Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Mart 2006, 06:29   #22
Çevrimdışı
hitman
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



II. RICHARD

[William Shakespeare]



Shakespeare’in Güller Savaşını ele alan tarih oyunlarından II. Richard’ın yazıldığı tarihi saptarken bazı yazılı kaynaklardan ve mektuplardan yararlanmak mümkündür. Örneğin, Sir Edward Hoby, 7 Aralık 1595 tarihinde Sir Robert Cecil’e yazdığı mektupta II. Richard oyununa değinmekte ve Cecil’i 9 Aralık günü Channon Row’da yapılacak gösteriye davet etmektedir[1]. Doğal olarak Shakespeare oyunu bu tarihten önce yazılmış olmalıdır. Daha kesin bir tarih için, yazarın yararlandığı kaynakları da göz önünde bulundurmak ve buralardan elde edilecek ipuçlarını değerlendirmek gerekmektedir. Buna ek olarak, dil ve biçem açısından benzerlikler gösteren ve yazılış tarihleri kesin olarak bilinen oyunlarla aynı tarihlerde yazıldığı düşünülebilir.
II. Richard’ın şiirselliği, oyunun Bir Yaz Gecesi Rüyası ve Romeo ve Juliet oyunları ile aynı tarihlerde, yani, 1594 ya da 1595 tarihinde yazılmış olabileceğini düşündürmektedir. Ayrıca, Shakespeare, Samuel Daniel’in, kayıtlara 11 Ekim 1594 tarihiyle geçen The First Fowre Bookes of the Civile Wars başlıklı şiirinden yararlanmış olabilir. Bu doğruysa, II. Richard 1595 yılında yazılmıştır. Shakespeare Daniel’den değil de Daniel Shakespeare’den yararlanmış ise ve şiirini yazadan önce oyunu sahnede görmüşse, II. Richard 1594 yılında ya da daha erken bir tarihte yazılmış olmalıdır.[2]
II. Richard’ın yazılmış olabileceği 1594-95 yılları İngiltere tahtının geleceği hakkında pek iyimser olmayan görüşlerin yoğunlaştığı yıllardır. Altmış iki yaşındaki Kraliçe I. Elizabeth için artık evleniptahta varis bırakma ümidi kalmamıştır. Bu durumun kraliçenin ölümü halinde ülkede bir otorite boşluğu, hatta bir taht kavgası doğurabileceğinden korkulmaktadır. Shakespeare’in öbür tarih oyunlarında olduğu gibi, II. Richard’ın yazma amacı da İngiltere tarihinin hanedan savaşlarıyla dolu çalkantılı bir dönemine ışık tutarak, aynı hataların yinelenmemesi yoluyla bir uyarı yapmaktır.
Ancak, Shakespeare’in çizdiği kral II. Richard portresi öylesine karmaşık ve birbiriyle çelişen özelliklerle doludur ki, bu uyarıyı kesin kes belirlemek güçtür. Shakespeare oyunun baş kişisi II. Richard’ın açıkça yanında ya da karşısında yer alamaz. Yazarın bu tutumunun çeşitli nedenleri vardır. Bunları anlayabilmek için on altıncı yüzyıl İngilteresinde geçerli olan bazı düşüncelere göz atmak gerekir.
Elizabeth döneminde kralın laik yönetimin başı ve ülkenin mutlak hakimi olduğu artık kesinlikle kabul edilmektedir. On altıncı yüzyıl insanı için kral siyasetin başıdır; çünkü kral tanrının yeryüzündeki temsilcisidir. Bu yüzyılın ikinci çeyreğinde VIII. Henry’nin başlattığı ve kral ile kilise arasında geçen egemenlik kavgası, yüzyılın ortasına gelindiğinde İngiliz kralının lehine sonuçlanmıştır. Papa’nın Hıristiyan dünyasının lideri olduğu görüşü Anglikan din adamları tarafından reddedilmektedir. Aynı inançtan olan tüm ulusların tek bir kişiye bağlanmalarının sakıncaları ortaya çıkmış, din birliği ülküsünün yerini dil birliği ve toprak bütünlüğü ülküsü almaya başlamıştır. Bu ülküye tek bir kişinin önderliğinde ulaşılacağının anlaşılması, soylulara bir daha toparlanamayacakları bir darbe indirmiş ve güçlerinin büyük bir bölümünü krala vermek zorunda kalmışlardır. Görüldüğü gibi, ulus devleti artık ortaya çıkmış, din ülke yönetiminde etkisini yitirmiştir; devlet dış baskılardan arınmış, bağımsız bir kurum olarak ortaya çıkmayı başarmıştır. Bu dönem düşünürlerine göre, Tanrının gücünden üstün bir güç yoktur ve Tanrının yeryüzündeki temsilcisi kraldır. Kral dilediği gibi davranmakta özgürdür ve Tanrıdan başka kimseye hesap vermekle yükümlü değildir. Bu nedenle, kral Tanrı yasalarını çiğneyerek suç işlemişse kulun yapabileceği pek bir şey yoktur.[3] Benzer görüşü savunan Crowley’e göre, insanların birbirlerinden öç almaya kalkışması Tanrının varlığını hiçe saymaktır; çünkü suçluyu cezalandırma yetkisi kralındır. Kral iyi ise masumları korumak için iyidir, kötü ise kötüleri cezalandırmak için kötüdür. Tanrı kötü kralı, kullarının eski günahlarını cezalandırmak amacıyla gönderir. Böyle bir görevi olduğundan halkın yapabileceği tek şey kralın tüm baskılarına boyun eğmektir.[4]
Aynı düşünceler “An Homily Againts Disobedience and Wilful Rebellion”da açıkça belirtilmiştir. Vaaz, her ne koşulda olursa olsunlar insanların düzeni korumakla yükümlü olduklarını söyler. Her kişi üstündeki kişiye karşı sorumludur ve onun buyruklarını yerine getirmekle yükümlüdür. Kadın kocasına, çocuklar ana-babaya, hizmetçiler efendilerine karşı nasıl sorumlu iseler, toplumu oluşturan bireyler de aynı yükümlülüğü yerine getirerek ülke esenliğinin sürekliliğini sağlarlar.[5] Dikkat edilirse, bu görüşün temelinde mülkün ve soyluluğun babadan oğula geçmesi gerektiğini vurgulayan ilke yatmaktadır ve “varlıklar zinciri” kuramının özünü oluşturmaktadır. Bu görüşlerin tümü, kişilerin ses çıkarmadan, “Tanrı tarafından oluşturulan düzene” katlanmalarını salık vermektedir. Güçsüzün karşısında olan bu düzenin sürekliliğini sağlamak için, zincirin parçalanması durumunda sistemin bozulacağı ve evrene karmaşanın egemen olacağı sürekli yinelenmektedir. Zincirin halkaları arasında geçişin olamayacağı ilkesiyle de bu görüşün savunulması daha da pekiştirilmiştir. Kişilerin toplumdaki konumlarını değiştirmeyi düşünmeleri bile günahtır.
İlerleme ve gelişme yanlısı yetenekli kişilerin karşısına yine bu kuram ile çıkıp onları kutsal yasalara karşı gelmekle suçlamak çok kolaydır. Ama yasaları bozan kral olunca yukarıda sözü edilen görüşlere karşın durum biraz zorlaşmaktadır. Tanrının elçisini suçlamak olası değildir ama zorba bir kralın baskı yönetimi, herkes tarafından benimsenmiş olan tüm kuralları altüst edip yaşamı çekilmez bir hale getirir ve halk ülkede dirlik düzenlik kalmadığını düşünmeye başlarsa mne yapmalıdır? II. Richard’da yanıtı aranan sorulardan biri budur.
Öte yandan, on altıncı yüzyılda Ortaçağdan miras kalan bir başka görüş vardır ki, kralın ülkede tek güç olmasını engellemeyi hedefler; ancak bunu açıkça söyleyemediğinden, tek adam yönetiminin zorbalığa dönüşebileceğini ve zorbalık yönetiminin de en kötü yönetim biçimi olduğunu ileri sürer.[6] Bu görüşe göre, yönetimi tek başına elinde bulunduran, öbür tüm güçleri yadsıyan zorba, karmaşanın nedeni de Tanrıya karşı gelen ikinci bir şeytandır. Böyle bir kişinin yönetimine karşı koyamamak Tanrıyı reddetmek demektir.
Bu dönemde kralı sorgulayan bir başka görüş de ülke yönetimine dinden bağımsız bir yorum getirmektedir. Kralın kutsallığını ve düzenin Tanrının eseri olduğunu reddeden bu yorum politika sahnesinde köklü bir değişikliğin habercisidir. Bu görüşe göre tüm bireyler önder olabilir, yeter ki gerekli özelliklere sahip olsunlar. Yöneticinin güvenebileceği tek şey gücüdür. Bu güç durmadan sınanmakta ve zayıflama belirtileri gösterdiği an rakip bireyler tarafından yıkılmaya çalışılmaktadır. Doğal olarak, bu görüş yönetime karşı girişilen hareketlere izin vermekte, hatta ülkeyi tehlikeye atan zayıf bir kralın tahttan indirilmesi gerektiğini savunmaktadır, çünkü önemli olan ülke ve ülkeyi huzur içinde yaşatacak bireylerdir.
Görüldüğü gibi, çıkış noktaları birbirinden tümüyle farklı olmakla birlikte krala isyanı onaylayan iki ana görüş vardır. Bunun nedeni devlet kavramının toplum bilincine iyiden iyiye yerleşmiş olmasıdır. Böylece bazı kişilerce krallık, babadan oğula geçen kutsal bir hak ve görev değil, yalnızca onu gerçekten hak eden güçlü kişinin eline teslim edilmesi gereken bir kurum olarak düşünülmeye başlanmıştır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet