athanesyus Kredoları âyinlerde kullanılabilir. Şimdiki Katolik Kilisesine şekil veren Trent ve 1962-1965 yıllarında yapılan 11. Vatikan Konsilidir. Papa, Hz. İsa'nın vekili, Petrus'un halefidir. Papa, yanılmaz. Kilise dışında kurtuluş yoktur. Kilise, Kutsal Ruh tarafından sevk ve idare edilir. İncil'in yorumu Kilise tarafından yapılabilir. Kutsal Ruh'un hem Baba hem Oğul'dan çıktığı; Hz. İsa'da ilahî, insânî iki tabiat bulunduğu; Hz. Meryem'in de oğlu gibi, aslî suçtan uzak olduğu, şefâat edebileceği, göğe yükseldiği; azizlerin de şefâatte bulunabileceği; kötülüğe temâyülün günah olmadığı kabul edilir. Katolikler, 7 sakramente ve 20 konsil kararlarına itibar ederler. Onlara göre ergenlik çağına giren bir kimse senede bir günah çıkartmalıdır. Ruhban zümresi evlenemez, rahip olmayanlardan da evlenenler boşanamaz (boşandıktan sonra evlenme zina sayılır). Vaftiz, su dökülerek yapılır. Vaftizsiz ölen cehenneme gider. Katolik Kilisesi; mister (sır) kültü, Roma ve Germen hukuku, Eflâtun ve Aristo felsefesi, modern tekâmül kâidelerinin bir karışımı yanında âyin sakrament, "kurban" (İslam'dakinden farklı olarak Hz. İsa'nın kendini insanlığın aslî suçtan kurtulması için feda etmesini âyinle tes'îd sadedinde), zühd, duâ, mu'cize inancı, hiyerarşi, keşişlik, mistisizm ve teoloji gibi dînî elemanları birarada bulundurmaya çalışan bir Hıristiyan mezhebidir.

Piskopos

Yunanca bir kelime olup, kelime anlamı gözeten demektir. Başpapaz, bir piskoposluk bölgesinde başpiskopostan sonra gelen papaz, metropolit anlamında kullanılır. Dinsel bir bölge olan piskoposluğu yöneten en üst rütbedeki papaza piskopos denir. Katolik kilisesinin başkanı olan papa, bir piskoposlar piskoposudur.

Süryâni

Suriye ve Türkiye nin güney doğusunda yaşayan Sâmi ırktan bir hıristiyan topluluğu.

MANASTIR

Din adamlarının, rahip ve rahibelerin, dünya hayatından soyutlanmış bir şekilde köşeye çekilip, yaşadıkları ve dinî eğitim yaptıkları yer. Yunanca, "ortaklaşa yaşanılan yer" anlamındaki "manasterion" kelimesinden türetilmiştir. Manastırlar, çöllerde yaşayan keşişlerin ortaya çıkmasıyla ilk olarak doğu Hristiyan bölgelerde görülmeye başlandı. Keşişler dünyadan el etek çekerek tek başlarına çöllerde hayat sürerek, Hıristiyan mistisizmini ortaya çıkardılar. Daha sonraları bu keşişler, bir araya toplanarak manastırları oluşturdular. IV. asırdan itibaren manastırların kurulmaya başlanmasıyla keşişler, bu mekânlarda faaliyet göstermeye başlamışlardır. Bu tarihten sonra, keşişlik ve bu hareketin müesseseleri olan manastırlar, batıda da görülmeye başladı. Hristiyan din adamları, bu hareketi destekleyerek, manastırların yerleşmesini sağladılar.

Manastırlar, yerleşim yerlerinden uzak kırlarda ve dağlarda inşa edilirdi. Manastırda barınanlar, becerilerine göre bir şeyler üretirler ve harcamalar da herkesin ihtiyacına göre, sınırlama olmadan yapılırdı. Buradaki rahip ve rahibeler, kendilerini Hz. İsa'ya adadıklarını kabul ederek, evlenmekten kaçınırlardı. Bir kısmı, Hristiyanlık esasına dayalı misyonerlerin yetiştiği bir eğitim öğretim kurumlarına dönüştürülmüş olmakla beraber, günümüzde de manastırların varlığı devam etmektedir. Bu gün, içinde erkek ve kadın rahibelerin yaşadığı her binaya manastır adı verilmektedir. Her ne kadar manastırlar, Hristiyanlığa özgü kurumlar iseler de, Hristiyanlık'tan daha önce Budist keşişlerin barındığı manastırlar da mevcuttu. Hindistan'da bugün de hâlâ varlıklarını sürdüren sıva Brahmanları ve Caynacıların kurdukları manastırlar, aynı zamanda dini ilimlerin tedris edildiği birer merkezdirler. Manastırlar, rahiplerin ayinlerini yaptıkları bir kilise ve koro yeri, rahipler meclisinin toplandığı bir salon, keşişler için yapılmış bölümler, manastırdaki herkesin yemek yediği bölüm, kitaplık, ziyaretçilerle görüşmelerin yapıldığı görüşme odası, bir avlu ve bir de mezarlık gibi kısımlardan oluşmaktadır. İslâm, insanı fıtrat dışı bir yaşam sürmeye zorladığı için keşişliğe benzer bir zümrenin varlığını kabul etmez. Allah Teâlâ'nın koyduğu kurallar çerçevesinde her müslüman, helâl haram hudutlarına riayet ederek dünya hayatını düzenler. Allah'ın helâl kıldığını kendisine yasaklamak, haddi aşmak ve zulümdür. Bunun içindir ki, kıyamete kadar tahrif olmadan yeryüzünde ayakta kalacak bir din olan İslâm'da ne papazlar gibi bir din adamı zümresi doğmuş, ne de fertleri toplumdan, hayatın gerçeklerinden ve sorumluluklarından koparan manastırlara benzer bir müessese ortaya çıkmıştır.

Şamil İslam Ansiklopedisi:

Ruhbanlık

Râhiplik, papazlık, keşişlik. Râhiplerin hayat tarzı, manastır yaşayışı. Ruhbanlıkla ilgili Kur an da şöyle buyrulur: Sonra bunların izinden ardarda peygamberlerimizi gönderdik Meryem oğlu İsa yı da arkalarından gönderdik, ona İncil i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince, onu Biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızâsını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır. (57/Hadîd, 27) Ruhbanlık, hıristiyanların ihdas ettiği bir yaşayış ve anlayış tarzıdır. Rivâyetlere göre Hz. İsa dan sonra muvahhid hıristiyanlar, yani mü minler inkârcı zorbalarca yok edilmeye çalışılmış, girişilen üç savaşta mü minler ağır kayıplar vermişler, sağ kalan iman ehli, kendilerinin de ölümü halinde dine dâvet edecek kimsenin kalmayacağı gerekçesiyle savaş yapmama kararı almış, sadece ibadetle meşgul olmaya başlamışlar. İşte bu suretle fitneden kaçarak, dinlerinde ihlâs ve samimiyet gösteren bu insanlar dünyanın bütün zevklerinden, fazla yiyip içmekten ve evlenmekten vazgeçmişler, dağlar, mağaralar, oyuklar ve hücrelerde ibadetle meşgul olmuşlardır. Ama birçoğu bu râhib hayatına riayet etmeyerek, Hz. İsa nın tevhid dinini bırakıp teslis akidesini ortaya attılar veya hükümdarlarının dinine girdiler. Hz. İsa nın tevhid yolundan ayrılan bu hıristiyanlar, Hz. Muhammed (s.a.s.) i de kabul etmediler sapıklıklarına devam ettiler.

Râhip

Hıristiyan din adamı. Kadın din adamlarına da râhibe denir. Papaz deyimiyle eş anlamda kullanılan bu deyim, genel olarak İslâm dışındaki diğer din adamları için de kullanılmıştır. Ama daha çok manastırda oturan hıristiyan din adamlarına râhip, oralarda yaşayan keşiş kadınlara da râhibe denilir.

NOEL

Hristiyanların Hz. İsa'nın doğum günü dolayısıyla kutladıkları bayram; bu bayramın kutlandığı zaman süresi; Miladi yılı Ocak ayının birinci gününün gecesi; Milad; Hz. İsa'nın doğumu kabul edilen gün. Bu günü esas alan takvime ise Milâdi takvim denir. Hristiyan inancına göre evrenin nuru olan Hz. İsa'nın doğum gününü 25 Aralıkta kutlamanın, papaların kış gündönümü törenlerine bağlı bulunanları bundan vazgeçirmek amacına yönelik olduğu söylenir. 25 Aralık Hristiyan kiliselerinin hepsi tarafından Hz. İsa'nın doğum günü törenleri olarak kutlanır. Katolik (Latin) kilisesi 25 Aralık, Ortodoks kiliseleri ise IV. Yüzyıldan itibaren bu tarihi benimsemişlerdir. Katolik kilisesi bu günü, birincisi gece yarısı; ikincisi güneş doğarken; üçüncüsü ise sabah olmak üzere üç missa (ayin) tertipleyerek kutlar. Noel, genel kanâate göre Batı'da 354 M. yıllarında kutlanılıyordu. Buna karşılık Hz. İsa'nın doğumunu 6 Ocak'ta kutlayan Doğu Hristiyanları ise, İoonnes Khrysostomos ve Gregorios adlı azizlerin etkisiyle noel kutlama tarihlerini batıya ayak uydurarak 25 Aralık günü olarak değiştirmişlerdir. Yine Hristiyanlar arasında görülen başka bir anlayışa göre, Bizans İmparatoru Büyük Konstantin putperestlikten Hristiyanlığa geçtikten sonra (313 M), İstanbul şehrini genişletip, yeniden imar ettirmiş ve ona Konstantiniyye ismini vermişti. İstanbul'un başkent oluşu ve imparatorun Hristiyanlığın ruhani lideri durumuna geçmesi, konsilleri Hristiyanlık adına ümide sevketmiş ve bunlar imparatora başvurarak halk arasında yaygın yüzlerce İncil'in tek kitaba indirilmesini istemişlerdi. Bunun üzerine İmparator Konstantin, Hz. İsa'nın ölümünden sonra O'nun havarileri arasına girerek gerçek İncil'i tahrif eden Yahudi Pavlus'un gayretiyle Hz. İsa'nın getirmiş olduğu dini değiştirmiş, yeni yorum ve değişikliklerle halk arasında yayılan İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitmiştir. Bu amaçla 325 yılında İznik'te toplanan 319 papaz, İncil'lerin birleştirilmesi yoluna gitti. İznik'te ortaya çıkarılan yeni İncil, Eflatun'un ortaya attığı teslis (tritine) inancı, ilk yazılan tahrife uğramış dört büyük İncil'de de yer alır. İznik toplantısında, içinde Allah (c.c)'ın bir olduğu ve Hz. İsa'nın sadece bir peygamber olduğu yazılı bulunan Barnabas İncil'i ile birlikte diğer bütün İncil'lerin yakılmasına, Barnabas İncil'i okuyanların öldürülmesine ve bu İncil'i savunan, teslis inancına karşı çıkan papaz Aryüs'un aforoz edilmesine karar verilmiştir. Aryus Hristiyan inancında İncilin aslı bozulmamış şekline inanan bir papazdı. Daha sonra ortaya çıkarılan dört büyük İncil'in Hz. İsa'ya Allah tarafından gönderilen İncil'le uzaktan yakından alâkası olmadığını, Allah'ın üç değil, bir olduğunu, eşi ve oğlunun bulunmadığını söylüyordu. Bu görüşleriyle bir ekolün öncüsü oldu. M. 270'te doğan Aryüs 325 yılında İznik konsilindeki görüşlerinden dolayı aforoz edilmiş ve aynı nedenden dolayı 336'da öldürülmüştür. Böylece vahiy kaynağından uzak yeni bir Hristiyanlık dini ortaya çıkmıştır. Bunu gerçekleştiren İmparator Konstantinos, Aralığın son haftasını Noel haftası ve bu ayın son günün gecesini (31 Aralık) Noel gecesi ilân etti.

Paskalya

Hıristiyanların Hz. İsa nın dirildiğine inandıkları gün yaptıkları bayram. Her yıl Mart ayının 14. gününü izleyen Pazar günü, hıristiyanlara göre Hz. İsa nın dirildiği gündür. Bugün, İsa nın yeniden yaşama geçtiğine inanılır ve büyük bayram yapılır. İlkbahara doğru kutlanan bu bayram, her yıl sonbaharda ölüp ilkbaharda dirilen Sümerlerin Temmuz, Eski Anadolunun Attis ve Agdistis, Yunanlıların Adonis inançlarından gelmedir. Bu bayram da hıristiyanlığın putperestlere verdiği tâvizlerden biridir. Yahûdi geleneğiyle de irtibat kurulabilir. Şöyle ki, Yahûdiler de her yıl, aynı adla, dinsel gök ayının - ki bu, dinî takvimlerinin birinci ayıdır- 14. gününde Mısır dan çıkışlarını kutlamak için bayram yaparlar. Hıristiyanlar, paskalyayı baş bayram saymışlar ve bir çeşit bayramlar takviminin temeli olarak tespit etmişlerdir. Katolik takviminde bayram günleri her yıl aynı güne düşmediğinden bütün katolik bayramları paskalyaya göre hesaplanır.

Papaz

Rum dini reisi; râhip, keşiş. Aslı Yunanca "pappas" olmakla beraber dilimizde "papaz" şeklinde kullanılışı daha yaygındır. Papaz "baba" anlamına gelir. Ortaçağ'daki din adamlarına da genellikle papaz denir. Dilimizde papaz kelimesinin geçtiği birçok deyim bulunmaktadır: Saçı sakalı uzun ve birbirine karışmış kişiler için "Papaz gibi" deyimi kullanılır. Başkasına öfkelenip sinirlenerek, kendisine zararı dokunacak bir iş yapmak karşılığında, "Papaza kızıp oruç bozmak" deyimi söylenir. Bazı Hristiyan kiliselerinde piskoposla diyakoz arasında yer alan din adamlarına papaz adı verilir. Hristiyanlığın ilk dönemlerinde ruhbanlık, büyük bir ihtimalle Komünyon (şaraba batırılmış ekmeği yeme) âyiniyle bağlantılı olarak teşekkül etmiş ve tek kademede ortaya çıkmıştır. II. yy. sonlarına kadar ruhbanlık faaliyetlerini piskoposlar yürütmekle beraber, onlar görevlerinden bazılarını papazlara devretmişlerdir. Piskoposların papazlara devrettikleri görevlerin başında Komünyon âyinini yönetmek gelir. Papazların bu tür bir görev almalarında, bölge kiliseleri kurulmasının büyük rolü olmuştur. Papazların en başta gelen görevi, kurban sunma yetkisini kullanarak, mukaddes sırları saklamak, vaaz vermek ve eğitime katılmaktır. Papazların en büyük görevlerinden biri de günah çıkartma âyinini idare etmeleridir. Bu âyini yönetmek suretiyle papazlar Allah karşısında halkın temsilcisi olmaktan çok, halkın karşısında Allah'ın temsilcisi pozisyonunu üslenmiş oldular. Zamanla Komünyon kavramına dayalı olarak Hristiyan ilâhiyatı bir takım gelişmeler kaydetmiştir. Bu âyin, hristiyanları, papazlarda olağanüstü güç ve nitelikler bulunduğu inancına götürmüştür. Papazlarda varlığı kabul edilen bu olağanüstü güç, zamanla büyütülerek âdeta Eski Ahit'teki ruhbanlık anlayışına denk bir hale getirilmiş, hatta onu da geçmiştir.

Hristiyan dünyasını derinden sarsan Reform Hareketi, öncelikle Komünyon âyini ve ruhbanlık anlayışıyla kıyasıya mücadele etmiştir. Reformcuların gayesi, "Bütün inananların ruhbanlığı"nı gerçekleştirmekti. Nitekim Reform sonucunda papazların görevlerini başka kişiler üslenmiştir. Ancak İngiltere kilisesi, Reformcuların bu kararına uymamış, geleneksel ruhbanlık kademelerini korumaya büyük özen göstermiştir. Diğer taraftan Komünyon âyinini yönetme yetkisini de piskopos ve papazlarla sınırlı tutmuştur. Böylece XIX. yy.dan sonra Katolik mirasın ağırlık kazandığı papazlık rütbeleri İngiltere kilisesinde daha da kuvvetlenmiştir. Kilise teşkilatı, Hristiyanlık'taki din adamlarının görevleri ve kilise hiyerarşisini tesbite yetkili en üst kuruluştur. Kilise teşkilatlanmasının kaynağı, Hristiyanlık inancına göre Hz. İsanın çarmıhta can vererek Allah'a sunduğu kurban hadisesine kadar uzanır. Artık bundan sonra kutsal âyinler vasıtasıyla bütün insanların takdis âyinine katılmaları amaçlanmıştır. Böylece ruhbanlık kurumu teşekkül etmiştir. Burada papazların temel görevleri, Hz. İsa'nın, havarilerine emanet ettiği takdis yetkisini belirli kaideler çerçevesinde yerine getirmektir. Teşkilatlı Hristiyan topluluğu olan bir kilisenin faaliyetlerinde papaz en temel görevi üslenmiş kişidir. Ortaçağ Batı dünyasında kilise devletle bütünleşmiş, zamanla din dışı yetkileri de eline geçirmiştir. Bu gelişmenin tabii sonucu olarak hükümdarları da denetim altına alan kilise, Papalık ve ruhbanlık teşkilatıyla orta çağ'ın temsilcisi olmuştur. Bu hiyerarşik ortamda kilisenin temel görevlerini yine papaz yürütmüştür. Günümüz kilise teşkilatlanmasında da papaz yine bu eski görevlerini sürdürmektedir. Katolik, Ortodoks, Anglikan, İsveç, Lütheran ve Eski Katolik kiliselerinin görevlileri olan din adamları yukarıdan aşağıya, piskopos, papaz ve diyakoz şeklinde sıralanmıştır. Katolik ve Ortodoks kiliselerinde din adamlarının bu görevlere tayini özel bir takdis merasimiyle yapılmakta, Hristiyanlığa göre kilise görevlilerinin bu yetkileri Havarîlerden kaynaklanmaktadır. Katolik Kilisesi'nde Papa'ya müşavirlik yapmakla görevli Kardinaller Kutsal Kurulu'nun üyeleri piskopos, papaz veya diyakoz olabilmektedir. Bu kilisede papazlar evlenmez ve görevlerine uygun kıyafet giyerler. Ortodoks Kilisesi'ndeki diyakoz yardımcılığı vb. görevler giderek ortadan kalkmasına rağmen papazlık kurumu fonksiyonunu sürdürmektedir. Hristiyan cemaatinin büyümesi ve ruhbanlık hiyerarşisinin gelişmesi sonucunda piskoposlar bazı yetkilerini papazlara devretmişlerdir. Bu cümleden olarak cemaatin hayır işlerini düzenlemek, vaftiz, günah çıkartma ve Komünyon âyinlerini idare etmek; nikâh kıymak, çocuğa ad koymak, kilise içi ve kilise dışındaki cenaze törenlerini yapmak vb. papazların başlıca görevlerini oluşturmaktadır. Hristiyanlık Batı Avrupa'da yayılırken, kırsal bölgelerdeki Hristiyan toplulukların idaresi daima bir papazın yönetimindeki kiliseye verilmiştir. Böylece papazlar önce Komünyon, sonra da diğer mukaddes âyinlerde bağımsız şekilde hareket etme imkânına kavuşmuştur. Protestan Reform Hareketi, yalnız Papalığın otoritesine değil, ruhbanlığın teşkilâtlanmasına da karşı çıkmıştır. Bununla beraber, Reform Hareketi papazların normal görevlerini yapmalarını engellememiştir. Kiliselerdeki görevler genellikle mahalli cemaat tarafından denetlenmektedir. Halen kiliselerdeki vâizlik görevi öncelikle papazlar tarafından yerine getirilmektedir.

HAVÂRİ

Hz. İsâ'nın yardımcıları. Bu kişilerin kassâr (çamaşırcı) veya avcı oldukları söylenir. Bazı bilginlere göre bunlara Havâri denmesinin sebebi; onların, insanların ruhlarını din ve ilim öğreterek arındırmalarından dolayıdır... Avcı olmaları ise, insanların ruhlarını kararsızlıktan kurtararak Hakka döndürmelerindendir. Nitekim beyaz giydikleri için bu ismi aldıkları da söylenir. Bunlara, "Hz. İsa'nın, dini yaymak için seçip gönderdiği elçileri" de denilmektedir. Havâriler Peygamberlerin yakın takipçileri olan seçkin kimselerdir. Zeccâc, "Havâriler Peygamberlerin hâlis ve samimi dostlarıdır ve hayırlı kimselerdir" demiştir. Buna delil olarak da Hz. Peygamber'in "Her Peygamberin havârisi vardır, benim havârim de Zübeyr İbn Avvam'dır" hadisini zikretmiştir. Peygamber Efendimiz: "Zübeyr benim ashabımın seçkinlerindendir ve yardımcımdır" demek suretiyle, havârilerin peygamberlerin yardımcıları olduklarına işaret etmek istemiştir. Yine Zeccâc'a göre Hz. Peygamber'in ashabının tamamı havâridir. Havârilerin, Peygamberlerin yakın dostları ve talipçileri olduğuna Kur'an-ı Kerim'de şöyle işaret edilmektedir:

"İsa onların inkarlarını hasredince:

"Allah uğrunda yardımcılarım kimlerdir?" dedi. Havâriler şöyle dediler,

"Biz Allah'ın yardımcılarıyız, Allah'a inandık, O'na teslim olduğumuza şahid o!", "Rabbimiz! İndirdiğine inandık, Peygambere uyduk; bizi şâhid olanlarla beraber yaz..." dediler (Alu İmrân: 3/52-54).

Diğer bir âyet-i kerime'de de, mü'minlere hitâben: "Ey inananlar! Allah'ın dininin yardımcıları olun. Nitekim, Meryem oğlu İsâ, Havâriler: "Allah'a giden yolda yardımcılarım kimlerdir?" deyince, Havâriler: "Allah'ın dininin yardımcıları bizleriz" demişlerdi... (es-Saff: 61/14). Hz. İsa'nın Havârileri'nin sayılarının on iki olduğu bilinmekte olup isimleri şöyledir: Petrus denen Simun; Andreas; Zebedinin oğlu Yakup; Yuhanna; Filipus; Bartolomeus; Tomas; Matta; Alfeus'un oğlu Yakub; Taddeus; Gayyur Simun ve Yahuda İskariyat. Havâriler'in Hz. İsa'dan, Allah'ın gökten bir sofra indirmesini istedikleri Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle ifade edilmektedir:

"Havâriler: "Ey Meryem oğlu İsa! Rabbin bize gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi de, "Înanıyorsanız Allah'tan sakının " demişti. "Ondan yemeyi, kalblerimizin kanmasını ve senin bize doğru söylediğini bilmeyi, ona şâhid olmayı istiyoruz"dediler... Allah, "Ben onu size indireceğim; bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, dünyalarda kimseye azab etmeyeceğim şekilde ona azab edeceğim" dedi" (el-Mâide: 5/111-115

KİLİSE

Yunanca "ekklesya" kelimesinden gelir; meclis, cemaat anlamındadır. Bu kelime, Eski Abidin Yetmişler Tercemesine İbrânî dilindeki "kahal"ı karşılamak üzere kullanılmıştır. Yeni Ahid'de yeralan Pavlus'un Mektupları'nda bütün Hristiyan cemaatını veya mahallî Hristiyan topluluklarını ifade etmek üzere kullanılmıştır. Kelimenin Arapçası "kenîse"dir. Batı dillerinden meselâ; İngilizce'deki "church" kelimesi, Yunanca "kyriakon"dan (Rabba ait olan şey) gelir.

Kilise kelimesi, Yeni Ahid muhtevası içinde Hz. İsa (a.s)'ın sözleri arasında sadece iki yerde şu şekilde geçmektedir: "Ben de sana derim ki: Sen Petrus'suu ve ben kilisemi bu kayanın üzerine kuracağım...", "Ve onu dinlemek istemezse, kiliseye söyle. Ve eğer kiliseyi de dinlemek istemezse, o sana putperest ve vergi mültezimi gibi olsun. Yeni Ahid'de geçen diğer kilise kelimeleri, genelde mistik bir kavram halindedir. Meselâ; "İsa'nın vücudu", "Gelin"[3] Ma'bed[4] gibi. Yeni Ahid'de kilise kelimesi bir bina olarak hiç kullanılmamıştır. Aslında ilk Hristiyanların ibadet ettikleri ayrı bir yer yoktu. Onlar uygun yerlerde toplanıyorlardı. Ancak IV. Yüzyılda ma'betli devre başladı ve Hristiyanlar ibadetlerini yaptıkları bu yapılara kilise adını verdiler.

Hz. İsa, İsrail'in oniki kabîlesine tekabül eden oniki havari edindi. Böylece o, "Ben, İsrail evinin kaybolmuş koyunlarından başkasına gönderilmedim" sözleri çerçevesinde kuracağı topluluğun nüvesini oluşturdu. İlk kilisenin böylece ortaya çıktığını ileri süren Hristiyan ilâhiyatçılar, onun Tanrının melekûtu ile rabıtasını açıklıkla belirtemediler. Ancak üzerinde durdukları, sabırla ve itaata beklenilecek Tanrının Krallığı için kilisenin bir seçkin kimseler grubu olduğu idi. Yeni Ahid yazarları, bu arada Pavlus'a göre kilise, İsa Mesih'in gerçek anlamda bir çeşit dünyevî bedenidir. O, bu bedenin başı, tek tek Hristiyanları ise üyeleridir. Aslında Hz. İsa, liderleri Petrus olan havarilere gerçekleri yayma görevini vermişti. Petrus, Hz. isa'nın Hristiyanlara göre çarmıh ve tekrar dirilişinden sonraki Pentakost günü Kutsal Ruh'un Kudüs'te ilk Hristiyan topluluğu üzerine inmesi sonucu meydana gelen kilisenin başı oldu. İlk kilise, Kutsal Ruh vasıtasıyle ilâhî güçle dolmuş oldu. Böylece kilisenin Hz. İsa'nın sadece bedenî hatırasından ziyade onun manevî varlığıyla bütünleşmiş olduğu kabul edildi. 0 günden sonra onun kilisede hazır bulunduğuna inanıldı. Kilise, gittikçe artan bir ilâhî yapı inancı içinde, dört yeleneyi muhafaza etti: Birlik, kutsallık, âlemşumullulük ve havarilere tebaiyer Petrus ve Pavlus'un Roma'da öldürülmesi, mezarlarının orada bulunması, Matta 16:18'deki açıklama, Roma Kilisesinin bütün Hristiyanlığı temsil ettiği iddiasına yolaçtı. Mahallî kiliseler de kurulmuştu. Görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Konsiller devresinden sonra 1054'te Roma papasının Bizans patriğini afarozu, onun da cevabiyle kesin bölünme gerçekleşti. Doğu Kilisesi, "Ortodoks" (asla sâdık), Batı Kilisesi ise "Katolik" (cihanşümul) adını aldı. XVI. Yüzyılda Batı Kilisesi kendi içinde bir bölünme daha yaşadı. Protestanlık ortaya çıktı (Bugün meselâ Amerika'da Protestanlığa dahil 250 çeşit kilise ve bir de müstakil kiliseler bulunmaktadır). Her kilise bir mezhep görüntüsü kazandı. Protestan reformcuları, kilisenin şahsiyetinin sakrament ayinlerinden ziyade Tanrının kelâmı ile bütünleşme olduğuna ağırlık verdiler. Pavlus'un, kilisenin Yeni İsrail olduğu (Romalılara 9:6 vd.) şeklindeki açıklamasına dayanarak her Protestan topluluğu, kendisini gerçek kilise olarak nitelendirdi ve Eski Ahit kilisenin kutsal literatürü diye yorumlanmaya başlandı.

Vaftiz

Hıristiyanlığa girme alameti ve Hristiyanlığın şartı sayılan yedi merasimden biri. Vaftiz Ortodokslarda suya girmekten, Katoliklerde üzerine su serpmekten ibarettir. Vaftize Arapçada "ta'mid" denir.

Vaftiz, Hristiyanlıkda Hz. İsa'nın dinine katılmanın hukuki ve mukaddes bir göstergesidir. Vaftiz edilen kişiye verilen isme "vaftiz adı" denir. Bir çocuğu vaftiz hazırlayan, tören sırasında onu kucağında tutarak yanında bulunan iki önemli kişi vaftiz anası ile vaftiz babasıdır. Kiliselerde vaftiz suyunun konulduğu taş, metal, çimento vb. şeylerden yâpılmış kurna biçimindeki kaba da "vaftiz teknesi" denir. Hemen bütün dinlerde arınma ve yenilenmeyi sağlamak için çeşitli şekillerde su kullanıldığı bilinmektedir. İslâm'da abdest ve gusul, bir takım dinî görevlerin yerine getirilmesi için şarttır. Bu bulunmadığı takdirde, bu işlem toprak cinsinden temiz bir madde ile yapılır ki, bunun adı teyemmümdür.

Hıristiyanlıktaki vaftizin, yahudilerin yıkanma törenleri, Esseniler'in günlük banyoları ve Hz. İsa'nın Vaftizci Yahya tarafından vaftiz edilmesi inancıyla yakın bir ilgisi vardır. Ancak Hristiyanlıkdaki vaftiz törenleri, yine de yukarıda sayılanlardan bütünüyle farklıdır. Hristiyanlığa göre genel anlamda vaftiz, Hz. Adem'le Havva'dan intikal eden ilk (aslî) günahtan arınma olmakla beraber, kişinin yeni bir hüviyete bürünerek Allah'ın krallığına katılmasının takdisi anlamlarına da gelir. İlk günah inancı Hıristiyanlıkta önemli bir unsurdur; bir günahtan kurtulmanın tek yolu da vaftiz olmaktır: Tarih boyunca vaftiz, kiliselerde kişinin tamamen suya daldırılması, vücudunun bir kısmının suya batırılması, başına su dökülmesi veya üstüne su serpilmesi vb. şeklinde uygulanmıştır. Vaftiz genellikle doğumun ilk haftası sonunda yapılır. Bu gelenek Hz. İsa'nın, "Her doğan çocuk doğumunun sekizinci gününde vaftiz edilmelidir, vaftizsiz Cennet'e girmek mümkün değildir" buyruklarına dayandırılmaktadır. İncil'de Hz. İsa'ya nisbet edilen "Gidip bütün insanları aydınlatınız, onların ruhlarını Tanrı, Oğul ve Rûhu'l-kudüs adına vaftiz ediniz" sözü de bu konuda aynı önemi taşımaktadır. Çocuğun vaftizi esnasında, onun dinî eğitimini üstlenecek bir vaftiz anasıyla bir vaftiz babası seçilir. Böylece çocukla bu ana-baba arasında dinî bir akrabalık kurulmuş olur. Bu akrabalığı ömür boyu sürdüren aileler olmuştur. Vaftiz, doğan çocuğun Hristiyan dinine kabulünü sağlayan bir işlemdir. Vaftiz, ileri yaşlarda da yapılır; çünkü vaftiz edilen kişinin, o zamana kadar işlediği bütün günahlarından kurtulacağına dair kesin bir inanç vardır. Yapılan araştırmalar su ile yıkanarak arınma inancının Hristiyanlıktan çok daha eski dinî bir gelenek olduğunu ortaya koymuştur. Nitekim vaftize benzer bir uygulamaya Anadolu'daki Kybele ibadetinde rastlanmıştır. Hristiyan kaynakları vaftizin Hz. İsa'dan önce, O'nun çağdaşı Vaftizci Yahya tarafından uygulandığını, hatta Hz. İsa'nın Hz. Yahya tarafından vaftiz edildikten sonra vaftizci adını aldığını önemle vurgulamaktadır. Yine tarihî araştırmalar, suyla temizlenme işleminin putperest Sâmi toplumlarınca da uygulanmakta olduğunu ortaya çıkarmıştır. Vaftizin yapılışı ve ona olan inanç bütün hristiyan toplumlarınca aynı şekilde kabul edilerek değerlendirilmemiştir. Anabatizm adlı bir hristiyan tarikatına göre küçük iken yapılan vaftizin hiçbir değeri yoktur; büyüklerin yeniden vaftiz edilmeleri gerekir. Vaftizin bu şekilde yorumlanması, zamanla Hz. İsa'nın cemiyet vaftizcisi olarak anlaşılmasına yol açmıştır. Batizm adı verilen bir başka Hristiyan mezhebine göre vaftiz, ergenlik çağında bütün vücudu suya sokarak yapılır. Bu mezhep özellikle İngiltere ve Amerika'da yaygındır.

Hıristiyanlıktan önce de Filistin'de vaftiz yapıldığı bilinmektedir. Hz. Yahya'nın birçok kişiyi Şeria (Ürdün) nehrinde bizzat vaftiz ettiği hristiyan kaynaklarında belirtilmektedir. Vaftizin, günümüzdeki gibi mukaddes bir kurum halini alması, Hz. İsa'yı tâkib eden dönemde olmuştur. Katoliklerde papazın; "Seni Baba, Oğul ve Ruhu'l-Kudüs adına vaftiz ediyorum" cümlesiyle yapılan vaftiz, onlara göre, kişiyi Allah'ın mağrifetine erdirir. Yetişkinlerin vaftizi, o kişilerin dinî konularda bilgilendirilmelerinden ve tevbelerinin alınmalarından sonra yapılır. Protestanların anlayışına göre vaftiz, Allah kelâmıyla suyun mistik birleşmesine dayanır. Bu birleşmeyle günahlar bağışlanmış, ruh tazelenmiş olur. Protestanlıkda çocukların vaftizi zorunludur. Bunlarda vaftiz genellikle tek veya üçlü su serpme şeklinde yapılır. Reform hareketinin önde gelenlerinden Zwingli vaftizci, kiliseye kabul edilmek için yapılan bir dini tören ve Allah mağrifetinin bir sembolü saymıştır. Anglikan kilisesinde vaftiz, çocukların ruh temizliğini sağlayan bir. vasıta kabul. edilir. Liberal Protestanlar'a göre ise vaftizin ancak pedağojik bir değeri vardır. Vaftiz bir inanç şeklinde kurumlaşınca, vaftiz için özel yerlerin yapılması gündeme gelmiştir. Ketadral ve kiliselerin yanında, vaftiz yapmaya mahsus bir tekneyi ihtiva eden yuvarlık veya köşeli kümbet şeklinde vaftiz hane binaları, hristiyan mimarisinde önemli bir yer işgal etmiştir. Zamanla suya batırılarak vaftiz usulü kaldırılmış ve kilisenin içine vaftize mahsus bir şapel ilave edilmiştir. Burada vaftiz yapmak için vaftiz teknesi denilen bir tekne bulunmaktadır.

KAYNAK:

*Bertholet,

*Wörterbuch der Religionen

*Stuttgart 1962, 550.

*O. Hançerlioğlu

*İnanç Sözlüğü, İstanbul,1975, 49.

*C. Esat Arseven

*Sanat Ansiklopedisi, İstanbul, 1965, V, 2184;

*Osman Cilacı

*Şamil İslam Ansiklopedisi






__________________
#MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦

{22~02~`22..∞}
{09~09~`22..ღ}
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet