Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Mart 2006, 06:31   #24
Çevrimdışı
hitman
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)



YOK YERE YAYGARA

[William Shakespeare]



Yok Yere Yaygara: “Kavuşabilmek İçin Ayrılanlar, Gülebilmek İçin Ağlayanlar, İyilere Işık tutan Kötüler”

İlk basımı 1598’de yapılan Yok Yere Yaygara daha sonra 1623 yılında Shakespeare’in oyunlarının ilk toplu basımı olan “First Folio”da yer almış. Shakespeare oyunun konusunu, Ariosto’nun, Orlando Furioso’su ile Bandello’un bir hikâyesinden almış. Oyun 1613’te sarayda da oynanmış. Günümüze ulaşan belgelerden, Yok Yere Yaygara’nın, yazılışından sonra uzun süre sevilen bir oyun olarak kaldığı ve hatta uyarlamaların yapıldığı anlaşılıyor.

Oyunun baş kişilerinden Benedick ve Beatrice’in rolleri İngiltere ve dünya tiyatro tarihinde ünlü aktörlerce oynanmış. Bunlardan önde gelenler: 1748-1776 yılları arasında Benedick rolünde David Garrick, aynı dönemde Beatrice’i oynayan Mrs. Pritchard; yine Benedick rolünde 1803’te Charles Kemble, 1882’de Henry Irving ve 1949’da John Gielgud. Beatrice rolünde Ellen Terry 1880’lerden başlayarak bir çeyrek yüzyıl sürdüğü unutulmaz yorumu ile tiyatro tarihine geçmiş.

Bu oyun, çok değişik yorumlara elverişli yapısıyla, ve özellikle Beatrice ile özgün komik kişilikleriyle “Zaptiyebaşı” Dogberry ile Bekçi karakterleri sayesinde 20. yüzyılda da sık sık büyük başarıyla oynanmış.



Oyunda olaylar, biri Beatrice ile Benedick’in ilişkisini, diğeri Claudio ile Hero’nun ilişkisini konu alan iki ana çizgide gelişiyor. İlk çizgide, Beatrice ile Benedick, birbirlerini sevmedikleri ya da sevmediklerini iddia ettikleri, ne zaman yan yana gelseler atışmaya başladıkları halde, dost ve arkadaşlarının kurdukları bir komplo sonucu birleşiyorlar: arkadaşları, her birinin öteki için yanıp tutuştuğunu, aşkından yataklara düştüğünü, sararıp solduğunu söyleyince, Beatrice Benedick’i, Benedick de Beatrice’i sevmeye karar veriyor ve birbirlerinin canını kurtarmak için (!) evlenmeye “razı oluyorlar”. Zorla da olsa, aşkı ve mutluluğu buluyorlar.

Shakespeare’in çok yönlü ve renkli komedi kişileri arasında ön sıralarda olan Beatrice ile Benedick’in görüş ve düşüncelerindeki değişim insanoğlunun kimliği açısından anlamlı. Örneğin Beatrice başlangıçta Benedick’i istemediği gibi, kendisine koca falan da istemiyor.



BEATRICE

Tanrı bana koca göndersin yeter; bunun için sabah akşam diz çöküp dua ediyorum. Aman Tanrım, sakallı bir kocaya asla tahammül edemem. Kuru battaniye üzerinde yatarım daha iyi.



LEONATO

Sakalsız kocaya düşebilirsin.



BEATRICE

Sakalsız kocayı ne yapayım? Kendi giysilerimi giydirip yanıma nedime mi alayım? Sakallı adam delikanlılık dönemini aşmıştır, sakalsız ise erkekliğe ulaşmamıştır; delikanlıdan yaşlısı bana yaramaz, erkekten gencine de ben yaramam.



Beatrice esprilerinde yalnızca zekâsını konuşturmakla kalmıyor, aynı zamanda, nüktelerinde yer alan, erkeklerin tekelinde oludğu düşünülen cinsellik boyutlarıyla, erkeklerle rahatça aşık atabileceğini de kanıtlıyor:



DON PEDRO

Bayan, Signior Benedick’in kalbini kaybettiniz.



BEATRICE

Aslında Lordum, bir süre onu bana ödünç vermişti; ben de ona faiziyle birlikte çifte kalp vermiştim. Ama daha önce de hileli zarla kalbimi kazanmıştı. Onun için, dediğiniz gibi yine pekâlâ kaybetmiş olabilirim.



DON PEDRO

Yok yok, alt ettiniz onu bayan, alt ettiniz onu.



BEATRICE

Aman ben altta kalmayayım da! Bir sürü şapşala analık etmek istemem doğrusu.



Ama arkadaşları Beatrice’e oyun oynayıp, Benedick’in ona âşık olduğunu söyleyince, her şey değişir. Aşka hep karşı gibi görünen Beatrice artık aşka hazır biridir. Üstelik duygularını şiirsel dile dökmekten kendini alamaz:



BEATRICE

Elveda kibir! Elveda genç kız gururu!

Ardına gizlenmenin yararı yok artık bana.

Ama sen sevedur Benedick, karşılığını göreceksin;

Yaban yüreğim uslanıp eline yakışır olacak.

İyiliğimi görünce bak nasıl yürekleneceksin,

Aşklarımız birleşecek, kutsal bağla bağlanacak.

Tanıdığım kim varsa sen buna layıksın diyor,

Ben ed gözümle gördüm, hepsi doğru söylüyor.



Benedick için ise, aşk hep aptallıkla eş anlamlı olmuş.



BENEDICK

Doğrusu şaşıyorum, insanlar aşka düşen birinin aptalca davranışlarını gördükten ve şapşallıklarına güldükten sonra, nasıl kendileri de âşık olup tıpkı onlar gibi alay konusu olabiliyor! Al işte Claudio! Bir zamanlar adam davulla borazandan başka müzik tanımazdı. Şimdi ise dümbelekle kavaltan başka bir şey dinlemez oldu.



Benedick için bir erkeğin, erkeğe yaraşır ilgi alanları olan savaştan, döğüşten, yiğitlikten vazgeçip, kadınsı şenlik ve eğlencelere dalabilmesi anlaşılmaz bir şey. Beatrice erkekler için ne düşünüyorsa, Benedick’in de kadınlarla ilgili düşüncesi aynı:



Kadının biri güzelmiş, beni ilgilendirmez; bir başkası akıllıymış, ilgilendirmez; bir öteki iffetliymiş, ilgilendirmez. Tüm erdemleri bir kadında toplanmadıkça, bir kadın benim gözüme giremez. Bir kere zengin olmalı, bu kesin; akıllı olmalı, yoksa hiç yaklaşmasın; iffetli olmalı, yoksa pazarlığa bile girmem; güzel olmalı, yoksa yüzüne bakmam; yumuşak huylu değilse, benden uzak dursun; soylu değilse beş para etmez; tatlı dilli olmalı, çalıp söylemeyi çok iyi bilmeli; saçının rengine gelince, Tanrı vergisi olmalı.



Böylesine titiz, seçmeci ve mükemmelliyetçi olan Benedick, tıpkı Beatrce gibi oyuna gelince, bir anda yüzde seksen derece dönüverir ve insanoğlunun değişik durum ve koşullara ne denli ustalıkla uyum sağlayabildiğinin az rastlanır örneklerinden birini sergiler:



Kendileri hakkında söylenenleri duyup da hatalarını düzeltme fırsatı bulanlara ne mutlu! Kadın güzel diyorlar – evet doğru, buna ben de tanıklık ederim. İffetli diyorlar – inkâr edemem; beni sevmesi dışında akıllı diyorlar – vallahi bu aslında onun aklına bir şey eklemez; ama ille de aptal olduğunu göstermez. Bugüne dek evliliğe bu kadar atıp tuttuktan sonra, benimle epey dalga geçenler olacak tabii, ama zevkler değişmez mi? Dünyaya insan lazım, ben de bekâr öleceğim dediğim zaman evleninceye kadar yaşayacağımı düşünmemiştim.



Birini dışlarken bir anda sevmeye başlayan Benedick ile Beatrice’in karşı kutbunda, önce birbirini kolayca ve rahatça seven, sonra araya giren beklenmedik bir engelle ayrılan, sonuçta yine beklenmedik bir yardımla yeniden kavuşan Claudio ile Hero var.



Genç Claudio ile Beatrice’in kuzini Hero birbirlerini sever ve evlenmek üzere nişanlanırlar. Ancak, Claudio’dan nefret eden kötü ruhlu Don John sevgililere bir tuzak hazırlar. Adamı ve yardakçısı Borachio ile Hero’nun -aslında her şeyden habersiz olan- nedimesi Margaret’in yardımıyla bir senaryo hazırlar ve uygulamaya koyar. Buna göre, gece vakti Hero’nun penceresinden dışarı bakan Margaret’le, bahçedeki ağaçlıkta duran Borachio arasında geçen, değişik anlamlara çekilebilecek bir konuşmaya, Claudio uzaktan tanık ve kulak misafiri olur; Margaret’i Hero zanneder ve sevgilisinin geceyarısı başka bir erkekle cilveleşerek kendisine ihanet ettiğine inanır. bu aldanma sonucunda Claudio, tam nikâh kıyılırken, “bildiği” her şeyi açığa vurur, Hero’yu ihanetle ve sürtüklükle suçlar ve onunla evlenmeyi reddeder.

Ancak, sakin ve sağduyulu bir rahip sayesinde büyük bir felaket son anda önlenir, konu açıklığa kavuşur ve nerdeyse bir mucize eseri Claudio ile Hero’nun aşkı kurtulur, evlilikleri gerçekleşir.

Oyunda fars -zaman zaman “tuluat”- türü komedi unsurunu sağlayan kişiler arasında en canlı olanı Dogberry (adı “itüzümü-itburnu” anlamına geliyor.) Dogberry evrensel bir tip: cahil, ama sevimli bir şekilde bilgiç görünme ve her koşulda yol yordam bilirmiş gibi davranma çabasında. Bu tür özgün kişilikli insanlarda olduğu gibi, bir tür “arif adam” mantığı var Dogberry’de: o mantık zamansız ortaya çıkmasa, paylaşmamak, hatta ders almamak için hiçbir neden olmayacak. Dogberry hep yapması gerekenin tersini yapıyor, söylemesi gerekenin aksini söylüyor; yanlış anlaşılmak veya hiç anlaşılmamak için elinden geleni yapıyor – ve bazıları için yine de mutlak otorite. Neyse ki, en azından komedilerde, insanlar sonuç olarak ağızdan çıkan öszün ve görünürdeki davranışın ardındaki niyete ve gerçeğe göre tutum alıyor.

“Zaptiyebaşı” Dogberry, bekçilere görevleri ile ilgili talimat veriyor:



BİRİNCİ BEKÇİ

Adamın hırsız olduğunu bilirsek, yakasına yapışmayalım mı yani?



DOGBERRY

Yapışın tabi; ama bu sizin göreviniz. Ama bence zift tutanın eli kirlenir. Sizin için en huzurlu yol ne biliyor musunuz: hırsızı yakaladığınız anda kimliğini öğrenin, sonra bırakın çekip gitsin, belasını sizden bulmasın.

...



DOGBERRY

İşte görevin: başıboşuk (“başıbozuk”) gördün mü sen derhal tefrik (“tevkif”) edeceksin. Herkese “Prens adına dur!” diyeceksin.



İKİNCİ BEKÇİ

Durmazsa ne olacak?



DOGBERRY

O zaman bırak gitsin. Sonra hemen bütün öteki bekçileri çağır; bir serseriden kurtulduğunuz için hep birlikte Tanrı’ya şükredin.



VERGES

Dur dendiği zaman durmayan, Prensin kullarından olamaz.

DOGBERRY



Doğru, Prensin kulu olmayana da bekçiler karışamaz.

...



DOGBERRY

Bütün birahaneleri gezeceksiniz ve sarhoşlara “hadi yatağa” diyeceksiniz.



BİRİNCİ BEKÇİ

Gitmezlerse ne yapalım?



DOGBERRY

Ne mi? Hiç, bekleyin ayılsınlar. O zaman da doğru dürüst cevap vermezlerse, “siz, bizim sandığımız adamlar değilmişsiniz,” deyin.



Görüldüğü gibi, Dogberry’nin insancıl bir adalet anlayışı var. Ama iş uygulamaya gelince, bireysel çabaları boşa çıkarıyor; bekçiler de sanık ve suçlular da adalet mekanizmasının bilinen sınırları içinde hareket ediyorlar. Onlar için Dogberry, bağımsız iradesi olan biri değil, nasıl işlediğini herkesin çok iyi bildiği mekanizmanın parçası olan bir “güvenlik görevlisi”.

Trajedilerde bireyler nasıl “anlaşılmamaya mahkûm”sa, komedilerde insanlar birbirini her şeye rağmen anlıyor – anlamasa da işi tatlıya bağlamayı biliyor. Shakespeare, bu oyunda da yer yer seyirciye “Farkında mısınız, bu olaylar her an trajediye dönüşebilirdi,” diyor. Derinlerdeki bu karanlık ihtimal, Shakespeare’in komedilerinde özgü ve onlara önemlibir anlam katmanı sağlayan bir öge.

Yok Yere Yaygara, Shakespeare’in buruk komedilerinden; Onikinci Gece ile Size Nasıl Geliyorsa oyunlarında oludğu gibi, burada da insanoğlu, sürekli – dirayetsizlikten, düşüncesizlikten, akılsızlıktan ya da salt insan olduğu için – komedi ile trajedinin, sevgi ile yalnızlığın, uyumla felaketin sınırında geziyor. Aşkı v emutluluğu istermiş gibi davranıp, sürekli her ikisin de dışlamak için elinden geleni yapan, ya da hayati ilişkileri, küçük rastlantıları veya rastlgele söylentilerin etkisiyle her an bozmaya hazır olan insana acı bir gülümsemeyle bakıyor Shakespeare bu oyunda da; insanların işlerine geldiği zaman kendilerini ne kadar güzel ve ustalıkla kazanabildiklerini, her zaman olduğu gibi sıradışı, şaşırtıcı, bazen biraz irkilten, örneklerle gözler önüne seriyor.

Oyun aslına bakılırsa çok yalın bir temele oturmuş: Benedick’le Beatrice arasındaki zoraki aşk; Claudio ile Hero arasındaki, neredeyse sorunsuz denebilecek aşkın önüne çıkan zorlama engel ve bir de sanki iyiler kendini gösterebilsin, iyi oldukları belli olsun diye sahneye rastgele serpiştirilmiş zoraki kötüler oluşturuyor bu temeli. Sonuçta her şeyin hallolacağı baştan belli gibi; sanki baştan sona, yok yere bir yaygaradır gidiyor. Ama Shakespeare gene, bu basit görünen malzemeden son derece ustalıklı ve eğlenceli bir komedi yaratmayı başarıyor; özellikle, çeşitl iboyutlarıyla “ironi” sanatı, Shakespeare’in elinde bir kez daha bu oyuna, benzeri az görülen bir zenginlik katıyor.



Bülent Bozkurt







YOK YERE YAYGARA

William Shakespeare

Çeviren; Bülent Bozkurt

Remzi Kitabevi

Sf. 7-13

Özgün Adı

Much Ado About Nothing

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet