[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Pazar sabahı ev sessizdi; cumartesi Berrak babasına yardım ederek bir çocuğu musallattan kurtarmış, yardımlaşmanın ne kadar değerli olduğunu hissetmişti. Şimdi pazar sabahı, o deneyimin ardından yine babasına yaklaşmış, çevresinde yardıma muhtaç birine destek olmayı dilemişti.
Süleyman mutfakta çayını yudumlarken Berrak pencere kenarında oturuyordu. “Baba,” dedi, “sınıfta bir arkadaşım var, çok üzülüyor. Babasını kaybetmiş… Onu geri getirebilir misin?”
Süleyman kızının gözlerindeki kararlılığı ve içtenliği gördü. Diz çöküp onun göz hizasına indi. “Berrak,” dedi yumuşak bir sesle, “bazı şeyler bizim gücümüzün dışında. Ölümü geri getiremeyiz. Ama onları kalbimizde yaşatabilir, hatırlayabiliriz. Bol bol dua edebiliriz. Sana öğrettiğimiz duaları edebilirsin. Arkadaşın bilmiyorsa onu da öğretebilirsin, birlikte edebilirsiniz. Başka yapabileceğimiz bir şey yok, ama dualar çok güçlüdür.”
Berrak bir an düşündü, sonra başını dik tuttu. “O zaman ben yanlarında olacağım,” dedi. Gözlerinde hem çocukça bir üzüntü hem de yeni bir olgunluk vardı.
Öğleden sonra şehirde bazı evlerde küçük musallatlar ortaya çıktı. Eşyalar kendi kendine hareket ediyor, kapılar açılıp kapanıyordu; sakinliği bozan bu durum, ev sahiplerini endişelendiriyordu. Süleyman, Sabur ve Cabir hızla devreye girdi. Ellerinden gelen dualar ve hüddam teknikleriyle, musallatlar birer birer etkisiz hale getirildi.
Berrak yanlarında duruyor, sessizce dua ediyor ve olayları gözlemliyordu. Küçük bir taş veya kağıdın yerinde sabit kalmasını sağlayacak şekilde, yalnızca küçük bir katkı veriyordu. Kendisinin doğrudan müdahale etmemesi, güç sınırlarını fark etmesini sağladı; çaresizlik duygusu ve kalpteki ışığın önemi daha net ortaya çıktı.
Akşamüstü eve döndüklerinde Süleyman Berrak’a yaklaşıp alnından öptü. “Bugün neler gördün?” diye sordu.
Berrak derin bir nefes aldı. “Evlerdeki musallatları siz çözdünüz… ben sadece yanınızda oldum ve dua ettim. Ölenleri geri getiremesek de onların hatırlanmasını sağlayabildik.”
Süleyman gözlerinde gurur ve hafif bir hüzünle başını salladı. “İşte bu, en büyük güçlerden biri. Bazen ellerle çözemediğimiz şeyler vardır, ama kalpten gelen ışık her zaman fark yaratır. Sen bunu anladın.”
Berrak gözlerini parlatıp başını salladı. “O zaman ben hep yanlarında olacağım,” dedi.
Pencereden hafif bir rüzgâr süzüldü; Berzah’ın esintisi evin içine karıştı. O gün, Berrak hem küçük musallatları izleyerek hem de ölüm ve çaresizlikle yüzleşerek kalbinin gücünü keşfetmiş, babasının yanında hem bir öğrenci hem de bir ışık kaynağı olarak yerini almıştı.
Ve Berrak babasına söz verip kendi yaşının gerektiği gibi, davranmaya ve okuma devam etmeye başladı.