Tekil Mesaj gösterimi
Alt 29 Mart 2009, 02:36   #6
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Yoksulluk Felsefesi ve Felsefenin Yoksulluğu




Yazımı, kullandığım "Yoksulluk Felsefesi ve Felsefenin Yoksulluğu" başlığını açıklayarak bitireceğim. Bu başlık kısmen şu gerçeğe gönderme yapıyor: çağdaş filozoflar, Locke'un özel mülkiyette eşit olmayan payları savunuşunu tartışırken, toprak kapitalizminin [agrarian capitalism], köle taşımacılığının ve sömürgeciliğinin bu şampiyonunun bile, başlamasına yardım ettiği dünya düzenini meşrulaştırmayı başaramadığına işaret edemiyor.

Yoksulun yardım alma hakkının yeniden meydana çıkarılmasının dünya yoksulluğu sorununa bir çözüm getireceğini savunmuyorum. Bununla birlikte, Locke'u okurken ve öğretirken yoksulların hakkını haklılığı olmayan bir biçimde sınırladığına ve bunu yapmasının sebebinin sınırsız özel mülkiyet hakkını yerleştirmek olduğuna işaret etmek yetmez. Zira Locke, sınırlandırılmamış mülkiyeti meşrulaştıracak koruyucuları yerleştirmemiştir.

İnsan bugün Locke'u, modern dünya düzeninin meşruluğu sorusunu sormadan, onun Locke'taki temelinin ne olduğunu araştırmadan okuyamaz. Modern dünya düzeni haklılaştırılamaz olmakla kalmaz, bu düzeni bizzat kendi terimleriyle de haklılaştırmaya imkân yoktur. Şimdiki dünya düzeninin Locke'un terimleriyle haklılaştırılamazlığı, Locke'u, bu dünyanın ırkçılığının bir eleştirisi olarak okumamızın bir parçası olmalıdır. Bununla birlikte, kullandığım başlık, aynı zamanda felsefenin şimdiki haksız dünya düzeniyle suçortaklığı yaptığının altını çizmeyi hedeflemektedir. Proudhon'un Ekonomik Çelişkiler Sistemi ve Yoksulluk Fesefesi'ne yanıt olarak Marx, Felsefenin Yoksulluğu'nda, üretkenlik ve refahta meydana gelmiş olan artışın proletarya tarafından paylaşılmadığını gözlemler. Bu arızi bir şey de değildir: "üretici güçlerin bu gelişmesini ve emeğin bıraktığı bu artı değeri elde etmek için, faydalanan ve çöken sınıflar olmalıdır."

Marx'ın işaret ettiği nokta var olan kaynakların bir şekilde yeniden dağıtılmasını önermenin yeterli olmadığıdır; şimdiki üretim koşullarını değiştirmek zorunludur. Ezilen sınıfların kurtuluşu yeni bir toplum yaratılmaksızın gerçekleşemez . Bu göndermenin hedefi Marksizmi yeniden canlandırmak değildir. Marx da benim sorguladığım gelişme fikrine bağlıdır. Söylemek istediğim şey şudur: Herkes umutsuz yoksulluktan kurtarılsa bile bu, şimdiki dünya düzenini haklı kılmaz. Elbette, bundan daha acil bir şey olamaz, fakat bunun, olsa olsa halihazırdaki dünya düzenini içkin anlamda daha tutarlı kılacağı açıktır. Locke'a ya da Birleşik Devletler Ulusal Güvenlik Stratejisi'ne bakalım, geçerli olan sistemin meşruluğu, kendi kabulleri itibarıyla, yoksulluğun ele alınıp alınmadığına bağlıdır. Bu yüzden, bu sorumluluğun yerine getirilmediğinin apaçık ortada olması halihazırdaki dünya düzenine çok büyük zarar vermektedir.

Yoksulluk ve eşitsizlik sorunu, tüm yeniliğin yolunu önceden tıkayan Batılı felsefi gelişme fikrinden kurtarıldığında, kökten bir biçimde yeni bir toplum biçimi sorusunun sorulduğu yer olarak görülmelidir. Bu sorunla yüzleşmek bugün felsefenin gerçek görevidir, zira felsefe kendine özgü radikal uğraşına en açık bir biçimde burada kavuşur. Tam da, Batı felsefesi geleneği kendisine ödün verme iznini vermiş olduğu ölçüde, böyle bir görev en iyi biçimde burada -ya da yalnızca burada- yani, birçok farklı sesin işitildiği bir Dünya Konferansı'nda yerine getirebilir.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet