Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Kur´an İlimleri
[151] Nahivci ve Müfessir olup kıraat ilminde çağının imamıdır. H. 406 yılında vefat etmiştir. (Buğyetu´l-Vuât, s. 227.)
[152] el-Burhan, 1/192; el-ltkan, 1/12-13.
[153] Cühfe: Medine yolunda bir köy olup Mekke´den dört konak uzaktır.
[154] el-Burhan. 1/192.
[155] Bu söz Hz. Aişe´ye nisbet edilir. (Bk. el-Burhan, 1/198) es-Suyûtî İse «el-ltkan, 1/34 de) şöyle demektedir: «Gündüz inene misal pek çoktur. Ibnu Hubeyb diyor ki:
. Kur´anın çoğunluğu gündüz inmiştir.» O halde es-Suyûtî bu sözü Hubeyb´e nisbet etmektedir. Bu zat, yukarıda adı geçen Ebu´l-Kasım el-Hasen b. Muhammed b. Hubeyb en-Neysâbûrî´dir.
[156] et-Tabarânî Hafız olup çokça hadis rivayet edenlerdendir. Faydalı telifleri vardır. En meşhurları el-Kebîr, es-Sağîr ve el-Evsaf isimli üç lügattir. H. 350 yılında vefat etmiştir. (Bk. el-Kettânî. Muhammed b. Ca´fer er-Rîso!etu´l-Mustatrafe, s. 30).
[157] el-ltkan, 1/35.
[158] Sahihu´l-Buharî, 6/135.
[159] el-Burhan, 1/198.
[160] Âlu İmrân: 128 {Bk. el-ltkan. 1/36.
[161] el-Maide: 67.
[162] et-Tevbe: 118.
[163] Sahıhu Müslim, (el-ltkan, 1/38).
[164] el-Ahzâb: 9. Hadisi. el-Beyhakî «Delâilu´n-Nûbuvve´de zikreder. (Bk. ~el-ltkan, 1/37).
[165] et-Tevbe: 81. (Bk. el-ltkan, 1/31).
[166] el-Maide: 3. (Bk. el-ltkan, 1/31).
[167] el-ltkan. 1/32.
[168] el-ltkan, 1/32.
[169] el-Bakara: 189. (Bk. el-ltkan, 1/30). Bazılarına göre ise fetih savaşında ya da veda haccında inmiştir.
[170] el-İsrâ: 76. (Bk. el-ltkan, 1/32).
[171] el-ltkan, 1/30-34
[172] ez-Zuhruf; 45
[173] el-Burhan, 1/197.
[174] el-ltkan, 1/38.
[175] Bk. el-Burhan, 1/196.
[176] Tefsîru´i-Kurtubî´de (9/110-111) bu âyetin Ebu´l-Yusr b. Amr İsminde Ensördan biri hakkında indiği söylenmektedir. el-Burhan´da (1/196) ise, Ebu Mukbil el-Huseyn b. Ömer b. Kays ile ondan hurma satın alan kadın hakkında İndiği ifade edilir. Ayet, Hud: 114.
[177] el-Enfâl: 32. (Bk. el-Burhan, 1/197). Bazı âlimler de Medenî olan el-Enfâl sûresinde ki: «İnkâr edenler, seni bağlayıp bir yere kapamaK veya öldürmek, ya da sürtneK İçin düzen kuruyorlardı.» (Âyet 30) âyetinin Mekkî olduğunu söylerler. Lâkin Suyûtî eel-ltkanda 1/24» bunu doğru bulmaz ve der ki: tlbnü Abbas´tan yapılan ve bizzat bu âyetin - Esbabu´n-Nu2ÛI´da belirttiğimiz gibi - Medine´de indiğini bildiren Sahih rivayet bu görüşü reddetmektedir.
[178] el-Bakara: 217.
[179] Tefsîru´t-Taberi, 2/201-206; el-Burhan, 1/203-204.
[180] Ebu Abdtllah Muhammed b. Ahmed b. Ebİ Bekr b. Ferec el-Ensarî el-Harrecî el-En* delûsî: Kurtubî lakabıyla şöhret bulmuştur, «el-câmt´ li Ahkâm i´I-Kur´an» isimli tefsk. rin müellifi olup H. 671 yılında vefat etmiştir.
[181] e!-Bakara: 278.
e!-Bakara: 278.
[182] Tefsîru´l-Kurtubî, 3/363-364. -
[183] Misal olarak bk. Blachere, Intro., Cor., s. 252.
[184] Bk. H. Grimme, Mohammed, 2e partie (Münster-1895); cf. BlachĞre, Intro., s. 250.
[185] Noldeke´nin Görüşleriyle uyuştuğu noktalardan bazıları İçin bk. Geschicte des Qo-rane, s. 73.
[186] Bu görüşleri Muİr´in şu İki kitabında müşahede etmek mümkündür: Lifo of Maho-met, London-185.8-61. The Coran, its Composition and Teachıng. London - 1878.
[187] Cf. Blach, Intro., Cor., s. 248.
[188] G. Weil, Historisch-Kritische, Einleİtung in der Koran (Bielefeld, 1844; 2e ed Leİbzig. 1872.
[189] Bk. Blach., Intro., Cor., s. 251.
[190] Araştırmamızda birçok defa başvurduğumuz meşhur kitabı: Geschichte des Ûorans.
[191] R. Bell, the Qur´an. Translated With Critical Re-Arrangement oî the Surahs, Edin-burg. 1937.
[192] A. Rodvvell, the Koran, Translation With the Suras Arranged İn Chronological Order, London-1861.
[193] BlachĞre, Le Corrn, Traduction Selon un Essai de Reclassement des Sourates, Pa-ris-1949-51.
[194] id. İbid. S. 253.
[195] Kadı Ebu Bekr b. et-Tayyib el-Bakıllâni.
[196] el-Burhan, 1/191, {Ayrıca bk. el-ltkan, 1/14).
[197] el-ltkan, 1/14. Hadis, Buharı tarafından rivayet edilmiştir.
[198] «Nuzûl Sebepleri» konusunda sahabenin bu gibi meselelerle İlgili maiumatlarıyla İlgili anlattıklarımıza müracat ediniz.
[199] Ebu Ca´fer en-Nahhâs, Ahmed b. Muhammed b. İsmail b. Yûnus el-Muradî: Mısırda İlim ve lügat iraamlarındandır. H. 338 yılında vefat etmiştir, Nösîh va Mensuhla ilgili değerli bir kitabı vardır. {Bk. İhbohu´r-Ruvât. 1/101).
[200] en-Nisa´: 58.
[201] el-ltkan, 1/19.
[202] el-ltkan, 1/23.
[203] el-İsrâ´: 73.
[204] el-Kurtubî el-Câmiu li Ahkâmi´l-Kur´an. 9/299.
[205] el-Hasen b. e[-Hısar «en-Nasih ve´l-Mensuh» kitabında birtakım beyitler söyler ki bu beyitlerden âlimlerin, yirmi sûrenin Medeni oluşunda ittifak ettikten anlaşılmaktadır. Sözkonusu sûreler şunlardır: el-Bakara, ÂIu İmrân, en-Nisâ´, el-Maide. el-En-fal, et-Tevbe, en-Nûr, el-Ahzâb, Muhammed, el-Feth, el-Hucurat, el-Hadid, el-Mücâ-dile, el-Haşr, el-Mümtehine, el-Cumua, el-Munafıkûn, et-Talâk, et-Tahrîm, en-Nası Sûreleri. Oniki sûre hakkında da ihtilaf etmişlerdir. Onlar hakkında çeşitli rivayetleı vardır. Bu sûreler de şunlardır: el-Fatiha, er-Ra´d, er-Rahman, es-Saff, et-Teğabun et-Tatfif, el-Kadr, el-Beyyine Hilzâl, İhlâs, el-Falak ve en-Nâs sûreleri. Geri kalan lar ise, ittifakla Mekkîdir. (Bk. el-Itkan, 1/17-18.} es-Suyutî do Ibnu´l-Hısar´ın düzen lediği beyitleri nakletmektedir. Buna göre Mekkî sûreler sekseniki sûredir. Çünki Kur´andaki bütün sürelerin sayısı yüzondörttür.
[206] Misâl olarak bk. el-Burhan, 1/193-194. ez-Zerkeşl, hakkında İhtilaf bulunan sûrelerin çoğunun Medenî olduğunu söylemektedir. Ona göre Mekkî sûrelerin sayısı sek-senbeştir. Medenî sûreler ise yirmldokuzdur.
[207] İbnu Abbas, ed-Dahhcık, Mukatil ve Atâ\ Mekkl olduğunu söylemektedirler. Müca-hid´e göre İse Medenîdir. {el-Burhan, 1/194).
[208] el-Burhan, 1/29.
[209] el-itkan, 1/18; Ayrıca Kars. el-Burhan, 1/207.
[210] el-Vahidî, Esbâbu´n-Nuzûl, s. 13.
[211] Blachere, Intro,, Cor., s. 263.
[212] el-Burhan. 1/189; el-ltkan. 1/29.
[213] el-ltkan, 1/29. Müsteşrik Buhl, Allah´ın «Rahman» Itminln Medenî sOrelerdo zlkre-dümedlğini, bunun, Mekkî sûrelerin özelliklerinden olduğunu zikreder. «er-Rahman» sûresinin Medeni olduğunu söyleyen görüşe göre Buhl´u reddetmek çok basittir, Lû-kin cumhur, bu sûrenin Mekkî olduğunu söylemektedir, (el-ltkan, 1/20). Ayrıca bk. Encyci. de l´lslam, 11/1137. Ancak el-Bakara sûresinde geçen
âyetle ona daha açık bir şekilde cevap vermek mümkündür. Çün-kü bu surenin Medenî oluşunda ihtilaf yoktur.
el-ltkan, 1/29. Müsteşrik Buhl, Allah´ın «Rahman» Itminln Medenî sOrelerdo zlkre-dümedlğini, bunun, Mekkî sûrelerin özelliklerinden olduğunu zikreder. «er-Rahman» sûresinin Medeni olduğunu söyleyen görüşe göre Buhl´u reddetmek çok basittir, Lû-kin cumhur, bu sûrenin Mekkî olduğunu söylemektedir, (el-ltkan, 1/20). Ayrıca bk. Encyci. de l´lslam, 11/1137. Ancak el-Bakara sûresinde geçen
âyetle ona daha açık bir şekilde cevap vermek mümkündür. Çün-kü bu surenin Medenî oluşunda ihtilaf yoktur.
[214] ed-Dîrînî şöyle der:
«Medine´de inmedi. Bilesin. Kur´anda, yukarı yarısında da geçmez.»
el-Ammânî bunun hikmeti üzerinde durarak şöyle demektedir: «Bunun hikmeti. Kur´-an´ın son yansının çoğu Mekkede inmiştir ve Mekkedekilerin çoğu zalimdir. Onları tehdit ve onlara karşı sert davranmak ve davranışlarını şiddetle reddetmek İçin tekrar tekrar kullanılmıştır. Halbuki Kur´an´ın ilk yarısı için buna ihtiyaç yoktur. Bu bölümde yahudîier hakkında İnenlerde buna ihtiyaç yoktu. Çünkü yahudil«r zelil ve zayıftı. (Bk. el-ltkan, 1/29. Ayrıca karş, el-Burhan 1/369.J
[215] el-Hacc: 77i Bunun karşılığında hitabını İçeran her sûre Mede-. nîdir. (Bk. el Burhan 1/189 Lâkin ez-Zerkeşî bu kurala karşı çıkarak şöyle demekledir: «Şayet bu söz mutlak olarak alınırsa, duraklamak garakir. Çünkü el-Bakarasûresi Medenîdir ve No: 2I " öyeti il° c âyetini No: 168 - İhtiva etmektedir., Yine Medenî olanen-Nisa sûresinde a e Ayst: 133 - öyetleri mevcuttur, Ayrıca Mekkî olan el-Hacc sûresin-de geçen » No: 77 Ûyotinde 3 hitabı vardır. Şayet mûfessirler, bu kuralın genellikle geçerli olduğunu söylemek İstiyorsa bu doğrudur.
[216] el-itkan, 1/29. , .
[217] eİ-Burhan, 1/189.
[218] el-Burhan, 1/188. Mana ve üslüb bakımından Mekkî olması daha muhtemeldir.
[219] Genelde geçerli olan bu alâmetler hakkında Brockelmann´n İslâm Ansiklopedisinde) güzel görüşleri vardır. Uslûb çalışması açısından bu görüşlerin birçoğu doğrudur. (Bk. Enclopediö da l´slam, ort Arabîe, 44/a.)
[220] el-ltkon, 1/29´ .
[221] el-Burhan, 1/188, ´ ´
[222] el-Bakara, Alû İmrân, en-Ni*ö;, el-Maido ve et-Tevb« sûrelerind» olduğu gibi.
[223] el-En´am: 33.
[224] el-En´am: 34.
[225] et-Hicr: 14-15.
[226] Burada okumaktan maksat, Allah´tan gelen bir ilham ile Peygamberin, vahyin getirdiğini okumasıdır. Yoksa, bir kitaptan okuma şeklinde değildir. Çünkü Peygamber (s.a.v.) ûmmî idi: okuma-yazma bilmezdi. Onun için Cebrail´e: «Okuyucu değilim» karşılığım vermiştir. Bu konuda Buhl´un İslâm Ansiklopedisinde yazdığı makaleye katılıyoruz. (Bk. Buhl, Encyclopedie de l´İslâm, 2/1124).
[227] Kars. Tefsiru´l-Taberî, 30/161.
[228] Vahiy konusuna bk. Ayrıca karş. Sahihu´l-Buharî, 6/101.
[229] Karş. Tefsîrupt-Taborî, 29/90.
[230] Bk. Tefsiru´r-Râzî. 8/337.
[231] Henüz erken dönemlerde; Mekkenin ilk merhalesinde âyet-i kerime islâm dâvasının genel ve âlemşümul bir dâva olduğunu belirtiyor. «O, âlemlere bir öğüttür» âyetinin. zikrettiğimiz İslâm dâvasının alemşumulluğundan başka bir izahı yoktur. Yine alem-şumûlluk konusunda yahudilerin etkisi olduğu zannının da tutarlı bir tarafı yoktur. Çünkü bu sûrenin Mekkî oluşunda âlimler ittifak halindedir. Hatla Mekkenin ilk merhalesinde indiği kesindir. Müsteşriklerin kendileri bile burada âdetleri olan jurnalciliğe fırsat bulamamış hepsi bu sûreyi Mekkîlerin İlk merhalesi içerisinde zikretmişlerdir. Ama yine de bazıları. Acaba «âlemlerden» maksat alemşumulluk değil de çevrenin hepsi olamaz mı? Acaba bu kelime Fransızcadaki «monde» kelimesinin karşılığı olamaz mı? şeklinde soru sormaktan geri kalmıyor. Yine de bu âyetin İslâml ufukların genişliğini açıklamada büyük bir değere sahip olduğunu itiraf etmek mecburiyetini hissediyorlar. (Bk. Blachere, Trad., 2/39.
[232] Sûrenin tefsiri için bk. el-Beyzavî, 2/398 ve en Nesefî, 4/260. ´
[233] Burada sözün gelişinden İslâm dâvasının henüz Mekkî merhalenin başlangıcında alemşümul ve akidesinin de, semavî dinlerin akidelerinin aynı olduğu anlaşılıyor. Ayrıca burada Hz. İbrahim ile Hz. Musa´nın sahifelerinden bahsedilmektedir. Kur´an-ı Kerim, yahudilerin Peygamberi Hz. Musa´nın sahifelerinden bahsetmek için Peygamberin Medine´ye hicret edip yahudilerle karşılaşmasını beklememiş aksine, dâvanın âlemşumulluğunu ve akidenin birliğini pekiştirmek için daha Mekke´de Hz. Musa ile Hz. ibrahim´den bahsetmiştir. (Bk. Horovits, Koronische Untersuchengen, s. 68).
[234] Sûrenin Tefsiri için bk. Tefsiru´t-Taberî, 30/138.
[235] Kars. Tefsiru´r-Râzî, ´8/428.
[236] Sûrenin tefsiri için bk. el-Keşşâf, 4/328.
[237] «et-Tekâsür» sûresinin tefsiri için bk. el-Keşşâf, 4/230.
[238] Bk. Tefsîru´r-Râzî, 7/690; en-Nesefî, 3/82; et-Taberi, 27/24.
[239] Burada da Cebrail fen bariz vasıflarıyla zikredilmiş oma ismiyle anilmarrtışttr. Mu-semmâ, isme ihtiyaç bırakmamıştır. Yaratılış şekli, zatının özünün yerin© kaim olmuştur. Nitekim «et-Tekâsür» sûresinde de ayni yol takip edilmiş, orada da gayb hakikatlerinin anlatımında tedrici bir yo! izlenmiştir.
[240] Sayın okuyucum müsteşrik Caetani´nin, müslüman mufessirlerin bu sûre hakkında dinî vs sembolik anlam taşıyan tefsirlerine karşı çıkarak ve hiçbir delile dayanmadan bu yerirj Mekke´ye yakın ve «Sidretu´l-Munteha» ismini taşıyan bir yer olduğunda İsrar ettiğini gördüğü zaman hayretin son bulmayacaktır. (Bk. Caetani, Annalı deli" islâm, s. 231.)
[241] Kur´amn ilgîncliklerindendir ki - çeşitli yerlerde -Melekleri cem-l müennes salimin vastedildiği gibi vasfetmesidir. Bunu bu sûresinin ilk âyeti olan « U* O´il-JU » âyetinde ve el-Murselât Suresinin ilk âyetinde müşahade ediyoruz. Müfes-sirler müenneslik emarelerini, sıfatlan bu olan meleklerden bazı gurupları kasdetmekle izah etmişlerdir. Aslında bu izahları uzak değildir. Arap dilinde bunun pekçok benzerleri vardır. Lâkin -Allahu alem- bize öyle geliyor ki, Kur´an, onların zikrettikleri sebepten daha derin bir sırrı gözetmiştir. O. Arap mitolojisinin melekleri dişi saymasının saçmalığına kesinlikle inanmaktadır. Bu düşüncenin özüne ve temeline saldırıp onu iptal ettikten sonra artık melekler için müennes lafız mı kullanmış yoksa müzekker lafız mı kullanmış bu bir şeyi değiştirmez. Ayrıca Kur´an-ı Kerim meleklerin müennesliğini kesinlikle reddetmişse bu, onların müzekker olduğunu ileri sürmüş olması anlamına gelmez. Çünkü melekler gayb âlemindendir ve bu konuda Kur´anda yahut Masumun dili üzere bir açıklama yoksa kesin bir hükme varmamız mümkün değildir. Alah, meleklerin cinsini tesbit etmeklo bizi sorumlu tutmamıştır: Dişi midirler, erkek midirler? Bu sorular üzerinde durmamalıyız. Aksine, Allah´a itaat hususunda bazı, vazifelerini zikrederken bazen onları müenneslik alâmetleriyle bazen de müzekkerlik emareleriyle zikretmiştir. Nitekim Alah´ın huzurunda saf halinde dizilmelerini bu sûrenin başında ifadesiyle cem-i müennes salim olarak, ayni sûrenin sonlarında da meleklerin dili üzere denilmiştir ki cem-i müzekker sığası kutlanılmıştır. Ayrıca meleklerin müzekker lafzıyla kullanılması daha çoktur. Meselâ:
[242] Bu kitabın «Vahiy Vakıası» bölümüne bak.
[243] Bu Sûrenin tefsiri İçin bk. et-Taberî, 30/32. Ayrıca karş. ez-Zamahşerî, 4/184.
[244] Müberek Meyvelerle incir ve Zeytine, işaret edilmektedir. Özellikle onlardan maksat yetiştikleri yer olan Şam civarındaki Tin dağı ile Beytu´l-Makdisteki Zeytûn dağına işaret ise. Mukaddes mekânlardan maksat da, Sînâ dağı ve emîn belde olan Mekke´dir. «et-Tîn» ve «ez-Zeytûn» hakkındaki ihtilâf meşhurdur. Ancak cnlar hakkında kabul edeceğimiz, et-Taberî´nİn kabul ettiği şu görüştür: «Bizce bu konuda doğru görü? şudur: «et-Tîn, yenen incirdir. Ez-Zeytun ise. kendisinden, yağ çıkartılan Zeytindir. Günkü Arapların bu kelimelerden anladıkları budur. Ne Tin diye isimlendirilen bir dağ vardır vs ne de Zeytûn diye isimlendirilen bir dağ vardır. Ancak biri çıkıp: Rabbımız incir ve zeytine yemin etmiş ve buradaki yeminden maksat İncir ve zeytinin yetiştiği yerlerdir* derse o başka» (Tefsîru´t-Tcherî, 30/154}.
[245] Bu aûrsmrı telsin için bek: es-Suyutî, ed-Durru´l-Mensûr,´4/365; er-Râzî, S/431.
[246] Bk. Burada er-Razî 8/259 vd. Müracaat et.
[247] el-Kıyame sûresinin tefsiri ipin bk, et-Taberi, 29/108. Ayrıca karş. el-Keşşaf, 4/IP3 ve en-Nesefî, 4/235.
[248] Sûrenin yemin matlaının tefslriyle ilgili olarak ot-Taberî. 29/140 ile er-Razî, 8/288 v© ez-Zamahşerî arasındo bir karşılaştırmaap. Bizim seçtiğimiz görüş,ez-Zamahşerî´nin görüşüne yakındır.
[249] Anlattığımız bu tabloya şu öyet-i kerime işaret etmektedir: «O gölgenin saçtığı her bir kıvılcım sanki birer sarı devedir, konak gibi de büyüktüm (Bk. el-Keşşâf, 4/174.}
[250] el-Murselât sûresinin tefsiri için bk. et-Taberi, 29/140; en-Nesefî, 4/241. Kars. el-Bey-zâvî, 2/377; ez-Zamahşert
[251] Kölelerin âzâd edilmelerine çağrının, islâmin çok erken döneminde başladığı ve he-nûz o zaman Müslümanların baskı altında ve zayıf durumda oldukları dikkat çekicidir.
[252] el-Beled sûresinin tefsiri için bk. et-Taberî, 30/123. Ayrıca karş. er-Râzî, 8/403.
[253] el-Hicr sûresinin tefsiri için bk. et-Taberî, 14/1; er-Rözî, 5/253.
[254] Bununla Allah´ın şu âyeterine işaret ediyoruz: «İnkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır. Bırak onları yesinler, zevk alsınlar; ümit onları avundursun; ilerde öğrenecekler.»
[255] Müşrikler, Peygamberden meleklerin inmesini İstedikleri zaman Kur´an-ı Kerim on-iara şu cevabı vermiştir: cBiz o melekleri ancak gerekince veririz. O zaman da kendilerdi (ne) mühlet verilmez» Melekler, yalancılara ancak azab vermek üzere inerler, indikleri zaman da ne mühlet verme vardır ve ne de beklomo. (Kars. eMabe-ri, 14/6).
[256] el-Keşşâî´ın, 2/312 deki şu sözüyle karşılaştır: «Yani o müşrikler inatlarında o kadar
aşırı gittiler ki, şayet onlara göğün kapılarından biri açılsa, onlara bu kapıdan göğe yükselme müyessir kılınsa ve gözleriyle birtakım şeyleri görseler yine şöyle diyeceklerdir: O gördüklerimiz gerçek değil ki, bize öyle geldi, bir
hayaldi o kadar. Aslında Muhammed bizi büyüledi.*
[257] Abdullah b. Mesud. tBiz aşılayıcı rüzgârlar gönderdik» âyetiyle ilgili olarak şöyle demektedir: «Rüzgâr
gönderilir ve bu rüzgâr gökten suyu yüklenir, sonra da bulutun harekete geçişi gibi harekete geçip yürür ve kartalın (havada) tur atışı gibi tur atar.* İbnu Abbas, İbrahim en-Nah´î ve Katade ayni şeyi söyler. (Tefsîru´bnu Kesîr, 2/549}.
[258] Kars. et-Taberî. 14/24.
[259] «Tekrarlanan Yecii»nin te´vili ile ilgili olarak bk. et-Taberî, 14/35-41; Ayrıca karş. İb-nu Kesîr, 2/557. Tercih edilen, et-Taberî´nin görüşü olup şöyledir: Tekrar edilen Yediden inaksal, Fatiha sûresinin âyetleridir: Onlar da yedi olup namazın her rekâtında tekrar edilmektedirler.
[260] O halde ilk merhale ile orta merhale arasındaki fark, orta merhalede delillerin tafsilatlı bir şekilde sıralanmasıdır. Allah´ın tevhidi, vahiy, kıyamet, ölümden sonra diriliş ve ceza yahut mükâfat, bütün bunlar vahyin başlangıcında da sözkonusu edilmiş lâkin tafsilata girilmemiştir. O halde maksat, düşünmeyi tahrik ve îevhid akidesine dikkatleri çekmektir. Tâ ki müşrikler bu konuda mukaddime olabilecek şeyler Öğrensinler ve Kur´an ondan sonra delillerle bunları isbatlasm.
[261] Bu faslın başka bir yerinde Mekkı merhalelerin sonuncusuna ait sûreieri serdettik: es-Sâffât, ez-Zuhruf, ed-Duhân, ez-Zâriyât, el-Kehf, İbrahim ve es-Secde sûresi. Mu-fessirie tarihçiler bu sûrelerin Mekkî son dönemlere ait olduklarına dair ittifak halinde oldukları için onlaria yetindik.
[262] âyetinin tefsirinde et-Toberî´nin seçtiği görüş budur. Bk. et-Taberî, 23/22.
[263] Burada geçen «zikir» kelimesi umûmî bir mona ifade eden bir kelime olup onunla Allah´ı hatırlatan ve Allah´ın Peygamberlerine gönderdiği vahyi kapsayan, semavî kitaplar kastedilir. Bu lafzın kapsamına öncelikle Kur´an-ı Kerim girdiği halde onu Kur´-an´la tahsis etmek için bir sebep yoktur. Kars. Ibnu Kesîr, 4/2.
[264] es-Saffât: 5. et-Taberî bu âyetin tefsirinde (23/23.) şöyle demektedir: «Doğuların Rabbı» sözünden maksat; Allah´ın, kış ve yaz aylarında güneşin doğuş ve batış yerlerini ve bunlar neticesinde doğan faydaları düzenlemesidir. Âyette batıların (güneşin battığı yerlerin) zikredilmemesi, sözün gelişinden anlaşılmalarından dolayıdır.
[265] et-Taberî, «Onda ne bir başağrısı var ve ne de ondan dolayı sarhoş oiacaklar» âyetinin tefsirinde şöyle demektedir. Bu içkiler dünya içkileri gibi sarhoş etmeyecektir. Onun için ondan diledikleri kadar içebileceklerdir... (et-Taberî, 23/35.)
[266] İbnu Kesîr şöyle demektedir: «Kur´an-ı Kerim bu ağacın meyvelerini - muhatapiarca bilinmiyorsa bile- Şeytan başlarına benzetmektedir. Çünkü herkesin kalbinde şeytanların çok çirkin olduğu hükmü kesindir.» (Bk. ibnu Kesîr, 4/10).
[267] Hz. Yunus kıssasının tefsiri için bk. et-Taberî, 23/63.
[268] Âlimlerin vs müfessirlerin coğuniuğunca meşhur olan kavle göre kurban edilmek istenen Hz. İsmail´dir. Ancak müfessirlerin önderi et-Taberî, Hz. İshak olduğunu söyleyenlerin delillerini zikrettikten sonra Hz, ismail olduğunu söyüyenlerin getirdikleri delillere itiraz eder ve Hz. İshak olduğunu söyleyenleri destekler. Getirdiği deliller için bk. et-Taberî, 23/51-55.
[269] es-Saffât: 105.
[270] Kur´an´m hayret verici bir durumudur ki -değişik yerlerde - melekleri muennes çoğulun nitelendiği şekilde nitelenmektedir. Nitekim bunu, es-Saffât sûresi İle el-Mur-selât sûresinin baş taraflarında müşahede ediyoruz. Müfessirler te´nis alametleri kullanılmış olmasını, bu sıfatlarla tavsif edilen melekler guruplarıyla izah etmektedirler. Aslında bu izah uzak bir ihtimal değildir. Arap dilinde benzeri durumlar pek çoktur. Lâkin bize öyle geliyor ki - Allahu a´lem - Kuran-ı Kerim, zikrettikleri sırdan daha derin bir gaye gütmektedir. Arablann, meleklerin müennes olduklarına dair masallarının temelsizliği isbatlandıktan sonra, düşüncenin özüne saldırıp onu temelinden yıktıktan sonra artık lafız olarak onları müonnes lafızla yahut müzekker lafızla zikretmesi önemli değildir. Ayrıca Kur´an-ı Kerimin meleklerin müennesliğini reddetmesinden hareketle onların müzekker olduklarına dair kesin hüküm veremeyiz. Çünkü melekier gayb âleminden olup bu alem hakkında kesin hüküm verebilmemiz için Kur´an´da veya Rasûlüllah´ın hadislerinde sarih bir ifadeye rastlamamız gerekir. Ayrıca ne Allah ve ne de Rasûlü meleklerin cinsiyetini tesbit etmemizi emretmiyor.
Kur´an´m hayret verici bir durumudur ki -değişik yerlerde - melekleri muennes çoğulun nitelendiği şekilde nitelenmektedir. Nitekim bunu, es-Saffât sûresi İle el-Mur-selât sûresinin baş taraflarında müşahede ediyoruz. Müfessirler te´nis alametleri kullanılmış olmasını, bu sıfatlarla tavsif edilen melekler guruplarıyla izah etmektedirler. Aslında bu izah uzak bir ihtimal değildir. Arap dilinde benzeri durumlar pek çoktur. Lâkin bize öyle geliyor ki - Allahu a´lem - Kuran-ı Kerim, zikrettikleri sırdan daha derin bir gaye gütmektedir. Arablann, meleklerin müennes olduklarına dair masallarının temelsizliği isbatlandıktan sonra, düşüncenin özüne saldırıp onu temelinden yıktıktan sonra artık lafız olarak onları müonnes lafızla yahut müzekker lafızla zikretmesi önemli değildir. Ayrıca Kur´an-ı Kerimin meleklerin müennesliğini reddetmesinden hareketle onların müzekker olduklarına dair kesin hüküm veremeyiz. Çünkü melekier gayb âleminden olup bu alem hakkında kesin hüküm verebilmemiz için Kur´an´da veya Rasûlüllah´ın hadislerinde sarih bir ifadeye rastlamamız gerekir. Ayrıca ne Allah ve ne de Rasûlü meleklerin cinsiyetini tesbit etmemizi emretmiyor.
[271] Dipnotlarda el-Taberî ve İbnu Kesir´in yaptıkları tefsirlere yaptığımız değinmelere ek olarak es-Saffât süresiyle ilgili tefsirler için bk. er-Râzî, 7/118; el-Beyzâvî, 2/167; en-Nesefî, 4/13.
[272] İbnu İshak şöyle demektedir: «Allah oğul edindi» diyenler, Arap müşrikleridir. Çünkü onlar şöyle derler: Bizler
meleklere tapıyoruz ve onlar da Allah´ın kızlarıdır. Bk. İbnu Kesir, 3/71.
[273] Ashab-ı Kehf kıssası, beynelmilel bir kıssadır. Hirisîiyanlık hikayeleriyle onu tanır. Moğol ülkesinin çeşitli bölgelerine kadar yayılması takdir edilmiştir. Miladî beşinci asırda yazılan ve bu kıssayı anlatan hiristiyan rivayete göre bu gençlerin sayısı yedi olup İki osır boyunca mağarada uyuyakalmışlardır. Uyumaya başlamaları İmpara-
tor Dakyamus (249-251) zamanında başlamış ve milâdî 196 yılından sonra Teodisyus zamanında uyanmışlardır. (Bk. Massignon, Recherche sur la valeur eschatologigue des Sept Dormants, dans Actes xxe Cangres des Orientalistes, s. 302.J
[274] Kars. et-Taberî, 15/139.
[275] Kars. İbnu Kesîr, 4/76-77.
[276] Kars. ei-Keşşaf, 2/384.
[277] Tefsir ehü «rakımu den maksadın ne olduğu hususunda ihtilaf etmişlerdir. Bazılarına göre, bir kasaba veya vadinin ismidir. Bazılarına göre, Ashab-ı Kehfin dağıdır. Başkalarına göre ise, o, Ashab-ı Kehfin kıssasının yazıldığı sonra da mağaranın kapısına konduğu taştan kitabedir. Müfessirlerin imamı et-Taberî, bu son görüşün en doğru görüş olduğunu söyler. (Tefsîru´t-Taberî, 15/132.)
[278] Tefsir ehiinin bundan ■anladıkları budur. Bu konudaki rivayetler için bk. et-Taberî, 15/130.
[279] eî-Taberî, «Onlar hakkında bu kısaca anlatılanların dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden birşey sorma» âyetini tefsir ederken şöyle demektedri: Aliah. Peygamberine buyuruyor ki: Ey Muhammed mağara ehlinin sayısı hakkında Kitap Ehli ile tartışma.» et-Taberî, 15/150.
[280] Kars, İbnu´Kesîr, 3/79.
[281] Kur´an-ı Kerim İki denizin birleştiği yeri zikretmemîştir. Bu hususa dalmaya da ihtiyaç yoktur. Ancak tarih bilgimizin ışığında burasının, Akabe halici ile Süveyş halicinin birleştiği yer olduğunu çıkarıyoruz. Bu gibi durumlarda tefsirlere müracaat et meye de gerek yoktur. Çünkü bu gibi durumlarda tefsir kitaplarında ileri sürülen görüşlerin çoğu karanlığa taş atmaktır. et-Taberİ´nin tefsirinin kendisini de bunun dışında mutataa edemiyoruz. Misal olarak bk. et-Taberî, 15/176.
[282] Kars. el-Keşşâf, 2/396.
[283] İbnu Kesîr, Yüce Allah´ın Hz. Musa´nın dili üzere söylediği: «Diieseydin buna karşı bir ücret alırdın» sözünün tefsirinde şöyle der: Yani bu işi bizi misafir etmeleri karşılığında yapmalıydın, onlara bedava bu işi yapmamalıydın. (Bk. İbnu Kesîr, 3/98.)
[284] Bk. Tarafımızdan tahkik ediisn İbnu´I-Kayyım´in Ahkâmu Ehli´z-Zimme isimli kitabı, s. 531. Ayrıca karş. Ibnu´l-Kayyim, Şifau´l-AİÎI, s. 284.
[285] Lâkin müfessirler temini susarak geçiştirmemiş ve ana «Hızır» ismini vermişlerdir. Bu isimlendirme, insanların nesilden nesile aktordığt ve olaylarını gittikçe büyüttüğü hikâyelere dayanarak verilmiştir. Halk arasında Hızır kıssasının naşı! büyütüldüğüyle ilgili müsteşrik VVensinck´in güze! bir araştırması vardır. (Bk. wensirtck, Encycl, de l´lslöm, 2/912).
[286] Bu açıklama, hemzeli olarak «> kıraatine uygun düşebilir. Lâkin bazı bölgeler tyas lı olarak s ^L »şeklinde okumuşlar ki, bu, sıcak anlamına gelir. Müfessirle-rin önderi et-Taberî her iki kıraetin sahih olduğuna işaret eder ve sebep olarak şunu ileri sürer: «Güneşin, sıcak ve siyah yapışkan çamuru bulunan bir kaynar suda batması caizdir. Böylece okuyucu « demekle o kaynar suya ait olan sıcaklıkla onu tavsif etmiş olur. Böylece hem sıcak ve hem de çamurlu olduğu anlaşılmaktadır. et-Taberî, daha sonra her iki kıraatle İlgili rivayetleri zikreder. (Tefsîru´t-Taberî, 16/10.)
[287] Onun için bu lafızlarla ne murad edildiği hususunda tefsir kitaplarına müracat etmo ihtiyacinı duymuyoruz.
[288] Bununla birlikte bazı cahil müfessirler bu mü´min ve mütedeyyin Zulkarneyn ile Makedonyalı Putperest meşhur İskenderi biribirine karıştırmışlardır. Ayrıca bu karıştırmaları, bazı müsteşriklerin araştırmalarında İleri-geri konuşmalarına fırsat vermiştir. Misal olarak bk. Decourdemanche kJ.A.b La leğende d´Alexandre enez les Musul-mans, dans la Revue de l´HIstoir© des Religions, 4/1882, 98.
[289] Karş-İbnu Kesîr, 3/71.
[290]İki adamdan ve iki bahçeden sözeden âyetler bunu gayet beliğ bir uslûbla tasvir etmektedir. İnanmış fakir kişi İki bahçe sahibi mağrur kişiye şöyle diyor: «Malca ve evlatça beni kendinden aşağı görüyorsan, Rabbimin bana senin bağından daha hayırlısını vermesi, (seninkinin) üstüne ise, gökten yıldırımlar göndererek (bağının) kaypak (yalçın) bir toprak haline gelmesi, beklenen birşeydir.» Nihayet o mağrurun bol meyve veren bahçesi bozulmuş, çardakları yere çökmüştür. (Bk. e!-Keşsâf, 2/389).
[291] Yüce Allah´ın şu sözünde dünya hayatı İçin verilen şu darbı meselde olduğu gibi: «Onlara dünya hayatının misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda, rüzgârın savuracağı çerçöpe döner.» Bu âyetlerin tefsirine bk. el-Kessâf, 2/392.
[292] Sûrede buna en açık misal. Yüce Allah´ın şu sözüdür: eSabah akşam Rablerlnin rızasını dileyerek O´na yalvaranlarla beraber sen de sabret.» Bu Rabbânî hitabta zikir ehliyle oturup kalkmak emredilmektedir. Çünkü hak dâvası, onlar gibilerin omuzlarında yükselir, ister fakir olsunlar, ister zengin olsunlar ve ister güçlü olsunlar, İster zayıf olsunlar farketmez. (Kars. Ibnu Kesîr, 3/80.)
[293] «Ey Muhammedi «Size, amelce en cok kayıpta bulunanları haber verelim mi?» de. Dünya hayatında, çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel iş yaptıklarını sanırlar.» âyetinin tefsirinde et-Taberi şöyle demektedir: «Bu sözle, isabetli davrandığını ve davranışıyla Allah´a itaat ettiğini ve O´nun rızasını kazandığını sanan, halbuki o davranışıyla Allah´ı kızdıran ve iman ehlinden uzaklaşan kimse kastedilmiştir.» {Bk. et-Taberi, 16/28}.
[294] Bu sûrenin belli başlı meseleleri için bk. Tefsîru´r-Râzî, 5/213.
[295] Bu, şu âyetlerde dile getirilmektedir. «And olsun ki Musa´yı âyetlerimize. «Milletini karanlıklardan aydınlığa çıkar ve Allah´ın günlerini oniara hatırlat» diye göndermiştik, Bunlarda, çokça sabreden ve şükreden herkes için dersler vardır» «Allah´ın günlerini onlara hatırlat.» sözünden.ne kasdedildiğî hususunda bk. et-Taberi, 13/122. ´ İbrahim (a.s.)
[296] Kars. İbnu Kesîr, 2/540.
[297] Kars. el´Kesşâf. 2/303.
[298] ibrahim sûresinin tefeiriyto Hgffi atrfta butunctuğurauz tefsir kitaptanna ek otarctk bk. el-Beyz&vî, 485; en-Nesefî, 2/195.
[299] Bu konular için «Nasih ve Mensuh» diye isimlendirdiğimiz müstakil bir koflu ayırdı.
[300] Kars. Tefsîru´r-Râzî, 4/346.
[301] Bu sûrenin tefşiriyie ilgili olarak bk: et-Taberi, 9/114, en-Nosefî, 2/71; el-Beyzâvî, s..
[302] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 133-185.
[303] zeş. &âftr, Fussilet, eş-Şûrâ, ez-Zuhrırî, eö-Duhan, «I-Ccsiye ve ef-A´tvkSf
[304] el-Bakara, Âlu İmrân, el-Ankebut, er-Rûm, Lokman ve es~Seccfe
[305] eş-Şuara´ ve ©l-Kasas.
[306] Bk. el-Keşşâf, 1/16.
[307] Nasiruddin Ebû Sciti Abdullah b. Umar el~Beyzâvî: Meşhur tefsirin yararı oîup H. 6S5 yılında vefat etmiştir. Tefsir bölümünde ondan söz edilecektir.
Nasiruddin Ebû Sciti Abdullah b. Umar el~Beyzâvî: Meşhur tefsirin yararı oîup H. 6S5 yılında vefat etmiştir. Tefsir bölümünde ondan söz edilecektir.
[308] Müceddid İrnam TokEyyuddin Ahmed b. Teyrniyye ei-Herrânî ed-Dımeşkî, Faydalı birçok eserin müellifi olup H. 728 yılında vefat etmiştir. Fransız müsteşrik Henri La-oust İbnu Teymlyye´nin hayatı, İçtimaî ve siyasî görüşleriyle İlgili değerii bir eser yazmıştır. (Henri Laoust, Esçai sur les doctrines socta-les et poHtiques d´lbn Taimi-ya, ie Caire 1939.
[309] Yûsuf b. Abdurrahman, Ebul-Haccâc: Şam´ın köylerinden el-Mİzz´e nisbetle el-Miz-zî diye meşhurdur. H. 742 yılmda vefat etmiştir, (Bk. er-Risâ(etu*l-Mustatrafe, s. 126). İbnu Teymiyye el-Mizzî´nin bu görüşü desteklediktertoe dair bk. İbnu Kesir, 2/38.
[310] Boğaz harfleri attı ta-ne oiup: harfterkMr.
[311] M&b-mus harfter on oiup Cümlesirmı harftendir. Geri kfltan
horffer ise. Sesli harflerdir.
[312] el-Keşş6f, bu konudaki izahını uzunca yapar., Bk. el-Keşşâi 1/17. Ayrıca bk. el-Bur-han, 1/165-166.
[313] el-ltkan, 2/13.
[314] Bk. el-Menâr, 8/302.
[315] el-ltkan, ?./16, «el-Huveyyîn olması do mümkündür. İmam Fahruddin er-Râzî´nln dostu olup. Fakîh ve münazaracıdır. İsmi, Ahmed b. Halil b. Saâde´dir. H. 627 yıhnda vefat etmiştir. (Şezerâtu´z-Zeheb, 5/183).
[316] el-ltkan, 2/16:
[317] el-ftkan, 2/16.
[318] Bk. Tefsîru´l-Âtûsî, 1/104. .
[319] İbnu Hacer e!-Aska!ânİ, Ahmed b. Ali b. Muhammed b. Ali ..Şthabu´d-Din Ebu´l-Faz!: Hadis imamlarından ve hafızianndandır. Hal tercemesi yukarıda geçti.
[320] el-ltkan, 2/16.
[321] Âîûsî tefsirinden naklen, 1/101. ibnu Arabî, Mubammed b. Ali b. Muhammed el-Hate-mı et-Tâî ef-Endelûsî Ebu Bekr: eş-Şeyhul-Ekber oiarak lakablandınlmışîır. Dörtyüz civarında olup en meşhuru ee[-Futûhatu´l-Mekkîyye>> dür. H. 638 de vefat etmiştir. {Bk. Fevâtu´l-Vefeyât, 2/241).
[322] Âlûsî tefsirinden naklen, 1/102.
[323] el-İtkan, 2/13.
[324] el-Burhan, 1/174.
[325] et-Taberî, 4/177.
[326] Müsteşrik Bauar de bu ihtimali almıştır. Bk. Bauor, Über die Amordung der Suren und´uber di geheımnisvollen Buchstaben in ûoran. İn (Z«ltschrift der Deutschen Morgenlândischen gessüscrıaft), LxxV, Leipzig, 1921, p. 19.
[327] Bu değişik görüşler için bk. el-ftkan, 2/14. Müsteşrik Schwally´nin görüşleri için do bk. Geschichte des Oorans. 2/71.
[328] Ebu´l-Kasım Burhanu´d-Din Mahmud b. Hamza b. Nasr el-Kirmanî eş-Şafiî, Tâcu´l-Kurra olarak lakablandırılır. H. 500 tarihinden sonra vefat etmiştir. (Bk, Buğyetu´!-Vuât, s. 113).
[329] el-ltkan, 2/13.
[330] Tefsîru´t-Taberî, 11/57. (Bk. el-ltkan, 2/13).
[331] Bu görüşler için bk. el-Itkan, 2/14.
[332] Bk. Loth «O.», Tabari´s Korans Commentar´in (Zeitschrift der Deutschen... etc.J xxxv, P. 609 (Cf. Blach., kıtro. Cro., P. 148, Note 200.)
[333] Kadı el-Bakillânî de buna benzer şahsî tevillere ve zorlanmalara girişmektedir. (Bk. Tefsiru´r-Râzî 4/177) el-Bakillânî gibi bir zatın böyle tevillere kapılmasını nasıl garipsemeyelim ki meselâ nın manasının olduğunu söylemektedir. Çün-
harfi dokuz, narfi altl karşılığındadır. Bu İki sayının toplamıondört otup ayın ondördüne işaretmiş?! (Bk. el-ltkan, 2/18.)
[334] İbnu Kesîr, 1/36. (Ayrıca bk. el-ltkan, 2/15).
[335] el-ltkan, 2/152. İbnu Atiyye Abdulhak b. Ğaiib b. Abdfr-RaÛf: ael-Muharraru´l-Ve-cîz» isminde bir tefsiri vardır. İbnu Atiyye, 546 yılında Medine´de vefat etmiştir.
[336] el-ltkan, 2/15.
[337] Bk. Tefsîru´t-Taberi, 1/67 ve ibnu Kesîr, 1/36.
[338] Geschicte des ûorans, iere ed., p. 215.
[339] Cf. Blach., Intro., Cor.. P. 118.
[340] Hircshfelcl, New Researclıes into the Compositîon and Exegesis of the Qoran. A sia-tic Monographs, t. III, Londan 1302, P. 142.
[341] leCoran, Introduction, P. 148.
[342] İd. İbid., P. 149. ´
[343] el-ltkan, 2/15.
[344] el-ltkan, 2/17.
[345] Bk. el-ltkan, 2/17. e]-Menar tefsiri, İhya´nın Şerhinden naklederek (c. 8, s. 302} bu görüşün sahibinin el-Harbî olduğunu zikreder. Bu zatın «el-Hûbî» olabileceği ihtimalini daha önce belirtmiştik. Bu gibi yanlışlara kitaplarda cokco rastlanır.
[346] el-ltkan, 2/17.
[347] Tefsım´l-Menar, 8/303.
[348] Muhammed b. el-Hasen b. Abdillah b. Ravk er-Râsibî er-Ravki: Muhaddis olup H. 163 yılında vefat etmiştir.
[349] Muhammed b. el-Mjistenîr: Meşhur dil âllmlerîndendir. Basra ekolüne mensuptu. H. 206 yılında vefat etmiştir.
[350] Tefsiru´l-Menâr, 8/302.
[351] el-Burhan, 1/175!
el-Burhan, 1/175!
[352] el-ltkan, 2/17.
[353] Tefsîru´t-Taberi, 1/69.
[354] İbnu Kesîr, 1/37.
[355] Tefsıru´l-Menar, 8/299.
[356] Bu, Meryem, el-Ankebût, er-Rûm ve Nûn sûreleri için de geçerlidir. Çünkü bu sûreler ne kadar Kitabın zikri ile başlamıyorlarsa da vahyin ve Peygamberliğin isbatı ile ilgili manalar ihtiva etmektedirler. Daha geniş bilgi için bk. Tefsîru´l-Menâr, 8/296-298.
. İmam ez-Zerkeşî de, el-Burhan´da (c. 1, s. 170) buna dikkat çekerek şöyle demiştir: «Bilesin ki, Kur´an´ın geleneği, bu harflerden sonra Kur´an-ı Kerim´den bah-setmesidir.»
[357] ez-Zehravân sûrelerinin, meşhur olduğu üzere Medine´de inen ilk sûrelerden olduklarını kabul edersek bu görüş daha da açıklık kazanmaktadır. Bu sûrelerin, bu harflerle başlamasıyla yahudileri yeni dine karşı uyarma konusunda ilâhî hikmet tamamlanmış olmaktadır. Böylece yeni dine önem verip ona kuiak vermeleri sağlanmıştır. Bu sebeple ez-Zehrövân´dan sonra inen sûrelerde bu harflerin mevcut olmamasının hikmeti de apaçık ortaya çıkmaktadır.
[358] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 186-194.
[359] el-ltkan, 1/138. Ayrıca bk. ez-Zurkânî ala Muvatta´ Malik, 1/134.
[360] Mekkî´nin, bu kıraatin şöhret bulup diğerlerinin şöhret bulmamasının sebepleri konusundaki yorumu için bk. el-Burhan, 1/329.
[361] ei-ltkan, 1/138.
[362] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/443.
[363] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/423-425.
[364] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/288-292.
[365] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 2/386-389.
[366] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/261-263.
[367] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ. 1/346-349.
[368] el-Burhan, 1/329. Ayrıca Kars. Blachere, İntro, Cor.. s. 117.
[369] e!-Burhan, 1/329. el-Kısaî´nin haitercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/535-540. Bu yedi kıraatin senedi için de bk. ed-Dânî, et-Teysîr fi´l-Kıraâtİ´s-Seb´, s. 8 vd.
[370] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 1/272.
[371] Haltercemesi için bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 2/382.
[372] Hasan b. Ebi´l-Hasen Yesâr el-Basrî olup Ensâr´ın Mevlâsıdır. Tabiînin büyüklerinden ve zûhdle şöhret bulan âlimlerindandîr.
[373] İbnu Muhaysın, Mücahid ve Derbos´tan ders almıştır ve Ebu Amr´ın hocasıdır.
[374] Nahivci olup Bağdad´lıdır. Ebu Amr ve Hamza´dan ders almış ve ed-Dûrî ile es-Sûsî-ye hocalık yapmıştır.
[375] Üstadı İbnu Şenbuz´a nisbetle eş-Şenbûzî olarak bilinir. Muhammed b. Ahmed b. İbrahim b. yûsuf b. Abbas el-Bağdadîdır. (Bk. en-Neşr, 1/122).
[376] Ebu Amr ed-Dânî´nin et-Teysîr s. 8 ve devamında riyayetlerin subûtu ve müşafehe ile sema hususunda alimlerin ne kadar titiz davrandıklarını gösteren yedi kıraatin senedierine dair mükemmel bir tedkiki vardır. Dileyen oraya müracaat edebilir.
[377] el-Burhan, 1/321.
[378] el-ltkan, 1/132.
[379] el-Burhan, 1/321.
[380] el-ltkan, İ/130. Misaller için bk. İthafu Fudalai´l-Beşer, s. 185. ve 217.
[381] İbnu Miksem olurak şöhret bulan Muhammed b. el-Hasan b. Yakub´dur. H. 354 yılında vefat etmiştir.
[382] el-ltkan, 1/132. Ayrıca bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 2/54.
[383] Muhammed b. Ahmed b. Eyyub b. Şenbûz: Bağdad´m kurrâ ve nahivcilerindendir. H. 328 yılında vefat etmiştir. (Haltercemesi İçin bk. Tabakatu´l-Kurrâ, 2/52.)
[384] Müsteşrik Blachere, buna işaret etmiş fakat bunun için mantıkî bir sebep bulamamıştır. Bk. Blachere. İntro., Cor, p. 128, nete, 169.
Hiç şüphesiz bunun sebebi, yukarıda zikrettiğimiz üzere bu gibi konularda sahih rivayete itimat etmektir.
[385] el-ltkan, 1/130.
[386] Müsteşrik Bergstrasser sözkonusu kitabı Kahirede 1934 yılında neşretmiştir,
[387] Ebu´l-Feth Usman b. Cinnî: Dil âlimlerinden afup «el-Hasais» ve «Sırru´s-Smaati ve´t-Tasrif» isimli kitabtarın müellifidir. «Tevcshu´l-Kiraati´ş-Şâzze» isimli kitabının yazma bîr nüshası, Kahire´de Dârul´-Kütüb´te mevcuttur.
[388] Ebu´l-Bekö el-Ubkerî olarak şöhret bulan Abdullah b. Huseyndır. H. 616 yılında vefat etmiştir. (Haltercemesi İçin bk. Buğyetu´l-Vuât, s. 281. Sözkonusu kitabı H. 1321 yı-ltn-da Kahire´de basılmıştır.
[389] el-Burhan, 1/341.
[390] en-Nisâ Sûresi: 12. Haîs´ın kıraatinde kelimeleri yoktur.
[391] Fatır sûresi: 28. (Bk. el-Kurtubî, 14/344}.
[392] el-Burhan, 1/341.-
[393] ei-Burhan, 1/377.
[394] eMtkan, 1/141.
[395] e!-Burhan, 1/341. Bu tevildeki zorianma açıktır.
[396] Kur´an ayetlerinin sayısı hakkında ez-Zerkeşî´nin Ali, Ata´, Hamîct ve Raşid´den yaptığı rivayetler konusunda bk. ei-Burhan, 1/251.
[397] el-Burlıan, 1/252. Ayni sayfada ez-Zerkeşt Kur´an´da en uzun ve en kısa kelimeyi nakletmektedir.
[398] El-Burhan, 1/254. ez-Zerkeşî o kadar aşırı gider ki, buna şahid olarak Yusuf Süresindeki âyetini zikreder ve ile kelimelerindeki harfini harekeli olarak kabul eden kıraati söz konusu eder. İşte bu aşırılıktır ki, bu tür çalışmaları ilmî israf olarak nitelememize sebep olmuştur.
[399] «el-Muhezzebs isimii kitap Şafiî ftkhryta İlgili olup H. 476 yılında vefat eden İbrahim b. Muhamrned eş-Şîraz´m. telifidir.
[400] e!-Burhan. 1/333,
[401] el-Burhan, 1/222. Lâkin Müsteşrikler İmam Malik´in bu fetvasını olduğundan çok büyüterek onunla, bu konuda gevşek davranan Hanefîlerin fetvaları arasında karşılaştırmalarda bulunurlar Bk. Geschichte des Qorans, 3/108-109). (cf. Blachere, Intro., s. 114, note, 152).Mesele, Kur´an´ın ancak tevatür yoluyla sabit olduğu hususunda başla İmam Malik olmak üzere âlimierin titiz davranmalarından öte birşey değildir.
[402] eMtkan, 1/137-138.
[403] el-Burhan, 1/251.
[404] El-Burhan, 2/128. el-Bakıllâniye göre «Abdullah´a, Ubey b. Ka´b´e, Zeyd, Osman, Ali veya Rasulîah´ın akrabalarından birine, Kur´an´ın âyetlerinden birini veya bir harfini yahut onu değiştirdiğini ya da, âhâd habere.dayanarak cemaat mushafının resminin hilafına bir kıraatle okuduğunu ona nisbet etmek caiz değildir. Bu, ne duyulmuştur ve ne de caizdir. Çağımızda yaşayan alelade bir mümine bile bunun nisbet edilmesi caiz olmazken sahabeden birine nasıl nisbet edilebilir. Bk. el-Burhan, 2/127.
[405] Bk. el-ltkan, 1/129.
[406] Özet olarak ve az Dir tasarrufla el-ltkandan naklen, 1/132-133.
[407] Cumhur, yedi kıraatin mütevatir olduğu görüşündedir. (Bk. el-Burhan, 1/318.)
[408] «et-Teysir fi´i-Kıraöti´s-Sab´» kitabını müsteşrik Pretzel. tahkik ederek İstanbul´da 1930 yıiından yayınlamıştır. 8u kitap Bibüotheca İslamica´nın ikinci elidinde yer almıştır. Kitap, çeşitli bölgelerdeki yedi kurra´nın mezheplerini ihtiva eder. Ebu Amr ed-Dânî, kurrâdan her birinin iki rivayetini zikreder. Bk. Geschicte des Ûorans, 3/214, Sqq (cf. Blachere, Intro., Cor., P. 130, note, 172).
[409] eş-Şatibiyye, H. 590 yılında vefat eden İmam Ebu Muhammed el-Kasım eş-Şatibi´ye nisbet edilen manzumedir. eş-Şatibî, bu kitapta et-Teysir´i 1173 beyitte manzum halinde düzenlemiş ve ona: «Hırzu´l-Emânî ve Vechu´t-Tehanî fi´l-Kiraâtı´s-Sab´i´l-Me-sânî» ismini vermiştir. Bk. Keşfu´z-Zunûn, 1/646. Ayrıca bk. Krenkow, Encylopedie de i´lslâm, 4/349 (art. Schâtibî).
[410] Bu eser meşhur İbnu´t-Cezerî´nindir. «et-Tîbe», Yedi metni içine alan kıraatlerle birlikte H. 1308 yılında Şeref Matbaasında basılan manzum eser olup en-Neşr kitabından farklıdır.
[411] er-Rahmân sûresi: 76 Hafs kıraati şöyledir
[412] et-Tevbe sûresi: 128. Hafs kıraati şöyledir fe harfinin zammı ile.
[413] Yûnus sûresi: 92. Hafs kıraati şöyledir:
[414] Ebu´i-Fadl Muhammed b. Ca´fer el-Huzaî´. «el-Muntehâ» isimii- kitabın müelliiidir. Kendisinden önce derlenmemiş olanları bu kitapta derlemiştir. H. 408 yılında vefat etmiştir. (Bk. en-Neşr, 1/34). fb-nu´l-Cezerî´nîn onu imam olarak nitelemesi dikkate değer.
[415] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 195-203.
[416] el-Hacc sûresi: 52 Arapların «Güneş gölgeyi giderdi.». «Yaşlılık, gençliği yok etti» sözleri bu anlamdadır. (Bk. Âsasu´l-Belağe, s. 454). Kars. el-Burhan, 2/29.
[417] en-Nahl sûresi: 101. Kars. el-ltkan. 2/32.
[418] Çünkü bu, mirasın birinden diğerine tahvili anlamına gelir. Kars. el-Burhan, 2/29.
[419] Kars. el-ltkan, 2/34; el-Burhan, 2/29.
[420] Bk. e!-!tkan. 2/34.
[421] Ebu Abdillah Muhammed b. Berekât es-Sa´dî: «el-İcâz fî Ma´rifeti mâ fi´l-Kur´on min Mensuhin ve Nasihin» isminde bir eseri vardır. Dâru´l-Kütübi´l-Mısriyye´de bir el yazması mevcuttur. No: 1085-Tefsir. İstinsah tarihi: H. 653 dır.
[422] Bk. el-Burhan, 2/29. Ayrıca Kars. Âsâsu´l-Belağa, s. 454.
[423] ez-Zuhruf sûresi: 4.
[424] el-Vakıa sûresi: 78-79.
[425] Kars. el-ltkan, 2/34.
[426] «Biz neshettiğimiz veya unutturduğumuz bir âyetin (yerine) ya ondan daha hayırlısı* nı, yahut benzerini getiririz» (el-Bakara sûresi: 106).
[427] el-Burhan, 2/32.
[428] er-Risale, S. 137-146.
[429] Kars. el-Burhan, 2/32. Burada zikrettiğimiz, eş-Şafiî´nin ne demek istediğini anlamayan İbnu Atiyye´ye ez-Zerkeşî´nin verdiği cevabın Özetidir. ez-Zerkeşî buna delil olarak da, vasiyyet âyetinin «mirasçıya vasiyyet yoktur» hadisiyle neshedüdiğidir. Oysa cumhura göre bu âyeti, miras âyetleri neshetmiştir. Hatta bazı muhakkikler, âyetin neshle bir İlişkisinin bulunmadığını, vasiyet hükmünü baki olduğunu ve miras âyetlerinin ona ters düşmediklerini söylemektedirler.
[430] Ayrıca denildi ki: Sünnet sünneti neshetmez. Yine şöyie denildi: Sünnet şayet vahiy yoluyla Allah´tan gelmişse, nesheder. Ama Rasülüllah´ın içtihadı ise, neshetmez. Bunu İbnu Habîb en-Nisabûrî tefsirinde zikretmektedir´ (el-Burhan, 2/31.)
[431] Muhammed b. Bahr: Ebu Musiim el-İsfahânî olarak şöhret bulmuştur. Mütezilî olup müfessirierin büyüklerindendir. H. 322 yılında vefat etmiştir. Kitabfarınin en önemlisi «Câmiu´t-Te´vl!» olup tefsirle ilgilidir.
[432] Fussiİet sûresi: 42.
[433] Kars. Menahilu´l-İrfan. 2/80.
[434] Çünkü cumhura göre nesh, emir ve nehiy konularında olur. İhbarî konularda neshin caiz olabileceğini kabul edenler, emir ve nehyi kasteden haberlerde vukubula-bileceğini söylemişlerdir. (Bk. el-Burhan, 2/33) Onun için haberlerde mutlak olarak vuku bulabileceğini söyleyenlerin görüşüne itibar edilmez (Kars. İbnu Selâme, s. 25.)
[435] el-Maide sûresi: 38.
[436] Menahilu´l-İrfân, 2/81.
[437] Bedâ: Gizlilikten sonra açıklık, mevcut olmayan bir görüşün meydana gelmesi.
[438] el-Maide sûresi: 106.
[439] Ibnu´l-Arabİ, Ahkâmu´l-Kur´an, 1/205. Kars. el-ltkan, 2/32; İbn Selâme, en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 153.
[440] el-A´raf sûresi: 199
[441] Ahkâmu´i-Kur´an, 1/338. Ayrıca karş. ibnu Selâme, en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 170. !b-nü´l-Arabî´nin bu konuda zikrettiği dikkat çekici sözlerinden biri de, «Haram olan o aylar çıktığı zaman» (et-Tevbe: 5) sözünün yüzondört âyeti neshettiği, âyetin son tarafı olan «Eğer tevbe ederler, namaz kılarlar, zekât verirlerse, yollarını serbest bırakın» kısmının, âyetin baştarafını neshettiği şeklindeki sözüdür. (Ahkâmu´l-Kur´an,. 102.)
[442] en-Nisa süresindeki şu âyette olduğu gibi: «Babalarınızla evlenmiş .kadınlarla evlenmeyin. Ancak (cahiliyet devrinde geçen) geçmiştir.» Karş. İbnu Selâme, en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 125.
[443] Yine en-Nisâ süresindeki şu âyette olduğu gibi: a... o vakit mirasçılarına bir diyet vermek ve bir de mümin bir köle azadetmek gerektir.»
[444] el-Bakara süresindeki şu âyette olduğu gibi: «Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hür, hür İle, köle, köle. ile. dişi, dişi ile (kısas olunur).» İbn Selâme bu âyetin, cahiliyet döneminde Arapların bu konudaki geleneklerini neshettiğini söyler. (en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 49).
el-Bakara süresindeki şu âyette olduğu gibi: «Ey iman edenler, öldürülenler hakkında size kısas yazıldı. Hür, hür İle, köle, köle. ile. dişi, dişi ile (kısas olunur).» İbn Selâme bu âyetin, cahiliyet döneminde Arapların bu konudaki geleneklerini neshettiğini söyler. (en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 49).
[445] Şu âyette olduğu gibi: «Boşama iki defadır. (Ondan sonrası) ya iyilikle tutmak, ya güzellikle salmaktır.)) Ne gariptir ki müfessirler, boşamanın üç defa ile sınırlandırılmasını, bir sayıyla tahdid edilmeyen cahiiiyet dönemi boşaması için bîr nesh olarak değerlendirmişlerdir.
Karş. el-ltkan, 2/36-37.
[446]
[447] Lafzı mensuh ve hükmü bakî olana misal, en-Nur sûresinden olduğu söylenen şu meşhur misaldir: «Evli erkekle evli kadın zina ettikleri zaman Allah´tan bir ceza olarak onları recmedin.» (Bk. İbnu Kesir, 3/261). Rivayetin muzdarip olduğuna delil, İbnu Hibbân´ın Sahihinde, lafzı nesholunan bu âyetin en-Nur sûresinden değil, el-Ah-zab sûresinden olduğunu ifade eden rivayettir.
[448] Lafzın neshini inkâr edenlere el-Kâdî Ebu Bekr´in «el-intisâr» da söylediği budur. Ayrıca karş. el-Burhan, 2/40; el-ltkan 2/42.
[449] Ebu Abdiüah b. Zufer, Muhammed b. Muhammed es-Saklî H. 563 yılında vefat etmiştir.
[450] karş. el-Burhan, 2/36. Onun için Kur´an´m neshi hususunda bir topluluk kati davra-. narak «Kur´anla nesholunur» demişlerdir. Bu sözle maksatları: Kat´î olanın ancak
kafi olanla nesholunacağıdtr. Buna delil olarak da şu âyeti getirirler: «Biz neshetti-ğimiz veya unutturduğumuz bir ayetin (yerine) ya ondan daha hayırlısını, yahut onun benzerini getiririz.» Dediler ki: «Kur´an´m benzeri ve ondan daha hayırlısı, ancak Kur´an´ın kendisidir.» (Karş. el-Burhan, 2/31).
[451] el-Kâfirûn sûresi: 6.
[452] et-Tevbe sûresi: 5.
[453] et-Tevbe sûresi: 29. Kars. el-Burhan, 2/31.
[454] el-Bakara süresindeki: «Allanın emri gelinceye kadar şmdilik onları bırakın, serzeniş de etmeyin» âyetinin «müşrikleri Öldürün» âyeti/ie nesholunduğu ve sonra bu âyetin de «... cizye verinceye Kadar...» âyetiyle neshedildrğini söylemeleri de buna yakındır. (el-Burhan. 2/31).
[455] Hibetullah b. Selâme b. Ebi´l-Kasım el-Bağdâdî: H. 410 yılında vefat etmiştir. «Seze-ratu´z-Zeheb, (410 yıimda vefat edenler) ». een-Nösih ve´l-Mensuh» olup Mısırda H. 1315 yılındq ei-Vahidî´nin Esbâbu´n-Nuzû! isimli eserinin kenarında basılmıştır.
[456] İbnu Selâme, en-Nâsih ve´l-Mensuh, s. 320.
[457] el-lnsan {ed-Dehr) sûresi: 3.
[458] İbnu Selâme, en-Nösih ve´l-Mensuh. s. 321. Seyf âyetinden kasdı «Müşrikleri öldürün» ayetidir {et-Tevbe: 5).
[459] Kars. el-Burhan, 2/29; ei-ltkan, 2/39.
[460] İbnu Seiâme´nin sözleriyle karşılaştır. en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 26. «Başkaları da şöyle dedi: «Ondan « yi » ile istisna yapılan her cümlede istisna onun nâsihldir.»
[461] el-ltkan, 2/36. Ayrıca karş. İbnu Seiâms, ©n-Nâsih ve´l-Mensuh, s. 85. Bazı âlimlerin, et-Tevbe süresindeki « (Ey rn-ümlnler) sizler gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak elbjr-lik (savaşa) çıkın» âyetinin el-Furkan süresindeki «gözlerinden kör olana günah yoktur» ve et-Tevbe süresindeki s (Bununla beraber) müminlerin hepsinin (topyekun) savaşa çıkmaları layık değildir...» gibi özür âyetleriyle mensuh olduğunu söytemsle-ri bundandır. (Bk. İbnu Selâme, en-Nasih ve´l-Mensuh, s. 186.
[462] eş-Şuarâ süresi: 24-27.
[463] al-Bakara sûresi: 109.
[464] Mekkî´nin şu sözleriyle karşılaştır: «Bir topluluk, zamanlama ve belli bir nihayeti hissettiren hitapların mensuh olmayıp muhkem olduğunu söylemişlerdir. Çünkü o, botfî bir zaman ile tahdit edilmiştir. Bu durumda olanda ise nesh yoktur, (el-ltkan, 2/35).
[465] e!-Bakara sûresi: 221.
[466] el-Maide sûresi: 5.
[467] el-ltkan, 2/36.
[468] el-Bakgra sûresi: 3.
[469] İbnu Selâme, en-NÖsih ve´t-Mansuh, s. 32-38.
[470] a. k., s. 329-330.
[471] et-Tîn sûresi: 8.
[472] el-ltkan, 2/36.
[473] İbnu Selâme, en-Nâsilı ve´l-Mensuh, s. 330.
[474] Kars. el-Burhan, 2/42. Bunda el-Câsiye´nin cndördüncü âyetine İşaret vardır. Bu âyette şöyle buyurulur: «İman edenlere söyle: Allah´ın günleri (nin çatıp geleceğini ümit etmeyenleri (n ezalarına) aldırış etmesinier.» Bu âyet Ömer b. e!-Hattab hakkında inmiştir. Mekke´de bir müşrik Hz. Ömer´e bir şeyler söylemiş ve bunun üzerine Hz. Ömer öfkelenerek üzerine yürümüştü. (Kars. İbnu Selöme, en-Nâsih ve´I-Mensuh, s. 277).
[475] İbnu Selâme, a. g. e., s. 278,
[476] el-Bakara sûresi: 106.
[477] Kars. el-Burhan, 2/43.
[478] Bk. eMtkan, 2/35.
[479] el-Burhan, 2/42; el-ltkan, 2/35.
[480] el-Maide sûresi: 105.
[481] el-Burhan, 2/43. ez-Zeıkeşj burada şu mükemmel ve yerinde olan açıklamayı yapar: «Allah, Subhanehu Teâlâ hikmet sahibidir. Peygamber (s.a.v.) güçsüz olduğu zaman ona ve etbaına olan rahmet ve şefkatmdan dolayı - bu durumuna ve müminlerin şartlarına uygun olanı İndirdi. Çünkü onlara savaşmayı emretmiş olsaydı çak meşakkat ve zorluk çekeceklerdi. Ama Allah İslâmı güçlendirip onu üstün ve güçlü kı-ImcG Peygamber (s.a.v) e buna uygun olanı; kâfirleri İslama davet etmelerini veya -kitap ehli iseler- cizye vermeye-onları zorlamalarını, ehl-i kitap değil iseler ya isîâmı kabul etmelerini veya onları öldürmelerini ihtiva eden âyetleri indirdi. Bu iki hüküm yani güçsüz iken barışı ve güçlenince kılıcı tercih etme hükümleri - sebeplerine bağlıdır. Kılıca sarılma emri, barış içerisinde yaşama hükmünü neshetmiş değildir. Aksine, her birinin sebepleri tahakkuk edince o hükme uyulur.»
[482] en-Nisâ sûresi: 6.
[483] en-Nisâ sûresi: 10. Ayrıca karş. İbnu Selâme, a. g. g., s. 117.
[484] Burada farklı görüşler için bk. İbnu Kesir, 1/455.
[485] el-Bakara sûresi: 83. Ayrıca bk. İbnu Selâme, a. g. e., s. 37.
[486] Âyetin tamamı şöyledir: «Hani İsraiioğullarından: «Allah´tan başkasına İbadet etmeyin, anaya, babaya, hısımlara, yetimlere, yoksullara iyilik yapın, insanlara güzellikle söyleyin, dosdoğru namaz kılın, zekât verin» diye (emretmiş), teminatlı söz almıştık. Sonra (bu sağlam sözünüze karşı) ikrar vermiştiniz ve hâlâ (bu yolda, aleyhinizde) şahitlik edip duruyorsunuz da.» Karş. İbnu Kesir, 1/119-120. el-ltkan, 2/36..
[487] el-Ahkaf sûresi: 9.
[488] ibnu Selâme, en-Nâsih ve´1-Mensuh, s. 279. İbnu Selame bu zorlanma ile yetinme;-, ve yeni bir zorlanma çeşidine girerek der ki: «Allah´ın kitabında bu sözlerden başka yedi âyetle neshedilmiçi yoktur. (Bk. en-Nâsih ve´1-Mensuh, s. 283}. Bu yedi âyetten kasdı, ei-Feth sûresinin başındaki yedi âyettir. İlk dört âyet, «Aliah Alîm ve Hakimdir» sözüne kadar, Rasûlüllah (s.a.v.) hakkında, beşinci âyet sahabesi hakkın-
..da ve altı ile yedinci ayet, münafıklarla yahudiler hakkındadır.» Sanırım bu zorlanma hakkındaki hayret giderilmiştir.
[489] El-Burhan, 2/30. el-Burhan´ı tashih eden Ebu´i-Fazi ibrahim iki yerde el-Bedâ kelimesini «el-Budâ» şeklinde harekelemiştir. Bu, apaçık bir hatadır. Nitekim meşhur lu-gatların hepsine bakıldığında bunun hata olduğu ortaya çıkacaktır. Sedanın manasına gelince, gizlilikten sonra ortaya çıkmaktır. Yüce Allah´ın «Onların yaptıkları amel (ve hereket)lerin kötülükleri, kendilerine ait olmak üzere açığa çıkmış» sözünde bu anlamda kullanılmıştır. Bedâ kelimesinin diğer bir anlarm vardır ki, o da, daha önce mevcut olmayan bir görüşün ortaya çıkmasıdır. Kamusta şöyle denir, Yani onun bu konuda bir görüşü ortaya çıktı. Yüce Ailah´ın şu sözünde bu mânada kullanılmıştır: «Sonra, bütün ,o delilleri gördüklerinin ardından mutlaka onu bir zamana kadar zindana atmaları (görüşü) onlara zahir oldu.»
[490] Menahüu´l-İrfân, 2/73.
[491] el-itkan, 2/40.
[492] el-Hicr sûresi: 9. Kars. el-Burhan, 2/44.
[493] Bu taksim için bk. thnu Selâme, en-Nâsih ve´i-Mensuh, s. 14 vd. Ayrıca karş. el-Burhan, 2/33.
[494] Bk. el-ftkan, 2/37-33. es-Suyûrî burada neshe elverişli olan âyetlerin hepsini zikreder.
[495] isti´zâıı âyetinden maksat şu âyettir: «Ey İman edenler, sağ elinin malik olduğu (köle ve cariyeler), bir de sizden olup da henüz bulûğ cağına girmemiş (küçük) ler (şu) üç vakitte, sabah namazından önce, öğle sıcağından elbisenizi çıkaracağınız zaman, bir de yatsı namazından sonra odanıza girecek olurlarsa sizden izin istesinler...» Bu âyetin muhkem olduğunda şüphe yoktur.
Kaseme âyeti ise şu âyettir: «Miras taksim olunurken (mirasçı olmayan) hısımlar, yetimler, yoksullar da hazır bulunursa kendilerini ondan (birşey vererek) rızıklandı-rın, (gönüllerini alarak) güzel sözler de söyleyin.» Bu âyetin, miras âyetiyle neshedil-diği söylenir. Ama sahih görüşe göre mensuh değildir. Hükmü, hayırlı işe teşvik olmak üzere bakîdir.
[496] Dr. Subhi es-Salih, Kur’an İlimleri, Hibaş Yayınları: 204-217.
[497] Casanova, Mohammed et fa fm du monde, P. 139.
[498] Casanova, op. cit., P. 123.
[499] ez-Zerkânı, Menahilu´l-İrfan´dan naklen, 1/376.
[500] ez-Zerkânî, a. g. e., 1/367. ez-Zerkânî, bu metoda dayanarak hazfedilen harflerin neden hazfedildiğini anlatır: âyetlerin hakkında âlimlerin şöyle dediğini nakleder: * öLiV^j., « » sözünde harfin atılması, bu duanın insan için kolay olduğuna ve hayra olan sürat gibi ona da süratle sanlınacağına işaret vardır. daki hazfın sırrı, duanın şuralına ve dua edenlerin dualarının kabulündeki surata işarettir vs... Bunun bir zorlanma olduğu apaçıktır. Bunun tabiî izahı, kötiblerin yazıda, konuşma esnasındaki sesi gözetmiş olmalarıdır. Çünkü bu âyetlerin hepsinde konuşulurken vav harfi çıkmaz.
[501] ez-Zerkeşî´nin, Ibnu´i-Binâ olarak şöhret bulan Ibnu Abbas ei-Merakeşî´nin «Unva-nu´d-Delil îî Mersûmi Hatti´t-Tenzîl» isimli kitabından yaptığı nakil de buna benzer bir aşırılık ve zorlanmadır. (Bk. el-Burhan, 1/330 vd.)
[502] Bu kurala uygun olarak (.Sahabe Hz. Osman (r.a.) zamanında Kur´an´ı yazdıkları zaman « OubH » kelimesinin yazılışında ihtilafa düştüklerinde Zeyd « »jildl » şeklinde yazılsın demişti ve Kureyşli heyet üyeleri de « o»;UI » şeklinde yazılsın demişlerdi. Nihayet durumu Hz. Osman´a arzetmişlerdi ve Hz. Osman: |