IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 03 Ocak 2015, 12:27   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Epistemoloji Ünite-5




ÜNİTE 5

BİLGİNİN KAYNAKLARI SORUNU 1 : DENEYİMCİLİK

DENEYİMCİLİK NEDİR:

• Bilgimizin tek kaynağının duyu verileri ve algılar olduğunu savlayan epistemolojik görüşe deneyimcilik adı verilir.

• İnsanın sahip olduğu bilginin temelinde duyular ve algılar olduğu görüşüne verilen adın İngilizcesi empirisizm ,bu şekilde ifade edildiğinde deneyimciliğin bir diğer önemli felsefi görüş olan olguculuk veya daha yaygın olarak bilinen adıyla pozitivizm ile önemli bir benzerlik taşıdığı görülür.

• Pozitivizm genelde bilginin gözlemsel temelini vurgulayan ve spekülasyondan ziyade bili,msel yöntemlerin ön plana çıkarılmasına ağırlık verilen bir düşünce akımı olarak bilinir. Pozitivistlerde bilgisel bağlamlarda olgusal deneyime büyük önem vermişler ve gerçek üstücü spekülatif gizemci yaklaşımları şiddetle reddetmişlerdir.özetle bu iki akımın birbirlerine yakınlaşma nedeni karşılarına aldıkları fikirlerde veya akımlarda yatmaktadır. Deneyimciliği günümüzde anladığımız haliyle ifade eden ve ayrıntıları ile savunan 3 büyük felsefeci locke ve hume ve Berkeley dir.

• Bu 3 felsefecinin ürettiği fikirler literatürde İngiliz deneyimciliği olarak bilinen akımın ortaya çıkmasını sağlamıştır.

Deneyimciliğin arka planı Descartesin Epistemolojik mirası:

• Deneyimci felsefecilerin görüşlerine geçmeden önce onların descartesden nasıl bir mirazs aldıklarına göz atmak konunun anlaşılması açısından yararlı olucaktır.

Maddesel dünyanın bilinmesi ve temsil epistemolojisi:

• Descartesin metafizik görüşüne göre zihin(ruh) ile maddenin anlamları birbirlerinden bağımsız olarak vardır.başka bir deyişle hem madde hemde zihin birer töz dür .zihnin içindeki idealar gerçekleştiğinin unsurlarına ilişkin bilgi taşırlar.Buda bizim dünya bilgisi sahibi olmamıza neden olur.idea temel anlamı itibariyle içeriği genelde bir nesne veya özellik olan düşünsel yada zihinsel durum olarak tanımlanabilir.örneğin benim zihnimde armut, kirpi,adalet,altıgen ,tanrı ,noel baba gibi farklı türde idealar bulunmaktadır. İdealrın hem gerçeklik içinde olan hemde gerçekte olmayan şeyleri temsil edebileceği düşünülür. Temsil etme kavramı felsefenin alt alanlarında yaygın bir şekilde kullanılan oldukça kritik kavramlarından biridir. Bir nesnenin (veya simgenin ) bir başka nesneyi yada durumu temsil etmesi farklı şekillerde gerçekleşebilir.

• Descartes ve onu izleyenlerin insan bilgisi konuusnda yaptığıu araştırmalar temsil epistemolojisi olarak bilinen ve düşünme ve sorgulama alanlarının açılmasına neden olmuştur.temsil Epistemolojinin en temel sorunu tahmin edilebileceği gibi bir öznenin kendi zihinsel durumlarından hareketle zihninin dışında kalan gerçekliğinin bilgisine nasıl ulaşabildiği ve zihninde oluşan temsillerin ve iddiaların gerçek bilgi olup olmadığı konusunda ne söylenebileceğidir.



JOHN LOCKE



• Lokhe felsefenin farklı alanlarında çok değerli katkılarında bulunmuş bir modern dönem düşünürüdür.lokhenin siyaset felsefesi konusunda ortaya koyduğu fikirler demokrası ve libaralizm gibi konularda temel rol oynamıştır.Epistemoloji konusuna gelince özellikle descartesle birlikte ortaya çıkan sorunsal bağlamında Lokhenin fikirlerinin son derece önemli bir yer tuttuğu genel olarak kabul gören bir düşüncedir.

TABULA RASA VE BİLGİNİN OLUŞUMU:

• Lokhe nin epistemolojik görüşünün felsefe tarihinde neden çok kritik bir öneme sahip olduğunu anlamaya çalışalım.Loche ye göre algılar olmaksızın ideaların oluşması olanaksızdır. Duyu verilerinin dünya bilgimizin tümünün temelinde yattığı ve bizim bilgi adını bverdiğimiz her bilişsel durumun o temele yaslanması gerektiği fikri Lokhe nin felsefeklerinin ana düşüncelerinden biridir. Öte yandan bizim 5 duyumuzun doğumla birlikte işlevsel duruma geldiği açıktır.

• Bu iki düşünce bir araya geldiğinde Lokhe nin insan zihnine ilişkin nasıl bir resim sunduğpu ortaya çıkar . Lokhe ye göre insan zihni doğum anında boş bir levha( Latincesi ile Tabular rasa) gibidir. Yaşadığımız deneyimler bu boş levhanın üzerine zaman içinde yazarlar ve böylece dünya bilgimiz birikimsel bir şekilde oluşur. Dünya bilgimizin en temelinde duyu algılarımızdan gelen idealar olsada insanlar bazı ideaları birleştirerek soyutluk derecesi çok yüksek olan idealar edinme kapasitesinede sahiptir.

• Lokhe hem ahlaki boyutta hemde kurumsal düzeyde doğuştan ideaların olamayacağını savlar. O halde bilgi tümüyle deneyim alanına aittir. Lokhe için insan bilgisi duyu algılarına dayanmakta ise ona göre 5 duyudan doğrudan gelen veriler kelimenin tam anlamıyla bilgi değildir. Bunun nedeni Lokhe göre bilginin duyu verileriyle karşılaştırıldığında üst düzey bir bilişsellik gerektirmesi ve ancak aklın karmaşık işlevleri sayesinde olanaklı olabilmesidir.

• Birincisi duyulardan gelen veriler bize dünya bilgimizin malzemesini sağlar ancak bunlar gerçek anlamda bilgi değillerdir. Duyulardan gelen veriler bizde yanlızca basit ideaların oluşmasına neden olurlar. İkinci olarak duyulardan gelen malzeme ,zihin içinde düşünsellik boyutunda işlenerek karmaşık dünya bilgisinin ortaya çıkmasına yol açar. Bunun sonucuda zihnimizde karmaşık ideların oluşmasıdır.

LOKHENİN ONTOLOJİSİ:

• Lokhe temel olarak 2 tip nitelik olduğunu savunur.

• Birincil nitelikler , maddesel gerçeklik içinde yer alan ve bizim zihnimizdede temsil edilebilen özelliklerdir. Örneğin bir nesnenin kapladığı uzam nesnenin fiziksel biçimi, kütlesi ve hareketi nesnenin kendisinde olan ve bizimde algısal olarak bilebileceğimiz niteliklerdir.

• Lokce bu niteliklerden ayrı olarak ikincil niteliklerden söz eder. İkincil nitelikler ise nesnelerin birincil nitelikleri nedeniyle bizim zihnimizde oluşan etkilerdir. Örnek vermek gerekirse renkler ve kokular bu sınıfa giren özelliklerdir.

• Biz dünyayı nitelikler yoluyla biliriz. Ancak doğal olarak niteliklerin hiçbir şeye tutunmadan evrende var olduklarını iddia etmek saçma olur. Locke a göre tikel bir nesne niteliklerden ve nitelikleri kendinde toplayan bir Tözsel zeminden oluşur. Örneğin bir gül çok sayıda niteliğin bir araya gelmesiyle oluşur. Şekil , büyüklük , ağırlık renk v.s. ancak nitelikler veya özellikler bir şeyin nitelikleri veya özellikleridir. Locke nitelikleri barındıran zemine Tözsel taban ( substratum) adını verir. İnsanlar epistemolojik açıdan yanlızca nitelikleri bilebilir. Tözsel taban ise bilgi nesnesi olabilecek bişey değildir.

Locke nin epistemolojisinin genel felsefi görünümü:

• Locke duyularımızdan gelen uyarımların bizim kontrolümüzün dışında olmasının bizim dünya bilgimizin nesnelliğine dair önemli bir işaret olduğunu düşünür. Duyumların kaynağının duyu organlarımızın kendileri olduğunu savlayamayız. Eğer olsaydı gözlerimiz karanlıkta görüntü yaratabilirdi. Bu gibi örneklerden Loche un çıkardığı sonuç duyu verilerinde kendini gösteren uyarımların zihnin dışındaki maddesel dünyadan geldiğidir.

• Locke Tanrının insanları bilme yeteneği ve ahlaki doğruları bulma kapasitesi ile yarattığı düşüncesindedir. Buna karşın bu bilginin klayda değer Epistemolojik sınırlarının olduğuda açıktır. Örneğil Locke göre eğer bir norm veya buyruk Tanrıdan geliyorsa o tartışmasız bir şekilde doğrudur. Ancak sorun bizim böyle bir buyruğun gerçekten tanrıdan geldiğini sınırlı bilişsel olanaklar dahilinde nasıl bilebileceğimizdir.

DAVİD HUME

• Felsefe tarihinde insan bilgisinin nesnel temellerine duyulan sağlam inanç konusunda en keskin eleştirel görüşü geliştiren ve sonuçtada en büyük epistemolojik yıkıma neden olan düşünür hume neden olmuştur.

Nesnelerin bağımsız varlığı sorunsalı :

• Hume ya göre algı sırasında karşımıza bir nesenenin çıktığı açıktır. Humenin deyimlerini kullanırsak bahçedeki limon ağacının zihinden bağımsız ve kesintisiz bir şekilde var olan bir nesne olduğunu düşünürüz. Hume ye göre bu düşünce her insanın son derece doğal olarak edindiği bir kanıdır. Ve bu anlamda böyle inançlara sahip olan öznelerin Epistemolojik anlamda bir kabahatleri olduğu söylenemez. Hume a göre bir nesnenin bağımsız ve süreklli olarak var olduğu konusundaki ideamızın kaynağı algının kendisi olamaz. Tek başına alındığında algı kesintiler içeren bir süreçtir. Gözlerini kapayan veya kulaklarını tıkayan bir insan için nesne algısal boyutta devamlılığını yitirir. Bir diğer olası seçenek algıladığımız nesnelerin ve niteliklerin bağımsız ve sürekli olarak var olduğu konusundaki fikrimizin veya bilgimizin insan aklının felsefi bir tarzda çalışması sonucu oluştuğunu söylemektir. Locke gibi felsefecilere göre biz dünyayı kendi zihinselliğimiz kapsamındaki idealar yoluyla kavrarız. Başka bir deyişle biz esas olarak zihnimizin içeriğini bile biliriz. Hume a ya göre bu yaklaşımın kaçırdığı nokta çocukların bile soyut akıl yürütmelerden habersiz olmalarına karşın nesnelerin bağımsız ve sürekli var olduklarına ilişkin bir ideaya sahip oldukları gerçeğidir. nesnelerin algıdan bağımsız ve sürekli var olma ideasının zihnimizde belirmesinin nedeni nedensellik ilkesi gibi soyut metafizik tezleri bilinçli bir şekilde uygulamamız olamaz.

• Hume ya göre sorunun doğru yanıtı imgelem veya imge oluşturma yetisidir. Nesnelerin sürekli varlığı ideası belli durumlarda zihnimizde oluşurken belli başka durumlarda oluşmamaktadır. Bir bebek bir nesneye ilk kez bahtığında ve ardından o nesne görsel alanından kaybolduğunda bebeğin nesnenin kesintisiz ve bağımsız bir şekilde var olmak fikrine hemen sahip olacağını düşünmeyiz. Sorunun yanıtı olgunun veya nesnenin tutarlı bir şekilde tekrarlanmasıdır. Bu türden bir ideaya veya inanca alışkanlık sonucu sahip olmamız anlaşılabilir ve kaçınnılmaz bir şeydir. Ancak Hume nın çarpıcı iddiası odurki belli tür algıların tekrarlandığı gerçeğinden nesnelerin zihnin dışındaki gerçek varlıksal durumlarına dair bir çıkarım yapmamız olanaksızdır.

Nesnelliğin deneyimci çözümlemesi ve Hum enin metafizik karşıtı duruşu:

• Humenin deneyimciliğinin ontolojik anlamda oldukça şüpheci sonuç doğurduğıu açıktır. Onun düşüncelerinin etkisinin en çarpıcı olarak görüldüğü felsefi konulardan biride nedensellik olgusudur.

• Göründüğü kadarıyla evrenimizde belli fiziksel nedenler her zaman belli fiziksel sonuçlara neden olur. Bu durum da bizim zihnimizden tamamen bağımsızdır,ve evrenin kuruluş yapısıyla ilgilidir. Hume bizim evrensel nedensellik düşüncesine sahip olmamızın arkaında düzenli tekrarların yattığını düşünür. Bizim dünyada var olduğunu sandığımız zorunluluk aslında zihnin alışkanlık sonucu belli bir etki ile belli bir tepkiyi ( sonucu) bağdaştırarak bir beklenti üretmesinden başka bişey değildir.

• Eğer Hum enin tezleri doğruysa metafizik bilgi olanaksızdır. Yani biz zihnimizin içeriksel sınırlarından sıyrılıp onlardan bağımsız bir tarzda gerçekliğe ilişkin bilgi iddialarında bulunamayız. Bu tür iddialarda bulunan metafizik kitapları onun çarpıcı sözleri ile ateşe atılmalıdır.

• Humenin fikirlerinin Locke un Epistemolojisi ile paralellik gösterdiği açıktır. Her iki düşünüre görede doğuştan getirdiğimiz hiçbir idea yoktur. Dünya bilgimizin tümü duyulardan gelen basit uyarılara ve onlardan türeyen daha karmaşık idealara dayanmak durumundadır.

• Ancak Hume Locke tan farklı olarak birincil niteliklerin varlığı veya substratum konusunda bir iddiada bulunamayacağımızı savlar. Sonuçta insanın bilgisel dünyası iki tür bilgi ile sınırlanmak duırumundadır. İlk olarak olgusal bilgiler bizim algı ve gözlem yoluyla edinebileceğimiz bilgisel durumlardır. Dünya bilgimizin çoğu bu tür bilgilerden oluşur.

• İkinci olarak ise bu bilgi parçaları ve idealar arasındaki ilişkilerşin sonucunda ortaya çıkan biçimsel bilgiler vardır. Mantık ve geometrinin sunduğu bilgiler bu tüğre girerler.

GEORGE BERKELEY:

İdeacılık ve deneyimcilik:

• Felsefi tartışmalarda bazan maddecilik ve materyalizm ile deneyimcilik ilintili kavramlar olarak kullanılır. Bu oldukça yanıltıcı bir uygulamadır. Maddecilik genel olarak var olanların yanlızca maddesel nesneler veya maddesel töz olduğunu zihinsel veya ruhsal Tözün olmadığını savlayan felsefi görüştür.

• Maddeciliğin tersi içine ideanın ve düşünsel unsurların girmediği bir varlıksal kesitin olamayacağı tezine karşılık gelir ve bu görüşe ideacılık adı verilir. ( bu akım için idealizm deyimide yaygın olarak kullanılır.) ideacılık var olanların temlde düşünsel veya zihinsel olduğunu savlayan metafizik görüştür.

• Berkeleyin görüşünü ilginç kılan bir nokta ,ontolojik anlamda ideacılığı ve epistemolojik açıdanda deneyimciliği açıkça savunmuş olmasıdır.

• Berkeleye göre maddesel tözün ve zihinden tamamen bağımsız maddesel nesnelerin varlığına inanan düşünürler(ve aslında gündelik yaşam içinde hepimiz) aslında farkında olmadan son derce çelişik bir görüşü ileri sürmektedir. Bizim algılarımıza sunulan ve zihnimizde temsil ettiğimiz her nesne algısal olarak duyumsanabilir bir nesnedir. Aksi halde onlar bizim için nesne olmazlardı . maddeciliğin iddeası ise nesnelerin duyulardan ve algısalsüreçlerden bağımsız olduğu yönündedir.

• Berkeleye göre , maddeci düşünürler nesnelerin nesnel varlığından söz ederken çelişik bir düşünce dile getirmektedir.

Var olmak algılanmaktır:

• Ona göre , bir idea yanlızca bir ideaya benzeyebilir. İdea zihinsellikten arınmış maddeyi temsil edemez. Düşünce, içinde düşünsel unsurlar olmayan varlığı ( maddeyi ) kavrayamaz. Berkeleyin meşhur ifadesiyle söylersek var olmak algılanmaktır. Belli bir anda hiç kimsenin algılamadığı taşlarıon ,ağaçların ve yıldızların var olmadığınımı söyleyeceğiz. Berkeley bu sağ duyuya aykırı görüşü savunuyor değildir. Ona göre, tanrı her an her nesneyi algılayabildiği için , tanrının algısının ontolojik güvencesinde nesnelerin kesintisiz var olduğunu söyleyebiliriz.

DENEYİMCİLİĞİN GENEL FELSEFİ DEĞERLENDİRMESİ:

• Deneyimcilerin büyük oranda Descartes ile başlayan bilgi sorunsalı üzerine eğildikleri ve o çerçevede fikir ürettikleri gözlemlenebilir. Descartes gibi usçular insan bilgisinin güvenirliliğine ilişkin fazlaca bir endişe duymazlarken deneyimciler bizim sınırlı bir bilişsel varlık olduğumuz gerçeği üzerine yoğunlaşmışlardır. Bunun doğal sonuçlarından biri , zihnimizin içeriğinden hareketle zihnin dışındaki gerçekliği bilmeye giden epistemolojik yolların kesinlikten uzak olması gerektiğinin ve hatta öylesi bir bilginin olanaklı olup olmadığının tartışmaya açık olduğunun ortaya çıkmasıdır.

• Deneyimcilik: insanın sahip olduğu tüm bilgilerin kökeninin temelde 5 duyu olduğunu savunur.

__________________
...
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
epistemoloji, Ünite5


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Epistemoloji Ünite-4 Dem` AÖF ders notlari 0 03 Ocak 2015 12:26
Epistemoloji Ünite-3 Dem` AÖF ders notlari 0 03 Ocak 2015 12:25
Epistemoloji Ünite-2 Dem` AÖF ders notlari 0 03 Ocak 2015 12:24
Epistemoloji Ünite-1 Dem` AÖF ders notlari 0 03 Ocak 2015 12:22
Epistemoloji PySSyCaT Felsefe 0 11 Kasım 2014 00:48