Tekil Mesaj gösterimi
Alt 19 Nisan 2009, 14:55   #2
Çevrimdışı
YapraK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Reform ve yahudiler




TEHLİKELİ KİTAP Kilise’nin ahlaki yapısında reform isteyenler güçsüzdü. Durumun riyakarlığı dayanılmaz hale gelirken, Kilise gücünü karşı koyma işaretlerini bastırmak için kullanıyordu. Meydan okuma 14. yüzyılda Kilise doktrinine karşı koyma ve İncil’i Latince’den (Roma İmparatorluğu’nun az sayıda kimsenin konuştuğu dili) başka dillere çevirme girişimleriyle başladı. Bu girişimler sertçe engellendi. Kilise sıradan insanların İncil’i okumasını neden istemiyordu? Serfler İncil’i ele geçirip de her kişinin (“Lord hazretleri” ve “Kardinalleri” bile) zorunlulukları hakkında gerçekte neler söylediğini öğrense ne olurdu, hayal edebilir misiniz? Bütün insanlar Tanrı’nın görüntüsünde yaratıldığına göre insanın komşusunu sevmesi ve ona eşit olarak davranması gerektiğini?... Kilise’nin İncil’i gündelik dile çevirmekten kaçınmasının nedeni tam olarak buydu. Henry Phelps-Brown Egalitarianism and the Generation of Inequality (Siyasal ve sosyal eşitlik ile eşitsizliğin doğuşu) adlı eserinde şöyle yazar (sh.68): “İnsanın ruhunu ölümden sonra kurtuluşa hazır tutmak için, dünyevi arayışların mahvından kurtarma isteğine rağmen ortaçağ kilisesi öğrencilerini kutsal yazıların tehlikeli bulaşıcılığından tecrit ediyordu. Yalnızca papaz olanların teoloji okumasına izin veriliyordu. İncil’in gözetimsiz, bağımsız bir şekilde incelenmesi sapkınlığa eşitti ve sadece yüksek konumdaki rahiplerin anlaşılmaz Latince metinleri Hıristiyan kitlelere açıklamasına müsaade ediliyordu.” MARTIN LUTHER 1506 yılında Roma Kilisesi en büyük ve pahalı projelerinden birine girişti: Vatikan’ın ortasında yeni St. Peter bazilikasının inşası. Kilise o kadar şaşalı ve devasa olacaktı ki, 150 yıl sonra tamamlandığında, o zamana kadar inşa edilmiş en büyük kilise oldu ve 1989 yılına kadar öyle kaldı. Böylesine astronomik bir proje astronomik paralar gerektiriyordu ve para kaynağı olarak Kilise günah affetme satışına yöneldi. Günahların affolunması uygulaması o zaman bile uzun geçmişe sahipti. Ancak önceden af, bir günahkarın Kilise için tehlikeli bir görevi yerine getirmesi durumunda veriliyordu. Haçlı seferine gitmek gibi... Kutsal topraklara bir haçlı seferi ve işlediğiniz bütün günahlar affolunuyordu. Daha sonra affı ölüm döşeğinde satın almak mümkün oldu. (Böylece Araf –geçici olarak günah cezası çekilen yer- pas geçilerek doğrudan cennete gidiliyordu). Kilise büyük paralar toplama işine girişince af satışları da yeni bir anlam kazandı. Papa IV. Sixtus insanların ölmüş sevdiklerini Araf’tan kurtaracak aflar satmaya başladı. Kilise’nin yolladığı kişiler, kutsal arındırıcı alevlerde acı çeken anne babaları taklit ederek çocuklarından azaplarına son vermeleri için onları af satın almaya ikna ediyordu. Johann Tetzel adlı yaratıcı bir Dominiken keşişi bunu basit bir şiire çevirmişti: “Para kutuya girdiği an, ruh kurtulur Araf’tan”. Af satışları zirveye ulaştığında Almanya’dan bir Ogüsten freri olan Martin Luther Roma’ya seyahat etti ve gördükleri karşısında sarsıldı. Kilise Tanrı’nın armağanlarını en fazla parayı verene nasıl satabilirdi? Piskopos ve kardinaller nasıl böyle ahlaki bir çöküş ve dünyevilik içinde olabilirdi? Luther ülkesine döndüğünde bir tür inanç krizine girdi. İkilemini, daha sonra Protestan teorisini parçası olacak olan lütuf teorisini bularak çözdü.
Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet