ßir Hastane Odası..
İki yatak ve hayat ile ölüm arasındaki çizgide yaşamdan yana kalmaya çalışan iki kalp hastası...
yataklardan biri pencere önünde, diğeri duvar dibinde... pencere kenarındaki sabahtan akşama kadar, pencereden dışarıya bakıp seyrettiklerini duvar dibinde bir şey görmeyen, aynı kaderi paylaşan hasta arkadaşına anlatıyor:
"-bugün deniz dünden daha durgun... rüzgar hafif esiyor olmalı...
beyaz yelkenliler denizde belli belirsiz ilerliyor, kuğu gibi
süzülüyorlar... park mı?... ha, park henüz tenha. salıncakların ikisi
dolu, ikisi boş... geçen haftaki sevgililer yine geldiler. hep
el-eleler... bir sıraya oturdular. gözlerini birbirlerinden ayırmıyorlar.
erkek bilgiç tavırla birşeyler anlatıyor. nekadar da bir birlerine
yakışıyorlar... ah kardeşim görmelisin. erguvanlar bugün çıldırmış...
öyle bir çiçek açmışlar ki etraf mora boyanmış... erikler desen keza,
tepeden tırnağa beyazlar giyinmiş, gelinler gibi. işte parkın neşesi
çocuklar geldi. ellerinde rengarenk uçurtmalar, balonlar... umutlarını
göğe uçuruyorlar. bugün martıların keyfine diyecek yok. masmavi
denizin üzerinde gösteri uçuşu yapıyorlar. arada bir suya şöyle bir
dokunup günlük yiyeceklerini topluyorlar"...
Bu böyle hergün sürüp giderken, her gördüğünü anlatıp dururken ansızın yeni bir kalp krizi geçirir pencere yanındaki adam... duvar dibindeki düğmeye bassa doktoru çağırabilir ve belkide arkadaşı kurtulabilir. ama... ama yapmıyor işte.
şeytan karışıyor işe. arkadaşı ölürse pencere kenarı boşalacak ve kendisi oraya geçecek. bugüne kadar kulaklarıyla duyduklarını gözleriyle de görecek ve duvar dibindeki düğmeye basmaz ve arkadaşı ölür. ertesi gün duvar dibindekini yatağından pencere kenarındaki yatağa taşırlar. beklediği an gelmiştir artık. yattığı yerden pencereden dışarıya bakar... dışarıda kapkara bir duvar... |