Bâyezid-i Bistâmî hazretlerine, bir gün birkaç talebesi gelerek; - Efendim, falan köyde bir evliyâ zat var, dediler.
Büyük velî;
- Mâdem öyle, ziyaretine gidip sohbetinden istifâde edelim, buyurdu.
Ve kalkıp o köye gittiler.
Tam köye girmişlerdi ki, o kişi de gözüktü ileriden. Çocuklar, onu gösterip;
- İşte efendim o zat geliyor, dediler.
Bâyezid-i Bistâmî tam ona bakıyordu ki, adam yere tükürdü.
Hazret-i Bâyezid, bunu görür görmez talebelerine:
- Durun! Geri dönüyoruz! buyurdu.
- Niçin efendim?
- O gerçekten evliyâ olsaydı, kıble yönüne tükürmezdi, buyurdu.
Görüşmeden geri döndüler.
BAŞLADI AĞLAMAYA
Bâyezid-i Bistâmî, bir sabah güneş doğduktan sonra uyandı.
Sabah namazı kazâya kalmıştı.
Üzüntüsünden başladı ağlamaya. Gözyaşları sel olup aktı.
O sırada, bir ses duydu gâibten:
- Ey Bâyezid! Allah seni affetti. Ayrıca da yetmiş bin namaz ecri verdi sana.
Aradan birkaç ay geçmişti ki, bir sabah namazı yine kazâya kalmak üzere iken şeytan koşup dürttü Onu:
- Ey Bâyezid kalk! Namazın geçiyor.
Fırlayıp kalktı.
Acele kıldı namazını.
Ancak çok merak etmişti. Çağırıp sordu hemen:
- Ey mel’un! Sen böyle hayırlı iş yapmazdın, beni niçin uyandırdın?
Şeytan açıkladı:
- Hani geçenlerde bir sabah namazın kazâya kalmıştı. Üzüntüden ağlayıp, çok gözyaşı dökmüştün ve o gözyaşları hürmetine yetmiş bin namaz ecri kazanmıştın ya.
- Evet,
- İşte bugün koşup uyandırdım ki, bir yetmiş bin sevap daha kazanmayasın.
Abdüllatif Uyan