IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 26 Nisan 2012, 02:48   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Sofistik ilkçağ Şüphecileri




“Bilen” anlamına gelen sofist sözcüğü ilkçağda genellikle gezgin ögretmenlik yaparak yaşamlarını çok farklı mekanlarda geçiren düşünürlere verilen bir addır. Sofistler genelde kuşkucu bir yaklaşım içindedirler. İnsan sorununa geniş yer verdikleri düşünceleri; görelilikten bilinemezcilige kadar uzanır.

Protagoras’a (482-411) göre “İnsan her seyin ölçüsüdür, varolanların varlıklarının da; varolmayanların varolmadıklarının da.” Buna göre her şey için tam karşıt iki tez ileri sürülebilir. Gorgias (483-375) biraz daha ileri giderek; genel olarak varlık hakkında bilginin olanaksızlığını ileri sürer. Ona göre hiçbir şeyin varlığı kesin değildir. Varlık olsaydı bile onu bilmek olanaksızdır. Bir şekilde varlığı bilseydik bile bunu başkalarına bildiremezdik.

İLKÇAĞ İDEALİSTLERİ
Atina’da felsefe diğer şehirlerden çok farklı bir yol izler. Sokrates’le başlayan, Platon’la devam eden ve Aristoteles’le noktalanan idealist yaklaşımlar yalnızca kendi dönemlerinde değil, çok sonraları da etkili olmuştur. Bu düşünürlerin kurdukları ruhçu ve idealist yaklaşım özellikle de iki büyük dinin resmi görüşlerinin temelini oluşturmuştur. Hıristiyanların yanı sıra İslam dünyası da bu düşünürlere büyük önem vermiştir. Platonu EFLATUN olarak tanıyan İslam dünyası, Aristo için de BAŞÖĞRETMEN sıfatını kullanmıştır. Varlık hakkındaki düşünceleri idealist olan üçlünün bilginin kaynağı konusundaki yaklaşımları da akılcıdır. Akılcı öğreti bilginin kaynağının öznel ve aldatıcı olan duyu verileri olamayacağı görüşündedir. Akılcı öğreti herkes için geçerli olan gerçek bilgilere ancak akıl yolu ile ulaşabileceğimiz savındadır. Ancak kendi aralarında da iki farklı yaklaşım sergilerler. Birinci görüş (Sokrates ve Platon) bilgilerin doğuştan insan aklında hazır olduğunu; ikinci görüş (Aristoteles) ise doğuştan bilgilerin değil, bilgiyi elde etmede kullanılan akıl ilkelerinin doğuştan var olduğunu ileri sürer.

SOCRATES (Atina; 469-399) Socrates’e göre insanlara yeni bir sey öğretmek mümkün olmamaktadır. Böyle bir işe kalkışmak da saygın bir davranış değildir. Çünkü bilgiler insan aklında doğuştan vardır. Daha sonra bu bilgiden etkilenen, psikologlar çevresel öğrenme kuramlarını inşa etmişlerdir. Özellikle öğrenmenin alışkanlık (habitual) olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre latent (gizil) öğrenme bağları zaten organizmada doğuşta vardır. Tek yapılabilecek şey, tekrar, egzersiz yoluyla bu bağları açığa çıkararak kalıcı hale getirmektir. Bu kuramcılara göre, öğrenmede alışkanlık ve tekrar esastır.Yapılması gereken şey bilgileri ruhun derinliklerinden gün ışığına çıkartmaktır. Bunun yolu da karşılıklı konuşmadır diyalogdur. Uygun sorularla doğurtulamayacak bilgi yoktur. Sokrates diyalog konusunda kendine özgü ince-alaylı bir konuşma sanatı olan ironiyi geliştirmistir. “ Bir tek şey biliyorum, o da hiçbir şey bilmediğim.” diyerek yola çıkar. Bilgiyi arama serüveninde; konunun uzmanlarıyla, uzmanlık alanlarına giren konular üzerinde söyleşir. Bir yandan bilgiyi ararken diger yandan da bilgiye sahip olduklarını sananlarla ince ince dalga geçer, alay eder. Bu tavrının bedelini “Atina’nın Tanrılarına inanmamak ve gençleri baştan çıkarmak”la suçlandığı mahkemeden aldığı ölüm cezası ile ödemiştir. Mahkemede yaptıkları nedeniyle ceza değil ödül alması gerektiğini ileri sürmüştür. Mahkemenin verdiği ölüm cezasının da aslında ceza değil ödül olduğunu, çünkü ölümün sonsuz bir uyku veya bir başka dünyaya göç olduğunu; her iki durumda da ceza olamayacağını anlatmıştır.

Korkunun bilgisizlikten kaynaklandığını, sonuçlarını bildiğimiz durumlardan korkulmayacağını söyler. Ölüm cezasının infazını cellâtlara bırakmaz, kendisi uygular ve ögrencilerinin önünde ölür. Bu tavrı kuram-eylem bağlamı açısından tutarlı ancak trajik bir örnektir. Kendisini izleyen düşünürler üzerinde özellikle de ethik (ahlak felsefesi) yönünden oldukça etkili olmuştur. Ancak izleyenleri onun haz teorisini (Hedonizm) farklı biçimlerde yorumlayarak farklı dünya görüşlerine ulaşmışlardır. Sokrates’i en iyi anlayan ve en dogru yorumlayan, giderek de görüşlerini sistemli bir biçime sokan Platon’dur.

PLATON (427-347 Atina) Sokrates’in diyaloglarını yazıya geçirmiştir. O öldükten sonra da yapıtlarında Sokrates’i konuşturmaya devam etmiştir. Platon düşüncelerini Akademia adını verdiği okulunda geliştirmiştir. Sokrates’te dağınık olan idealist anlayışları sistemli bir dünya görüşü haline getirmiştir. Platon’a göre iki ayrı dünya bulunmaktadır. Bunlardan birincisi “idea”larin evrenidir. İdea’lar düşünsel varlıklardır, nesnellik taşımazlar. Ancak gerçektirler. Her İdea’dan bir tane vardır. Hem tek hem de gerçek olan idea’ların bilgisi de tek ve gerçektir. Ancak idea’ları duyu organlarıyla kavramak olanaksızdır. Onlari bilgisine ancak akıl yolu ile ulaşabiliriz. Platon bu bilgilere “episteme”, “sophia” (gerçek bilgi) adını verir.Bu bilginin pesine düşen insan da gerçek bilginin dostu olan filo-sophia yani filzoftur.Gerçek bilgiyi sağlayan disiplinde felsefedir. İkinci evren ise şu an içinde yaşadığımız “fenomen”ler evrenidir. Fenomenler idea’ların gölgeleridir. Fenomenler evreni nesneldir. Ancak gerçeklikten yoksundur. O bir yanılsamadır (İllizyondur). Sanal bir evrendir. İdea’ların fenomenler evreninde birden çok gölgesi yani yansımaları vardır. Gölgelerin hiç biri tam olarak idea’ları yansıtamazlar. Bir fenomen (gölge) idea’sına ne kadar benzerse o kadar o “şey” olur. Varlık dışı nitelik kazanır.Fenomenler duyu organları ile kavranırlar. Biz onlar hakkında bu yolla bilgi sahibi olabiliriz. Ancak bu bilgiler fenomenler evreni gibi “tek”likten ve “gerçek”likten yoksundurlar. Doxa (sani bilgisi) adını verdigi bu bilgilerin peşinde koşan ve ideaların farkında olmayan kişilere sani dostu anlamına gelen filo-dox adını kullanmıştır. Platona göre insan ruh olarak idea’lar evreninde yaşar. Bu nedenle de idea’lar bilgilere ruh olarak sahiptir. Ancak insan zaman zaman bir beden içinde fenomenler evrenine ulaşabilmektedir. Fenomenler dünyasında yaşarken idea’ları unutur. Fenomenlerin aldatıcı bilgileri peşine düşer. Filodox olur. İçlerinden bazıları ise idea’ların bilgisini akılları aracılığı ile anımsarlar ve gerçek bilgilerin peşine giderler. Filozof olurlar. O zaman kısaca, belirtmek gerekirse gerçek bilgiye sadece filozoflar ulaşabilmektedirler.

ARISTOTELES (384-322 Atina) Ögretmeni Platon’un düsüncelerine katılmadığı için, yetiştiği okula yani Akademia’ya yönetici olmayı kabul etmeyip, kendi okulunu, Lyceum’u (lise) açmıştır.

Pek çok kitabının yanı sıra ; doğru düşünmenin yollarını açıkladığı Organon (Alet) adlı kitabı ile de kendi adıyla anılan Klasik Mantık’ın kurucusu olmuştur. Felsefe alanında olduğu kadar bilimsel çalışmalarıyla da önemli olan Aristoteles, ontolojik anlayışını Fizik kitabının ardından yazdığı ve adını Fizikten Sonra olarak koyduğu Metafizik kitabında ortaya koymuştur. O günden bu yana da metafizik kavramı doğaüstü anlamında kullanılmaktadır. Ona göre iki ayrı evren yoktur. Tek evren vardır. Nesnel olanla gerçek olan ayrı şeyler değildir. Ancak var oluş, iki farklı özün değişik oranlarda birleşmesiyle gerçekleşmektedir. Var oluş form (salt biçim) ile hyle’in (salt madde) birleşmesidir. Saf madde biçim almaksızın var olamaz. O ancak bir olanaktır, var değildir. Var olabilmesi için mutlaka form alması gerekir. Varlığın en basit biçimi cansız maddedir. Form Hyle’ye şekil, renk, koku gibi temel, basit özellikler vererek onu oluşturur. Varlığın ikinci aşaması bitkilerdir. Bitkiler kendinden önceki varlık tabakasının – cansız maddelerin- tüm özelliklerini taşımanın yanı sıra, özümseme yapma ve benzerini yaratarak çoğalma gibi özelliklere sahiptirler. Bitkiler daha fazla form alarak bu fazla özelliklere sahip olmuşlardır. Varlık tabakalarının üçüncüsü hayvanlardır. Hayvanlar bitkilerden daha fazla form sahibi olduklari için onlardan daha mükemmeldirler ve onlarda bulunmayan duyumsama ve yer degiştirme özellikleri vardır. Hayvanlar üstünde yer alan son varlık tabakası, insanlardır. İnsan akıl sahibi olma özelliği ile diğer varlıklardan ayrılır. İnsan aklı doğuştan sahip olduğu akıl ilkeleri ile algı sürecinden edindiği malzemeleri işleyerek, sahip olduğu, edindiği,duyum süreçlerini bilgi haline getirir. Bu işlemi yaparken de mantık kuralları ile davrandığı oranda doğru bilgilere ulaşabilir. Ancak Aristoteles tüm insanların bu yeteneklere sahip olmadığını söyler. Çünkü insanlar da tıpkı kendinden önceki tabakalar gibi kendi içinde farklı tabakalara sahiptir. İnsanların en alt basamağını kadınlar oluştururlar ve onlar aklın ilkelerine sahip değildirler. Onların üstünde yer alan köylü ve köle erkekler de tıpkı kadınlar gibi akıl ilkelerinden yoksun olarak dünyaya gelirler. Bu nedenle onlar da kadınlar gibi doğru düşünme yeteneğinden yoksundurlar. Varlık tabakalarının dışında form tek başına bulunmaktadır. Bu hal en yetkin haldir. Salt biçim Tanrıdır.Öte yandan İslam Felsefesi, gerçeğin sadece Tanrı katında olduğunu belirterek, ilk çağ maddeci Filozofları ile benzeşmektedir. Gerçek bilgilere sadece Tanrı isterse ulaşılabilmektedir. Bu hususa ilişki Südur yani boşluğa doğmayı ileri sürmektedirler. Bu konuda İslam düşünürleri İnsanın Tanrısal niteliklere sahip olduğunu belirtebilmektedirler. Bir grup ise bu hoşgörülü yaklaşımdan sıyrılmıştır. İşte Hallacı Mansur, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli ve Mevlanayı söz konusu, sevgi ve hoşgörü ortamında bulmaktayız. Bunun dışında kalanlar, kesinkes Tanrının, insanı yarattığını va arada hiç bir zaman kapanmayacak farklılık bulunduğunu söylemektedirler.

Daha da ileri giderek, bütün Panteistleri dinsizlikle suçlamaktadırlar. Özetle İslamda, varlık sahibi de, hikmet sahibi de Tanrıdır.

Prof. Dr. İsmail Özçelik
alıntı






 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
ilkçağ, sofistik, Şüphecileri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Romalıların ilkçağ felsefesine katkısı nedir? Kalemzede Felsefe 0 04 Ekim 2011 22:44
Ilkçağ filozoflarında varlık anlayışı PopSy Felsefe 0 24 Mart 2009 23:08