Arabadan indigimde Sinop maviydi, sokaklar tenha. Bir rüzgar esti kıyıdan, dev bir kapının yanına geldik. tabelada "sinop tarihi cezaevi" yazıyordu.
Sinop cezaevini gezerken boğazım düğümlendi. koğuşlar, zindan, ıslah odaları ve dikenli telli koca duvarları ile çok hazin bir yer. çok sevdiğim iki yazar olan Nazim Hikmet ve Sabahattin Ali'nin de kaldığı bu hapishaneyi dolaşırken, aklımda bir sürü sorular oluştu. mekanların da ruhu var mıdır? yaşanan acılar ya da sevinçler eşyaya sirayet edip yıllar sonra başka ruhları da etkiler mi? dışardan görünüşü, koridorları, odaları, yer altındaki zindanları ile korkuturken. insanların orada cezasını çektiğini düşünmek, yaşanmışlıklar, sohbetler, çaresizlikler, duvara yazılanlar, belki yapılan işkenceler, bağırışlar hepsini duyar gibi oldum. içerisi anlatılmaz. Gunes gormeyen hucreler icimi dugumledi..Gözyaşlarımi tutamadım.

ahh duvarların dili olsa da konuşsa.
yarım saat gezdikten sonra denize koştum.
deniz ve gökyüzü maviydi.
ruhum, kapkara.
kisa bi süre kalmama ragmen çok sevdim seni, Sinop. Hep böyle kal.