Bir şiir okuyorum soğuk cama yaslanıp;
"Yokluğun cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum kapama gözlerini" diye biten...
Şimdi gözlerini kaparsan; gözlerindeki yıldızlar sönecek...
Şimdi gözlerini kaparsan; maviler inan çok üşüyecek...
Bir aşkı paylaşmak için çok geç, bir paylaşıma aşık
olmak içinse erken... Beni sevda yerimden vurdu yine
zaman... Şimdi sana söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı...
Yılmaz Erdoğan..
ket vurur şehir ışıkları söz vermiş bir aşka…
bilmem…bilemem…
ferin aydınlatır mı içimi bir daha…
kaybolursun puslu rüyaların ardında…
gurura yokuş sevdalarda
günün birinde sen aklıma geleceksin ve ben üzülecegim
biliyorum sevmeyi bile beceremedim ben
anlamsız gidişin üşütür beni
sevmek kimi zaman yetmiyormus demekki
sensiz yaşayamazmısım hehh
yasıyorum işte
bu utancta sana yakısır
git hadi beni terk et demekki her odundan çıra çıkmıyor
hadi al götür aşkını
yalan sözlerini
yalan sevmişliğini
yalan gözyaşlarını
yalan aşkını
günün birinde ben yine seni sevecekmişim
geriye dönüpte bakamamki
nelerden vazgeçmişim meger senin ugruna.....
ışığını saklıyor gün’eş
karanlıkta yardım etmiyor
c’esaret kabuğunu
kırmaya
mülteci zamanlar birikiyor üstüne
ve kanayan bir yaranın
pıhtılaşmış suretiyle
teşhis konuyor:
tek çözüm kalp nakli!
sana tutunduğum ben parçaları
söküldüğünde, geriye bir avuç
gün-ah kalıyor..
herkes aşk sandı..herkes sewda sandı yüreğimdekini..oysa baştan sona yalnızlıktı içimdeki...sana dair izlerim vardı dünümden...
boğuldu yalnızlığım sensizliğin girdabında..tekmeledim düşlerimi..debelendim...ama gelemezdim sana...gelemezdim...şimdi sen yeni heyecanlarındasın ömrünün...bense pişmanlıklarında… gittik... bittik... yittik sevgili...'biz'siziz ve başıboş şimdi...
Bir sabah, Zamanı durdurdun sen... Ayrılığı ekledin sonbahara Mevsimin bütün bulutları, Gözlerimde birikti de Ben yağamadım bakışlarına... Söyle! Hangi güneş Baharı getirecek şimdi bana? Kadehimiz ayrılağa kalkmadı ki hiç Ben nasıl içebilirim yokluğuna...Belki,
Zamansızdı sevgim En az gidişin kadar! Elde değil bu.Sen hiç eylülde sevip de Vakitsiz hüzünlere beyaz bayrak salladın mı? Bilemezsin sevdiğim... Nasıl da koyuyor adama güzün geri kalanı...Doğduğum gündeyim şimdi.Yoksun... Bir başıma içip, Kağıda gidişini karaladım... Hazanda sevmek akıl kârı değilmiş sevgili Anladım...
arka sokaklarda unutulmuş
çürümeye yüz tutmuş
hayallerim var benim
***
umutlarım var(dı) yarınlardan
kim bilir hangi okyanusta,
hangi fırtınada kaybettim
***
hangi dalgada alabora gemim
son nefesinde kime yalvarıyordu yüreğim
son sıcağında neler hissediyordu ellerim
umutlarım vardı benim
***
ellerinde yüreğimin kanı
dillerinde yakıcı kelimeler
kapkara maskeler yüzlerinde
"dost"larım var(dı) benim..
Kimi sevsem, onun hep uzakta bir sevdiği vardı, unutamadığı ilk aşkı ya da onu terk edip giden sevgilisi... Kimi derinden sevsem, o bir başkasını derinden hatırlardı. Öylesine çok sevdim ki onları, başkalarına duydukları sevgiyi anlatmalarını, sessizce, içim acıyla kanayarak dinledim. Beni yitirmekten hiç korkmadılar; çünkü onlara göre fazla iyiydim; bu yüzden ilk anda vazgeçilebilirdi benden.
Beni terk edenlerden tek isteğim olurdu. 'Ne olur, bir daha beni aramayın! Çünkü ben kolay unutamıyorum. Çünkü ben size duyduğum o akıl dışı aşk yüzünden keder bahçemi dağıtıyorum. Çocukluğumun o güzel bahçesini.' Böyle derdim onlara ama yine de ararlardı beni... Soluksuz ve umutsuz kaldıkları bir gece mutlaka akıllarına ben gelirdim... O, yedek sevgili! ..
Bir maviye sevdalandım... vazgeçemiyorum...
Öyle bir mavi ki, renkten renge giriyor, bütün tonlarını tüm haşmetiyle önüme seriyor da asla maviliğinden vazgeçmiyor... aynı benim ondan vaz geçemediğim gibi....
Bazen gök mavi oluyor; hayat dolu, sımsıcak... sarıp sarmalıyor beni yeni umutlara, yeni ufuklara... içimi içimde sığdırmıyor, beni denizlere atıyor ve öyle kolay oluyor ki atlamak... atla diyor bana... düşünme ve atla... riske girmezsen yaşamanın ne anlamı var...
Bazen saf mavi oluyor; durgun bir deniz gibi... masum bir çocuk gibi... işte o anlarında saplıyor ya hançerini kalbime. Saflığı, masumiyeti aldatıyor ya beni. Yakıcılığını, kavuruculuğunu unutturuyor. Nasıl da beceriyor alt etmeyi beni.. nasıl da kanıyorum her defasında onun o masumiyetine... sevgilinin masumiyetinin içinde kaybolmak hazzını nasıl da tattırıyor bana...
Bazen gri mavi oluyor; bulutlu.. yaklaşma bana diyor.. uzak dur benden... rengim budur benim... kendim bile katlanamam kendime... işine gelirse kal, kalırsanda bana ilişme.. hatta bana bildirme bile burda olduğunu... ben kendimleyim diyor... itekliyor ...
Bazen lacivert oluyor; lacivertliğinde kayboluyorum... öyle çok hissediyorum ki rengini, kendimle çatışıyorum böyle zamanlar da. Bu lacivertliği nasıl görmem, diğer tonlarına nasıl da aldanırım. Beni benden çok sevdiğini görürüm de utanırım kendimden... kendi sevgimin azlığından...
Maviye sevdalanmak denize sevdalanmak gibi... med cezir gibi... yüreğin sabit olacak, zeminin kaya ve taşlardan oluşacak ki her med cezir de sivri uçların biraz daha törpülensin... sendeki toprakları, çakıl taşlarını yükselen dalgalarıyla içine alıp yutsun da yine de yüreğin onun gidişlerini kaldırsın, kaldırabilsin...
Maviye sevdalanmak, toprağın suya sevdalanması gibi... her daim varlığına muhtaç, her daim yokluğunda aciz....
Bir deli maviye sevdalandım ki.... vazgeçemiyorum...