Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Mart 2006, 06:27   #19
Çevrimdışı
hitman
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



BİR YAZ GECESİ RÜYASI

[William Shakespeare]


SHAKESPEARE


Bugünün edebiyat ve tiyatro dünyasına gereğince vurgulanmamış bir gerçek var: Shakespeare’in ne denli “büyük” olduğu değil, ne denli “ünlü” olduğu gerçeği. Birincisi, anlamı bulanık, öznel, sağlamasını yapması zor, genel bir yargı; ikincisiyse kanıtlarıyla ortada.

İngiliz (ve bir ölçüde Amerikan) dili, edebiyatı, kültürüyle ve batı Tiyatrosuyla yakından ilgilenen hiç kimse Shakespeare’i, sevmese bile, bilmeden edemez – niye sevmediğini bilmek için bile olsa.

Shakespeare (1564-1616), ölümünden bu yana giderek artan oranda İngiliz kültürüne, uygarlığına, ve dünya tiyatrosuna sızmış, işlemiştir. Bugün, Shakespeare’den tek bir oyun görmemiş ya da okumamış bir şiir duymamış bir İngiliz bile, zaman zaman farkında olmadan onu konuşur, onunla düşünür. Özdeyişleri atasözü olmuş, deyimleri deyişleri, terimleri dili donatmıştır.

Shakespeare’i bilmeden tiyatro eleştirisi okuyamazsınız. Çünkü tüm eleştirmenler bildiğinizi varsayar. Değinilerin çoğunluğu onadır; örnekler ondan verilir, karşılaştırmalar onunla yapılır.



Romancılar, şairler, tiyatro yazarları, besteciler, filmciler, televizyon programcıları onun bir sözünden (esinlenerek) bir yapıt yaratırlar. Onun sözleri, işlediği konular, oyunları üzerine binlerce kitap yazılmıştır ve yazılmaktadır. Shakespeare yeni sanat ürünlerinin esin ve bu arada, pek çok anlamda, binlerce kişinin geçim kaynağıdır.

Shakespeare’i bilmek, Batı edebiyatına, tiyatrosuna, kültürüne ortak olmak demektir; o ortaklıktan bir şeyler kazanmak, kazandırmak demektir. Bütün bunlar aşağı yukarı kesin. Eğer bunların yanında okur-seyirci, bir “büyük” sanatçının sanatına da ortak olabilmişse, Hamlet’in tuttuğu aynada kendini ve insanı, çağını ve çağları görebilmişse, bu da az kazanç sayılmamalı.

Shakespeare’in yaşamı hakkında fazla bir şey bilinmiyor. Özellikle, sanatına ışık tutabilecek bilgiler ve belgeler günümüze ulaşmamış. Güvenilir kaynaklardan hiçbiri bize Shakespeare’in gerek oyuncu gerek yazar olarak tiyatroya nasıl başladığını, oyunlarını hangi ortamda yazdığını, ömrünün son birkaç yılında ne yaptığını söylemiyor.

Ama elimizde, pek çoğu dünya tiyatrosunu sarmış otuz beşi aşkın oyun, türünün yetkin örnekleri arasında sayılan bir soneler dizisi ve önemi küçümsenemeyecek bir kaç uzun şiir var. Bu yapıtlar, 17. yüzyılın ortalarından başlayarak okur ve seyircilerde Shakespeare’i tanıma isteği doğurmuş ve yapılan araştırmalar sonucu sanatçının yaşamı, çağı ve toplumsal çevresiyle ilgili pek çok ipucu elde edilmiş. Bu ipuçlarının, yukarıda belirtildiği gibi, Shakespeare’in sanatını değerlendirmede köklü bir etkisi olmamakla birlikte, yazarı tarihsel ve toplumsal bir perspektife yerleştirme açısından yararı olabilir. Bu konuda ayrıntılı bilgi, Shakespeare üzerine yazılmış İngilizce ve Türkçe kaynaklardan edinilebilir. Burada kısa bir özetle yetinilmiştir.

Shakespeare’in yaşamına geçmeden önce, Shakespeare’in “okuruna” bir açıklamada bulunmak gerekiyor. Sanatçının, oyunlarını bir okur kitlesinden çok, sahne için yazdığını tekrarlamakta yarar var. Okur, kendini zaman zaman seyircinin, oyuncunun, yönetmen ve yapımcının yerine koymak zorunda; hayal gücünü son sınırına dek kullanmaya çalışmak, belki de okurken oyunu kafasının içine sahnelemek zorunda. Satırların arası zaman zaman yalnızca bu yolla okunabiliyor.

Bir de, Shakespeare’in, çağının pek çok İngiliz yazarı gibi, söz sanatlarına olan düşkünlüğünü yadırgamamak gerekiyor. Shakespeare bir söz cambazıydı: Yapıtları baştan başa kelime oyunlarıyla, alışılmadık benzetmelerle, çarpıcı kişileştirmelerle doludur. İnsan bir “çiğ tanesi”dir, bir “toz parçası”dır, dünya “tohum kaçmış bir bahçe”dir, sevgi, ilkbaharda bir menekşe gibi, erken açan, ömrü kısa bir çiçektir, esip geçen bir kokudur; kimi insanların yapabilecekleri “doğumlarıyla sınırlanmıştır.” “En temkinli genç kız bile, güzelliğini yalnız gökteki aya gösterse, yeterince tedbirsiz sayılır.”

Shakespeare, 1564 yılında İngiltere’nin Stratford-upon-Avon kasabasında doğmuş. Babasının dericilik ve yün alım satımıyla uğraştığı zamanla belediyeye geçip yönetimde söz sahibi kişiler arasında yer aldığı biliniyor.

İlk ve ortaöğretimini Stratford’da yaptığı sanılıyor. O çağda okullarda öğretim dili genellikle Latinceymiş. Önemli ders konuları arasında, dilbilgisi, konuşma ve yazma sanatı, mantık ve klasik edebiyat (eski Yunan ve Latin edebiyatı) geliyor. Shakespeare, okul yıllarında Ezop’un masallarını, Terentius ve Plautus’un oyunlarını okumuş, seyretmiş ve belki bu oyunlardan bir iki sahne oynamış olabilir. Shakespeare’in yine bu sıralarda Cicero, Vergilius, Horatius ve Ovidius’u aslından ya da çevirisinden okuduğu tahmin ediliyor.

Okul dışında renkli bir yaşam sürdüğü aşağı yukarı kesin. Stratford’un içinden geçen Avon nehrinin iki yakasında da verimli tarlalar, yeşil otlaklar ve bahçeler uzanıyormuş. Shakespeare’in kırları, bahçeleri, çiçekleri, hayvanları, doğayı çok sevdiği ve iyi tanıdığı oyunlarından anlaşılıyor.

Her Pazar ailecek kiliseye giderlermiş. Hıristiyanlığın, her yönüyle Shakespeare üzerinde derin bir etki bıraktığı su götürmezse de, bu etki onu ilerde dinin öğretisini de tartışma konusu yapmaktan alıkoymamış.

Stratford’a sık sık gezici tiyatro kumpanyaları da uğrarmış. Shakespeare’in babası, bir ara bu kumpanyalara, oyunlarını belediye sınırları içinde sergileyebilmeleri için gerekli izni veren kişi olduğuna göre, yazarın da bu kumpanyaları iyi tanıdığı ve oyunlarını seyrettiği sanılıyor.

Shakespeare’in, okulu bitirdikten sonra ne işle uğraştığı bilinmiyor. 1582 yılında, 18 yaşındayken, Anne Harhaway’le evlenmiş. Eldeki belgelere göre, gelin kocasından sekiz yıl daha yaşlı ve nikâhta hamileymiş. Shakespeare’in Anne Hathaway’den 1583 yılında bir kızı, 1585 yılında da bir kız, bir oğlan ikizleri olmuş. İlk kızın adı Susana, ikizlerin adı da Hamnet ve Judith’miş.

Elimizde, bundan sonraki yedi yılla ilgili hiçbir bilgi yok. Shakespeare’in bu süre içinde ne yaptığına ilişkin tahminler yürütülüyor: Öğretmenlik, avukatlık, askerlik, matbaacılık, gemicilik, aktörlük yapmış; yurtiçinde ya da dışında gezmiş olabilir.

Bilinen tek şey, bu yedi yıl içinde Stratford’dan çıkıp Londra’ya geldiği, bir tiyatro kumpanyasına katıldığı, şiir ve oyun yazmaya başladığı. 1592 yılında, yazar Robert Greene’in, hem aktörlük hem de oyun yazarlığı yapan Shakespeare için “ülkede yalnızca kendinin, sahne dünyasını sarsabildiğini (“Shakescene”) sanan bir yeni yetme” (“upstart crow”) dediğini biliyoruz

1596’dan başlayarak Shakespeare’in ününün artmaya başladığını, Stratford ve Londra’daki kayıtlardan öğreniyoruz. 1598’de Francis Meres adlı bir yazar, Shakespeare’i Plautus ve Seneca’yla kıyaslayarak, “Hem komedi hem de tragedya türünde ülkemizin en iyi yazarlarından biri” diyor.

Bu yıldan sonra Shakespeare’in yazarlıktan oldukça yüksek sayılabilecek bir gelir sağladığı, Stratford ve Londra’da mal mülk satın aldığı biliniyor. O gün için birer “meslek” bile sayılmayan oyun yazarlığı ve belki de aktörlükten, Shakespeare’in nerdeyse zengin olması, başarısının boyutları hakkında fikir verebilir.

Ömrünün son yıllarında sağlığının pek yerinde olmadığı sanılıyor. 1616 yılında ölen Shakespeare için 1623 yılında Stratford’da bir anıt dikilmiş. Bu anıtın üzerindeki yazıda Shakespeare, Sokrates ve Vergilius’la aynı düzeyde görülüyor. Aynı yıl oyunlarının ilk toplu basımı (firs folio) yapılmış.

Shakespeare’in bir anlamda “tam zamanında” doğduğu söylenebilir. İngiltere bu sırada her yönden bir ilerleme devrine girmiş. Protestanlar ve Katolikler arasındaki çatışma durulmuş, ülke güçlenmeye ve zenginleşmeye başlamış. Kraliçe Elizabeth sağlam ve sağduyulu bir yönetimle ülkede birlik sağlamayı başarmış. Yurtseverlik duygusu giderek artmaktaymış. Avrupa’da başlayan Rönesans (“yeniden doğuş”) İngiltere’de de etkisin göstermiş. Klasik çağ kültürü ile ilgili yeni bilgiler İngiltere’ye de aktırılmış. Sanatın her dalı bir gelişme içinde olmakla birlikte, özellikle tiyatro ve edebiyat alanlarında olağanüstü bir canlılık görülmüş. Ovidius, Apuleius, Horatius, Heliodorus, Plutarkhos, Homeros, Seneca, Vergilius gibi yazarlar İngilizceye çevrilmiş. Shakespeare’in, özellikle Ovidius ve Plutarkhos’tan büyük ölçüde etkilendiği sanılıyor. Eki, yeni; İngiltere içinde, dışında, başka pek çok yazarın da Shakespeare’e esin kaynağı olduğu biliniyor. Bu yazarlardan başlıcaları şunlar: Boccaccio, Chaucer, Holinshed, Lyly, Spenser, Sidney, Grene, Nashe, Montaigne.

Shakespeare’in şiirleri arasında, özellikle Soneler anılmaya değer. Oyunlarından en tanınmışları ise: Hamlet, Macbeth, Kral Lear, Othello, Romeo ve Juliet, Venedik Taciri, Julius Caesar, Antonius ve Kleopatra, Fırtına, IV. Henry, Bir Yaz Gecesi Rüyası, Kuru Gürültü, Size Nasıl Geliyorsa Öyledir ve On İkinci Gece.



Bülent Bozkurt





Kaynaklar

Campbell, O.J. and Quinn, E.G. (eds.) A Shakespeare Encyclopedia (London, 1966)

Halliday, F.E. Shakespeare: A Pictorial Biography (London, 1953)

Schoenbaum, S., Shakespeare: A Compact Cocumentary Life (Oxford, 1977)



* * *

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet