İlahi Bir Sevgi
Tasavvuf kültürünün sevgi ve hoşgörüsü, Kur'an ve Hadisin vurguladığı ahlâki ölçüler içerisinde bir sevgi ve hoşgörüdür. En büyük sevgi ilahi olan büyük yaratana olan sevgidir. O'nun olduğunu, O'nun yaratıcılığını, O'na teslim olmayı öğrenirsek, içimizdeki kutsallığı idrak edebilirsek, kutsal olduğumuzu anlarsak hayatımız anlam ve mana kazanır.
Yunus'un "Yaratılmışı severim yaratandan ötürü" "Bana seni gerek seni" diyerek ilahi sevgiye ulaşmanın önemini vurgulamıştır.
Yaratılmışların en şereflisi (eşref-i mahlûkât) olması hasebiyle insanı daha fazla seviyor olması bu gerçeği değiştirmez... Ayrıca, Yunus Emre insanı severken din, mezhep, ırk ayrımı da gözetmez.
Rahmet dalgalarıyla çırpınan aşk deryasının canlara can kattığını, susuzluktan kıvrananlara âb-ı hayat olduğunu belirten Mevlânâ, aşkın yüzlerce naz ve yüceliği olduğunu, bu yüzden kolay elde edilemediğini vurgulamıştır.
Sevgi sebebiyle yaratılan ve Allah'ın âlemdeki aynası olarak gördüğü insanı hatasıyla kabul edebilmeyi büyük bir erdem olarak görmüştür.
Mevlana "Maşuk her şeydeki her şeydir; aşık sadece O'nu gizler; Maşuk her şeydir, aşk ölmüştür" demektedir.
Yesevî ocağında yetişen ve onun ülkülerini Anadolu'da hayata geçiren ulu çınarların başında ise Hacı Bektaş-ı Velî geliyor. Bu bağlamda "incinsen de incitme", "her ne ararsan kendinde ara", "hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız", "gelin canlar bir olalım" sözleri ile sonsuz bir insanlık sevgisi ve daima birlik-beraberlik ve kardeşlik vurgusu yapan Hacı Bektaş-ı Velî'nin öğretilerinden daha fazla yararlanmamız gerekmektedir.
Son söz; Doğu bilgeliğinin önemli isimlerinden Lao-Tzu'nun dediği gibi; "Başkalarını anlamak bilgelik, kendini anlamak ise aydınlanmadır." |