|   Çevrimdışı   
            
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
           |      Zihnimizdeki Düşmanları Alt Etmeden, Gerçek Sorunlarla Mücadele Etmek İmkansız          
       Sorunların  çoğunluğu gerçeklikten kaçmak veya gerçekliğin yanlış algılanması ile  ortaya çıkar. Zihnimizdeki düşmanları alt etmeden, gerçek sorunlarla  mücadele etmek imkansızdır.  Gerçekliği ne kadar acı olsa da tam olarak algıladığımız takdirde; çözüm yollarını da daha berrak olarak görebiliriz. Bireyler  ve özellikle gençler hep başarıyı sağlayacak önerilerin ve reçetelerin  peşindedir. Oysa ilk atılacak adım bireysel ve toplumsal başarının  önündeki engelleri kaldırmaktır.   Bu engellerin çoğu da kendi içimizde ve zihnimizdedir. Kendimizin  ürettiği bu "sözde" engellerle, hareket alanımızı daraltır, beyin  tembelliğine ve atalete teslim oluruz.  Ruhsal  sorunların aslan gibi delikanlıların ve dinamik genç kızların  enerjilerini yiyip bitirmesine seyirci kalırız. Bu sorunların çoğunluğu  gerçeklikten kaçmak veya gerçekliğin yanlış algılanması ile ortaya  çıkar.       
Zihnimizdeki düşmanları alt etmeden, gerçek sorunlarla  mücadele etmek imkansızdır. Gerçekliği ne kadar acı olsa da tam olarak  algıladığımız takdirde; çözüm yollarını da daha berrak olarak  görebiliriz.  Aşağıdaki  rahatsızlıkların bilincinde olduğumuz ve bunlarla mücadele ettiğimiz  takdirde kişisel ve toplumsal alanda başarıya ulaşmak kolaylaşabilir:    Kimlik sorunları:  Otobüsle  seyahat eden bir kişi, mola verilen bir otogarda indikten sonra bindiği  aracı bulamamış. Paniğe düşen yolcu diğer otobüslere çıkıp hep şu  soruyu sorarmış " Ben bu otobüsün yolcusu muyum?  Kendi  konumunu başkalarına doğrulatmaya çabalayan bu yolcu gibi bizler de  kimliğimize sahip çıkamıyoruz. Özgüvenimiz eksik olduğu için hep  başkalarının referanslarına ihtiyaç duyuyoruz.      Naiflik:  Acı  gerçekliği kabullenemeyen bazı kişiler ya bir gerçekleştirilmesi zor  bir ütopyaya sığınır ya da abartılmış tepkiler gösterir ancak  olumsuzluklara karşı mücadeleleri havada kalır. Çünkü hareket noktaları  gerçeklik değildir.   "Adam etme" tutkusu:  Kendisini  çok mükemmel gördüğü için hayatını çevresindekileri "adam etmeye"  adayanlar, diğer insanların kişiliklerini, özlem ve istemlerini yok  sayar. Kendi kişisel gelişimini ihmal eden bu kişiler topluma ve  ekonomiye olumlu bir katkıda bulunamaz.      Travma sonrası stres:  Kişisel  ve toplumsal hayatta yaşanan felaketlerin, şokların ve örselenmelerin  ardından gelen bu gerilim hali, insanların endişeli ve titrek olmasına  yol açar. 1994-2001 döneminde yaşanan üç krizin yol açtığı traumanın  etkileri halâ canlı insanların sağlıklı ve soğukkanlı düşünmelerini  zorlaştırır.        Atalet:  William  Glasser'ın tanımladığı "aşırı rasyonalizasyon" rahatsızlığına  yakınanlar toplumdaki aksaklıklar üzerine sürekli konuşur, fikir  yürütür, fırsat bulduğunda tartışır. Ancak iş eyleme, bir şeyler yapmaya  geldiğinde frene basar. Bu tip, hayattan korkusunu konuşarak gizlemeye  gayret eder.        Bağımlılık sendromu:  Bu  kişilik bozukluğunda kişi, kendi kişisel gelişim ve başarısı için hep  başkalarının desteğini arar. Kendi potansiyelini geliştirmekten ve var  gücüyle çalışmaktan kaçan bu kişi, işler kötü gittiğinde ve başarısız  olduğunda başkalarını suçlar.        Komplo teorileri:   Kişiliğindeki  yanlışlıkları, başka yerlere ve kimselere yansıtanlar, neredeyse her  olayı bir komplo, entrika ve kumpas çerçevesinde açıklar. Karşı tarafı  olduğundan daha güçlü gören bu kişiler gerçeklikten koptuğu için ,  yalnız teşhis ile yetinir, olumsuzluğu tedavi için bir şey yapmaz.            Kuralsızlık (Anomi) :  Yaşadığı  ortamı değiştirenlerde, örneğin köyden kente veya Türkiye'den diğer bir  ülkeye göçenlerde görülür. . Göç eden kişi, ardında bıraktığı kırsal  kesimin yüzyıllar boyu oluşmuş zengin kültürü ile köprüleri atmıştır ama  kent kültürünü de henüz özümseyecek zamanı bulamamıştır. Kuralsız  kişilere otosunu emniyet şeridinde sürerken, kuyruklara yandan kaynamaya  çalışırken rastlarsınız.          Sınır kişilik rahatsızlığı:  İngilizcede  "borderline" denen bu rahatsızlık son zamanlarda moda oldu. Özellikle  hayata atılmak üzere olan gençleri etkisi altına alır. Bu rahatsızlık,  aktif istikrarsızlık, dengesizlik, çevredeki olay ve insanlara aşırı  duyarlılık, kendine güvensizlik, kronik bir "boşluk duygusu" ve bir  uçtan diğer uca savrulma gibi belirtilerle kendini gösterir.             Geleceksizlik:  Forum  İstanbul Gençlik Platformu'nun üniversiteli gençler arasında yaptığı  bir ankete katılanların sadece yüzde 37.5'i, 2023 Türkiye'si için  iyimser olduğunu belirtti. Gelecekten iyi şeyler beklemeyen ve umutsuz  olan gençlerin bilgi çağına hazırlanmaları çok zor.     Depresyon:   Bu  terim hem ekonomide hem de psikolojide çöküntü, hareketin yavaşlaması  anlamına geliyor. Durgunluk kelimesi de her iki alanda benzer anlamlar  taşıyor. Kriz korkusu, girişimcilerin ruhsal çöküntü yaşamalarına ve iş  tempolarını düşürmelerine yol açıyor.        Sosyal mazohizm:   Bu  olguyu ünlü beyin cerrahımız Gazi Yaşargil şöyle anlatıyor: " Bazı  hastalar vardır, daima kendisine vurur. Bakın dersiniz, gençsiniz,  güzelsiniz, zekisiniz, her şeyiniz yerinde.  Neden  kendinizi yıpratıyorsunuz. Ama elinde değil... Türkiye de aynı  vaziyette. Her millet kendini yerer ama Türkler kendini suçluyor."     Mazeret kültürü:  Kendi eylemsizliğini haklı göstermek isteyen kişiler, hep başkalarının  hata ve eksikliklerini sayıp döker. Varacağı nokta, "Herkes bu kadar  kötüyse, benim parmağımı taşın altına sokmama gerek yok" düşüncesidir.       Alıntı           |