IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 14 Haziran 2012, 23:10   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sadık Olmak ve Sadık Kalmayı Başarmanın Sırları




Eşiniz ya da sevgilinizi aldatmanın sonuçları sandığınızdan daha ağır olabilir. Sadakat yemininize bağlı kalmanın yöntemlerini öğrenin.

Erkekler daha ergenlik dönemiyle birlikte karşı cinsi "Skor" yapma aracı olarak görmeye başlar. 'Ne kadar çok kadın o kadar çok mutluluk' mottosuyla geçirilen yılların ardından bir durulma dönemi başlar ve kendini güvenilir bir ilişkinin kollarına atma ihtiyacı doğar. Ciddi bir beraberliğin getirdiği huzurlu hayatla birlikte erkeğin iş hayatındaki yükselişi de genellikle eş zamanlıdır. Gel zaman git zaman bu sakin ve tekdüze hayat erkeğin başka tatlar arayışına başlamasıyla sarsılır. Ne de olsa "her gün baklava yediğinde bıkmayacak insana" henüz rastlanmamıştır! Tabii bir de erkeğin doğası gereği çok eşli olduğunu söyleyen araştırmalar da var ki bunlar da ihanet için uygun zemini hazırlar.

Arada bir farklı sesler de duyulur haliyle. Halen isviçre Basel'de ve İstanbul'da psikiyatri ve psikoloji çalışmaları yapan Dr. Alper Hasanoğlu bu araştırmalara hiç pirim vermiyor. Hatta "Erkeğin evrimsel olarak aldatmaya meyilli olduğuna dair hiçbir bilimsel araştırma yoktur. Aslında bütün insanlar poligamiktir kadınlar da dâhil. Monogamiyse kültüreldir ve sonradan öğrenilir" diyecek kadar da iddialı.

O halde neden doğamıza karşı gelerek kendimizi tek eşli olmaya zorluyoruz ve her seferinde başarısızlığa mahkûm olsak da hatalarımızdan hiç der almadan tekrar tekrar başa dönüyoruz. Hasanoğlu bu konuda çok açık. Ona göre insanlar yalnızca ahlak din gelenek toplumsal değerler bunu istediği için tek oluyor: "En basitinden her sabah işe gidi kafam rahat çalışmam için tek eşli olman gerekir.

Karımın ne yaptığını düşünürsek ofiste düzgün çalışamam. İşte bu yüzden tek eşliliğin iyi bir şey olduğunu vurguluyor. Bununla da kalmayan Hasanoğlutezini: yüzyıl Avrupa aristokrasisinden örneklerle destekliyor. "O yıllarda işlerin düzgün ve rayında yürümesi için evlilik kurumunun elzem olduğunu inanılırdı. Aşksa başka bir sevgiliyle yaşanırdı."

0 zaman neden bu tip ilişkiler kurmaya ihtiyaç duyuyoruz?

Hasanoğlu merakımızı gideriyor ve bu tutarsız davranışımıza bir mazeret sunarak içimize su serpiyor: "Evlilik ya da ciddi ilişkiler hayatın

zorluklarına karşı tek başına mücadele etmemek yalnız olmamak ve güvenli bir bağlanma demektir." Bununla beraber insanların şu ana kadar ancak bu şekilde bir çözüm bulabildiklerinin ve bunun günümüze uymadığının da farkında. Hatta insanların ilişkilerini sürdürebilmek için evlenmeden birlikte yaşamak evlenip ayrı evlerde yaşamak ya da aynı evde ayrı odalarda kalmak gibi çözümler de aramaya devam ettiklerini ekliyor. Avrupa ve ABD'de çiftlerin başkalarıyla özgürce seks yapabildikleri 'açık evlilik' türünü sıkça denediği gerçeği de Hasanoğlu'nu doğruluyor.

Peki günümüz koşulları ilişkilerin önüne ne gibi engeller çıkarıyor?

Neden atalarımız ölene kadar ilişkilerini sürdürebiliyorlardı da biz çuvallayıp duruyoruz?

Evlilik kurumunun başladığı zamanları düşünmemizi söyleyen Hasanoğlu geleneksel yaşamda kadınla erkeğin gerçek anlamda bir arada yaşamadıklarını söylüyor. "Geleneksel evlilikler uzun sürüyordu çünkü iş hayatında kadın ve erkek çok fazla bir arada değildi. Şimdiyse kadın iş arkadaşlarımızı eşimizden daha çok görüyoruz" diyor Hasanoğlu. Bu durumda ofiste birlikte çalıştığınız o bakımlı sarışın satış uzmanı sabahları 'lavaboyu önce kim kullanacak" kavgası yaptığınız yüzü gözü şişmiş eşinizden daha çekici görünebilir kolaylıkla... O zaman bir saniye durun ve aynı kavgayı o sarışınla da yaptığınızı düşünün. Artık çok da havalı gelmiyor değil mi?

Ne var ki tek suçlu modern yaşam diyerek işin içinden çıkamayız.

Aslında en büyük hatayı kavramlara farklı anlamlar yükleyerek yapıyoruz. Mesela? Hasanoğlu asıl sorunun evlilik kurumundan beklentilerimizde olduğunu söylüyor. Evlilik ve aşk arasında kurduğumuz direkt bağlantı bizi mutsuzluğa itiyor ve ihanetler de kaçınılmaz oluyor. Zira evlilik kararımızı aşka dayanarak verdiğimizde ve aşkla birlikte evliliğin bitmesi de doğal bir sonuç oluyor. Oysa ki evliliklerin çıkış noktası aslında hayatı beraber göğüsleyebilmek. Hasanoğlu yaptığı çalışmalara dayanarak uzun ilişkilerin sırrının 'dayanışma tolerans dostluk ve sorunlarla başa çıkabilme' olduğunu söylüyor. Kısacası bu listenin içinde şaşırtıcı bir şekilde aşk ya da heyecan bulunmuyor. Aslında bu gayet normal çünkü tutkunun geçiciliği malum olsa da hepimiz ömür boyu süreceği hissine kapılıp yanlış beklentiler içine giriyoruz.

Hasanoğlu modern psikolojinin babası Sigmund Freud'un "Aşkını öldürmek mi istiyorsun o halde evlen" sözünün doğru olduğunu söylüyor. Ne var ki kaçırdığımız nokta da zaten bu: Aşkı daha uzun süreli bir sevgiye dönüştürememek. Ona göre çözüm tıpkı Almanların dediği gibi 'aşkın yaşanmış bir sevgiye dönüştürülmesi'nde yatıyor. "Evliliğin temelde paylaşım olduğunu düşünürsek aşkın paylaştığımız bir şey olmadığını kolaylıkla söyleyebiliriz. Hiç tanımadığınız biriyle paylaştığınız bir şey olabilir mi? Ancak o kişiyle bir şeyler yaşamaya başlayınca ve günlük hayatın getirdiği saçma problemlerle birlikte mücadele ettikçe bir 'yaşanmışlık' oluşur."

Kısacası tutku kavramının aslında evlilik kavramıyla bir alakası yok.

Evlilik aslında daha çok 'güven' ihtiyacımıza yanıt veriyor. O halde ihtiyacını bu kadar duyduğumuz güven duygusunu neden baltalıyoruz. Cevabı 'farklı tatlar' mazeretinde arayanlara Hasanoğlu kesinlikle itiraz ediyor: "Bir insan bir yerde bütün ruhsal gereksinimlerini karşılıyorsa başka bir yere gitmez. Çünkü biz modern insanların buna zamanı yok." İşin ilginç tarafı bu itirazın içinde cinsellikle ilgili bir ihtiyaçtan hiç bahsedilmemesi... Dr. Hasanoğlu eşiyle haftada üç kere cinsel ilişkiye giren bir erkeğin zaten cinsel bir ihtiyaç duymayacağını düşünüyor. İnanılır gibi gelmiyor değil mi? Hasanoğlu'na göre eğer düzenli bir cinsel hayata karşın hâlâ tutkuyu dışarıda aramaya ihtiyaç duyuyorsanız ilişkinizde eksik olan şey sevgi ve saygıdır. Bu açıklama hoşunuza gitmedi değil mi? Yapacak bir şey yok bilim böyle söylüyor.

Yani sorun tamamen beynimizde herhangi bir fiziksel ihtiyaçta değil.

"İçinde yaşadığımız modern tüketim toplumu dört farklı markadan jean'imiz ya da ayakkabımız olmasını söylerken neden daha çok sayıda kadınla birlikte olmamamız gerektiğini anlatamıyor. Zira beyin ne kadar gelişmiş olursa olsun her türlü istek için başka kompartımanları olan bir organ değil ve beyne gelen uyaranlar ilişkilere de tükettiğimiz herhangi bir şeymiş gibi davranmamıza neden oluyor. Tıpkı yapar gibi karşı cinsle alakalı olarak da benzer bir davranış modeli sergiliyoruz yani zaplamaya alışmış olan beyin insan ilişkilerinde de zaplamaya başlıyor. Sonuç olarak kadın-erkek ilişkileri bu modeli kaldıramıyor." (Ne de olsa zaplarken dönüş mümkün ama gerçek hayatta eşinizin yerinde yeller esiyor olabilir.)

Peki beynimizi yeniden kurgulamanın bir yolu mevcut mu?

Elbette. Tek yol insanın kendisine en başta kural koymayı becermesi. Örneğin ilk kez otomobil kullandığınız zamanlarda emniyet kemerini bağlama konusunda tereddütte kaldığınız anlar mutlaka olmuştur. Bu ilk toyluk zamanlarını atlattıktan sonra beyniniz bunun gerekli olduğunu öğrenir ve artık hiç düşünmeden kemerinizi bağlarsınız. Hayatınızdaki ilişkiye de bu ön kabulle yaklaşırsanız "Tam da fırsatını yakalamışken güzel bir kadını kaçırmak erkekliğe sığar mı?" sorusundan da kurtulmuş olursunuz. Kısacası beyninize "Ben karımı ya da sevgilimi aldatmayacağım" komutunu vermeniz gerekiyor. Hasanoğlu ilişki ataerkil bir düzene sahip değilse ihanet söz konusu olduğunda evliliklerin yüzde 90'ınm bittiğini söylüyor.

Son noktayı koymak gerekirse ihanet etmeden önce iki kez düşünmeniz gerekiyor. O çok sevdiğiniz ekonomik terimlerle konuşmak gerekirse kâr-zarar hesabını çok iyi yapmak zorundasınız. Zira araştırmalar gösteriyor ki evlilik sonlandığmda kadınlar zorluk yaşasalar da hayat kaliteleri artıyor. Oysaki erkekler bu konuda daha zayıf ve iki üç haftalık bir bekârlık sultanlığından sonra hayat kalitelerinde ciddi bir düşüş gözleniyor. İyisi mi siz şimdiden beyninize gerekli komutları vermeye başlayın.

__________________
Exy..
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
başarmanın, kalmayı, olmak, sadık, sırları, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Dem - Sadık Yalsızuçanlar Liaaa Kitap Tanıtımları 0 24 Mayıs 2012 16:58
Sadık Uşak * Düş Komedi ve Mizah 1 17 Şubat 2012 23:58
Sâdık o kimsedir ki Lady İslamiyet 0 23 Nisan 2010 11:42