Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Mart 2006, 06:23   #12
Çevrimdışı
hitman
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



III. RICHARD

[William Shakespeare]

Shakespeare’in diğer bazı oyunları gibi III. Richard’ın da yazıldığı yıl kesinlikle bilinemiyor. Gerçi eser ilk kez 1597’de basılmıştı[1] ama yazılışının, basıldığı tarihten bir kaç yıl önce olduğuna kuşku yok. Shakespeare üzerinde yetkiyle konuşabilen bilginlerin yaptıkları incelemeler sonucunda genel olarak kabul ettikleri tarih 1592-1593’tür.

Konusunu İngiltere tarihinden alan oyunlardan biridir III. Richard. Üç kısımlık VI. Henry ise bundan sonradır. Ama III. Richard, King John, IV. Henry ve V. Henry ise bundan sonradır. Ama III. Richard, VI. Henry’nin bir devamı olduğundan onunla birlikte ele alınmalıdır ki doğru dürüst anlaşılabilsin. Zira bu iki oyunun konusu on beşini yüzyılda İngiltere’de York ve Lancaster soyları arasında taht için yapılan ve tarihte “Güller Savaşı” (Wares of the Roses) diye anılan savaşlardır. III. Richard’da geçenlerin anlam kazanabilmesi için bu olayların bilinmesi gerekir; hiç değilse ana hatları ile.



York ile Lancaster arasındaki taht kavgaları VI. Henry zamanında çıkmıştı ortaya. Lancaster soyundan olan Henry, iyi huylu, merhametli, ama zayıf bir kraldı. York dükü Richard (Sonraki III. Richard’ın babası) 1455’te tahtta hak iddia ederek İngiltere soyluları arasındaki iç savaşı açıkça başlatmış oldu. Gerçi VI. Henry savaşçı bir adam değildi, ama karısı Margaret mücadeye girişti ve Wakefield meydan savaşında (1460) Richard da öldü, oğullarından Rutland da. Fakat Richard’ın ölümünden on yıl sonra en büyük oğlu Edward, kardeşleri Clarence ve Richard’ın yardımı ile Lancaster’leri Tewkesbury’de yenerek (1471) İngiltere tahtına oturdu. Londra Kalesi’ne hapsedilen VI. Henry ise orada öldürüldü; söylentiye göre Gloucester Dükü Richard tarafından.

Buraya kadar anlattıklarımız VI. Henry’nin üçüncü kısmında yer alır. III. Richard oyununda, kardeşi Edward’dan sonra kral olmayı aklına koyan Gloucester Dükü Richard’ın, türlü hile ve cinayetlere başvurarak tahtı ele geçirişi, ve sonunda Lancaster’lerden Richmond’a karşı savaşırken ölüşü, VII. Henry adıyla tahta geçen Richmond’un da York ve Lancaster soylarını birleştirerek iç savaşlara son verişi anlatılır.

Shakespeare’in bu tarihsel olayları işlerken kaynak olarak Holinshed’in Chronicles of England’ını kullandığını biliyoruz. Holinshed’in bu vekayinamesine, Halle’in daha önce yazılmış bir vekayinamesi ve Sir Thomas More’un History of Richard III eseri hemen kelimesi kelimesine girmişti. Bundan ötürü Holinshed’e başvururken özellikle Sir Thomas More’un tarihinden çok yararlanmıştır Shakespeare.[2]

III. Richard oyununda yazar tarihten aldığı bu konuyu işliyor ama, oyuna bir birlik kazandırmak ve Richard’ın kişiliğini belirtmek amacıyla tarihteki olaylar çok daha kısa bir zamana sıkıştırılmış, birçokları atlandığı gibi, olaylar da uydurulmuştur.



OYUNUN YAPISI

Bunu incelemek için Shakespeare’in oyununu kurarken hangi geleneksel ilkelere dayandığını bilmemiz gerek. Öyle sanıyoruz ki bunları üç ana ilke etrafında toplarsak yapıtın nasıl kurulduğunu ortaya koyabiliriz.

Birinci ilke nemesis[3] (yani kader ya da Tanrının, yapısal bir kötülüğün öcünü alması)dır. Gerek Yunan’da gerekse Seneca’da önemli yer tutan nemesis, Seneca’nın kuvvetle etkisinde kalmış olan on altıncı yüzyıl İngiliz tragedyalarında (ve özellikle başlangıçta) ana ilkedir diyebiliriz. Moulton’un da gösterdiği gibi III. Richard’da nemesis olayları birbirini kovalar[4]. Daha birinci perdede Clarence’in ölümü, daha önce yaptığı yalan yere yemin, ihanet gibi günahların cezası olarak sunulur seyirciye. Clarence’in öldürtülmesi için verilmiş olan VI. Edward, hasta halinde kardeşinin ölüm haberini alınca vicdan azabı duyarak sahneden üzüntüyle ayrılır ve az sonra öğreniriz ki ölmüştür. Kraliçe ve akrabaları da fesat karıştırmış, başkalarına kötülük etmişlerdir. Kral ölünce bu kez onlar başlarlar suçlarının cezasını görmeye. Beri yandan Pomfret’de öldürülenler için bayram eden Hastings, bu sevinci içinde bilmeden kendi ölümüne gitmektedidr. Bu nemesis örnekleri York soyunun kişileri arasında oyun sırasınca yer alır. Ama daha geniş bir planda, öbürlerini kapsayan bir nemesis ilkesi daha işlenmektedir oyunda: York ile Lancaster soyları arasındaki Güller Savaşıdır bu. Özellikle Margaret’in oyundaki rolü bu nemesis’leri daha geriye bağlamak ve oyunda felakete uğrayanların Lancaster’lere yaptıklarını ödemekte olduklarını anlatmaktadır. Çünkü gerek kendi kocası VI. Henry ve gerekse oğlu Edward, York soyu tarafından öldürülmüştür. Ama bu kadarla bitmiyor iş. Margaret’in başına gelenler de kendisinin, York soyundan Richard ve oğlu Rutland’a karşı işlediği suçların sonucudur. Bunu da Gloucester Dükü Richard’ın ağzından dinliyoruz:



Babamın yiğit alnına kâğıttan bir taç oturtup,

Alaylarınla hüngür hüngür ağlatmıştın onu.

Sonra da gözlerini silsin diye,

Sevimli Rutland’ın kanına batırılmış,

Bir paçavra vermiştin eline.




Görülüyor ki yerleşmiş düzeni bozan kötü bir kuvvetle karşılaşıyoruz oyunda. Bu da bizi ele almamız gereken üçüncü ilkeye getiiyor: Machiavelli’ci tip.

Elizabeth tiyatrosunda karşımıza sık sık çıkan bu tip, III. Richard’ın kuruluşunda rol oynayan üçüncü bir öğedir. Oyunun ilgimizi çeken en önemli yanı da Richard’ın kişiliği olduğu için, bu kişilikte ağır basan Machiavelli’ci tarafın iyice incelenmesi gerekir.

Bilindiği gibi Machiavelli on altıncı yüzyılın başlarında, politik felsefe alanındaki görüşleri ile çağdaşlarını dehşete düşürmüş, o zamana kadar hiçbir düşünürün savunmadığı bir politik tutumu salık verdiği için hem nefret uyandırmıştı em de ilgi. Gerçi yalan, hile hatta cinayet, prenslerini ve kralların sık sık başvurdukları yollardı; ne var ki,bunları hiç kimse doğru yol ilan etmiş değildi. Hıristiyan düşünürlerine göre, iyi hükümdarın iyi ahlaklı bir adam olması gerekirken, Machiavelli politik alanda başarı sağlamanın yolu olarak bireysel ahlak kurallarını çiğnemeyi şart koşuyordu adeta. Hükümdar gerekirse yalan da söyler, ikiyüzlülük de yapar, adam da öldürtür; yeter ki yaptıkları devletin yararı düşünülerek yapılmış olsun. Ama Machiavelli genellikle yanlış anlaşılmış ve insanın kendi çıkarı için her türlü ahlaksızlığı salık verdiği sanılmıştı.

İngiltere’de tiyatro yazarları Machiavelli’yi ona hücum edenlerin kitaplarından tanımışlardı; kitapları İngilizceye çevrilmiş değildi daha. Machiavelli dendi miydi, insan kılığında şeytan geliyordu akla. İşte Machiavelli’nin izinden giden, bilinçli olarak her kötülüğü yapan, dinsiz, kurnaz, hain bir adam tipi, İngiliz tiyatro yazarları arasında gözde bir tip oldu. On altıncı ve on yedinci yüzyıl oyunlarında pek çok örneklerine rastlarız. Bu rağbet sebepsiz değildi elbet.

Bu kere Elizabeth çağı tiyatrosu Seneca’nın çok etkisi altında kalmış bir tiyatrodur ve bundan ötürü seyirciyi dehşet içinde bırakacak kanlı cinayetler, öc almalar önemli yer tutar bu oyunlarda. Bu gibi olaylar, Seneca’da sahnede oynanmaz, anlatılırdı. Ama İngiliz yazarları bunları seyircinin önüne dökmek ve uyandırdığı heyecanı bol bol sömürmek yolunu tuttular. Seyirci böyle şeylerden hoşlandığına ve bunu aradığına göre, bu gibi kanlı olaylar için Machiavelli’ciden daha elverişli kim olabilirdi? Böyle, cinayetleri büyük bir lezzetle işleyecek bir iblis, yazarın elinde oldukça, tüyler ürpertici sahneleri sağlamakta ne güçlük kalıyordu ki? Zira cinayetler için doğru dürüst bir neden bile bulmak gerekmiyordu, çünkü Machiavelli’yi örnek almış adamın bu işi sırf zevk için yapacağını da kabul edemiyordu halk. Demek oluyor ki Machiavelli’ci tipin hainlikleri, soğukkanlı, planlı cinayetleri bu cins sahnelere olan düşkünlüğü karşılamak için kullanılıyordu.

Ama Machiavelli’ci karakterin yazara sağladığı yarar bundan ibaret değildi; başka yerlerde de işe yarıyordu: özellikle yerleşmiş bir düzeni bozucu kuvvet olarak. Biraz yukarda, Elizabeth çağındaki dünya görüşünü açıklarken, tragedyalarda düzenin bozulması esasının hemen hemen genelleşmiş bir kural haline geldiğini söylemiştik. Toplumun düzenini bozacak kötü bir kuvvete mi ihtiyaç var, Machiavelli’ci tip bu iş için biçilmiş kaftan.

Öyle sanıyorum ki saydığımız bu nedenler, Machiavelli okulunda yetişmiş hainlerin Elizabeth çağı tiyatrosunda neden gözde kişiler olduğunu açıklamaya yeter. Ancak şunu da hatırda tutmalıyız ki, her hain ve kötü adam Machiavelli’ci tip değildir. Bu tipin bazı özellikleri vardır: a. Dinsizdir ama gerekirse dindar görünür. Dini alet olarak kullanır. b. Kâh aslan, kâh tilki kılığına girer, yani bazen kurnazlıkla, bazen de kuvvet ve zor kullanarak görür işini. c. Kuvvetin hak olduğuna inanır. d. Yalana, ikiyüzlülüğe bel bağlar. e. Sevilmektense korkulan bir adam olmayı tercih eder. f. Öldürmek için en çok kullandığı yol zehirlemedir. İşte Machiavelli’ci hain bu kurallara göre hareket eder, zehirli ağını hesaplı bir şekilde kurbanlarının etrafında kurar. İlk önce başarılar sağlar; kâh tilki gibi kurnazlıkla, kâh aslan gibi aniden atlayıp parçalayarak amacıyla kendi arasında engel saydığı kişileri ortadan kaldırır teker teker. Kaldırır ama bir zaman gelir ki düşüş başlar. Ölüme kadar giden bir düşüştür bu.



O gün babamın tâ yürekten,

Sana okuduğu lanetler başına yağdı işte.

Kanlı işlerden dolayı belayı veren,

Tanrıdın biz değiliz.

(I. iii. 174-181)





Böylece olaylar dizisini birbirine bağlayan bir nemesis doktrini oyunun kuruluşunda önemli rol oynuyor.

Oyunun yapısı sorunu üzerinde ortaya koymamız gereken ikinci esas, yine çağın tragedyalarında ortak olan bir plandır diyebiliriz. Bunu anlamak için Elitabeth çağı dünya görüşünü hatırlamamız gerek. Başlangıcı Platon ve Aristoteles’e kadar giden ve ortaçağlar boyunca en ufak ayrıntılarına kadar işlenerek Rönesans’a geçen bu dünya ya da evren görünüşünün anahatlarını şöyle çizebiliriz. On altıncı yüzyıl adamları evreni bir tek kozmik düzen halinde düşünüyorlardı. Her şeyden önce kendini bir sıralama, derecelenme şeklinde gösteriyordu bu düzen. Tanrı evreni yaratırken, en basitten en mükemmele doğru, mümkün her türlü yaratığı meydana getirmiş, bunları sıraya göre yerleştirerek aralarında bir ahenk sağlamak suretiyle bir düzen kurmuştu. Bitkiler ve hayvanlar arasında olduğu gibi insanlar arasında da bir inceleme vardı. Tanrının istediği bir sınıflama bu düzen içinde gerekli oluyordu böylece. İnsanlar sınıflara ayrılmışlardı ve hepsinin üstünde de kral oturmuştu. Evrendeki bu düzenin sağladığı ahenk Adem’le Havva’nın ilk günahından sonra bozulmuştu gerçi, ama mevcut ahengi olsun elden geldiği kadar koruyabilmek için bu kademeler düzenini çok iyi gözetmek şarttı. Yoksa ahenk bozulur, kargaşalık geçerdi onun yerine. Troilos ve Kressida oyununda bu inancı uzun uzun açıklar Shakespeare:

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet