| Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Güvercinler - Çocuk Hikayeleri
Balkona ,ikindi serinliği düşünce, resim şovalyemi, yağlı boya çantamı, boyalarımı, bezir yağını
tuvalimi, paletimi, boya yıkama kabımı, alıp ,daha
önce, kafamda tasarladığım resmi yapmaya baş-lıyorum...Çocukluk yıllarına gidiyorum...Sabahları
erkenden kalkıp, ahırda, gaz tenekesinden yaptığım
yuvada, yatan biri süt beyaz, diğeri boynunda
kahverengi halkalar olan ,iki güvercin canlanıyor
gözlerimin önünde. Tuvale,ince uçlu bir kalemle
iki güvercin resmi çiziyorum...Önce, siyah, beyaz
ve mavi yağlı boya tüplerinden elimdeki palete
bir miktar boya sıktıktan sonra, spatülle karıştırıp
gaz tenekesinin rengine yakın, bir renk elde ede-
rek, fırçayla kaba taslak boyuyorum...Sonra
detayları üzerinde çalışacağım...! Tam o anda
karşı apartmanın çatısına iki yabani güvercin konu-
yor...Biri erkek, öbürü dişi...Erkek, boynundaki
parlak renklerden, ve çalımından belli oluyor...
Dişi daha zayıf ve erkeğe göre ...Erkek, gurul
gurul sesler çıkararak, dişinin etrafında dönüp duru-
yor...Yabani güvercinler, balkona pislediği için
üst kattaki komşumuz pek hoşlanmıyor...Güvercin-
ler, sevimli yaratıklar...Tekrar çalışmama
dönüyorum, kurutucu vernikle "fizkiyativ"
kuruttuğum astar boyanın üzerinden , artık esas
renkleri koyabilirim...Üç numaralı fırçayla, gaz
tenekesinin kenarlarını boyuyorum...Sıra, güver-
cinlerin, kuluçka zamanı, ağzıyla yuvaya taşıdıkla-
rı çöplere geliyor. Çok ince uçlu fırçamla, kahve-
rengi, beyaz, ve siyah renlerin karışımından elde
ettiğim bir renk tonunu alarak, çöp resmi yapıyor-
um...Bu esnada, karşı evin balkonuna birkaç güver-
cin konuyor, evin balkon kapısı kapalı, birkaç
gündür yoklar, yukardaki komşu, kızının bir deli-
kanlıyla kaçtığı için, memleketlerine gitmiş olabile-
ceğini söylüyor bizim hanıma...Emekli olduğum
için, eski daire arkadaşımın tavsiyesiyle resim yap-
maya yeniden başladım...Orta Okul sıralarında ,
kara kalem ve sulu boya ile yaptığım birkaç natür-
mont, ve peyzaş "manzara" resmi okulun tatil
olmasından sonra, temsillerin yapıldığı salonda
teşhir edildi...Kasabalı, değişik tarzda ve teknikte
yapılan sulu boya ve kara kalem, çini mürekkebi
ile yapılan resimlere ilgi gösterdi...En çok ta beğe-
nilen , benim güvercinler adlı tablomdu....Hayal
meyal hatırlıyorum...Gri bir gök yüzü, gök yüzün-
de uçan güvercinler, ve bir atmacanın bir güver-
cini, gökten hışımla inip, keskin tırnaklarıyla havaya
kaldırması, sonra, dik ve sarp kayada, yuva yapan
yavrularını altına alarak korumaya çalışan bir ana
atmacanın, ağzına ve yavrularının ağzına kusması
kasabanın Kaymakamının, ve Belediye reisinin
ilgisini çekmişti...Resim öğretmenimize, "Sizi
tebrik ederim hocam, çocukları çok iyi yetiştir-
mişsin !" diye övgüler dizilmişti...Resim öğretme-
nimiz de, bu ilgiden bayağı memnun olmuştu...
Dalmışım, eşim bir tabağa kiraz koymuş getirdi...
"Çalışırken yersin !" dedi..Karım, "eşim" benim hem
hayat arkadaşım, hem resim yapmamda, beni eleş
tirmede, yardımcım, hem de çocuklarımın annesi
" Güvercinler tablomu beğendin mi ?" dedim.
" Gaz tenekesi mi bu ?" dedi.."Bu nasıl teneke !
Cansız bir varlık ,ama onun da bir ruhu var !
Teneke olduğunu iyice belirtmemişsin, üzerinde
daha çok çalışmalısın.!..Baştan savma yapıyorsun
ressamlar bir resmi en az üç ayda bitiriyor, sen
bir günde resim yapıyorsun...Boyalara verdiğin
paraya yazık ! Çocukların rızkını , boştan şeylere
harcıyorsun ...! Emekli maaşın ancak ay ortasına
kadar gidiyor...Oğlan, bize yardım etmese ay
sonunu zor getiririz ...!"
"Haklısın...! Ama benim de kahvem yok içkim
yok...Resim de yapmazsam, çıldırırım hanım ....!
" Sen lisedeyken hikayeler yazardın ! Yine
yaz...!"
" Yazdığım hikayeleri kaç kişi okur hanım !
Herkes, bir spor toto diye tutturmuş, para her
şeyin önüne çıkmış, ahlaksızlık almış yürümüş,
para için partisini değiştiren, mesleğine ihanet eden
adamlar var...Öbür yandan, kalitesiz diziler...."
"Olsun...! Sen yine yaz...! Televizyonda bu dizi
ler, millette bıkkınlık yaratacak, nasıl bir zamanlar
bir haftada aşk ,cinsellik içeren film yapılıyor,
millet açık hava sinemalarını dolduruyorsa, bu da
gelip geçici bir fırtına, eminim insanlar yeniden
roman, hikaye, okumaya devam edecek, internet
televziyonun da sinemanın da papucunu dama
atacak...!"
Karım gidiyor. Tekrar, çalışmaya başlıyorum
Çocukluk yılklarına dönüyorum yine...Kasabada her
evin çatısında , ahırında, güvercin yuvası olurdu...
Sabah pencereyi açınca, gök yüzünde takla atan
bir çift güvercin görürdüm...Güvercin yetiştirme
bazılarında bir hastalık halini alırdı...Pazar yerine
köylüler, güvercin getirirdi satmaya...Heryerde
güvercin, tavuk pisliğinden geçilmezdi...Pazar
dağılınca, Belediye arazözü "sulama arabası"
toz kakmasın diye yıkar...Sonra, Kör Tevfik bir
elinde uzun saplı süpürge bir elinde, hayvan pislik
lerini toplayan, önü açık, teneke, yerleri süpürür
sonra tenekenin içine alır, ilerde duran çöp kamyo-
nuna boşaltırdı...
Kör Tevfik Belediyede işçiydi...Başında , Fransız
askerlerinin giydiği gibi bir kasket, sırtında Belediye
reisinin verdiği önü düğmeli kahve rengi ceket
Pazar günleri, mahallenin delikanlılarıyla güvercin
uçururlardı...Bu bir nevi güvercin yarıştırmasıydı...
Eğitilen güvercinler, havaya atılır, kimin güvercini
ustaysa, öbürünü kandırıp, peşinden sürükler,
artık o güvercin kazananın olurdu...Hatta, güvercin
yarışı, horoz yarışı gibi, bahisle oynanırdı...Bu
yüzden delikanlılar, kızların dikkatini çekmek için
kavga yaparlardı. Kızlar da, horoz yarışı gibi
güvercin yarışlarına da seyirci olarak gelirdi...
Fakat, güvercin yüzünden çıkan bir kavgada bir
delikanlı, hasmı tarafından şişlenince, Belediye
horoz ve güvercin yarışmasını yasaklamıştı...
Güvercin yüzünden, Duvarcı Hüseyin, oğlunu
evden kovmuştu.
" Ş...oğlu ş...ben ellerin emrinde çalışıyım, sen
sokaklarda sürt !" diye ağzına ne geldiyse söyleye-
rek çarşının içinde kovalamış, esnaflar ,dükkanla
rının önüne çıkarak kasıklarını tuta tuta gülmüşler,
oğlan korkusundan bir daha eve gelmemiş, en son
kasabadan biri onu, bir otobüste muavin olarak
gördüğünü söylemişti...
Güvercin merakı bende de vardı...Köyde
Hacı amcamın verdiği bir çift güvercini ,babama
göstermeden, ahırda, gaz tenekesinden bir yuva
yapmış, yuvaya alışsın diye kanat uçlarını
kesmiştim....Ama güvercinler eve alışıp, başka
yerlere doğru uçup, gidince, peşinden birkaç
güvercin getirince, sabah, babamın yattığı pence-
renin önüne konup, "guuuk...guuuk !" diye kanat
çırıp, ötmeye başlayınca , babamın tepesi atmıştı.
" Eşek sıpası, aklın bir karış havada ! Senin
yaşıtların, eve ekmek getririyor, Hancı H...oğlu
omuzuna dört yıldızı takmış, çarşının içinde öyle
bir gubarıyordu ki, yerin dibine geçtim...! "Babası
"B....bey, senin oğlun hangi üniversiteyi gazandı ?"
soracak diye , görünmeden dükkana girdim...
O akşam bulgur plavinin içindeki etleri görünce
göz yaşlarımı tutamadım...Annem, "Oğlum artık
büyüdün, güvercinle oynama zamanın geçti !"dedi..
" Etimi yiyen doymasın, bokuma basan onmasın
diye, beddua ettiklerini de biliyor musunuz ? Allah
Baba, taş edecek sizi !" dedim...
* * * *
Tablomu tamamlamıştım...Apartmanların
çatısına, balkonlara konan yabani güvercinlerin
resmini yapmıştım...Artık, sağlığım elvermediği
için, balkona çıkamıyordum, güneş beynimi kayna-
tıyor, tansiyonum yükseliyordu...
Akşam üzeri, güneş çekilince, küçük kilimi serip
uzanıyordum, ve dalıp gidiyordum, çocukluk
yıllarına.... |