IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10 Ocak 2009, 11:13   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Takının Tanımı




Takı, tarihin çok eski zamanlarından bu yana insanoğlunun hayatında önemli bir yere sahip olmuştur. Eski zamanlarda daha çok pratik amaçlarla gündelik hayatımızda yer alan takı ve aksesuarlar, günümüzde daha çok güzellik unsuru olarak kullanılmaktadır. Sözgelimi, önceleri iki kumaş parçasını tutturmak için kullanılan parçalar günümüzde daha çok dış görüntünün bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır.

İlk takı ve aksesuar malzemelerini kemik, hayvan dişleri, deniz kabuğu, ahşap ve taş oluşturuyordu. Takı, tarihte toplumda önemli yere sahip kişiler için yapılıyordu ve bu takılar onların sosyal statülerini gösteriyordu. Geçmişte, çoğu kültürde, takıların ölen sahipleriyle beraber gömüldüğü görülmüştür.

Takı ve aksesuar ürünleri, doğada bilinen tüm maddelerden yapılabilmektedir. Takı, saçtan ayak parmağına kadar vücudun her noktası için süslenme amacıyla kullanılabilir.

(2) -Takının İlk Kullanım Amaçları

Takı, dünden bugüne birçok amaca hizmet etmiştir. Kimi zaman maddi varlık göstergesidir takı, kimi zamansa sahibini kötülüklerden koruyan bir tılsım. Kimi zaman sosyal statüyü belli etme aracıdır, kimi zamansa elbisemizi süsleyen bir broş. Şüphesiz ki, günümüzde süslenme amacıyla kullanılması diğer tüm amaçlardan baskın çıkmıştır. Modern dünyada takı, güzelliği tamamlayan bir unsurdur.

Geçmişten günümüze bir yolculuk yaparsak, birçok kültürde değerli takı ve mücevherlerin maddi zenginlik olarak saklandığı bilinmektedir. Bunun yanında, takı, evlilik aşamasında, aileler arasında çeyiz olarak alınıp verilmektedir.

Takının gündelik hayatta pratik amaçlarla kullanımı geçmişte olduğu gibi günümüzde de devam etmektedir. Ancak, önceleri pratik amaçlarla kullanılan broş ve kemer tokası gibi aksesuar ürünleri zamanla süs eşyası olarak kullanılmaya başlanmıştır.

Takı, belli bir gruba bağlılığı da gösterebilir. Hristiyanlar’ın taktığı haç ve Museviler’in taktığı köşeli yıldız hangi dine mensup olunduğunu göstermek için kullanılır. Nikah yüzüğü de kişinin evli olduğunu göstermek için günlük hayatta kullanılan takı çeşididir.

İnsanoğlu, musibetlerden ve belalardan korunma amacı ile de birçok takı çeşidi kullanmıştır ve günümüzde de kullanmaya devam etmektedir. İlkel kabilelerde kullanılan hayvan figürleri şeklinde takılar kötü ruhlardan korunma amacını güder. Müslüman toplumlarda kolye şeklinde takılan “Ayet el Kursi” de insanların kaza,bela ve kötülüklerden korunma ihtiyacını gidermeye yönelik bir araçtır.

Takının süslenme amaçlı kullanımı 19. yüzyılda diğer kullanım amaçlarına daha baskın çıkmaya başlamıştır.

(3) - Takının Geçmişten Günümüze Yolculuğu

Takı sanatlarının ortaya çıkışı 5000 sene öncesine rastlar. İlk olarak uygarlıkların beşiği Mezopotamya’da bir meslek olarak doğduğu düşünülmektedir. Takılar birçok medeniyette kişinin kimliğini yansıtmış adeta onlarla özdeşleşmişlerdi. Hatta birçok kültürde takıların ölen sahipleriyle beraber gömülmesi çok sık rastlanan bir durumdur.



ESKİ MEDENİYETLERDE TAKI

(1) - Mısır’da Takı Sanatı

Takı, Mısır’da toplum içinde gücü ve dini otoriteyi sembolize ederdi. Varlıklı Mısırlılar takılarını yaşarken kullandıkları gibi ölünce de takılarıyla beraber gömülürlerdi. Ancak mezar soyucuları yüzünden bu takıların çok azı günümüze kadar ulaşabilmiştir.

Takının rengi eski Mısır’da çok önemliydi. Çünkü değişik renkler değişik anlamlara gelebiliyordu. Mesela mumyanın boynundaki İsis’in kolyesi kırmızıydı, bu İsis’in kana olan ihtiyacını gösteriyordu. Yeşil takı ise verimliliği temsil ediyordu.

(2) - Mezopotamya’da Takı Sanatı

Yaklaşık 4000 yıl kadar önce takı yapımı Sümer ve Akad şehirlerinde önemli bir zanaatti. Bunun hakkında en önemli kanıt “Ur Kraliyet Mezarlığı”dır. Yapılan arkeolojik kazılarda M.Ö. 2300-2900 tarihlerinden kaldığı düşünülen gömüler bulunmuştur. Mezarlıktan değişik mücevher taşlarından yapılmış çok sayıda kolye ve iğneler çıkarılmıştır.

Mezopotamya’da hem kadınlar hem de erkekler takı ve aksesuar kullanıyordu. Bunların içinde halhal ve çok halkalı kolyeler de bulunmaktaydı. Takılar ince metal yapraklardan ve parlak renkli taşlardan yapılmaktaydı. Takı ve aksesuarlarda en tercih edilen desen ve şekiller yaprak, helezon ve salkım şekilleriydi. Takı hem insan kullanımı hem de statü ve idolleri süslemek için kullanılmaktaydı. Mezopotamyalılar ayrıca birçok metal işleme tekniği de geliştirmişlerdi.

(3) - Eski Yunan Medeniyeti’nde Takı Sanatı

Eski Yunan’da takı çok özel günlerde seyrek olarak kullanılırdı. Genellikle hediye amaçlı ve kadınlar tarafından güzelliklerini ve sosyal statülerini göstermek için kullanılırdı. Takı ve aksesuarların sahibini “nazar”dan ve kötülükten koruduğu veya sahibine doğaüstü güçler kattığı düşünülürdü. Ayrıca dini sembol olarak da insan hayatında yerini almaktaydı. Daha eski zamanlardan kaldığı düşünülen takı ve aksesuarların tanrılara adandığı tahmin edilmektedir.

Eski Yunan’da da takı ve aksesuarlar ölen kişiyle beraber gömülüyordu. Ama burada amaç Eski Mısır’daki gibi ölen kişinin eşyalarını ölümden sonraki yaşamına götürmesi için değil, ölen kişiyi onurlandırmaktı.

(4) - Eski Roma’da Takı Sanatı

Romalılar, takı ve aksesuar yapımında Avrupa kıtasındaki zengin kaynaklardan faydalanabiliyorlardı. Altın kullandıkları gibi, bazen bronz ve daha eski zamanlarda da cam boncuklar ve inci kullandıkları da görülmektedir. Yaklaşık 2000 yıl kadar önce Sri Lanka’dan safir ve Hindistan’dan elmas ithal ettiler. Romalıların yönetimindeki İngiltere’de, fosilleşmiş ağaç kabukları mücevher parçalarına dönüştürülüyordu.

Eski Yunan’da olduğu gibi Eski Romalılar’da da takının nazardan korunma amaçlı kullanıldığı görülmekteydi. Kadınların değişik çeşitte mücevher kullanmasına rağmen erkekler sadece yüzük takabiliyordu. Hem erkekler hem de kadınlar yontulmuş taştan yüzük takıyorlar ve bunları önemli belgelerde mühür olarak kullanabiliyorlardı. Bu gelenek Orta Çağ kral ve asilleri tarafından da devam ettirildi.

(5) - Orta Çağ’da Takı Sanatı

Roma sonrası Avrupa, takı yapma sanatını ilerletmeye devam etti. Düğmeler, nazarlıklar ve mühür yüzükleri bizim bildiğimiz eserlerdendir. 8. yüzyılda değerli taş işlenmiş silahlar erkekler arasında yaygındı. Öte yandan diğer mücevher çeşitleri kadınların kullanım alanındaydı. 6. ve 7. yüzyıla ait mezarlardan çıkarılan gömüler bunun en açık göstergesidir. “Chalon-sur-Saone” yakınlarında bulunan bir mezardan o tarihlerde ölen bir genç kızın kolye, bilezik, altın küpe, bir çift saç firketesi, tarak ve saç tokasıyla beraber gömüldüğü anlaşılmıştır. Bu da takının Orta Çağ’da insan hayatındaki önemini göstermektedir.

Roma’nın doğudaki halefi Bizans’ta da Romanın takı yapma ve mücevher işleme teknikleri devam etti. Batı’da olduğu gibi Bizans’ta da mücevher, varlıklı aileler tarafından takılıyordu. O çağın diğer kültürleri gibi ölen insan takılarıyla beraber gömülüyordu.

(6) - Asya’da Takı Sanatı

Asya’da takı yapımı, Çin’de 5000 sene kadar önce, Indus Vadisi’nde ise daha sonraki zamanlarda başladı. Anlamını dini öğelere dayandıran Asya’da takı, oldukça dekoratif olmakla beraber, sıklıkla törenlerde kullanılmak üzere yapılmaktaydı.

(7) - Çin’de Takı Sanatı

Takı yapımına en erken başlayan toplum, Çin toplumudur ve takı yapma geleneği 5000 sene öncelerine dayanır.

Tasarımlar genelde dini unsur ağırlıklıydı ve Budizm sembolleri içermekteydi. Bu gerçek günümüze kadar devam etmiştir.

Çin’de takı, hem kadın hem de erkeğin hayatında yerini almaktaydı. Her takı kişinin asaletini ve maddi zenginliğini göstermeye yarayan bir araçtı. Bununla beraber daha sonraki yıllarda takı daha çok güzellik unsuru olarak kullanılmaya başlandı.

Çin’de kullanılan ilk takı unsuru küpeydi ve hem erkek hem de kadın tarafından takılmaktaydı. Nazarlık/tılsım kullanımı da yaygındı ve genelde Çin’e özgü bir sembol veya ejderha içeriyordu. Ejderhanın yanında Anka kuşu motifleri de takılarda sıkça kullanılan motiflerdi.

Çinliler de ölüyü takılarıyla beraber gömme işlemi yapılıyordu. Bu, yapılan arkeolojik kazılarda ispatlanmıştır.

(8) - Hindistan’daTakı Sanatı

Takı yapımına ilk başlayan toplumlardan biri İndus Vadisi Bölgesi insanları idi. M.Ö.1500 yıllarında altın küpeler ve kolyeler, boncuktan kolyeler yapıyorlardı. M.Ö. 2100 senesinden önce metal, takı yapımında sıkça kullanmadan önce, bölgede en fazla boncuk ticareti yapılıyordu. Boncuk, basit teknikler kullanılarak imal ediliyordu. Boncuk imalatçısı ilk başta doğulu bir taş tüccarından sert bir taş temin ediyor, bunu kızgın fırında koyu kırmızı olana kadar ısıtıyordu. Kırmızı taş daha sonra doğru ölçüye gelene kadar yontuluyordu. Bundan sonraki aşamada ise ilkel delgeçlerle boncuğun üzerinde bir delik açılıyor ve parlatılıyordu. Bazı boncuklar desenlerle de süsleniyordu. Bu zanaat biçimi ailede kuşaktan kuşağa aktarılıyor, genç nesiller erken yaştan başlayarak boncuk yapımını öğreniyorlardı.

Hindistan’da takının ağırlıklı olarak kadınlar tarafından kullanılmış olduğunu görüyoruz.

Diğer birçok kültürden farklı olarak Hindistan’da takı hiçbir zaman ölülerle birlikte gömülmezdi. Bunun yerine, miras olarak çocuklarına bırakılırdı.

Zamanla takı yapım teknikleri çok ilerledi ve bu da daha kompleks takı yapımını kolaylaştırdı. Kolyeler değerli taşlarla ve yeşil taşlarla süslenmeye başladı.

Günümüzde, Hindistan’da geleneksel takı yapımı sürdürülmektedir ve takı tören ve nikahlarda yaygın olarak kullanılmaktadır.

(9) - Amerika’da Takı

Takı yapımının Amerika’da 5000 sene önce Orta Ve Güney Amerika’da ortaya çıktığı görülmektedir. Aztekler’de mücevher sadece asiller tarafından takılıyordu ve takıları onların makamını, gücünü ve varlığını gösteriyordu. Aztekler yaygın olarak altın mücevher işliyorlar ve bunları kuş tüyüyle süslüyorlardı.

Süslenme ve statü göstermenin dışında Aztekler takılarını adak olarak Tanrılara sunuyorlardı. Bunun onları yatıştırdığını düşünüyorlardı.

Mücevher ve takı yapımında uzman bir diğer Amerikan medeniyeti Mayalar’dı. Medeniyetlerinin doruğuna ulaştıkları zamanda, yeşimden, altından, gümüşten, bronzdan ve bakırdan takı yapıyorlardı. Maya tasarımları da Aztekler’in tasarımlarına benziyordu.

Mayalar değerli taş ticareti de yapıyorlardı. Tarihin daha eski zamanlarında Mayalar’ın metal maddelere ulaşımı çok kısıtlı olduğu için takı ve mücevherlerinin birçoğu kemikten veya taştan yapılma idi. Maya İmparatorluğu’nda tüccarlar ve asiller değerli mücevher takabilen şanslı azınlık idi.

Kuzey Amerika’da, yerliler, ağaç ve deniz kabukları, türkuvaz ve sabuntaşı kullanıyorlardı. Türkuvaz kolye ve küpelerde kullanılıyordu. Bunun yanında yerli Amerikalılar diğer kabilerle istiridye kabuğu ticareti yapıyorlardı. Bu da süslenmenin Kuzey Amerika’da ne kadar büyük önemi olduğunu göstermekteydi.

(10) - Rusya’da Takı

İlk karmaşık mücevherat yapımı 1000 sene kadar önce başlamasına rağmen, kemik ve taşlardan yapılan takılar Ruslar tarafından çok öncelerden beri kullanılıyordu. Bizans İmparatorluğu güçlendikçe, Bizans tasarımları Rus takı hayatını da etkiliyordu. Her iki tarafta da takı ve aksesuarlarda dini öğeler hakimdi ve aralarındaki ticaret aynı materyallerin kullanımına yol açıyordu. Batı’yla ticaret arttıkça yeni tasarımlar ortaya çıkmaya başladı.

Birçok Rus, takı ve mücevher kullanıyordu. Diğer kültürlere benzer olarak önemli ve varlıklı insanlar arasında mücevher daha yaygındı. Erkeklerde takı kullanımı kadınlara göre daha seyrekti. Takı ve aksesuarlarda hayvan figürü oldukça sık görülmekteydi.

Takının Modern Dünyadaki Yeri

Geçmişten günümüze çeşitli amaçlarla kullanılan takı ve aksesuarlar günümüzde güzellik unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır. Günümüzde unutulmaya yüz tutmuş geleneklerimize rağmen takı kullanma ve süslenme son günlerde ilgi gören otantik takı kavramıyla bütünleşerek devam etmektedir.

Türklerde Takı Geleneği

Zengin kültür mirası bulunan Anadolu’da gerek Selçuklular ve Osmanlılar zamanında gerekse günümüz Türkiye’sinde takı sanatları çok çeşitli evrelerden geçerek günümüze kadar gelmiştir. Bu gelenek Osmanlılar zamanında doruğa ulaşmıştır. Kah kem gözlerden koruyan bir nazarlık kah Anadolu’da yeni evlilerin kollarını donattığı bir bilezik. Günümüz Türkiye’sinde güzelleşme amacına hizmet eden takı yapma geleneği değişken ekonomik şartlara bağlı olarak zaman zaman sorunlar yaşamakta, ama dinamizm ve renkliliğinden ödün vermemektedir.

__________________
Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir..
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 10 Ocak 2009, 11:14   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Takının Tanımı




Otuz bin yıl önce ölümün sessizliğinde doğdu takılar. İnsanoğlu, yanıbaşında susan nefesin geri dönmeyeceğini anladığında, belki son bir kez daha onu kutsamak, gittiği yerde huzur duymasını sağlamak, karanlığın kötülüklerinden korumak için mezarına taşlardan, boynuz ve kemiklerden, deniz kabuklarından yapılma boncuk dizileri, bilezikler ve yüzükler koydu.
Sonra başa çıkamadığı kötülüklerden, tehlikelerden kendisini de korumak için boynunu, kollarını, ellerini, başını, ayaklarını takılarla donattı; onları tanrılarına sundu. Bir de baktı volkanik camlara yansıyan görüntüsü, takılarla daha farklı, daha güzel... İşte dinin ötesine geçtiği o andan sonra taktıklarını bir daha hiç çıkarmadı; takıların güzelliğinde kendi güzelliğini buldu. Zamanın içinden sessizce geçerken onları en parlak, en göz alıcı madenlerle, taşlarla bezedi. 6000 yıl önce bu topraklarda, Anadolu’da madenlerin en büyüleyicisini, altını işleyebileceğini keşfetti ve altın, diğer tüm değerli madenler ve taşların da önüne geçti; takıların vazgeçilmezi oldu. Altın takılar, insanoğluna her şeyin, tüm dinsel amaçlarının, güzel görünme çabalarının ötesinde, yaşadığı toplum içinde soyut konumunun somut işaretini sundu.


5000 YIL ÖNCE PARLAYAN IŞIK
Değerli madenlerden takı üretimi yani kuyumculuk işte böyle başladı. Ama bin yıl boyunca emekleyen kuyumculuk, gerçek bir zanaat olarak karşımıza, şaşırtıcı güzellikteki, oya gibi işlenmiş takılarla M.Ö. 3. bin yılda çıktı. M.Ö. 2600-2000 dönemine tarihlenen en parlak ve yetkin takı objeleri Troya, Eskiyapar ve Alacahöyük’te bulundu. Prens mezarlarında ele geçen altın, gümüş, agat, kuvars kristali gibi değerli malzemelerden yapılan broşlar, kolyeler, iğne, bilezik, diadem, kemer ve elbise süsü olarak kullanılan çift altın idollerin her biri, birer sanat eseri niteliğindeydi.
Aynı döneme ait Doğu Anadolu’da Karaz, Batı Anadolu’da Beycesultan ve Semayük, Göller bölgesinde Kuruçay, Geçiş bölgesinde Kusura, Demircihöyük, Polatlı, Karaoğlan, Konya civarında Karahöyük, Malatya’da Aslantepe, Çukurova bölgesinde Tarsus, İslahiye bölgesinde Tilmenhöyük ve Gedikli, Güneydoğu Anadolu’da Pulur, Norşuntepe ve Tepecik buluntuları, Anadolu insanının tasarımda ve döküm işlerinde daha o tarihte ulaştığı ileri düzeyi anlatıyor. Troya altın takılarında kullanılan granülasyon ve telkari teknikleri ise, daha ileri bir kuyumculuk çalışmasına işaret ediyor.
Tunç çağını geride bırakırken, M.Ö. 2000-1200 arasında Anadolu’da ticaret kolonileri oluşturan Asurlu tüccarların ilgisi de, özellikle altın, gümüş ve bakır madenleri üzerinde yoğunlaştı. Asurlu tüccarlar, Mezopotamya’dan getirdikleri malların yerine buradan değerli madenleri götürüyorlardı. Ticaretin canlandırdığı iletişim olanakları, Anadolu’daki ilkçağ zanaatkârlarına Mezopotamya kültürünü tanıttı. Zanaatkârlar, yeni tanıdıkları motifleri ve konuları kendi dünyalarının anlamı içinde eritip, ortak bir üslup yaratmayı başardılar.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

__________________
Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir..
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Ocak 2009, 11:14   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Takının Tanımı




ANADOLU’NUN BATISINDA YÜKSELEN TAKI SANATI
Hititler’in egemenliği altındaki Anadolu’dan bugüne taşınan takılar ne yazık ki çok az; yalnızca Boğazköy’de bulunan altın mühür yüzük, altın “oturan tanrıça” amuleti, mezarlarda ölülerin ağız ve gözlerini kapayan, kol ve ayak bileklerine sarılan altın safihalarla, kulaklara yerleştirilen kulak tıkaçlarından ibaret...
M.Ö. 900’den sonra değerli maden ve taş kullanılarak yaratılan takılar, eski görkemine özellikle Anadolu’nun orta ve batısında kurulan uygarlıklarda kavuştu. Burada hem takılar çoğaldı; hem teknik yetkinleşti. Günümüze çok fazla örnek kalmamasına karşın M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısında Orta Anadolu’da egemen olan Frigya’nın kuyumculuk sanatına en önemli katkısı, özgün bir formu olan fibulalardı.
Antik dünyanın ticaret merkezinde oturan Batı Anadolu kentlerinin zanaatkârları ise doğu ile batının sanatını kendilerinde bütünleştirip, Orientalizan sentezi gerçekleştirdiler. M.Ö. 8. yüzyıl sonuyla 7. yüzyıl başında özellikle doğulu motiflerin kullanıldığı değerli metal ve fildişi takılar ortaya çıktı. Lydia’nın başkenti Sardes, işte bu süreçte kuyumculuğun ışığı oldu. Kimyasal işlemle ilk kez saf altının da elde edildiği altın rafinerisinin bulunduğu Sardes’da özellikle fildişi oymacılığı ve değerli ya da yarı değerli taşların da başarıyla kullanıldığı teknik ustalıkla işlenmiş altın takılar ortaya çıktı.
Sonraki iki yüzyıl Anadolu’nun batısında kuyumculuk zanaatının doruğa ulaştığı yüzyıllar oldu. Saf ya da safa yakın ayarda altınla yapılan takılarda döküm, repousse, fligre, granülasyon gibi birçok kuyumculuk tekniği birarada kullanıldı. En yetkin örnekleri, Efes Artemis Tapınağı adak çukurunda ve Uşak çevresinde bulundu. Anadolu’nun ana tanrıçası ile Helenler’in anavatanındaki tapınma biçemini birleştiren ana tanrıça Artemis tapımı, dönemin takı sanatını da biçimlendirdi. Evrensel, uygarlığın koruyucusu, doğanın yöneticisi ve arıların kraliçesi tanrıçanın üç farklı karakteri, takılarda görülen arı, hilal ve atmaca motiflerinde anlatımını buldu. Küpelerde, apliklerde, broşlarda ve iğne topuzlarında arı; küpeler ve sarkaçlarda hilal; broş ve sarkaçlarda ise atmaca kullanıldı daha çok.

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

URARTU’NUN ZENGİNLİĞİ
Aynı dönemde M.Ö. 900-600 arasında merkezi Van olan Urartu krallığının önde gelen kentleri Altıntepe, Patnos, Adilcevaz ve Toprakkale’deki prens mezarları, tapınak, saray ve depolarından yüzyıllar sonra çıkan altın küpeler, agat ve amber kolyeler ve özellikle düğmeler, granülasyon tekniğinin en güzel örneklerini oluşturdu. Bu zor kuyumculuk tekniğinin ustası olan Urartular’ın granülasyonla bezeli üç at başı biçiminde kolye başı, balık ve halka biçimi altın küpeler, uçları ejder başlı gümüş bilezikler, değerli metalleri işlemede ulaştıkları başarıyı tüm görkemiyle ortaya koydu.
Arkaik ve klasik dönemlere ait Anadolu takıları, yalınlığın içinden ustalıkla çıkarılan bir etkileyiciliğe sahiplerdi. Yaygın olarak telkari ve mineleme teknikleriyle yapılan çelenklerde bitkisel motifler, kolye ve pandantiflerde nar, meşe palamudu ve hayvan başları işliydi. Ay tanrıçasının sembolü hilal, Ön Asya kültürlerinin hepsinde olduğu gibi Anadolu’da da her yerdeydi.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
PERSLERLE RENKLENEN TAKI

M.Ö. 545’ten itibaren Pers egemenliğine giren Anadolu’da bir kez daha doğu ve batı kültürü harmanlandı; takılar bu kez kendilerine Pers etkisinde bir üslup buldular. Anadolu’nun hemen her yerine yayılan dönemin takılarının en çarpıcı özelliği, üzerlerindeki yarı değerli taşların ve bunların cam taklitlerinin kullanımlarının çok artmış olmasıydı; takılar rengârenkti. Dönemin kuyumculuk merkezleri Sardes ve Çanakkale Boğazı üzerindeki Lampsakos’ta biçimlenen takılarda özellikle üçgen, baklava motifi ve üçgen piramit süslemeler çok kullanıldı.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
HELLENİSTİK DÖNEMİN GÖRKEMİ
Ardından gelen Hellenistik dönem, Anadolu’da takı sanatının ve kuyumculuk zanaatının doruğa ulaştığı dönemlerden biri oldu. Arkaik ve klasik çağlar boyunca hemen yalnızca tapınaklara adak ve mezarlara sunu olarak yapılan ve çok nadir kullanılan takılar, bu dönemde insanların gündelik yaşamlarına girdi. Trakya’da zengin maden yataklarının bulunması ve Pers hazinelerinde biriken altın ve gümüş stokları, dünyevi zevklerin en cezbedici olanına eğilimi artırdı.
Bol bol insan ve hayvan figürleri kullanılan Hellenistik dönem takıları, bol granülasyon ve filigre ile zenginleşti. Daha önemlisi Hellenistik dönem, sadece değerli metallerin ve kimi zaman da yarı değerli taşların kullanıldığı takıların yerini artık değerli taşlarla bezeli mücevherlerin aldığı döneme işaret etti. Büyük İskender’in doğu seferleriyle Anadolu’ya taşınan zümrüt, yakut, agat, aquamarin, grena, karneol, sard, plasma, amatist gibi değerli taşlar, Hellenistik dönem takılarına yerleşti. Motiflerde de farklılıklar oluştu; menadlarla eroslar, zenci tasvirleri, aslan, boğa, geyik gibi hayvanların başları sıklıkla kullanılır oldu. Dönemin “moda”sı ise Herakles düğümlü takılardı...
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
ROMA’NIN ‘STAMPA’ VE ‘SAVAT’I
Roma döneminde Anadolu takıları, önceleri Hellenistik dönemin kuyumculuk geleneklerine bağlı kaldı. Yine de takılarda inci, jasper ve camın kullanılması, renkli kakmacılığa başlanması bu döneme rastlar. Ama Romalı kuyumcular, kendilerine özgü form ve teknikleri asıl M.S. 200-400 arasında yarattılar. Hellenistik dönemde kuyumculuğun merkezi olan İskenderiye ve Antakya Roma döneminde de önemini korumasına karşın, imparatorluğun başkenti de kuyumculukta bir ekol oluşturmayı başardı.
Bu dönemde altın ile değerli taş kombinasyonlarının hem en güzel örnekleri verildi; hem de kullanımları yaygınlaştı. Roma takıları, aşırı karmaşık ve zarif Hellenistik tarzın tersine sadelikleriyle ön plana çıktılar. Romalı kuyumcular, geliştirdikleri iki yeni teknikle, stampa ve savat teknikleriyle zanaatı da daha ileri bir noktaya taşıdılar. Kolyelerde sikkelerin kullanılması, hayvan başlı ve bitki motifli bileziklerin yaratılması da bu dönemin özelliklerindendi.
BİZANS’IN ‘MİNE’Sİ
İkiye bölünen Roma İmparatorluğu’nun Anadolu topraklarındaki ardılı Bizans’ın takı geleneği, sanatta egemen olan iki güçlü akımın etkisinde biçimlendi. İlki, özellikle saray ve ileri gelen çevrelerce tutulan, kökü eski sanat geleneklerine bağlı, ince, hassas, hatta bazı durumlarda Hıristiyanlığa yabancı unsurların bile göze batmadığı görkemli, zengin ve göz kamaştırıcı bir sanat akımı olan başkent üslubuydu. Diğeri ise form güzelliğine önem vermeyen, dini konuları esas alan ve sanatı dinin bir anlatımı olarak kabul eden ilkel ve kuru bir sanat akımı olan eyalet üslubu... Ama her iki üslupta da çok tanrılı dinlerdeki motifler Hıristiyanlıkla birlikte yerlerini farklı motiflere bıraktılar; çok farklı teknikler kuyumculuğa egemen oldu.
Bizans İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinde kuyumculuk, form ve teknik olarak Roma kuyumculuğunun devamı niteliğindeydi. Kendine özgü form, desen ve teknikler, Konstantinopolis’in kuyumculuk merkezi haline dönüştüğü 6. yüzyıldan sonra gelişti. Bu gelişimde Bizans imparatorları II. Theodosius ve III. Valentinianus’un camcı ve kuyumculardan vergi almamaları büyük rol oynadı. Saraya bağlı biçimlenen kuyumculuğun ilerlemesi için ayrıca İskenderiye ve Antakya’dan ustalar getirtilerek, bir Bizans üslubunun ortaya çıkması sağlandı. Değerli madenler, özellikle altınla birlikte değerli ve yarı değerli taşların ve organik maddelerin kullanıldığı gösterişli takılarda Bizans kuyumculuğunun özgün tekniği mine gelişmeye başladı.
Bizanslılar da tıpkı kendilerinden önceki Anadolu halkları gibi takılarını, süslenmenin ve zenginliklerini göstermenin yanı sıra kötülüklerden korunmak ve dindarlıklarını göstermek için taktılar. Bizans takıları, Roma ve Hellenistik dönemin geleneklerinin Hıristiyanlıkla harmanlandığı özgün ürünler olarak hem Batı’yı hem de kendilerinden sonra Anadolu’da yaşayan Selçuklu ve Osmanlı kuyumculuğunu etkilediler.
TÜRKMEN TAKILARIYLA GELEN ÖZGÜNLÜK
Ama takının Anadolu’daki yolculuğu sırasında edindiği farklı üsluplar arasında en özgün olanı, bu topraklara Selçuklularla birlikte gelen Türkmen boylarının getirdiği üsluptu. Orta Asya kökenli Türkmen takı geleneği, kökleri çok eskilere dayalı bilinmedik sırlarla dolu, çok ince bir sanata dayanıyordu. Geleneksel teknolojinin basit araçlarıyla üretilen takılara değerli taşların yerleştirilme biçimi, kullanılan geometrik formlar, Türkmen takı geleneğinin özgünlüğünü yansıtıyordu. Her birinin etnolojik olarak farklı anlamları olan, takının üstüne konulan şelpeli guppa, alına takılan manlaylık, saça takılan şelpeler, düğmeler, boyuna takılan iğneler, gargılıklar, boncuklar, göğüse takılan çeşitli büyüklükteki gülyakalar, tumarlar, yine göğüse takılan şelpeler, alkım çengekler, ses çıkaran düğmeler, kollara takılan bilezikler, yüzükler, kaftana takılan çarpazlar, saça takılan tokalar...
Türkmen takıları, eski savaşçıların demirden giysilerini de hatırlatıyordu. Kubbe şeklindeki gümüş “gupha”, tahiye kenarlarındaki yanaklara kadar inen gümüş askıları ile “çekkelik” ve ense tarafındaki askı ile “yeğinlik” askeri bir şapkaya benziyordu. Geniş göğüs süsleri “gülyaka”, “dağdun” ve “blukuv”, gümüş “apbaslar” ile askerlerin göğüs zırhlarını andırıyordu.
Selçuklu döneminde altın ve gümüş takılar daha çok Konya ve Alaiye’de yapıldı. İslamiyet’in getirdiği sınırlamalar çerçevesinde altın takılar hemen neredeyse kadınlarla sınırlı kaldı. Ama hediye verme geleneğinin yerleşmesiyle birlikte değerli madenlerden üretilen objelerin yapımı bu dönemde hız kazandı.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

__________________
Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir..
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Ocak 2009, 11:15   #4
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Takının Tanımı




ANADOLU TAKI GELENEĞİNİN DORUĞU: OSMANLILAR
Osmanlı İmparatorluğu dönemine kadar Anadolu’da her türlü değerli maden, değerli taş ve süsleme teknikleri denenmiş; çeşitli formlar geliştirilmişti. Osmanlılar, bin yıllarca süren istilalar ve göçlerle biçimlenen son derece zengin bir takı geleneği mirasını devraldılar. Yapabilecekleri tek bir şey kalmıştı; takı sanatını doruğuna ulaştırmak. Onlar da bunu yaptılar.
Osmanlı İmparatorluğu’nun gücü artarken kuyumculuk zanaatının önemi de giderek arttı. Osmanlı kuyumculuğu, miras aldığı tarihi kültürel zenginlikle birlikte İmparatorluğun yayıldığı geniş coğrafyanın birikimlerini de yansıttı. Payitaht İstanbul’un dışında Trabzon, Samsun, Sivas, Van, Erzurum, Erzincan, Gümüşhane, Bitlis, Kula, Eskişehir, Diyarbakır, Mardin, Midyat, Ş**, Halep, Kıbrıs, Prizren gibi yerlerde de değerli madenler farklı tekniklerle işlendi.
Bol bol insan ve hayvan figürleri kullanılan Hellenistik dönem takıları, bol granülasyon ve filigre ile zenginleşti. Daha önemlisi Hellenistik dönem, sadece değerli metallerin ve kimi zaman da yarı değerli taşların kullanıldığı takıların yerini artık değerli taşlarla bezeli mücevherlerin aldığı döneme işaret etti. Büyük İskender’in doğu seferleriyle Anadolu’ya taşınan zümrüt, yakut, agat, aquamarin, grena, karneol, sard, plasma, amatist gibi değerli taşlar, Hellenistik dönem takılarına yerleşti. yayılmasıyla birlikte doğudan gelen Herat ve erken Safevi üslubunun etkisiyle şark motifleri ve 18. yüzyıldan sonra ise Batılı tarzda gemi, fiyonk, arma türü motifler belirginlik kazandı.
İlk dönemlerde daha sade olan takılar, sonraları giyimin ayrılmaz bir parçası haline dönüştü ve giderek daha gösterişli olmaya başladı. Sorguç, istefan, zülüflük, enselik, saç bağı, gerdanlık, iğne, çelenk, küpe, bilezik, yüzük, zehgir, mühür, nişan, halhal, pazubent, düğme, çaprast, zincir, saat, köstek, kemer, kemer tokası gibi takılar, en çok tercih edilen parçalardı. Osmanlı’da değerli maden ve taşlar, yalnız takılarda da kullanılmazdı. Kur’an kabı, askı, kılıç, hançer, gaddare, gürz, tüfek, tesbih, bardak, matara, kase, şerbetlik, maşrapa, zarf, kutu, sandık, şamdan, buhurdan, gülabdan, kaşık, nargile, yazı takımı, yelpaze, ayna, tarak, kamçı, sadak, Kabe armağanları gibi eşyaların süslenmesinde de kullanılırdı. Altın, gümüş ve değerli taşlar kullanılarak yapılan taht, beşik, örtü, kaftan, zırh, at koşum takımı gibi büyük parçalar ise özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünü simgeliyordu.
Balkanlardan ve İran’dan getirtilen kuyumcu ustaları ile Türk ustaların yanına geç dönemlerde katılan Ermeni ustaların kakma, çalma, oyma, savat, telkari, hasır, mıhlama gibi tekniklerle çalıştıkları Osmanlı takılarının en önemli özelliği, İmparatorluğun çoğulcu yapısını yansıtan çeşitliliğiydi. Çok değişik parçaların yan yana kullanılması bir yana farklı tarza sahip, karşıt renklerin de büyük bir uyumla kullanıldığı takılar, Osmanlı İmparatorluğu’nun özgünlüğünü yaratıyordu.
Türkiye kuyumculuğunun geleceği, bugün işte Anadolu’nun bu görkemli takı geleneğinin üzerinde biçimleniyor. Binlerce yılın içinden süzülüp gelen kuyum tekniklerinin incelikleri, detaylarda saklanan derinlik, birbirinin içinden geçerken başkalaşan kültürlerin izlerini süren tasarımların zenginliği, bu topraklarda yetişen kuyumculara miras. Anadolu takılarının mezar odalarından saraylara yaptığı yolculuğu şimdi onlar sürdürüyor...
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

__________________
Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir..
 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
takinin, takının, tanimi, tanımı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
İntiharın Tanımı Amelia Ruh Sağlığı 0 11 Şubat 2014 00:22
Kondisyon ve tanımı Afrodit Sağlıklı Bakım Önerileri 0 27 Ocak 2014 02:24
kod tanımı. darksequen mIRC Scripting Sorunları 3 03 Kasım 2011 03:38
Atom Tanımı YapraK Ödev ve Tezler 1 10 Haziran 2009 19:54
aşkın tanımı cici Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 11 23 Haziran 2005 12:11