Merhaba [emoji263][emoji253] doğduğum ama dünya için hala bir hiç olduğum günden hepinizi selamlıyorum. Sahi insan doğduğu günü neden kutlar anlamam. Hatırlanmak, önemsenmek bu günlere mahsus bir şey midir? Ya da bir doğum gününü kutlamak zorunluluk mudur? Robotlaşmış sistemin cilvesi olan bir oluşum bu bence. İnsanın doğduğu günün sıradanlığı insanlık için bir şeyler yaptığında sıranlıktan çıkar ve çıkmalı da bence. Elbette gönül şımartmak güzeldir, şımarmakta belki ama bir anlamı olmalı insanın hayatının. Sıradanlıktan uzak, alışılagelmişin dışında yaşayan her insanın farkını hepimiz biliyoruz hatta kitaplarda bu hayatları okuyor seviyor ve özeniyoruz. Bkz; Atatürk eğer bir türkiye varetmiş olmasaydı ve türk milletini ayakta tutmak için varını yoğunu canıyla birlikte ortaya koymasaydı biz 10 kasımdan haberdar olur muyduk? İşte herkes böyle hayatları amaç edinerek yaşamalı ve ortaya insanlık için yaşam için dünya için bir şeyler bırakabildiğinde kutlanmalı doğum günü ve anılmalı ölüm günü. Şu sıralar henüz parlayamamış bir yıldızken doğum günümü umursamıyorum anlayacağınız. Her neyse çok kafa ütülemeden kitabımıza geçeyim.
Kırmızı Piyano kitabını henüz bitirdim ve yazarın diğer kitaplarında olduğu gibi sıkıldım. Hatta kitabın bir ara hiç ilerlemediği kanısına vardım. İçine hapsolmuş bir ruh gibi çırpındım durdum tam olarak hissettiğim şey buydu. Yazarın Kafes kitabını okumuş kişiler bu kitabı çok överek tavsiye etmişlerdi ama bende aynı duygu oluşamadı. Neden sonuç sebep sorularına bir türlü yanıt bulamayışım kitabı sevmememe neden oldu. Benim zevkime hitab etmediği için tavsiye listeme almıyorum. Ama benim yorumumla kalmayıp araştırıp kararını kendiniz vermeniz daha doğru olur. Sonuçta herkesin okuma zevki aynı değil.
Not: Şuan okumakta olduğum kitabın ismi ütopia yakında yorumuyla karşınızdayım