19 Aralık 2015, 22:39 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları Y harfi ile başlayan deyimler ve anlamları Yabana atmak (bir şeyi) : Onu önemsememek, önemsiz görmek. Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: “Ya buranın koşulları na uyup çalışırsın ya da buradan gidersin.” anlamında, tehdit yollu söylenir. Ya dayak (sopa) yememiş, ya sayı bilmiyor: Özellikle parayla ilgili bir konuda aşın bir görüş belirten kimsenin bu durumu için söylenir. Ya devlet başa, ya kuzgun leşe : “Öyle bir işe girişiyorum ki ya başa rırım ya da yok olur giderim.” anlamında. Yağ bağlamak : -1. Semirmek, şişmanlamak. -2. İçi rahatlamak, sevin mek. Yağcılık etmek (birine) : Ona dalkavukluk etmek, onun hoşuna gide cek sözler söylemek: Yağ çekmek (birine): Çıkan İçin karşısındakine hep güzel şeyler söy lemek, onu pohpohlamak. Yağ döksen yalanır : Çok temiz, tertemiz bir (yer). Yağ gibi kaymak (gitmek) : (Taşıt, araba) Aksamadan, sarsılmadan hızla gitmek. Yağlayıp ballamak : Abartılı biçimde-anlatarak övmek. Yağlı balfı olmak (biriyle): Onunla ilişkileri çok iyi olmak (Kars. Arala rından su sızmamak.) Yağlt kapı: Çalıştırdığı kişilere hak ettiğinden çok para veren, maddi yardımda bulunan aile ya da kuruluş. Yağlı kuyruk: Kolay ve bol kazanç sağlanabilecek kişi ya da yer. Yağlı müşteri: Para harcamaktan çekinmeyen, çok alışveriş yapan müşteri. Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulmak, çok satılmak Yağma Hasana’ın böreği: Hakkı olmayan kişilerin bile üşüşüp yarar landıkları şey için kullanılır. Yağma yok : “öyle şey olmaz, öyle yapamazsın, kimse razı olmaz, anlamında. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak : Güç bir durumdan kurtula yım derken daha kötüsüyle karşılaşmak. Yağ tulumu : (Şaka yollu) Çok şişman kimse. . Ya yerrû ya merrü : Tehlikeli, zor bir işi yaparken her şeyi göze ala rak, ‘Ne olursa otsun.” diye düşünüp karar vererek. Yahudi pazarlığı: Alta ile sabanın kendi akarlarının düşünerek kıyası ya yaptığı, çekişmeli pazarlık Ya huyundan ya suyundan : ‘Az ya da çok, şöyle ya da böyte çevre sindekilerden, ilişkisi olanlardan etkilendiği bir gerçek.” anlamında. Yaka bir tarafta, paça bir tarafta: Kılığı kıyafeti dağınık ve düzensiz kimsenin bu durumu için söylenir. Yaka paça: Onu hiç itiraz dinlemeden, zorla; apar topar. Yakası açılmadık : Kimsenin bilip kullanmadığı (küfür, açık saçık söz). Yakasına asılmak (sarılmak, yapışmak) : Hesap sormak ya da istedi ğini almak için bir kimseyi sürekli rahatsız ötmek. (Kars. Ensesine yapışmak.) Yakasını bırakmamak : İstediğini alıncaya dek ısrar etmek; peşini bı rakmamak. Yakasını kaptırmak (bir şeye, birine): Kendisini bir şeyden, bir kim seden kurtaramamak. Yakasını kurtarmak (bir şeyden, bîrinden) : Kötü bir işten ya da sıkı a bir kimseden kurtulmak. Yaka silkmek (birinden): Ondan bıkıp usanmak, yakınmak, şikâyet etmek. Yakayı ele vermek : Kaçamayıp yakalanmak, ele geçmek. Yakayı kurtarmak (sıyrılmak): İstemediği halde bulunduğu bir yer den, tehlikeli bir isten, yapışkan birinden kurtulmak. Yakışık almak .(almamak) : Bir davranış yerinde bir şey olmak (olma mak), uygun düşmek (düşmemek). Yalan atmak (kıvırmak) : Yalan söylemek. Yalancı çıkmak: -1. İstemeyerek, bilmeyerek yalan söylemiş olmak, ya da verdiği sözü tutamamak -2. Yalancılığı ortaya çıkmak. Yalancı pehlivan : (Alay yollu) Kendini büyük işler başaracakmış gibi gösteren ama hiçbir iş yapmayan (kimse). Yalan çıkmak : Bir haberin , sözün yalan olduğu anlaşılmak. Yalancısı olmak (birinin) : Bir yalanı başkasından duyarak söylemiş olmak. Yalan dolan : Yalan, dalavere, hile. Yalan dünya : Geçici, ölümlü dünya ; bu dünya. Yalan kıvırmak : bk. Yalan atmak. Yalan yanlış : Gerçekle ilgisi olmayan, yanlış bilgilerle dolu. Yalan yere yemin etmek : Yalanı yeminle pekiştirmek Yalınayak başı kabak : Üstte başka bir şey olmadan, çok perişan bir kılıkta. Yalpa vurmak: Sağa sola sallanarak yürümek. Yalvarıp yakarmak: Çok yalvarmak. Yalvar yakar olmak : Çok yalvarmak. Yama gibi durmak : Bulunduğu yere hiç uygun olmamak, eklendiği belli olmak, sırıtmak Yama küçük ama delik büyük: “İhtiyaç ya da zarar çok, ama bunu karşılayacak olanaklar az.” anlamında. Yamalı bohça : Birbirine uymayan, tutarsız, uyarsız. Yama vurmak : Delik, yırtık bir şeyi yama ile Onarmak Yana çıkmak (birinden) : Ona desteklemek; onun tarafından çıkmak, ona arka çıkmak Yanağından kan damlamak : Çok sağlıklı olduğu yüzünün renginden anlaşılmak; yüzünden kan damlamak. Yan bakmak (birine): Ona kötü amaçlarla bakmak, onun hakkında kötü düşünmek Yan basmak (bir işte) : -1. Aldanmak -2. Kaypak davranmak, Oyun bozanlık etmek Yan çizmek : Bir işi yapmaktan kaçınmak Yandan çarklı: -1. Kollarını çok sallayarak ya da bir omzu düşük ola rak yürüyen (kimse). -2. Şekeri yanına konmuş (kahve). -3. Çok ağır giden taşıt. Yandım Allah çağırmak : Çok sıkıntılı durumda olmak. Yan gelip yatmak: Yapılması gereken işleri bırakarak rahatına bak mak. Yangına körükle gitmek : -1. Olumsuz bir durumu daha da abartmak. -2. Kışkırtıcı bir tutum takınmak Yangından mal kaçırır gibi: Telaşla, ivedilikle ve herkesten gizleme ye çalışarak; gümrükten mal kaçırır gibi. Yangın yerine dönmek (bir yer) : Orası karmakarışık, dağınık bir du ruma gelmek. Yan gözle (bakmak) : Sezdirmeden, göz ucuyla (bakmak). Yanı başında : Çok yakınında. Yanık ses : İçe dokunan, dokunaklı ses. Yanına bırakmamak (koymamak) (birinin, bir davranışını) : Birinin ters bir davranışına muhakkak cevap vermek, ondan öç almak iste mek. Yanına (kâr) kalmak: Yaptığı kötülükler cezasız kalmak, kendisinden öç alınmamak Yanına (salavatla) varılmaz: -1. Çok pahalı olan. -2. Öikeli, ters (in san). Yanından bile geçmemiş : O şeyle hiçbir ilgisi, benzerliği yok.’ mında. Yanıp tutuşmak (biri, bir fay için): -1. Bîrini ya da bir ş«yi çok sevmek. -2. Bir şayi alda etmek iğin çabalamak, alda edarne de çok üzülmek Yanıp yakılmak : Sızlanmak, şikâyet etmek. Yanı sıra : Kendisiyle birlikte, yanında, berat»inde. Yan tutmak : Taraflardan biini benimseyip desteklemek, tarafsız ka” matnak; taraf tutmak. Yan yan bakmak : Öfkeyle, düşmanca duygularla bakmak. Yaprak dökümü : -1. Sonbahar. -2. Yakından tanıdıklarımızın kısa süreli aralıklarla ölmeleri olayı. -3. Ailenin dağılması. Yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek: bk. Ettiği hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek. Yaradana sığınıp : Bütün gücünü toplayarak, olanca gücüyle. Yarasını deşmek : Acısını tazelemek dertlerini anımsatarak üzülmek’ ne yol açmak. Yaraya merhem olmak (bir şey) : O şey zamanla bir gereksinme/ karşılamak Yaraya tuz biber ekmek : Acıyı sıkıntıyı artırıcı davranışta bulunmak. Yar etmemek (birini, bîr şeyi birine): O şeyin, onun olmasına iz’n vermemek. Yarım ağız(la) : İstemeye istemeye, isteksiz bir biçimde. Yarım akıllı: Aptal, sağlıklı düşünmeyen (kimse). Yarım yamalak : Eksik, kusurlu, üstünkörü (biçimde). Yarım porsiyon : Ufak tefek, çelimsiz (kimse). Yarından tezi yok: Gecikmeden, en kısa zamanda. Yarın öbür gün : Yakın bir gelecekte. Yarı yolda bırakmak (birini): -1. Ona yapılan yardımı, elverişsiz ve zamanda kesmek. -2. Birlikte girişilen, yapılan bir işten, o iş henüz P1″ trilmeden ayrılmak. Yâr olmamak (bir şey, biri, birine): O şey onun işine yaramam hayrı dokunmamak Ya sabır çekmek: Bir sıkıntıya, üzücü bir duruma tepki göstermem0* ye çalışmak, buna katlanmak. Yasak savmak (biri) (bîr şey): -1. Bir şeyi hatır için, gönülsüz olarak yapmak. -2. Bir şey, bir gereksinmeyi o an için karşılamak. Yas tutmak : -1. Çok Ü2ülmek -2: Üzüldüğünü davranışlarıyla belli 0t” mek; matem tutmak. Yaşamınason vermek: -1. İntihar etmek kendini öldürmek; hayatına son vermek.-2. Kapatmak. Yaşı benzemesin: “Bu onun gibi aynı yaşta ötmesin.” anlamında birin den söz ederken kullanılır. , Yaşı ne başı ne? : O daha küçük bu işi yapmaya ne yaşı ne de tec rübesi yeterlidir.” anlamında. Yaşım başını almış (yaşh başlı): Oldukça ileri yaşta olan, olgunlaş mış (kimse). Yaş ilerlemek: Yaşlanmak, ihtiyarlamak. . Yaşlı başlı: bk. Yaşını başını almış. ..-.:¦ Yaş tahtaya (yer«) basmak: Aldanmak, aldatılmak. Yatağa bağlamak (hastalık, birini): Hastalık onu kalkamayacak denli etkilemek Yatağa (yataklara) düşmek : Hasta olup yatmak yatak hastası ol mak Yatağına girmek: Biriyle cinsel ilişki kurmak Yataklık etmek (birine) : Suçluyu gizlice barındırmak ona yardım et mek Yatak yorgan yatmak: Ağır hasta olmak; yorgan döşek yatmak. Yatık kalkıp : Her zaman, hep. Yatıp kalkmak (biriyle): -1. Orada barınmak -2. Onunla cinsel ilişki de bulunmak Yavaş gel (ol): ‘Abartma, o denli yüksekten atma!” anlamında uyan sözü. Yavaştan almak : -1. Yumuşak davranmak; alttan almak. -2. İşi gere ken süreden önce yapıp bitirme konusunda çaba harcamamak Yaya kalmak: -1. İstediğini yapamaz duruma düşmek -2. Yardtmasız kalmak Yaygarayı basmak (yaygara koparmak) : Bağırıp çağırmak Yaz boz tahtasına çevirmek (bir şeyi) : Onunla ilgili birbirini tutma yan kararlar almak Yazık etmek (bir şeye, birine): Ona zarar vermek onun hiç bir işe yaramaz duruma gelmesine yol açmak Yazık olmak (bir şeye, birine) : Ona zarar verilmek; boşa gitmek. Yazıklar olsun : “Yaptığın bu şeyden ötürü seni şiddetle kınıyorum.’ an lamında. Yazıya dökmek (bir şeyi): Onu yazı ile anlatmak Yedi düvelle barışık : Hemen herkesle çabuk dost dan, iyi geçinen (kimse). Yediği naneye bak!: “Yaptığı şu ters, uygunsuz işe bak!” anlamında şaşma, öfke belirtir. Yedi iklim dört bucak : Dünyanın her yanı. Yedi kat yabancı: Akraba, hısım, tanıdık gibi yakınlığı bulunmayan (kimse). Yedi kubbeli hamam kurmak: Gerçekleşmesi güç hayaller kurmak Yedirip içirmek ; Beslemek; banndırmak. Yedisinden yetmişine (yediden yetmişe) kadar: Büyük küçük her kes. Yeğ tutmak (bir şeyi, bir şeye): Onu dizelerinden üstün görmek, ter cih etmek. Ye kürküm ye!: “Bana gösterilen saygı kişiliğime değil de giyimime ve kuşamımadır.’ anlamında. Yelkenleri suya indirmek : Direnmekten vazgeçip anlayışlı davranma ya başlamak. Yel yepelek (yeperek) yelken kürek : Büyük bir telaş ve çabuklukla. Yemeden içmeden kesilmek: Üzüntü, korku, hastalık, heyecan vb. nedeniyle hiçbir şey yiyip içemez duruma gelmek. Yemin etmek: -1. Kutsal bir şeyi tanık göstererek söz vermek (Kars. Ant içmek.) -2. Doğru olduğunu ileri sürmek. -3. Bir şeyi yapmaya kesin söz vermek. Yemin etsem başım ağirmaz : “Sözünü ettiğim şeyin doğru, gerçek ol duğuna hiç korkmadan yemin edebilirim.” anlamında. Yemin içmek : bk. Ant İçmek. Yemin vermek : bk. Ant vermek. Yeni baştan : Yeniden, bir daha, baştan başlayarak. Yenilir, yutulur gibi değil: -1. Yenilecek nitelikte olmayan (yiyecek). -2. Çok pahalı olan. -3. Onur kına, can sıkıcı (söz). -4. Kendisiyle ba şa ctkılabilecek gibi olmayan (kimse). Yeni yeni: Son zamanlarda. Yer almak : -1 Bir topluluğun içinde bulunmak. -2. Aynlan yerde dur mak. -3. Adı bir yerde geçmek. Yer bulmak (biri) (birine) : -1. Bir kimse belirli bir işe girmek. -2. Bir’ kimseyi belirli bir işe sokmak. Yer cücesi: Ufak tefek, sinsi, kurnaz kimse. Yer demir, gök bakır: -1. “Başvurduğum yerlerin hiçbirinden gerekli yardımı göremedim.’ anlamında çaresizlik bildirir. -2. Çorak ve sıcak bir- yeri niteler. Yerden bftme (yerden yapma): (Alay yollu) Çok kısa boylu (kimse). Yerden göğe kadar : Pekçok, tamamıyle. Yerden yere çalmak (vurmak) (birini, bir şeyi): -1. Onu hoş olma yan sözlerle kötülemek, yermek. -2. Güreşte rakibini çok hırpalamak. Yere bakan yürek yakan : (Alay yollu) Sessiz ve.yumuşak görünüp sinsice işler çeviren (kimse). Yere bakmak : (Yaşlılar için) Ölümü yatan olmak. Yere göğe koy(a)mamak (birini) : Onu nasıl memnun edeceğini bile memek; ona çok önem vermek. Yere sermek (birini): -1. Onu yenmek. -2. Onu vurup Öldürmek. Yer etmek: -1. Bir şey bir yerde yerleşip kalmak, -2. Bir şey bir yerde iz bırakmak. Yeri gelmek : Sırası gelmek, zamanı uygun olmak. Yeri göğü birbirine katmak: Büyük bir heyecan, korku, telaş yarat mak. Yerinde duramamak: Sessiz ve hareketsiz duramamak, her an bir şeyler yapmak isteği içinde olmak. Yerinden etmek (birini): Onun işini, sahip olduğu yeri yitirmesine ne den olmak. Yerinden olmak : İşini, sahip olduğu yeri yitirmek. Yerinde olmak (birinin): Onun durumunda, konumunda bulunmak. Yerinde saymak: Bulunduğu konumda herhangi bir gelişme, aşama gösterememek. Yerinde yeller esmek: Yok olmak, ortadan kalkmak, kaybolmak. Yerin dibine geçmek: Herhangi bir olumsuz durumdan ötürü çok utanmak, kimseye görünmek istememek Yerine geçmek (biri) (bir şey): -1. Görevinden ayrılan bir kimsenin yerini doldurmak -2. Bir şey o anda bulunmayan jaşka bir şeyin ye rine kullanılabilmek, onun görevini yapabilmek. Yerine gelmek: -1. Daha önceki durumuna kavuşmak. -2. Gerçekleşti rilmek, yapılmak. Yerine getirmek (bir şeyi) : Onu yapmak, gerçekleştirmek. Yerine koymak (onu, bir şey, bir kimse): Ona, söz konusu şey, kim se gözüyle bakmak, onu herhangi bir şey, kimse saymak. Yerini doldurmak : -1. Görevini gereği gibi ysprhakl -2. Birimle, o’isj daha önce yapan kimse kadar başarılı olmak Yerini tutmak : -1. Bit görevi, İşi Öteki kimse kadar başarılı biçimde ya pabilmek -2. Bir $ay başka bir şeyin yaptığı görevi yapabilecek du rumda olmak Yeri olmak: -1. Uygun olmak -2. Sırası, zamanruygun olmak. Yeri öpmek : (Alay yollu) Yere düşmek. Yeri yurdu belirsiz: Nerede yatıp kalktığı, nerede dolaştığı belli olma yan, serseri (kimse). Yer kabul etmez: Çok günahkâr kimse için söylenir. Yerle bir etmek (bir yeri) : Orayı arök kullanılamayacak ölçüde tahrip etmek. Yerle bir olmak : Yok olmak Yerlere geçmek : Çok utanmak. Yerli yerinde : Her şey olması gerektiği yerde. Yerli yersiz: Uygun olup olmadığına bakmadan, gelişigüzel zaman da, saçma sapan. Yer tutmak : -1. Belirli bir yer, hacim kaplamak -2. Bir yerin kendisine ayrılmasını sağlamak. Yer vermek (bir şeye) (birine): -1. Ona önem vermek, onu önemli saymak -2. Ona önemli bir görev vermek -3. Bir olaya yol açmak -3. Kendi yerini başkasına bırakmak Yer yarılıp İçine girmek: -1. Kaybedilen (kaybolan) bir şey bir türlü bulunamamak -2. Utanandan ne yapacağını bilemez duruma gel mek ‘ . Yer yerinden oynamak: -1. Bir olay toplumda büyük bir telaş, coşku, kargaşa, tedirginlik yaratmak. -2. Bir iş çok gürültülü ve telaşlı bir bi çimde yapılmak Yeşil ışık yakmak (bir şeye, birine) : Ona, bir işin yapılmasına izin vermek Yıkım olmak : Bir iş, bir kimse için büyük bir felaketle sonuçlanmak Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuçlanmayan, sonuca- kavuşturulmayan iş, sorun vb. Yıldırımları üstüne çekmek: bk Şimşekleri üstüne çekmek. Yıldızı düşük : Talihsiz (kimse). Yıldızı parlamak: Un kazanmak, tanınmaya başlamak Yıldızı sönmek : Ününü yitirmek, gözden düşmek Yıldızları barışık olmak: Birbirleriyle iyi anlaşmak, iyi geçinmek Yırtık pırtık: Çok yırtık, eskimiş, parça parça. Yiğitliğe bok (leke) sürmemek : Mertliğe aykırı davranışta bulunma mak. Yiğitlik sende (bende) kalsın : “Bu çekişmeli, tartışmalı konuda anla- yıştı, hoşgörülü, efendice davranan sen ot (ben olayım).1 anlamında. Yiyim yeri yapmak (etmek) (birini, bir yeri) : Bir kimseden ya da yer den sürekli olarak haksız kazanç sağlamak Yiyip bitirmek (birini): -1. Bir kimseyi sürekli tedirgin etmek -2. Yıkı mına neden olmak -3. Bir kimseden sürekli olarak para sızdırmak Yok canım : -1. “İnanılacak gibi değil, inanmam.” -2. “Doğru mu? Öyle mi? Vay canına!” anlamında şaşma bildirir. Yok devenin başı: “Bu konuyu çok abartıyorsun.” anlamında. Yok pahasına : Değerinden az bir parayla, çok ucuza. Yok satmak: Bir malı yokluğu yüzünden satamamak Yok yere : Hiçbir neden yokken, boşu boşuna; nafile yere. Yol açmak : -1. Bir davranışıyla tehlikeli bir durumun oluşmasına ne den olmak. -2. Davranışlarıyla başkalarına kötü örnek olmak. Yola düşmek : Bir yere gitmek üzere yola çıkmak Yola düzülmek : Yola çıkıp yürümeye başlamak Yola gelmek : Davranışlarını düzeltmek uslanmak Yola getirmek (birini) : Davranışlarını düzeltmesini, uslanmasını sağ lamak (Kars. Başa çıkmak.) Yol almak: -1. Yolda ilerlemek -2. Bir işte, alanda ilerlemek, ileri git mek Yol aramak : İstenilen sonuca ulaştıracak bir çare aramak Yol bulmak : Çözüm yolu bulmak; çare bulmak. Yolcudur abbas bağlasan durmak: bk Abbas yolcu. Yol çizmek : Ne yapacağı, nasıl yapacağı konusunda plan yapmak Yoldan çıkmak : -1. Kötü, yanlış, tehlikeli davranışlara, eğilimlere yö nelmek -2. (Kadın için) ****** olmak kötü yola düşmek Yolgeçen hanı: Hemerf herkesin gelip geçerken uğradığı yer. Yol görünmek : Bir yere gitmek gerektiği anlaşılmak Yol göstermek (birine) : Ona herhangi bir konuda neler yapması, na sıl yapması gerektiği konusunda akıl vermek; örnek olmak, kılavuz luk etmek. Yol gözlemek: Bir kimsenin gelmesini, bir şeyin olmasını beklemek, ummak Yol iz bilmek : -1. Gideceği yeri bilmek -2. Görgülü davranmak Yol kesmek (vurmak) : Issız yörelerde soygun yapmak. Yollara dökülmek: Kalabalık halde yolda olmak. Yollara düşmek: Herhangi bir önemli jş nedeniyle yola çıkmak, ora dan oraya gitmek. Yol olmak: Bir davranış, başkalarının da aynı davranışı yapmasıyla alışkanlık haline gelmek. Yolsuz yöntemsiz: Kural ve yöntemlere uygun ol onayarak. Yol tepmek: Çok uzun süre yürümek. Yol tutmak : Genel olarak yaşamını ya da herhangi bir konudaki dav ranış ve eylemlerini kendine özgü bir düzen içinde sürdürmek. Yolu düşmek (bir yere) : O yer yolu üzerinde bulunmak, oraya uğra mak. Yoluna can vermek (baş koymak) : Birinin uğruna ölümü bile göze almak Yolun (yolunuz) açık olsun : “Gittiğiniz yere kazasız belasız gitmenizi dilerim.” anlamında. Yoluna girmek (iş): O iş istenildiği gibi yürümek (olmak). Yoluna koymak (işi): Bir işi düzene koymak (Kars. Belini doğrult- mak.) Yolunda gitmek: -1. Bir iş istenildiği gibi yürümek. -2. Bir kimseyi izle mek, onun gibi yapmak Yolunu beklemek (gözlemek): Gelmesini beklemek Yolunu bulmak: -1. Amacına uygun bir çalışma düzeni içine girmek. -2. Bir işin yapılmasındaki kolaylığı bulmak -3. Yasadışı yollardan ka zanç sağlamak. Yolunu yapmak : Bir işi olumlu bir biçimde sonuçlandırabilmek için uy gun girişimlerde bulunmak. Yolu tutmak : Bir yoldan hiç kimseyi geçirmemek ya da geçenleri de netlemek için gerekli Önlemleri almak. Yol vermek: -1. Geçmesine müsaade etmek -2. İşten uzaklaştırmak, görevine son vermek (Kars. Kapının önüne koymak, sepet havası çalmak.) Yol yakınken : Yakın olduğu sezilen kötü duruma düşmeden, fazla ge cikmeden. Yol yordam : Herhangi bir şeyi yaparken uyulan kural ve yöntemlerin tümü. Yorgan döşek yatmak: bk Yatak yorgan yatmak Yorgan gitti kavga bitti: “Anlaşmazlığı doğuran neden ortadan kalkın ca çekişme de son bulmuş oldu.” anlamında. Yorgun argın : İyice yorulmuş, gücü kuvveti tükenmiş olarak Yorgun düşmek : Hertıangi bir işi yaparken çok yorulmuş olmak Yorgunluğunu almak: -1. Bir süre dinlenerek yorgunluğunu gider mek -2. Bir şey kimi yönleriyle bir kimsenin yorgunluğunu gidermek Yorgunluğunu (yorgunluk) çıkarmak : Yorgunluğu dinlendirici bir şey le ya da işle gidermek Yorgunu yokuşa sürmek : Zor bir işi birtakım söz ve davranışlarla da ha da zorlaştırmak; işi yokuşa sürmek. Yön vermek (birine, bir şeye) : Ona yeni bir biçim ve düzen vermek; İstikamet vermek Yörüngesine oturmak: Bir iş istenilen yönde gelişmek, yoluna gir mek; rayına oturmak. Yörüngesine oturtmak (bir işi) : O işi yoluna koymak; rayına oturt mak. Yufka yürekli: Acıklı durumlara katlanamayan (kimse); yüreği yufka. Yuf (yuha) çekmek (yuhaya tutmak): Beğenilmeyen bir davranış; söz vb’yi protesto etmek İçin “yuh” diye bağırmak Yukarıdan aşağı süzmek (birini): Bir kimsenin her yanına dikkatlice bakmak Yukarıdan bakmak (birine) : bk Tepeden bakmak. Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: bk. Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık. Yuları birinin elinde olmak : O kimsenin her şekilde denetiminde, bo yunduruğunda olmak, ona bağımlı olmak Yuları eksik.: Kaba, görgüsüz (kimse). Yuları ele vermek (kaptırmak) : Başkasının buyruğu altına girmek. Yumruk atmak (indirmek): Yumrukla vurmak Yumruk göstermek : Korkutmak, tehdit etmek. Yumruk kadar : -1. Küçük (çocuk). -2. Aşağı yukarı yumruk büyüklü ğünde olan. Yumruk yumruğa gelmek : Yumruk vurarak döğüşmek. Yumurta kapıya gelmek (dayanmak): Yapılacak iş için zaman çok daralmış olmak, çok sıkışmak Yumuşak başlı: Söz dinleyen, uslu,, uysal (kimse). Yumuşak yüzlü : Hemen her İstenileni, güceniklik olmasın diye yap maya çalışan (kimse). Yurt tutmak: Bir yen yurt edinmek, o yerde devamlı yaşamaya başla mak; vatan tutmak. Yuva kurmak: Evlenmek. Yuvarlak hesap : Küçük tutarlar atıldıktan sonra geriye kalan hesap; toparlak hesap. Yuvarlak konuşmak: Gerekeni kesin olarak söylememek, genel ola rak konuşmak, değişik yorumlanabilecek sözler söylemek. Yuvarlak laflar: Açık, somut olmayan sözler. Yuvarlak sayı: Bütüne tamamlanmış sayı. Yuvarlanıp gitmek : -1. İçinde bulunulan koşullara ve gelir durumuna göre yaşamını sürdürmek. -2. Birdenbire Ölmek. Yuvasını bozmak {dağıtmak): Aile birliğini, dayanışmasını bozmak. Yuvasını yapmak : Ona hak ettiği karşılığı vermek; onun hakkında gel mek. Yuvasını yıkmak: -1. Biri birtakım nedenlerle kendi aile düzenini boz mak. -2. Bir kimsenin eşinden ayrılmasına yol açmak. Yük kaldırmak: İşlerin en zorlusunu üzerine alıp ötekilerin işini kolay laştırmak. Yük olmak (birine) : -1. Bir kimseyi, başka birinin masrafını ödemek durumunda bırakmak. -2. Güç bir işi başkasına yaptırıp onu sıkıntıya sokmak. Yüksek perdeden konuşmak: -1. Bir yerde herhangi bir nedenle yük sek sesle konuşmak. -2. Kendini başkalarından üstün gördüğünü ima eder biçimde konuşmak. -3. Gerçekleştirilmesi güç olan işleri ya pabileceğini abartılı biçimde söylemek. Yüksekten atmak: Yapılması çok güç olan ya da kendi bilgi, beceri ve yeteneğini aşan işleri yapabileceğini söylemek. (Kars. Mangalda kül bırakmamak, martaval atmak, palavra atmak.) Yüksekten bakmak (birine) : bk. Tepeden bakmak. Yüksekten uçmak (yükseklerde dolaşmak) : Elde edilmesi güç şey leri istemek. Yükte hafif pahada ağır : Taşınması kolay, parasal değeri yüksek eş ya için söylenir. Yükünü tutmak: Herhangi bir işten çok para kazanıp zengin olmak Yüreği ağzına gelmek: Beklemediği bir anda karşılaştığı tehlikeli bir olay nedeniyle çok korkmak. Yüreği dayanmamak (bir şeye): Herhangi bir acıklı durum karşısın da büyük bir act duymak; içi dayanmamak. Yüreği çarpmak : Heyecan, korku vb. nedeniyle yüreği hızlı çalışmak.’ Yüreği geniş : Hiçbir şeyi kendine dert edinmeyen (kimse); içi geniş. Yüreği götürmemek (kaldırmamak) : Üzücü bir duruma katlanama-mak; İçi götürmemek. Yüreği hop etmek (hoplamak): Bir şeyden birdenbire korkup heye canlanmak; içi hop etmek. Yüreği kalkmak : Çok korkmak, korkup heyecanlanmak. Yüreğine (soğuk) su serpilmek: Duyduğu ferahlatıcı bir olay, haber nedeniyle üzüntüsü, kaygısı azalmak, hafiflemek. Yüreği oynamak : Çok korkmak Yüreği parçalanmak (parça parça olmak): Herhangi bir actlı, üzücü durumdan çok üzülmek, bu durumda dan kimseye, çok acımak; içi parçalanmak. Yüreğine işlemek: Bir şeyden olumsuz yönde etkilenip üzülmek, içi ne işlemek; içine işlemek. Yüreğine od (ateş) düşmek: Büyük acı duymak; içine od (ateş) düşmek. Yüreği yağ bağlamak: İstediği bir şey gerçekleştiği için çok sevin mek. Yüreği yufka : bk. Yufka yürekli. Yürek Selanik (birinde): (Şaka yollu) Çok korkak (kimse). Yürürlüğe girmek: Bir anlaşma, yasa vb.de yer alan maddeler (hü kümler) kararlaştırılmış bir tarihte uygulanmaya başlanmak. Yüz aklığıyla (yüzünün akıyla) çıkmak (bîr işten) : Bir işi kendisin den beklendiği gibi eksiksiz ve başarılı bir biçimde yapıp bitirmek. Yüz bulmak (biri, birinden): -1. Ondan yakın ilgi ve destek görmek. -2. Ondan şımarmasını, yaramazlık yapmasını hoş görecek kadar ilgi ve yakınlık görmek. Yüz bulunca (verince) astar istemek (yüz verdikçe yüz daha İste mek) : Gördüğü küçük bir ilgiden şımarıp, olmayacak işler yapmaya kalkışmak. Yüz çevirmek (birinden): Ona karşı gösterdiği yakın ilgi ve desteği kesmek. (Kars. Dirsek çevirmek.) Yüze gülmek (biri) (bir şey): -1. Yapmacık olarak güler yüz göster mek. -2. İç açan, ferahlık veren bir görünüşü olmak. Yüzüne gülmek : -1. Ortadostmuşgtbi davranmak. t2. Ona ilgi göster mek. Yüzüne güfmak: Ona dalkavukluk etmek. Yüzüne kan gelmek: Sağlığına kavuşmak. Yüzüne karşı (söylemek): Karşısına geçip, çekinmeden (söylemek). Yüzüne tükürseler yağmur yağıyor sanır : “Hiçbir sözü ya da davranı şı onur kına saymıyor, arsızca davranıyor.” anlamında. Yüzüne vurmak (çarpmak) (bir suçu, kabahati): Kabahatini, kusuru nu yüzüne karşı söyleyip ayıplamak, kınamak Yüzünü ağartmak: Kendisinin-ya da başkasının övüneceği bir iş yap mış olmak. Yüzünü ekşitmek (buruşturmak) : Herhangi bir şeyden memnunluk duymadığını yüz ifadesiyle belirtmek. Yüzünü gören cennetlik : “Hiç ortalıkta görünmüyor (görünmüyor- sun).” anlamında sitem sözü. Yüzünü görmemek: Birini uzun süreden beri görmemiş olmak. Yüzünü güldürmek : Onu sevindirmek, mutlu etmek. Yüzünü kara çıkarmak: Birini, ileri sürdüğü bir görüşte yanıldığını or taya koyarak utandırmak. Yüzünü kızartmak: -1. Herhangi bir şeyi yapmadan.önce utandığını yüz ifadesiyle belli etmek. -2. Birini utanacak bir duruma düşürmek. Yüzünün akıyla çıkmak (bir işten): Yüz akıyla çıkmak. Yüzünü şeytan görsün : Sevilmeyen bir kişiye duyulan nefreti bildirir. Yüzünüze güller (gülsuyu) : İğrenç bir şey anlatılırken, orada bulunan lar tiksinmesin diye söylenir. Yüzü olmamak: bk. Yüzü kalmamak. Yüzüstü bırakmak (birini) (bir şeyi): -1. Onu yapayalnız, kötü bir du rumda bırakmak. -2. Bir işi savsaklamak, ihmal etmek. Yüzüstü kalmak : Bir iş zamanında yapılmamak. Yüzü suyu hürmetine : Ona duyulan saygı gereği. Yüzü tutmamak(bir şey söylemeye): Çekinme, sıkılma, gibi nedenler le bir kimseden bir şey istemeye, ona bir şey söylemeye çekinmek. Yüzü yerde : Mahcup, utangaç, alçak gönüllü (kimse). Yüzü yok: “Bir şey istemeye, yapmaya cesareti yok.” anlamında. Yüz vermek (birine): -1. Ona ilgi ve yakınlık göstermek. -2. Ona hoş görülü davranmak, onu şımartmak. Yüz yüze bakmak: Birbirleriyle her zaman karşı karşıya gelip konuşur durumda olmak Yüz yüze gelmek: Karşılaşmak, karşı karşıya gel
__________________ #MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦ {22~02~`22..∞} {09~09~`22..ღ} | |
|
Etiketler |
anlamları, başlayan, deyimler, harfi, ile, ve |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Z harfi ile başlayan deyimler ve anlamları | PySSyCaT | Atasözleri ve Deyimler | 0 | 19 Aralık 2015 22:38 |
Z Harfi İle Başlayan Hadisler | Burce | Hadis-i Şerifler | 0 | 27 Mart 2012 07:35 |
Y Harfi İle Başlayan Hadisler | Burce | Hadis-i Şerifler | 0 | 27 Mart 2012 07:35 |
İ Harfi İle Başlayan Hadisler | Burce | Hadis-i Şerifler | 0 | 27 Mart 2012 07:18 |
I Harfi İle Başlayan Hadisler | Burce | Hadis-i Şerifler | 0 | 27 Mart 2012 07:17 |