''Karışır top sesi, nal sesi, davul...
Çağdan çağa çığır açar gemiler.
Bir hakan atını denize sürer
Ve der ki: ''Yıkılsın Bizans''ı koruyan sur,
Vur! Fetih aşkına vur!''
İstanbul... Tarih boyunca ''dünyanın gözbebeği'', ''şehirlerin melikesi'', ''dünya cenneti'' gibi isimlerle anılan ve bütün insanlığın hayranlığını üzerinde toplayan İstanbul... Nice kralların, hükümdarların, hakanların ve padişahların uykularını kaçırtan ve bu yüzden kuruluşundan Fâtih tarafından fethine kadar onyedisi Romalılar, Bizanslılar, İslâvlar, Rumlar ve Latinler, yedisi Araplar ve beşi de Osmanlılar tarafından olmak üzere yirmidokuz defa kuşatılan İstanbul... Tanrının hiçbir tabiat güzelliğini esirgemediği, çağlar boyu bilime, kültüre ve sanata beşiklik yapan İstanbul... Ve Türk tarihinin iki ölümsüz ismi Fatih Sultan Mehmet ve Mustafa Kemal Atatürk arasında kö
prü görevi gören İstanbul... Çünkü o, kuruluşundan bugüne kadar, sadece iki defa, bu iki büyük Türk''e kucağını açmış ve onları bağrına basmıştır.
Fatih Sultan Mehmet, 29 Mayıs 1453''te İstanbul''un ilk fâtihi oldu ve dünya tarihinin akışını değiştirerek ortaçağı kapattı, yeniçağı açtı.
Mustafa Kemal Atatürk ise, 6 Ekim 1923''te İstanbul''un ikinci fâtihi oldu. I. Dünya Savaşı''ndan yenik çıkmamız üzerine 13 Kasım 1918''de 55 savaş gemisi ile İstanbul''u işgal eden itilâf devletleri için ''geldikleri gibi giderler'' diyen Atatürk, Kurtuluş Savaşı''nın zaferle sonuçlanmasından sonra, bu sözünün gereğini yapmış ve işgal kuvvetlerinin artlarına bakmadan Türk bayrağını selâmlayarak gitmelerini sağlamıştı. Böylece Atatürk de İstanbul''u ikinci defa Türklüğe kazandırmakla, çağının bütün ezilen ve bağımsızlık peşinde koşan uluslarına örnek olmuştu.