Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Ekim 2006, 21:45   #4
Çevrimdışı
WhaLberg
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Yanıt: Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın Harp Akademileri Açılış Konuşması




Hal böyle iken, bu kuruluşlara üye bazı ülkeler, kendi topraklarında terör örgütünün serbestçe faaliyet göstermesine, para toplamasına ve ülkemiz aleyhine çeşitli çalışmalar yapmalarına seyirci kalmaktadır. Bunun da ötesinde ülkelerinde yakaladıkları teröristleri ya yargılamamakta, yargılasa da 30 küsur güvenlik görevlisinin kontrolünde iken kaçmalarına müsaade etmekte ya da onu Türkiye’ye iade etmeden Silahlı Kuvvetlerimize karşı kullanılmak üzere terör örgütüne geri göndermektedir. Bir televizyon istasyonunun yayınlarının önlenmesinde ilgili ülke maalesef tamamen şiddete yönelik ve terör örgütünün propagandası mahiyetindeki yayınları ifade özgürlüğü kapsamına sokarak müttefikinin değil teröristlerin yanında yer almaktadır.

Örneğin, Avrupa Birliği adalet divanı dahi PKK’nın terör örgütleri listesinden çıkarılıp çıkarılmamasına ilişkin olarak açılan bir davayı gündemine almıştır.

Peki nerede sizin terörle mücadele için aldığınız kararlar? Nerede alınan bu kararlar gereği terörle mücadele için iş birliği?

Değerli Konuklar,

Demokratik değerlere ve demokratik hakların kullanılmasına hiç kimse karşı değildir ve olamaz da. Bu konu yakın geçmişte ülkemizde de gündeme gelmiş ve hâlen terör örgütünün aktif üyesi olan bazı eski milletvekillerinin de aralarında bulunduğu bir takım kişilerin seçimlere katılmasının anayasal ve demokratik bir hak olduğu ve bunun önlenemeyeceği yolunda görüşler belirtilmiştir.

Şurası açıktır ki, anayasal hak talep etmek için evvela o anayasayı tanımak ve kabul etmek gerekmektedir. Anayasayı değiştirmek için eline silah almış veya silah alanları desteklemiş olanlar, değiştirmeye çalıştıkları anayasadaki hakları talep edemezler. Aynı şekilde yıkmaya çalıştıkları demokratik düzenin sağlayacağı imkânlardan istifade etme hakları da yoktur.

Değerli Arkadaşlarım,

Konuşmamın üçüncü bölümünde de bazı kesimlerce Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratma yönünde sürdürülen kampanyaya değinmek istiyorum.

Daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi Türk Silahlı Kuvvetleri tenkitlere her zaman açıktır. Hatta bu tenkitlerden, bilime, mantığa ve gerçeklere dayandığı takdirde, istifade edebileceği de şüphesizdir ve kaçınılmazdır.

Ancak ne yazık ki, bir süredir Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel niteliklerini ve değerlerini sorgulama ve aşındırma çabaları artarak devam etmektedir. Bu saldırılar maalesef bazı kişi ve çevreler tarafından muteber olmanın bir ön şartı olarak görülmekte, saldırının dozu ne kadar artarsa bu, demokratikleşme yolunda atılmış o kadar büyük bir adım olarak kabul edilmektedir. Yüce Türk Ulusunun sevgi ve güvenine en güvenilir kurum olarak mazhar olmuş Türk Silahlı Kuvvetleri de bu kampanyanın en önemli hedeflerinden biri haline getirilmiş, kampanya yeni şekil ve boyutlar alarak ordumuzun toplum içindeki yerini sorgulamaya ve Türk Silahlı Kuvvetlerini demokratikleşme önünde bir engel olarak göstermeye kadar ulaşmıştır. Bu noktaya gelinceye kadar Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yaşam biçimi olan Atatürkçülük sorgulanmış ve bunun Türkiye’nin önünü kapayan, gelişmesini engelleyen bir husus olduğu resmî raporlara dahil edilmiş, Atatürkçülüğü savunanlar ise bağnaz ve tutucu olarak nitelendirilmiştir. Üzülerek ifade ediyorum, bu saldırılar, dıştan olduğu gibi içimizden de destek bulmuştur.

Diğer taraftan, dost ve müttefik bir ülkenin Dışişleri Bakanlığı, Türkiye Genelkurmay Başkanlığının Türkiye Millî Savunma Bakanlığına bağlanması yolunda almış oldukları karara gerekçe tespit etmek için yerli ve yabancı kuruluşların katıldığı toplantılar icra etmiş ve raporlar yayımlamıştır. Hatta, aynı ülkenin Genelkurmay Başkanı, Türkiye’ye gelip Türkiye’deki sistemi tenkit eden ve maddi hatalarla dolu bir konuşma yapmıştır. Böylesine bir girişim, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez gerçekleşmiştir. Bu durumu: “Askerler her konuda beyanatta bulunuyor” diyenlerin dikkatine sunuyorum.

Bu gayretlerin bir devamı olarak, Türk Silahlı Kuvvetlerinin konumu konusunda içeriği pek çok maddi hata ile dolu yeni bir belge yayımlanmıştır. Bu belgede dikkat çeken en önemli konu, dokümanı oluşturan 22 bölümden 9’unun Polis Akademisi tarafından yazılmış olmasıdır. Kurumsal iş birliğine en fazla ihtiyaç duyduğumuz bir dönemde, devletin önde gelen kurum ve kuruluşlarının bu tür çalışmalara katılmalarının nasıl bir fayda sağlayacağını da takdirlerinize bırakıyorum.

Ağırlıkla Türk Silahlı Kuvvetlerinin işlevlerinin ele alındığı raporun ön sözünde yer alan: “itaat kültürünün yerine itiraz kültürünü yerleştirmeyi amaçladığı” yolundaki ifadeler, raporun gerçek niyetini açıkça ortaya koymaktadır. Bu belgenin tanıtımı 22 Eylül 2006 tarihinde, yani daha bir kaç gün önce icra edilen bir toplantı ile yapılmıştır. Bu toplantıda yerli ve yabancı konuşmacılar tarafından yapılan bazı beyanlar her türlü teamül, nezaket ve tahammül sınırını aşmaktadır.

Bu konuşmacılar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin yüce Türk Milletinin anayasa ve kanunlarla, tartışılmaz bir şekilde kendisine vermiş olduğu görevlerini sahiplenmesini; “ülkenin hukuki ve kurumsal yapısına saygısızlık” olarak nitelemekte, yargıya intikal etmiş bazı münferit olayları tek merkezden kontrol edilen geniş çaplı ve planlı uygulamalar olarak göstermekte ve kullandığı her türlü mali kaynağın tahsisi, harcanması ve son kuruşuna kadar denetlenmesinin, devletin ilgili kurumları tarafından yapılmakta olduğunu göz ardı ederek, “şeffaflıktan uzak ve hesap verebilirlikten muaf olduğu” iddiaları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin de ötesinde, onu en güvendiği kurum olarak bağrına basmış olan asil milletimize de saygısızlık yapmışlardır.

Bu beyanların, Mayıs 2006’da yayımlanmış bir belgenin aylar sonra yapılan tanıtım toplantısı vasıtasıyla, kasım ayında Avrupa Birliği tarafından yayımlanacak ilerleme raporu öncesine denk getirilmesinin amacının da Silahlı Kuvvetleri cevap vermeye zorlamak ve hazırlanacak olan rapora, bu cevabî beyanatımızı bir gerekçe olarak dahil ettirmek olduğu aşikârdır.

Bütün bu mesnetsiz beyanlara maalesef devletin hiçbir kurum ve kuruluşundan, kamuoyundan herhangi bir açıklama ve tepki gelmemiştir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin ülkemizin Avrupa Birliği üyeliğini tamamen desteklediği daha önce müteaddit defalar beyan edilmiştir. Bu nedenle bu açıklamamın Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği ile ilişkilendirilmesi yanlış olur. siyasi her türlü polemiğin dışında kalmak için azami gayret gösteren Türk Silahlı Kuvvetlerinin Avrupa Birliği paravanası arkasına gizlenerek yapılan bu ithamlara karşı kendini savunma hakkını kullanması da en tabii hakkıdır.

Unutulmamalıdır ki, Türk Silahlı Kuvvetleri bazı çevrelerin hedef tahtası değildir. Ben bir askerim ve yasaların bana verdiği görevleri yerine getiriyorum. Asker olarak bizim siyasetle ilgimiz yoktur. Ancak güvenlik ve rejim ile ilgili temel mülahazalarımızdan rahatsızlık duyanlar varsa, bu onların kendi rahatsızlıklarıdır. Şimdi bu konuyla ilgili düşüncelerimi açıklamak istiyorum.

Türk Silahlı Kuvvetleri ile ilgili olarak Avrupa Birliği yetkilisi Bay KRETSCHMER bir ip ucu veriyor: “Silahlı Kuvvetlerin ulusal güvenlik konusuna çok geniş perspektiften bakarak, kamu hayatının hemen her yönüyle ilgili, örneğin: din eğitimi, kültürel haklar, üniversite gibi hususlarda açıklamalar yaptığı, bu açıklamaların halk üzerinde büyük etkisi olduğu, Silahlı Kuvvetlerin halktan en çok saygı gören en istikrarlı kurum olarak değerlendirilmesi gerçeğinden cesaret alarak bu açıklamalarda bulunmayı meşru gördükleri” tespitinde bulunuyor.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat