Tekil Mesaj gösterimi
Alt 04 Kasım 2016, 16:26   #1
Çevrimiçi
Girdap
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yusuf Hamedani HazretLeri ''Kıssa''




Ibn-i Hacer-i Mekkî hazretlerinin Fetâvâ-i Hadîsiyye isimli eserinde anlatildigina göre,
Ebû Saîd Abdullah, Ibn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî ilim ögrenmek için Bagdat’a geldiler. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri o zaman çok gençti. Hâce Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin, Nizâmiyye Medresesinde vâz ettigini duymuslardi. Bunlar, onu ziyâret etmeye karar verdiler. Ibn-üs-Sakkâ;
“Ona bir soru soracagim ki cevâbini veremeyecek.” dedi.
Ebû Saîd Abdullah; “Ben de bir soru soracagim. Bakalim cevap verebilecek mi?” dedi.
Küçük yasina ragmen büyük bir edeb timsâli olan Abdülkâdir-i Geylânî de “Allah korusun. Ben nasil soru sorarim. Sâdece huzûrunda beklerim, onu görmekle sereflenir, bereketlenirim” dedi.
Nihâyet Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin bulundugu yere vardilar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi. Ibn-üs-Sakkâ’ya dönerek;
“Yaziklar olsun sana, ey Ibn-üs-Sakkâ! Demek bana, cevâbini bilemeyecegim suâl soracaksin ha! Senin sormak istedigin suâl sudur. Cevâbi da söyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor.” buyurdu.
Sonra Ebû Saîd Abdullah’a dönerek; “Sen de bana bir suâl soracaksin ve bakacaksin ki, ben o suâlin cevâbini nasil verecegim. Senin sormaya niyet ettigin suâl sudur ve cevâbi da söyledir. Fakat sen de edebe riâyet etmedigin için, ömrün hüzün ile geçecek.” buyurdu.
Sonra Abdülkâdir-i Geylânî’ye döndü. Ona yaklasti ve;
“Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelligi ile, Allahü teâlâyi ve Resûlü (s.a.v)´nü râzi ettin. Ben senin Bagdat’ta bir kürsîde oturdugunu, çok yüksek bilgiler anlattigini ve;
“Benim ayagim, bütün evliyânin boyunlari üzerindedir.” dedigini sanki görüyor gibiyim ve ben, yine senin vaktindeki bütün evliyâyi, senin onlara olan yüksekligin karsisinda boyunlarini egmis hâlde olduklarini görüyor gibiyim.” buyurdu ve sonra gözden kayboldu. Kendisini bir daha göremediler.
Aradan uzun seneler geçti. Hakîkaten Abdülkâdir-i Geylânî yetisti. Zamâninda bulunan evliyânin en üstünü, bas tâci oldu. Öyle yüksek derece ve makamlara kavustu ki, insanlardan ve yüksek zâtlardan herkes gelerek, mübârek sohbetlerinden istifâde ederlerdi. Bir gün yüksek bir kürsîde oturuyor vâz ediyordu. Buyurdu ki:
“Benim ayagim, bütün evliyânin boyunlari üzerindedir.” Zamâninda bulunan bütün evliyâ, onun kendilerinden çok yüksek oldugunu bilirler ve üstünlügü karsisinda boyunlari egri olurdu. Bunlar meydana çiktikça, Hâce Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin senelerce önce kerâmet olarak haber verdigi hâller anlasiliyordu.

ibnüs-Sakkâ’ya gelince, o Yûsuf-i Hemedânî ile aralarinda geçen o hâdiseden sonra, ser’î ilimlerle mesgûl oldu. Çok güzel konusurdu. Söhreti zamânin sultânina ulasti. O da bunu elçi olarak Bizans’a gönderdi. Hiristiyanlar buna çok alâka gösterdiler. Nihâyet, onlarin yalanlarina aldanarak hiristiyan oldu.
Bu hâdiseyi anlatan zât diyor ki:
“Bir gün onu gördüm. Hastaydi. Ölmek üzereydi. Ben yüzünü kibleye döndürdüm. O baska tarafa çevirdi. Tekrar kibleye döndürdüm. O tekrar baska tarafa çevirdi ve böylece öldü.”

Ebû Saîd Abdullah da diyor ki: “Ben Sam’a geldim. Bâzi vazifelerde bulundum. Çesitli sikintilar ile hayâtim geçti. Yûsuf-i Hemedânî hazretlerinin, her üçümüz hakkinda da söyledigi aynen meydana geldi.”

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet