IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 09 Haziran 2008, 18:08   #1
Kralice
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kronolojisi




TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI KRONOLOJİSİ

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]



***İLK ANAYASA

Türk tarihinin ilk yazılı anayasası, 23 Aralık 1876 tarihinde yürürlüğe girdi. "Kanun-i Esasi" (Temel Kanun) adını taşıyan bu anayasa halk iradesine dayalı bir hareketin sonucu olarak değil, "Genç Osmanlılar" adı verilen aydınların padişah üzerinde yaptıkları oldukça güçlü bir etki yoluyla gerçekleşmişti.
1876 Anayasasına göre, egemenlik kayıtsız şartsız Osmanlı Ailesine aitti. Padişahın kişiliği "kutsal"dı. Yasama ve yürütme yetkileri kesinlikle padişahındı. Yargı gücü bağımsız sayılabilirdi; fakat, "af" hakkı kesinlikle padişaha aitti. Toplantı, siyasî parti ve dernek kurma özgürlükleri dışında, bütün temel haklar vatandaşlara tanınmıştı. Ancak, bu hakların kanun yolu ile sınırlanması mümkün olduğundan ve bu konuda bir ölçü bulunmadığından, temel hak ve özgürlüklerin hukukî güvencesi yoktu. Vatandaşların can, mal, ırz, konut dokunulmazlıkları da, "kanun dahilinde" güvence altına alınmıştı. Ama, padişah bir polis soruşturması sonucunda devlete zararı dokunduğu gerekçesiyle kişileri yurtdışına sürebilirdi. Böylece yargı güvencesi de son derece zedelenmişti.
1876 Anayasası bütün eksikliklerine rağmen, demokrasi geleneği olmayan Osmanlı Devletinde ilk yazılı hukuk belgesi ve "Meşrutiyet" yönetimini başlatmış olması dolayısıyla. çok önemli bir ilerleme sayılır.


***İLK PARLAMENTO

İIk Türk Parlamentosu, "Meclis-i Umumi" (Genel Meclis) adı altında ve iki meclisli olarak, 20 Mart 1877'de çalışmalarına başladı. İki dereceli seçimler sonucu oluşan "Heyet-i Mebusan" veya bazen ifade edildiği gibi "Meclis-i Mebusan" (Milletvekilleri Heyeti), 69'u Müslüman ve 46'sı Müslüman olmayan 115 üyeden oluşuyordu. Doğrudan doğruya padişahça atanan "Heyet-i Ayan" veya diğer adıyla "Meclis-i Ayan" (Seçkinler Heyeti) ise, 26 üyeden kurulmuştu.
Genel Meclis'in çalışmaya başlamasından kısa süre sonra 23 Nisan 1877'de Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş açtı. Savaş sırasında, millet temsilcilerinin hükümeti eleştirmeleri ve sert çıkışları karşısında, Heyet-i Mebusan 28 Haziran 1877'de padişahça dağıtıldı. Ardından yapılan seçimler sonucu 13 Aralık 1877'de, Türk tarihinin ikinci millet temsilcileri meclisi toplandı. Ancak, Rus savaşının kötü bir gelişme göstermesi sonucunda, bu yeni Meclis de 14 Şubat 1878'de padişah tarafından tekrar dağıtıldı.
Zamanın padişahı II. Abdülhamit 1878'den 1908 yılına kadar Meclis'i toplamadan ülkeyi idare etti. 1908 yılı başlarında giderek artan dış gelişmeler ve son derece şiddetlenen aydınlar muhalefeti nedeniyle, Meclis'i Umumi yi 23 Temmuz 1908'de toplantıya çağırmak zorunda kaldı.
Böylece, II. Meşrutiyet dönemi açılmış oluyordu. Aynı zamanda Anayasanın yeniden uygulamaya konduğu bu dönem, Türk siyasî hayatında "özgürlük ilanı" olarak da anılır. Anayasa, 1909, 1912, 1914, 1916 yıllarında sekiz kez değiştirildi. Bu yolla, 1876 Anayasasının yapısı çoğu kez önemli değişikliklere uğradı.
Değişiklikler sonucunda, padişahın zararlı faaliyetleri iddiasıyla vatandaşları yurtdışına sürgün etme hakkı kaldırıldı. Basın özgürlüğü genişletildi ve sansür yasağı konuldu.
Vatandaşlara toplantı ve dernek kurma özgürlükleri tanındı. Artık siyasî partiler de kurulabilecekti. Ayrıca, hükümet Meclis'e karşı sorumlu tutulmuştu. Padişahın dilediği zaman Meclis'i dağıtması hükmü sıkı kayıtlar altına alındı. Gensoru kurumu yerleşti. Padişahın yasama yetkisine belli sınırlar getirildi. Meclis üyelerine doğrudan doğruya kanun teklifi verme hakkı tanındı. Meclis Başkanını, padişah müdahelesi olmadan Meclisin seçmesi kabul edildi. Bir padişah tahta çıktığı zaman, Meclis-i Umumi önünde Anayasa hükümlerine uymaya ve millete sadakat yemini edecekti.
1909 yılında yapılan bu anayasal değişikliklerin getirdiği demokratik parlamenter sistem, iç ve dış olaylar nedeniyle uzun süre yaşayamadı. Yıpratıcı bir siyasal mücadele ortamına, 1911'deki Trablusgarp Savaşı ve Ekim 1912'de başlayan Balkan Savaşlarının acılı günleri de eklenince, 1914 ve 1916 yıllarında Anayasada yapılan değişikliklerle padişahın Meclis'i dağıtma yetkisi aşama aşama artırıldı. Ayrıca, en güçlü parti durumunda bulunan "İttihat ve Terakki'nin tek parti diktatörlüğü, demokratik gelişmenin önünü tıkayan önemli nedenlerden birini oluşturdu.
Balkan Savaşlarının 1913 sonbaharında yapılan anlaşmalarla sona ermesinden bir yıl sonra Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşına katılmak durumunda kaldı. Savaşın bitim yılında, 3 Temmuz 1918'de VI. Mehmet (Vahdettin) Osmanlı Devleti'nin son padişahı olarak tahta çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı yenilgiyle sonuçlandı: 30 Ekim 1918 tarihinde imzalanan Mondros Mütarekesi'nden sonra da, padişah VI. Mehmet, 21 Aralık 1918'de Meclis-i Mebusan'ı dağıttı. Kamuoyunun bütün tepkisine rağmen, Meclis-i Mebusan'ı Anayasanın açık hükmünü çiğneyerek ancak 12 Ocak 1920'de yeniden toplattı.


***MİLLÎ EGEMENLİĞE GEÇİŞ

Birinci Dünya Savaşı'nın galibi olan İtilaf (Anlaşma) Devletleri, Osmanlı ülkesini kağıt üzerinde paylaşmışlardı. Bu paylaşma planlarına göre, Türk ulusunun siyasî varlığı bütünüyle yok ediliyor ve üzerinde yaşadığı bin yıllık vatanı da ufak bir bölge dışında elinden alınıyordu.
30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi hükümlerine dayanarak,1 Kasım 1918'den itibaren Türk vatanının bazı yerleri işgal edilmeye başlandı. Türk Ordusu dağıtılırken, ülke içinde çeşitli ayrılıkçı örgütler ayaklanma hazırlıklarına girişmişti.
Bunun üzerine Anadolu ve Trakya'daki bazı vatanseverler 1918 yılı sonlarında "Müdafaa-i Hukuk" adı altında direniş örgütleri kurmaya başladılar. Bazı aydınlar kurtuluş çarelerini düşünmekle beraber; güçleri birleştirmek, millî ve genel bir uyanış yaratacak mücadeleyi açmak kolay değildi. Farklı düşünceler nedeniyle ülkenin hemen her yerinde, dağınıklık, çaresizlik ve genel bir karamsarlık görülüyordu.
Bu karanlık içinde, Türk ulusunun tarihsel karakterine ve yıllarca süren siyasal gelişmelere uygun bir ses yükseldi. Mustafa Kemal Paşa, bu durumda millî egemenliğe dayalı, bağımsız yeni bir Türk Devletinin kurulmasından başka bir kurtuluş yolunun olamayacağını ortaya koydu.
15 Mayıs 1919'da İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden bir gün sonra, 9. Ordu Müfettişliği görevine atanan Mustafa Kemal Paşa, karargâhına aldığı bazı arkadaşları ile birlikte, İstanbul'dan Anadolu'ya hareket ettiler.
Mustafa Kemal'in (Atatürk) 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basmasıyla birlikte, Türk tarihinde kişisel egemenlikten, millî egemenliğe geçiş süreci de başlıyordu.
Samsun'da ve daha sonra da Havza'da yapılan hazırlıklar ilk kurtuluş ışıklarını yaktı. Millî hareketin başladığını duyuran "...millî bağımsızlığımızın ve tarihimizin kurtuluşu, ancak milletin tek vücut olarak savunması ile kabil olacaktır..." gibi bildiriler dağıtıldı. Her yerde protesto mitingleri düzenlenmesi için askerî ve sivil makamlara talimatlar verildi, Mustafa Kemal Paşa bütün bu çalışmaları yaparken, Mondros Ateşkesi'nden kısa bir süre sonra ülkenin çeşitli yerlerinde, sayılan bugün dahi kesinlikle saptanamamış kongreler toplanıp, vatanseverler kendi bölgelerini kurtarma çareleri arıyorlardı.
İşte Mustafa Kemal Paşa, yavaş yavaş uyanmaya başlayan bu millî bilinci bir bütünsel kalıba döküp, tam bir ulusal kurtuluş mücadelesi başlatmak çalışmalarına girişmişti.
Bu amaca ulaşmak için on gün süren ilk hazırlık çalışmaları, 21/22 Haziran 1919 günü millî egemenliğe gidiş planı sayılacak ünlü "Amasya Tamimi" ile sonuçlandı. Bu kısa fakat anlamlı belgede, "milletin bağımsızlığını, yine milletin azmi ve kararının kurtaracağı" kesin bir dille belirtiliyor, bu amaçla Sivas'ta millet temsilcilerinin katılacağı büyük bir kongrenin toplanacağı duyuruluyordu.
Amasya Tamimi'nin temel noktaları şunlardı :
1. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. Istanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğıın gereğini yerine getirememektediri. Bu durum, milletimizi yok olmuş gibi gösteriyor.
3. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracakttr.
4. Milletin içinde bulunduğu durum ve şartların gereğini yerine getirmek ve haklarını gür sesle dünyaya duyurmak için türlü baskı ve kontroldan uzak millî bir heyetin varlığı zorunludur.
5. Anadolu'nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas'da millî bir kongrenin toplanması kararlaştırılmıştır.
6. Bunun için bütün iller ve bağlı bir alt yerleşim yerlerinden milletin güvenini kazanmış üç temsilcinin mümkün olan enkısa zamanda yetişmek için yola çıkarılması gerekmektedir.
7. Her ihtimale karşı, bu mesele millî bir sır olarak tutulmalı ve temsilciler, gereğinde yolculuklarını kendilerini tanıtmadan yapmalıdırlar.
8. Doğu illeri adına, 23 Temmuz'da Erzurum'da bir kongre toplanacaktır. O tarihe kadar öteki illerin temsilcileri de Sivas'a gelebilirlerse, Erzurum Kongresi'nin üyeleri de Sivas genel Kongresi'ne katılmak üzere hareket ederler.


***ERZURUM KONGRESİ

23 Temmuz 1919'da Erzurum Kongresi toplandı. Artık bütün vatanseverler Atatürk'ün etrafında kenetlenmişlerdi.
Erzurum kongresinde, bir yandan, vatanın ayrılmaz bir parçası olan Doğu illeri halkının düşmanla mücadele için elbirliği ile çalışacağı kararlaştırılmış, bir yandan da milli bir istek olarak İstanbul'daki Meclis-i Mebusan'ın toplanıp gereken önlemleri alması gereği vurgulanmıştı.
Erzurum'da başlayan yerel kongre akımı, Batıda Yunan tehdidi altında bunalan Marmara ve Ege bölgelerinde devam etti. 26 Temmuz 1919'da Balıkesir'de, 6 Ağustos'ta Nazilli'de, 16 Ağustos'ta Alaşehir'de kongreler toplandı. Bu kongreler sonucunda "Kuvayi Milliye" adı altında vatansever milis güçleri kuruldu.


***SİVAS KONGRESİ

4 Eylül 1919'da ise, millî egemenlik ilkesine dayalı yeni Türk Devleti'nin kuruluşuna temel olan Sivas Kongresi toplandı.
Kongrede, "vatanın bölünmez bir bütün olduğu" konusunda millet temsilcileri ortak bir karara vardılar. Ülkedeki tüm yerel direniş örgütleri "Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" adı altında birleştirildi. Başkanlığına da doğal olarak Mustafa Kemal Paşa seçildi. Kongre sonucunda oluşturulan "Heyet-i Temsiliye" milletin isteklerini yansıtan bir nitelik kazandı. Ancak, İstanbul yönetiminin ruhsal ve duygusal ağırlığı henüz devam ediyordu.
Bundan dolayı, Sivas Kongresi Mustafa Kemal Paşa'nın istediği "kuruculuk" niteliğini gösterememiş, vatanın kurtuluşu için bir an önce Meclis'i Mebusan'ın toplanmasını padişaha bildirilmesine karar vermişti.
Ancak bu karar da önemli bir adımdı. Kurtuluş mücadelesi ve millî egemenliğe geçişin ikinci evresi de tamamlanmıştı. Üçüncü aşamada ise, millî egemenliğin gerektirdiği tüm ilke ve değerlere sahip bir büyük Meclisin kurulması ve Kurtuluş Savaşı'nın millî güçlere dayalı olarak kazanılması süreci başladı.


***MİSAK-I MİLLÎ (ULUSAL AND)

Sivas Kongresi sonuçları ülke çapında büyük coşkuyla karşılanmış, millî hareketin her yerde egemen olduğu düşüncesi giderek güç kazanmıştı. Atatürk, 27 Aralık 1919'da Ankara'ya geldi. Kurtuluş Savaşının ve yeni kurulacak millî Devletin merkezi yönetim yeri de belli olmuştu.
Sivas Kongresi kararına.uygun olarak son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı 12 Ocak 1920'de toplandı. Ancak, Meclis içindeki vatanseverler, bütün çabalarına rağmen padişahın egemenliğine dayalı sistemin ortam ve alışkanlıklarını yok edemediler. Bu durum, Meclis-i Mebusan'a bağlanan son ümitleri de yıktı. Ama, yine de anayasal nitelikte önemli bir karar alınabildi. 28 Ocak 1920 tarihli bu karar, "ulusal and" anlamına gelen "Misak-ı Millî" idi.

Misak-ı Millî (ulusal and), daha Erzurum Kongresi sırasında biçimlenmeye başlanmış, Sivas Kongresi'nde olgunlaşmış ve sonuçta esasları doğrudan doğruya Atatürk tarafından yazılmıştı. Temel ilke olarak, "vatanın ve milletin bõlünmezliği" vurgulanıyordu.
Millet adına bu yeminin edilmesi için, millî güçler yanlısı her Meclis-i Mebusan üyesi büyük çaba göstermiş ve sonunda bu kararın alınması gerçekleştirilmiştir,
Millî And, özetle şöyledir :
Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyeleri barışa kavuşmak için şu vazgeçilmez şartları ileri sürerler :
Dünya Savaşının bitiminde imzalanan Mütareke Andlaşmasının çizdiği sınırlar içinde, din, ırk ve asılca birlik oluşturan vatandaşların oturduğu yerler hiçbir biçimde yurttan kopartılamaz.
Osmanlı Saltanatının ve Halifeliğin merkezi Istanbul'un güvenlik içinde bulunması şartı ile Boğazlar açılabilir. Daha önce bizden ayrılan Batı Trakya'da, Mütareke sınırları dışında tutulmak istenen Kars, Ardahan ve Batum'da halk oyuna başvurulması gerektir.
Osmanlı Devletindeki Arapların çoğunlukta olduğu yerlerde de halk oyuna gidilmelidir.
Bağımsızlığımızı sınırlayacak siyasî, ekonomik hiç bir andlaşma kabul edilemez.
Bu şartlar kabul edilmezse barış yapmak imkânsızdır.
Meclis-i Mebusan'da alınan ve ilan edilen Misak-ı Millî kararı, Ayan Meclisinde görüşülmedi. Dolayısıyla onaylanmak üzere padişahın önüne de gelmedi.
İtilaf Devletleri bu karar karşısında, İstanbul Hükümetini millî güçlere karşı harekete geçmeye zorladılar. 16 Mart 1920'de İstanbul resmen işgal edildi. Meclis-i Mebusan basıldı. Anadolu hareketi yandaşları ve bir kısım aydınlar tutuklandı. Resmi dairelere el kondu.16 Mart günü Osmanlı Devleti fiilen sona ermişti. İki gün sonra toplanan Meclis, çalışmalarırıa ara vermek zorunda kaldı.11 Nisan 1920'de padişahça dağıtıldı. Son Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı tarihe karışmıştı.
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yer alan "Türk vatanı ve milletin bölünmezliği" ilkesinin millî ve hukukî dayanağı, hâlâ yaşayan "Misak-ı Millî" ruhudur.


***TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NİN KURULUŞU

İstanbul'un işgalinden üç gün sonra, Atatürk ünlü 19 Mart 1920 tarihli bildiriyi yayımladı. Bildiride,"olağanüstü yetkiler taşıyan bir Meclisin Ankara'da toplanacağı, Meclis'e katılacak üyelerin nasıl seçilecekleri, seçilerin engeç onbeş gün içinde yapılması gereği, kesin ve kararlı ifadelerle yer alıyordu.

Ayrıca, dağılan Meclis-i Mebusan'ın üyeleri de Ankara'daki Meclis'e katılabileceklerdi.

Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş temelleri Ankara'daki bu ilk tarihi binada atıldı. Birinci Meclis Binası, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nın yönetim yeri olarak pek çok tartışma ve millî kararlara sahne oldu: Bu yapı bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak, ilk yılların anılarını sergiliyor.

İllerde seçilen temsilciler ve Meclis-i Mebusan'ın bir kısım üyeleri Ankara'ya geldiler.

Ankara'nın o günkü şartları içinde Meclis'in toplanabileceği elverişli bir bina yok gibiydi. Sonunda, İkinci Meşrutiyet döneminde, İttihat ve Terakki Cemiyeti kulübü olarak yapılmış tek katlı bir bina uygun görüldü. Eksik kalmış yapı tamamlandı, okullardan toplanan ve halkın katkısıyla sağlanan eşyalarla donatıldı.

Hazırlıklar tamamlanınca, Atatürk 21 Nisan'da yayınladığı ikinci bir bildiri ile, Meclis'in 23 Nisan günü toplanacağını ve açılış töreninin nasıl yapılacağını duyurdu.

23 Nisan 1920 Cuma sabahı erken saatlerde, Ankara'da bulunan herkes Meclis Binası çevresinde toplandı.
Halk, kendi kaderine sahip çıkmanın coşkusu içindeydi. Hacı Bayram Camii'nde kılınan öğle namazından sonra, Meclis binası girişinde gözleri yaşartan muhteşem bir tören yapıldı. Saat 13.45'de, Ankara'ya gelebilen 115 milletvekili Meclis salonunda toplandı.
Parlamento geleneklerine göre, en yaşlı üye olan Sinop Milletvekili Şerif Bey (1845), Başkanlık kürsüsüne çıktı ve aşağıdaki konuşmayı yaparak Meclis'in ilk toplantısını açtı.
Burada Bulunan Saygıdeğer İnsanlar,
Istanbul'un geçici kaydiyle yabancı kuvvetler tarafından işgal olunduğu ve bütün temelleri ile halifelik makamının ve hükümet merkezinin bağımsızlığının yok edildiği hepimizce bilinmektedir. Bu duruma baş eğmek, milletimizin, teklif olunan yabancı köleliğini kabul etmesi demektir. Ancak tam bağımsızlık ile yaşamak için kesin olarak kararlı bulunan ve ezelden beri hür ve başına buyruk yaşamış olan milletimiz, kölelik durumunu son derece ve kesinlikle reddetmiş ve hemen vekillerini toplamaya başlıyarak Yüksek Meclisimizi meydana getirmiştir.

Bu Yüksek Meclisin en yaşlı üyesi sıfatıyla ve Allah'ın yardımıyla milletimizin iç ve dış tam bağımsızlık içinde alın yazısının sorumluluğunu doğrudan doğruya yüklenip, kendi kendisini yönetmeye başladığını bütün dünyaya ilan ederek, Büyük Millet Meclisi'ni açıyorum.
Bu açış konuşmasında, millî egemenliğe dayalı yeni Türk parlamentosunun adı da "Büyük Millet Meclisi" olarak konulmuştu. Bu ad herkesçe benimsedi. Daha sonra Atatürk'ün tüm konuşmalarında yer aldığı şekliyle ve ilk kez 8 Şubat 1921 tarihli Bakanlar Kurulu Kararnamesinde de yazılı olarak, "Türkiye Büyük Millet Meclisi" (TBMM) adı kalıcılık kazandı.

TBMM, 24 Nisan 1920 günü yaptığı ikinci toplantısında Mustafa Kemal Paşa'yı (Atatürk), başkanlığa seçti. Mustafa Kemal Paşa, kendi öncülüğünde kurulan TBMM'nin başkanlığını Cumhurbaşkanı seçildiği gün olan 29 Ekim 1923 tarihine kadar sürdürdü.

TBMM, açılışından iki gün sonra, sadece yasama değil, yürütme gücüne de sahip olacak hukukî ve siyasî yapısını düzenleme çalışmalarına başladı. Bu düzenlemeler, TBMM'nin tam bir güçler birliği ilkesini benimsediğini göstermişti.

2 Mayıs 1920'de Bakanlar Kurulunun seçilmesi hakkındaki yasa çıkarıldı. 11 Bakandan oluşan "Meclis Hükümeti", 5 Mayıs'da TBMM Başkanı Mustafa Kemal Paşa'nın başkanlığında ilk toplantısını yaptı.

TBMM'nin açılışı ile birlikte, millî egemenliğe dayalı yeni Türk Devleti doğmuş oluyordu. Birinci TBMM'nin iki temel hedefi, kesin zaferi kazanmak ve yeni devletin otoritesini güçlendirmek, kalıcılığını gerçekleştirmekti. Öncelikle, ülke topraklarının yabancı işgalinden kurtarılması gerekiyordu.


***SAVAŞ VE BARIŞ

3 Aralık 1920'de Ermenistan Cumhuriyeti ile imzalanan Gümrü Barış Andlaşması, TBMM'nin yaptığı ilk uluslararası andlaşmaydı. Böylece Doğu cephesi kapandı. 16 Mart 1921'de imzalanan Moskova Andlaşması ile Rusya, yeni Türk Devletini ve Misak-ı Millî ilkelerini tanıdı. 6-11 Ocak 1921'de Birinci İnönü, 23-31 Mart 1921'de İkinci İnönü ve 13 Eylül 1921'de Sakarya Zaferleri sonucunda, 20 Ekim 1921'de imzalanan Ankara Andlaşması ile Fransızlar savaştan çekildi. Aynı yılın sonunda İtalyanlar da TBMM hükümetiyle işbirliğine giriştiler. 1922 yılında, Yunanistan ve İngiltere dışında, TBMM, tüm ülkelerle iyi ilişkiler içindeydi,TBMM Orduları, 26 Ağustos 1922'de Büyük Zaferi kazandılar. 9 Eylül'de İzmir kurtarıldı.
18 Eylül'de ise Anadolu'da hiçbir yabancı askerî güç kalmamıştı. Yeni Türk Devleti'nin bu başarıları karşısında İngiltere de dahil olmak üzere İtilaf Devletleri ile 11 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi imzalandı. Doğu Trakya kurtuldu. İtilaf Devletleri, 27 Ekim'de Lozan'da barış görüşmelerinin yapılmasını kararlaştırdılar. Uzun süren görüşmeler sonunda 24 Temmuz 1923'de imzalanan Lozan Barış Andlaşması 24 Ağustos 1923'de TBMM'de onaylandı. Yeni Türk Devleti, askerî, siyasî ve ekonomik özgürlüğüne kavuştu


***1921 ANAYASASI
TBMM'nin yaptığı ilk Anayasanın görüşmeleri, 19 Kasım 1920'de başladı ve 20 Ocak 1921 günü yapılan
oylamayla kabul edildi. Böylece millî egemenlik ilkesine dayalı ilk Anayasa yürürlüğe girdi.

1921 Anayasası 23 maddeden oluşan oldukça kısa bir metindi. İlk dokuz maddesi devletin dayandığı temel
ilkeleri sayıyordu.
Egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu, yasama ve yürütme yetkilerinin milletin tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM'de toplandığı esasları, halka dayalı devlet ve güçler birliği ilkelerini en kesin ve açık biçimde ifade ediyordu Ancak, 1921 Anayasasında, Devlet başkanının bulunmayışı, vatandaşların hak ve özgürlüklerinin
düzenlenmeyişi, yargı ile ilgili hükümlerin olmayışı önemli eksikliklerdi.


***

TEŞKİLATI ESASİYE KANUNU



1921

3. Tertip Düstur, Cilt: 1, s. 196

Ceridei Resmiye, 1-7 Şubat 1337

Kanun No:85


Madde 1- Hakimiyet bilâ kaydü şart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.

Madde 2- İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.

Madde 3- Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur ve hükûmeti “Büyük Millet Meclisi Hükûmeti” ünvanını taşır.

Madde 4- Büyük Millet Meclisi vilayetler halkınca müntehap azadan mürekkeptir.

Madde 5- Büyük Millet Meclisinin intihabı iki senede bir kere icra olunur. İntihap olunan azanın azalık müddeti iki seneden ibaret olup fakat tekrar intihap olunmak caizdir. Sabık Heyet lâhik heyetin içtimaına kadar vazifeye devam eder. Yeni intihabat icrasına imkân görülmediği takdirde içtima devresinin yalnız bir sene temdidi caizdir. Büyük Millet Meclisi azasının herbiri kendini intihap eden vilayetin ayrıca vekili olmayıp umum milletin vekilidir.

Madde 6- Büyük Millet Meclisinin heyeti umumiyesi teşrinisani iptidasında davetsiz içtima eder.

Madde 7- Ahkâmı şer’iyenin tenfizi, umum kavaninin vazı, tadili, feshi, ve muahede ve sulh akti ve vatan müdafaası ilânı gibi hukuku esasiye Büyük Millet Meclisine aittir. Kavanin ve nizamat tanziminde muamelatı nasa erfak ve ihtiyacatı zamana evfak ahkamı fıkhiye ve hukukiye ile adap ve muamelat esas ittihaz kılınır. Heyeti Vekilinin vazife ve mesuliyeti kanunu mahsus ile tayin edilir.

Madde 8- Büyük Millet Meclisi, hükûmetinin inkısam eylediği devairi kanunu mahsus mucibince intihap kerdesi olan vekiller vasıtası ile idare eder. Meclis icrai hususat için vekillere veçhe tayin ve ledelhace bunları tebdil eyler.

Madde 9- Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından intihap olunan reis bir intihap devresi zarfında Büyük Millet Meclisi Reisidir. Bu sıfatla Meclis namına imza vazına ve Heyeti Vekile mukarreatını tasdika salahiyettardır. İcra Vekilleri heyeti içlerinden birini kendilerine reis intihap ederler. Ancak Büyük Millet Meclisi Reisi vekiller heyetinin de reisi tabiisidir.

İdare

Madde 10- Türkiye coğraafi vaziyet ve iktisadi münasebet noktai nazarından vilayetlere, vilayetler kazalara münkasem olup kazalar da nahiyelerden terekküp eder.

Vilâyat

Madde 11- Vilâyet mahalli umurda manevi şahsiyeti ve muhtariyeti haizdir. Harici ve dahili siyaset, şer’i adlî ve askeri umur, beynelmilel iktisadî münasebat ve hükûmetin umumi tekâlifi ile menafii birden ziyade vilâyata, şâmil hususat müstesna olmak üzere Büyük Millet Meclisince vaz edilecek kavanin mucibince evkaf, Medaris, Maarif, Sıhhiye, İktisat, Ziraat, Nafia ve Muaveneti içtimaiye işlerinin tanzim ve idaresi vilâyet şûralarının salâhiyeti dahilindedir.

Madde 12- Vilâyet Şûraları vilâyetler halkınca müntehap azadan mürekkeptir. Vilâyet Şûralarının içtima devresi iki senedir. İçtima müddeti senede iki aydır.

Madde 13- Vilâyet Şûrası, azası meyanında icra amiri olacak bir reis ile muhtelif şuabatı idareye memur azadan teşekkül etmek üzere bir idare heyeti intihab eder, İcra salahiyeti daimi olan bu heyete aittir.

Madde 14- Vilâyette Büyük Milet Meclisinin vekili ve mümessili olmak üzere vali bulunur. Vali, Büyük Millet Meclisi hükûmeti tarafından tayin olunup vazifesi devletin umumi ve müşterek vazaifini rüyet etmektir. Vali yalnız devletin umumi vazaifile mahalli vazaif arasında tearuz vukuunda müdahale eder.

Kaza

Madde 15- Kaza yalnız idari ve inzibati cüzü olup manevi şahsiyeti haiz değildir. İdaresi Büyük Millet Meclisi hûkümeti tarafından mansup ve valinin emri altında bir kaymakama mevdudur.

Nahiye

Madde 16- Nahiye hususi hayatında muhtariyeti haiz bir manevi şahsiyettir.

Madde 17- Nahiyenin bir şûrası, bir idare heyeti ve bir de müdürü vardır.

Madde 18- Nahiye şûrası, nahiye halkınca doğrudan doğruya müntehap azadan terekküp eder.

Madde 19- İdare heyeti ve nahiye müdürü, nahiye şûrası tarafından intihap olunur.

Madde 20- Nahiye şûrası ve idare heyeti kazai, iktisadi ve mali salahiyeti haiz olup bunların derecatı kavanini mahsusa ile tayin olunur.

Madde 21- Nahiye bir veya birkaç köyden mürekkep olduğu gibi bir kasaba da bir nahiyedir.

Umumi Müfettişlik

Madde 22- Vilâyetler iktisadi ve içtimaî münasebetleri itibariyle birleştirilerek umumi müfettişlik kıtaları vücuda getirilir.

Madde 23- Umumi müfettişlik mıntakalarının umumi surette asayişinin temini ve umum devair muamelatının teftişi, umumi müfettişlik mıntakasındaki vilâyetlerin müşterek işlerinde ahengin tanzimi vazifesi Umumi müfettişlere mevdudur. Umumi müfettişler Devletin umumi vazaifile mahalli idarelere ait vazaif ve mukarreratı daimi surette murakebe ederler.

Maddei Münferide

İşbu kanun tarihi neşrinden itibaren meri olur. Ancak elyevm münakit Büyük Millet Meclisi 5 Eylül 1336 tarihli nisabı müzakere kanununun birinci maddesinde gösterildiği üzere gayesinin husulüne kadar müstemirren müçtemi bulunacağı cihetle işbu Teşkilatı Esasiye Kanunundaki 4 üncü, 5 inci, 6 ncı maddeler gayenin husulüne elyevm mevcut Büyük Millet Meclisi adedi mürettebinin sülüsanı ekseriyetle karar verildiği takdirde ancak yeni intihabdan itibaren meriyül icra olacaktır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları tatlim sohbet Mobil Chat
Alt 26 Haziran 2008, 21:44   #2
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Kronolojisi




İncelemek isteyenler için güzel bir konu tskler

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
anayasası, cumhuriyeti, kronolojisi, türkiye


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Türkiye Hükümetleri Kronolojisi Violent Türkiye'nin Coğrafi Bölgeleri 0 12 Haziran 2013 20:10
Türkiye Cumhuriyeti Ecrin Tarih 0 05 Haziran 2011 19:27
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası Chelt Bilişim Hukuku 0 06 Nisan 2011 13:23