IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Konuyu Değerlendir Stil
Alt 24 Kasım 2014, 10:06   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
deyimler ve öyküleri 6




15-*Ölme Eşeğim Ölme Yaz Gelsin De Yonca Bitsin**Şimdi gerekli olan şey, gelecekte temin edilebilir. O zamana kadar kim öle, kim kala. Belki de ileride hiçbir işe yaramaz. Bu deyim umutsuz bir beklentiyi anlatır.İnsanları boş, gerçekleşmeyecek umutlarla oyalamamak lazım. İnsanın ömrü beklemekle geçer. Zamanımızı ve emeğimizi gerçekleşmeyecek umutlar için harcamamalıyız.Bu hikâyenin de kaynağı yine Nasreddin Hoca.Memlekette bir sene kıtlık olmuş; arpa, buğday kalmamış. Kış da gelip çatmış. Nasreddin Hoca, eşeğinin her gün arpasını azaltmaya ve hayvanın günlük payından kesmeye mecbur kalmış. Her gün birer parmak eksilen arpa, son zamanlarda iyice azalmış. Hoca hayvana yem verirken onunla konuşur gibi yaparmış; “Aman benim emektar eşeğim, sakın açlıktan ölme. Senin için on dönüm yonca ektirdim. Hele bir bahar gelsin, hepsi de senin olacak, bol bol yonca yiyeceksin. Yalnız şimdi biraz tasarruf etmemiz lazım.” deyip, arpayı günden güne azaltırmış.Buna alışamayan eşek günden güne zayıflamış, iskeleti çıkmış ve bir sabah Hoca, ahıra girince eşeğin ölüsüyle karşılaşmış, “Vah zavallı eşeğim vah… Tam tasarrufa alışmıştın ama ecel sana zaman tanımadı. Yemyeşil yoncalara hasret gittin.” demiş.

16-Eşek Sudan Gelinceye Kadar Dövmek**

Adamakıllı dövmek anlamında kullanılan bir deyim.)Balkan Harbi sıralarında cephedeki bir askeri birlikte su ihtiyacını her bölüğün saka neferleri temin ederdi.O zamanlar, mekkare katırlarından başka adına karanfil kolu denilen, merkepli nakliye kolları da vardı. Her bölüğe de bir merkep tahsis edilmiş. Saka neferleri bu eşeklere yükledikleri fıçılarla, ordugâha yarım saat uzaklıktaki bir pınardan su taşırlarmış.Bölüklerden birisinin saka neferi çok saf ve tembel imiş. Bir gün pınar başında yatmış, uyumuş. Eşek de çimenler üzerinde otlarken uzaklara gitmiş.Uyandığı zaman akşam olmak üzere imiş. Merkebi aramış, bulamamış. Koşarak bölüğe gelmiş. Susuzluktan kıvranan bölüğün çavuş ve onbaşıları sakayı yakaladıkları gibi, bölük kumandanı alaylı yüzbaşının karşısına çıkarmışlar.Çok sert ve aksi bir adam olan yüzbaşı saka neferini sorguya çekmiş. Neticede uyuduğunu ve eşeğini kaçırdığını öğrenince, hemen etrafa atlılar çıkarıp eşeği aratmaya göndermiş. Sakayı da çadırın direğine bağlayıp başlamış dayak atmaya. Can acısı ile avaz avaz bağıran saka:-Aman yüzbaşım, ölüyorum, bir daha uyumayacağım. Artık dövme! diye yalvardıkça, yüzbaşı:-Acele etme, daha eşek bulunamadı. Eşek sudan gelinceye kadar dayak yiyeceksin ki bir daha eşeğine sahip olup, muharebe yerinde, vazife başında uyumayacaksın… demiş.

17-Eli Kulağında

*

(Hemen, az sonra beklenen işler için kullanılan bir deyim.)İslamiyet’in ilk yıllarında ezan okunurken. Mekkeli müşrikler(inanmayanlar) alay ettikleri ve okuyanı şaşırttıkları için, ilk müezzin Bilal Habeşi, elleri ile kulaklarını tıkayarak okurdu. Birisi yanındakine, ‘Ezan okundu mu?’ diye sorduğu zaman, eğer ezan çok yakın ise, diğeri şöyle cevap verir:’Hayır okunmadı ama, eli kulağında’ Olması çok yakın işler için hemen, eli kulağında gibi sözlerin kullanılması buradan kalmıştır.*18-Eline Su Dökemez*(İki kişiyi karşılaştırırken, daha önemsiz, değersiz, yeteneksiz, geri gördüğümüz kişi için, ‘ötekinin eline su bile dökemez deyimini kullanırız.Eskiden, namaz abdesti alınırken, abdest alan kişi, bir usta ise, çırakları, kalfaları, Medrese hocası ise mollaları, öğretmen ise öğrencileri, eline ibrikle su dökerek abdest almasına yardımcı olurlardı.Böyle önemli bir kişinin eline, yolu yordamınca, ibrikten su dökmek için, o kişiye biraz yakın olmak, onun yanında iyi kötü bir yer almış bulunmak gerekirdi. Yoksa her önüne gelenin yapacağı iş değildi.İşte bu nedenle, iki değerli kişi ölçülürken, bilgisi, yeteneği, zekası daha az olan için, bu deyim kullanılır.19- Pabucu Dama Atılmak*Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın, malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu. Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten pabucu dama atılmış oluyordu.*

19-Yağma Hasan’ın Böreği**

Hakkı olanın da olmayanın da kolayca faydalandığı, sahipsiz hiç kimsenin korumadığı mal mülk kaynağı.Hiç kimse hak etmediği bir şeye el sürmemelidir. Alın teriyle sağlanan kazanç kutsaldır. Kısa yoldan zengin olmak isteyen köşe dönücüler hak hukuk tanımazlar. Bunlar emek ve alın teri hırsızlarıdır.Fatih’in Gebze’de ölümü (1481) nden sonra İstanbul’da kıyamet kopmuş, zaten fırsat bekleyen asi yeniçeriler de İstanbul’a dağılmışlar. Kimse canından ve malından emin değilmiş. Yağmacı yeniçeriler, önce kendilerini aldatan sadrazam Karamani Mehmet Paşa’yı parçalayıp konağını yağmalamışlar. Daha sonra şehirdeki zenginlerin konaklarına hücum edip her tarafı talan etmişler. Zengin Yahudilerin oturdukları semtlere akın eden zorbalar büyük yağmalar yapmışlar.Bu sırada Hasan adlı bir yeniçerinin işlettiği börekçi dükkânını da yağma eden yeniçeriler, işin aslını öğrenince, “Oldu bir kere, Yağma Hasan’ın böreğidir.” diye, börekleri yemeye devam etmişler.

21 İpsiz Sapsız

*

Şimdi olduğu gibi eskiden de Anadolu’dan İstanbul’a çalışmak üzere adamlar gelir,bunların çoğu da herhangi bir mesleğe sahip olmadıkların dan ya hamallıkla, yahut kazma kürekle çalışarak işe başlarlarmış.Bunların içinden öyleleri olurmuş ki hamallık yapmak için de ne bir kazma veya kürekleri bulunurmuş.Bir ip veya tutacak bir sap sahibi olmayan bu kişiler için söylenen ipsiz sapsız deyimi de yaramayan adamlar hakkında tahkir anlamında kullanılmıştır.

22 Dağdan Gelip Bağdakini Kovmak

*

Hakkı olmadığı hâlde emek verilen bir yeri, bir işi sahiplerinden zorla almaya çalışmak.Emek kutsaldır. Herkesin emeğine saygı göstermeli, kimsenin hakkını haksız yere elinden almamalıdır. Bir şeyi hak etmek için alınlar terlemeli, emek verilmelidir.Köylünün biri kendine ekecek bir saha açmak için dağdaki fundalık ve çalıları söküp temizliyormuş. Ayrık otu gibi çabuk üreyip etrafı kaplayan otları da söküp söküp atmış. Bu ayrık otlarından biri arazinin eğiminden olsa gerek, çok bakımlı bir bağın içine düşmüş. Bağ sahibi de bunu önemsememiş. Fakat bir de bakmış ki bağının her tarafının ayrık otlarıyla dolduğunu görmüş. Bir sürü işçi tutarak bağını bu ayrık otlarından temizlemiş, iyice masrafa girmiş. Toprağın derinliklerine salkım saçak kök salan bu ayrık otlarını temizletirken kendi kendine şöyle mırıldanmış, “Dağdan geldiniz, bağdaki asmalarımı kovmaya kalktınız. Öyle yağma yok!”

23 Mürekkep Yalamak

*

Uzun yıllar tahsil görmüş, ilim öğrenmiş kişiler hakkında “mürekkep yalamış” denir. Bu deyim bize matbaadan evvelki zamanların elyazması kitapları ve hattatları, yahut müstensihlerin yadigarıdır.El yazması kitapların sayfaları hazırlanırken pürüzleri kaybolsun ve kalemin kayganlığı sağlanssın diye parşömenlerin üzeri aher denilen bir tür sıvı ile cilalanır ardın da mühürlenirmiş. Aher, yumurt akı ve nişasta ile hazırlanan muhallebi kıvamında bir hamule olup kağıt üzerinde bir tabaka oluşturur. Kitap kurtlarının pek sevdiği aher, aslında suyu görünce hemen erir. Aherlerin bu özelliğinden dolayı eski zmanların hattatları yahut kopya usulü kitap çoğaltan zenaatkarları (müstensihler), bir hata yaptıkları vakit onu silmek için (mürekkep silgisi henüz icad edilmemiştir) serçe parmaklarının ucunu ağızlarında ıslatıp hatalı harf veya kelimenin üzerine sürerler, böylece zemindeki aher dağılır ve aherle birlikte hata da kendiliğinden kaybolup gidermiş. Bazen bütün bir cümlenin silinmesi gerektiğinde aynı işlemitekrarlamak gerekir, hattatın serçe parmağına gelen mürekkep ister istemez diline geçer, böylece hattat mürekkebi yalamış olur.Mürekkep bezir isinden hazırlandığı için suda çözülmesi tabidir. Bu yüzden el yazması eserler asla su ve türevleri ile temas ettirilmez. Ancak kitap henüz yazılma aşamasındayken mürekkebin bu özelliği hattatların işine yarar, gerek divitlerin ucunda kalan mürekkep lekelerini gidermek ve temizlemek, gerekse sayfaya küçük bir tırfil yahut imla koymak için diviti tekrar mürekkebe bandırarak israf etmek yerine ucunu dillerine değdirir ve oradaki mürekkebin çözülüp kullanılmasını sağlarlarmış. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Bu durumda da dillerinin mürekkep olması, yani mürekkebi yalamış olmaları kaçınılmazdır. Sonuçta eskiler, bir insanın yaladığı mürekkep miktarca ilminin ziyadeleştiğini varsayarlar ve okuma yazma bilenlerin pek az olduğu çağlarda azıcık da olsa mürekkep yalamış olmayı toplum içinde saygı alameti olarak alırlarmış.

24 Aklı Kesmek

Deyiminin kullanıldığı söz gelişi
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
ir işe girişmeden önce, onu yapmak akıl gücünün ve kabiliyetlerinin elverişli olup olmadığını tartmak, yollamak ve hesaplamak gerektiğini belirtmek için söylenen bir deyim.Bu ünlü tâbirin hikâyesi şöyledir
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
ilindiği gibi, Halk arasında Lokman Hekim diye ün salan meşhur bilgin ve filozof İbni Sina (Ebu Al’i Hüsyeyin) -980-1037 aslen Belh şehrinin yerleşmiş bir Türk ailesinin çocuğudur.Samani Devletinin başkenti olan Buhara yakınlarındaki Afşan kasabasında doğdu. On yaşında Kur’anı ezberledi, 18 yaşına kadar devrinin bütün bilimlerini okuyup en yüksek dereceyi buldu. En çok Tıp dalına merak etti, tıpla uğraştı.Yüzden fazla eseri olup Doğu ve Batı dillerinin hepsine tercüme edilmiştir. Eserlerin pek çoğu: Tıp, Fizik ve Astronomiye aittir. İbni Sina, tahsil hayatının ilk çağlarında (Riyaziye) denilen Matematik derslerim pek kavrayamamıştı. Bir türlü aklı eriniyordu.Bir gün kırda gezerken bir kuyu gördü. Kuyunun ağzında mermerden oyulmuş, çember şeklinde bir bile¬zik vardı, kuyu ağzının büyüklüğüne göre yapılmış ve konulmuş olan bu taşa dikkatle baktı, mermer bileziğin iç tarafları, kova ipinin sürtüşmesiyle sanki oluk oluk oyulmuş ve kesilmiş gibiydi. Kovanın bağlı bulunduğu urgan, kuyu dibine her iniş ve çıkışta bu mermere sürte sürte onu aşındırmış ve nerede ise kesecek kadar derin oluklar vücuda getirmişti… Büyük bilgin daha çocuk yaşta idi, fakat bu olay ona çok tesir etmişti.Derin derin düşündü ve şöyle dedi:-Urgan gibi yumuşak bir cisim nasıl oluyor da Mermer gibi en sert ve çetin bir taşı böyle kesiyordu? demek ki herhangi.bir işte azmetmek, çaba harcamak, sabır, sebat ve direniş göstermek başarının temeliydi.Urgan mermeri nasıl kesmiş ise, benim aklım da matematik derslerini aynı şekilde ve zaman harcayarak kesebilir.O günden sonra Matematik derslerine büyük bir sebat ve dikkale sarıldı ve sonunda muvaffak olup eserler yazdı.Dilimizdeki: (Aklın kesiyor mu?) deyiminin kökü bu olaydan geldiği söylenmektedir.

__________________
Yürürken başımın yerde olması sizi rahatsız etmesin.Benim tek derdim; yere düşen edebinize takılmamak..
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
6, deyimler, ve, Öyküleri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Var
Mesaj Yazma Yetkiniz Var
Eklenti Yükleme Yetkiniz Var
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
deyimler ve öyküleri 5 ( vücut ile alakali ) Vesaire Atasözleri ve Deyimler 0 24 Kasım 2014 09:54
deyimler ve öyküleri 4 Vesaire Atasözleri ve Deyimler 0 24 Kasım 2014 09:46
deyimler ve öyküleri 3 Vesaire Atasözleri ve Deyimler 0 24 Kasım 2014 09:42
deyimler ve öyküleri 2 Vesaire Atasözleri ve Deyimler 0 24 Kasım 2014 09:33
deyimler ve öyküleri 1 Vesaire Atasözleri ve Deyimler 0 24 Kasım 2014 09:29