IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02 Eylül 2011, 19:19   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Frederic Nietzsche




Yanılma girdaplarının içinden çıkan flüt seslerine kulak verenler, şıpsevdiler, gizemlerden sarhoş olanlar...sizlere sesleniyorum. Sizlere şimdiye kadar düşünülmemiş bir görüşle, yeni ümitler getiriyorum."

Frederic Nietzsche (Niçe), eleştirilerindeki hafiflik, şiirsel ve ateşli üslubu nedeniyle uzun yıllar filozof sayılmamıştır. Son zamanlarında akıl hastası olması da yazdıklarını akıllı bir insanın yazamayacağı biçiminde yorumlanmıştı. Eserlerinin ölümünden sonra Nazi propagandalarında kullanılması da hakkındaki kötü yorumlan güçlendirmiştir. Ancak günümüz düşünsel görüşlerine etkisi o kadar fazla olmuştur ki, 20. yüzyılın ikinci yarısı onu "bir felsefe otoritesi" olarak kabul etmiştir.

Niçe'nin görüşlerini Sokrat öncesi düşünürler, bilhassa Heraklites ve Stoacılar etkilemiştir. Önceleri Şopenhaur'un, daha sonra Wagner'in görüşlerinden de etkilenmiş, ancak bir süre sonra her ikisine de cephe almıştır.

Niçe görüşlerini ısrarla direten bir düşünürdür. "İyi ve Kötünün Ötesinde" adlı yazısında şöyle der: "Bugüne kadar ki filozofların tamamının yazılarını okudum ve öğrendim, hepsi de iradesiz bir akılcılıkla düşünmüşler. Halbuki birey, hele filozof olmuşsa, kişiliksiz düşünmemelidir. Ahlak görüşleri de net olmalı, kararlılığı işaret etmelidir."

Niçe'nin bu yazısı, görüşlerini açıklarken takındığı hem teorik, hem de uygulamalarındaki tutumunu iyi açıklıyor. Niçe'ye göre felsefe yoktur, sadece evrensel ve bireysel anlamlar çıkarmaya çalışan, yaşamları düşünmeyle geçen filozoflar vardır. Niçenin görüşleri de, eserlerinde göründüğü gibi Batı tarihi dışına çıkamamıştır. Onu anlamak için zamanının toplum düzeyini sürekli göz önünde bulundurmak gerekir.

1844 yılında, Almanya da, Leibzig yakınındaki Röchen"de doğdu. Babası soylu bir Polonya ailesindendir. Annesi Alman dı. Niçe soyluluğuyla (soylu kanıyla) övünürdü. Bu yüzen kendini nasyonalist düzen sınırlan üzerinde hissederdi. Fakat aynı zamanda "Zerdüşt Böyle Dedi" adlı eserinde "Kan gerçeğin en kötü işaretidir" de demiştir.

Bir Protestan papazı olan babası, Niçe 5 yaşındayken vefat etti. Annesi de bir papaz ailesindendi. Tüm çocukluğu, annesi, kız kardeşi Elizabet ve iki teyzesiyle birlikte, kadınlardan oluşan bir ortamda geçmiştir.

6 yaşında ilkokula başladı ve ertesi yıl liseye hazırlayan özel bir enstitüye girdi. Burada 3 yıl okudu. Ailesi onu papaz olması için yetiştiriyordu. 1859 da burslu olarak Pforta Okulunu kazandı. Okul hümanist ve Lüterci gelenekleriyle iyi papazlar yetiştirmekle ün yapmıştı. Okulun önde gelen öğretisi, kişinin kendisini disipline sokması yöntemleriydi. Orada Sofoklesi, Eşil'i, Platon'u okudu. Eski Yunan ve Latin kültürü onu derinden etkilemiş ve eserlerinde sürekli bu kültürleri örnek göstermiştir, İbranice ve İngilizce de öğrendi. En çok sevdiği ders Alman edebiyatı ve tarihiydi. Matematik ve fizikle arası pek iyi değildi. Bu nedenle Niçe yaşamı boyunca hep bilimsel formasyonunun eksikliğinden yakınmıştır.

1864 de Bonn Üniversitesi Latin ve Grek Filolojisi ve Teoloji bölümlerine girdi. 1865 de ise, sevdiği filoloji alanında daha iyi olan Leibzig Üniversitesine geçti. Burada hocası olan Şopenhaur'un coşkulu derslerinden, onun felsefi konuşma ve yazma üslubunu kapmıştır. Yazılarında, Şopenhaur'un "İrade ve Temsil Olarak Dünya" adlı eserinde "İnsanı gerçekten var edenin irade olduğu, akıl, zeka, düşünce ve muhakeme olmadığı" görüşünü beğendiğini yazmıştır. Gene Şopenhaur'un; "İnsanlığın bu günkü kötü durumunun, okuduklarının anlamını anlamadan yönlendirilmiş körlerin eseri olduğunu ve insanlık bir defa böyle bir yanlış yola girdikten sonra da, toplumun yerlerini sürekli diğer körlere bırakmasıyla sürdüğü" görüşünü benimsemiştir. Halbuki gerçek insanlık içgüdülerimizin doğurduğu arzularımızla gelişir. İnsan da arzularına bilinçsiz uyar. Yaşamak, istemek, arzu etmek demektir. Fakat bu istek amaçsız, anlamsız olursa, insanı bir köpek sürüsünün bilinçsiz oyuncağı yapar. Öyleyse arzularımızı seçmeye çalışmalıyız ve gerçekleştirmek için irademizi kullanmalıyız. Niçe daha sonraları, Şopenhaur'un arzu ve irade görüşlerini çok abartarak, arzu ve iradeyi yaşamın ve insanlığın gelişiminin tek şartı olduğu görüşüyle Şopenhaur'dan ayrılmıştır.

Niçe Lange ve Kant'ı da iyi incelemiş ve metafiziğin bilimin ilerlemesini engellediği görüşünü tutmuştur. Bundan böyle teolojiyi, kaba ve basit bir göz boyama biçiminde görmeye başlamıştır. Ona göre teoloji, hem felsefeden ayrılmalı, hem de felsefeye bir çıkış temeli oluşturmamalıdır.

1868 de dil kaynakları üzerine yaptığı bir çalışmayla, Üniversite yarışma ödülünü kazandı. Bu çalışmasında, filolojinin felsefeye, yani evrensel açıklamalara girmenin tek yolu olduğu üzerinde ısrarla durmuştur.

Leibzig'de kişiliklerini beğendiği insanlarla arkadaşlıklar kurmuştur. Bunlar arasında bilhassa Richard Wagner'i, modern zamanların Eşil'i, trajedinin yeniden doğuşunun kahramanı biçiminde görmüştür.

25 yaşında parlak bir öğrenci olarak göze çarpan Niçe, tezini tamamlamadan, Bale Üniversitesi Klasik Felsefe Hocasının tavsiyesi üzerine, aynı Üniversitenin "Dil ve Eski Yunan Edebiyatı Kürsüsü"ne atanmıştır. 10 yıl boyunca bu kürsüdeki öğretim üyeliğini sürdürmüştür. Bu arada Wagner ve karısı Cosima ile sıkı ilişki kurmuş ve Trajedinin Doğuşu" adlı el yazısıyla hazırladığı yapıtını onlara okuyarak görüşlerini almıştır. 1872 yılında bu eserini yayımlaması, üniversite ortamının sert tepkilerine neden oldu. Fakat Wagner bu eseri coşkulu bir biçimde yaşamı boyunca övmüştür.

Fransa- Almanya savaşında kendi arzusuyla ambulans hasta bakıcısı oldu ve hastalardan difteri ve dizanteri kaptı. Çok ağır geçirdiği bu hastalıklar nedeniyle, 1873 de şiddetli baş ağrısı nöbetleri başladı ve görme bozukluğu oluştu. Hastalıkların görüşlerini güçlendirdiğini söyleyerek, bu durumundan pek fazla şikayetçi olmamıştır.

1873-1876 yılları arasında "Uygunsuz Görüşler" adlı bir kitap yayımlamıştır. Yapıt kültür ve tarihe önem verilmesinin gerekliliği konusundaydı. Bu eserle Wagner'e olan bağları daha da güçlenmiştir. Fakat hastalığı ve herkesin eleştirdiği görüşleri, onu giderek daha çok yalnızlığa itmiştir.

1875'de, giderek daha fazla bağlandığı müzisyen Peter Gost'u tanıdı. Görüşlerini sürekli onunla tartışmıştır. Gost, Niçenin çekinmeden fikirlerini açıklayabildiği tek dostu olmuştur. Bu dostluktan sonra yayınladığı “Daha İnsan, İnsan” adlı yapıtı ona bu dostluğun mutluluğunu yaşatmıştır. Eserinde Şopenhaur'u eleştirmiş ve görüşünü ondan kesin bir biçimde ayırmıştır. Eseri metafiziği sarsmış ve Wagner'le olan bağlarını da zayıflatmıştır.

1876'da, Wagner'in Beyrutta yapacağı bir konuşma nedeniyle, ona refakat etti. Wagner'in bu konuşmasındaki Hıristiyan temaların görünür baskıları ve nasyonalizmi övmesi, onu hayal kırıklığına uğrattı. 1877'den itibaren Wagner'in bu görüşünün benimsenmesi ve "Wagnerizm" adı altında topluma sürekli işlenmeye başlaması, Wagner'le olan bağlarını tamamen koparmıştır.

1878 yılında hastalığının artması nedeniyle Bale Üniversitesindeki görevini bırakmak zorunda kaldı. Yaşamının bundan sonraki 10 yılı bir pansiyonda, yalnız danışmanlık görevi yaparak, yoksulluk içinde geçmiştir. Daha sonraki 9 yılı ise, görüşlerini daha iyi açıklayabilmek ve sağlığı yönünden iklimi daha iyi bir yer bulabilmek için sürekli seyahatlerle geçmiştir. 1880-81 yıllarında yayımladığı "Aurore" (Şafak), "Daha İnsan, İnsan" ın açıklamalarının uzantısıdır.

1881 yazında "İnsanlığın Üstünde 6000 Adım" ve "Sonsuza yeniden doğuş" eserleriyle görüşünü çok açık bir biçimde anlatmıştır. "Zerdüşt" ve "Bilmenin Neşesi" adlı eserleri bu eserinin içinden doğmuş ve felsefesindeki genel temaların açıklamalarını güçlendirmiştir.

1882 yılında Lou Salome adlı zeki bir kızla tanıştı. Bu kişi Niçe ye ilk övgüyü yazmıştır ve daha sonraları Freud ve Rilke"nin dostu olmuştur. Niçe, görüşlerinin sadık savunucusu olan bu kızı çalışma arkadaşı yapmak istemiştir. Fakat onunla evlenme arzusu, kendisinden ayrı yaşayacağı nedeniyle, kız kardeşinin kıskançlığı yüzünden gerçekleşememiştir.

Niçe 1882'de "Zerdüşt Böyle Dedi"nin ilk kitabını, 1883"de ikincisini, 1884 de üçüncüsünü ve 1884-85"de sonuncusunu yayımladı. Yüzyılın büyük kitaplarından biri yayımlanmıştı ama çağdaşları bunu anlayamamış ve başarısız kabul ettikleri çabasına üzülmüşlerdi.

1886"dan itibaren daha sık yazmaya başladı: 1886 da "Bilme Sevinci" ve "İyi ve Kötünün Üzerinde", 1887 de "Ahlakın genealojisi" 1888 de "Wagner Olayı" "İdollerin Grup Vakti", "Wagner'e Karşı Nietzsche", "İsa'ya Karşı" ve "Ecce Homo". Ateşli bir biçimde yazılmış bu 5 yapıttan sonra Niçe'nin son yılları talihsizlikler içinde geçmiştir.

3 Ocak 1889'da bir at arabası kazası geçirdi ve bilincini kaybetti. Annesi onu Bale'deki bir psikiyatri kliniğine yatırdı. Günlerini 1897 yılına kadar annesinin bakımı altında, daha sonra da Weimar"da kız kardeşinin bakımı altında geçirdi. 25 Ağustos 1900'de vefat etti.

Eserleri arasında çok sayıda tamamlanmamış yazılar vardı. Bunların toplamı tüm yapıtlarının yarısından daha fazladır. Yazılar ölümünden sonra, kız kardeşinin izniyle "Gücün İradesi" adı altında yayınlanmıştır. Zamanın politik eğilimi bu eseri Nazizimle bağdaştırmıştır. Fakat daha sonra kız kardeşi eserin ustaca yapılmış montaj olduğunu ve Niçe'nin gerçek görüşlerini yansıtmadığını açıklamıştır.

Niçe'nin amacı "Üstün İnsan" olmadır. Fakat anlaşılması çok güç olan bu görüşün iyi bir biçimde açıklanmaya gereksinimi vardır. Bunun yanında, Niçe felsefesini simgelerle anlattığından, kolay anlaşılmayan bir filozoftur. Yapıtları uzun incelemeler ve bundan çıkarılan tefsirlerle anlaşılmaya çalışılır.

Niçe "Üstün İnsan" deyimini, Göte"den almıştır. Bu deyimin çizgi romanlardaki "Süpermen"le "hiç bir ilgisi yoktur. SS subaylarının soy kurutmaları ile de hiç bir ilgisi yoktur. Nazizim, yanlış ve maksatlı tefsirler, terbiyesiz, namussuzca davranışlarla, Niçe'nin yapıtlarında her zaman eleştirdiği ve kesinlikle reddettiği bir görüşü ona mal etmeye çalışmıştır.

Niçe, Nazizim devrinde yaşamış olsaydı, her halde en etkin karşıtlarından biri olurdu.

Üstün İnsan kavramı, insanlığın Allah tasarımından kurtulduktan sonra nasıl gelişebileceğini açıklamak için kullanılmıştır. "Zerdüşt Böyle Dedi" adlı eserinin ön sözünde şunları yazıyor:

"Sizlere üstün insanı tanıtıyorum. İnsan bazı durumları aşması gereken bir varlıktır. Aşmak için üstün insan olmak gerekir. İradeniz: "Üstün insan dünyanın anlamıdır" demelidir. Dünyanın anlamı, tabii Tanrının anlamına ters düşüyor."

Duygusal insan ve Nihilizm (Yokçuluk) eleştirisi:

Niçe Hıristiyanlık değerlerini tümden eleştirmiştir. Ona göre Hıristiyanlık insanlığı yanlış olan ahlak değerleri içine hapseder. Bir taraftan göz boyayıcı sözlerle bilinç gücünü kısıtlarken, öte yandan insanları bilinçsizliğe zorlar. Hıristiyanlık değerleri ahlakı öldürmüştür, diyordu. Buna dinsel değerler neden olduğuna göre, din yerine daha pozitif yeni değerlerin bulunması ve konulması gerekmektedir. Bunu da ancak "Üstün insan" yapabilir. Üstün insan, şimdiye kadar insanlığın oluşturduğu geleneksel kavramların üzerine çıkabilen insandır. Çünkü şimdiye kadar oluşturulmuş tüm değerlerin insanlığı yanlış yola götürdüğü açıkça görülmektedir.

Ecce Homo (Üstün İnsan) kavramı:

Üstün insan sözcüğünü, daha yetkinleşmiş, daha tamamlanmış bir insan tipi için kullanıyorum. Modernlere, Hıristiyanlığın işaret ettiği iyilere ve tüm öteki nihilistlere karşıt olan, Zerdüştün diliyle düşünmeye kendini verebilmiş insan için kullanıyorum. Bu sözcük şimdiye kadar insanların kabul ettikleri değerleri yüceltenler için, yanlış olarak kullanılmıştır. Zerdüştün üstün insanı ise bu anlamın tam tersi bir anlam taşır. Sağlıklı ve akıllı olan bir üst insan toplumun ideal tipi olmalıdır.

Peki Niçe Hıristiyanlığa neden karşı? Çünkü Hıristiyanlık insanları duygusal bir ahlaka sahip olmaya çağırıyor. Halbuki duygusal insan iki yönden topluma, insanlığın gelişimine zararlıdır: Bir defa duygusal insan olaylar karşısında etkinlik gösterme yerine, duygulanır. Duygusal insan öte yandan yalnız kendisi için değil, çevresindekiler için de duygulanır. Kanımca böyle kişiler insanlık adına günah işliyor. Duygulanmakla önce kendini cezalandırıyor. Kendinden intikam alıyor. Sonra da diğer insanlara yöneliyor. Onları da cezalandırmak için. Tıpkı papazların insanları cezalandırdığı gibi. Bu nedenle içinde bulunduğumuz zaman insanlık değerlerinin krizi biçiminde değerlendirilmelidir. Geleneklerin getirdiği yaşam biçiminin krizi içindeyiz. Günümüzdeki temel değerlerin yanlış olduğu ortadadır. Göreceli olan bu geleneksel değerlerin artık tarih içinde kalması gerekir. Çünkü bu tarihsel değerlerin getirdiği sıkıntıyı modern insan maskeliyor. Halbuki modern insan bir taraftan da, yüksek kabul ettiği bu değerlerin kurgusal bir temelden, kökenden geldiğini de anlıyor.

Latince "Nihil" hiç anlamınadır ve nihilizm sözcüğü hiçlik kavramını açıklar. Yani bizler bir hiçlik içinde kararsız bir durumda kendi kendimizi sıkıntılar içine sokuyoruz. Bizler sıkıntılı, kötümser bir durumdaysak, bu olay bize sadece temel yüksek değerlerimizin yanlış olduğunu gösterir. Bu hiç" i, etkin bir güce dönüştürmek gerekir. Hiçliğin hayran olunacak bir yanı bulunamayacağına göre, bu hiçliğin içine dalmakla hiç bir kaybımız olmaz. Toplumu bu durumdan ancak zorla, totaliter bir rejimle kurtarabiliriz.

Niçe'nin bu görüşü yanlış anlaşılarak, Hitler rejimini güçlendiren bir görüş biçiminde yorumlanmış ve çok güçlü tepkilere neden olmuştu. Halbuki dikkatli bir değerlendirmeyle, Niçe'nin nihilizmi savunmadığı, tersine daha güçlü bir biçimde eleştirmek için savunuyor göründüğü, anlaşılacaktır. Niçe devam ediyor: Hıristiyan yüksek değerleri boş inançlar üzerine kurulmuştur. Bu değerler hiç"i insanlardan saklamak için icat edilmiş ilaçlardır.

Sağlam temellere oturmadığı halde, bu geleneksel değerlerin hala yaşamını sürdürmesinin nedeni, bunları korumak için papazlar gibi insan topluluklarının kullanılmasıdır. Papazı, kilisenin basit bir üyesi gibi kabul etmeyin. O yeteneksiz bir bilincin tipik örneğidir ve ona öğretilen etkinliklerle insanları etkiler.

Günümüzde bile, bazı düşünürler Niçe'yi, insanlığı zayıflıkla, esirlikle ve koyun sürüsü gibi yanıt veremeyecek, etkinlik gösteremeyecek bir durum içinde göstermesiyle eleştirirler. Fakat Niçe insanlara hakaret etmiyor. Söylediği, geleneklerin getirdiği etkinliklerin dışında başka tür bir etkinlik göstermektir. Gelenekleri eleştirmenin yalnız düşünce düzeyinde kaldığıdır. İnsanın zorunlu bir biçimde gelenekleri uygulamasıyla, insanlık onların getirdiği acı, ıstırap içinde kalmaktadır.

Öyleyse önemli olan, bizleri bu ıstıraplı var oluşumuzdan kurtarabilecek asıl gerçek değerleri araştırmaktır. Bu nedenle hayallerin, rüyaların, hatta tanrı tanımazlığın bile gerçek değerler olup olmadığını anlamak için, denemek gerekir.

Niçe'ye göre Hıristiyanlık insanda kendi içine dönen duygusallıktan başka bir şey değildir. Duygusal insan zayıf insandır. Zayıf insan, insanlığın gelişimi yönünde etki gösteremediğinden, bu etkiyi kendisine gösterir. Bu etki kendi kendini yıkmadır. Bu etki bilinçsiz ölüm arzusundan başka bir şey değildir. Bu bir hiçliktir. Nihilizm"dir. İnsanın mutsuz olması nedeniyle kendi kendinden intikam almasıdır. İnsan içinde bulunduğu hiçliği maskelemek için, kendinden intikam alır. Daha sonra da güçlü olanlara, duygusallıktan kaçabilen insanlara döner. Onlardan da intikam almak için. Onları da kendi kendilerini yıkmaya zorlar. İç güdüleri, var olmanın değerinin savaşmak, mücadele etmek olduğunu gösteren insanları, başkalarıyla tartışmanın, mücadele etmenin kötülüğüne inandırmaya zorlar. Çünkü geleneksel ahlak değerlerimiz bu tip bir davranışı istemektedir. Papazlar, dindar kişiler insanı daha iyi yapmak varsayımıyla etkinlik gösterecek güçte olanlardan intikam arzusuyla yanıp tutuşur.

İnsanlığı geliştireceği ileri sürülen Hıristiyan değerlerin, insanları gerçek bir esarete, sindirmeye götürdüğü ortadadır. Güçlülerin kötü olduğu ve onları iyi olmaya zorlamak yönünde etkinlik göstermek gerektiği, bu değerlere dayanarak işleniyor. Yanıltılan, baştan çıkartılan güçlü insan da, ister istemez kendi arzusuyla iç güdülerini baskılama yoluna dönüyor. Toplum güçlü insanları aşağılama yoluyla zayıflatmaya çalışıyor. Hatta baskı altına alamadıklarını suçlandırıyor, cezalandırıyor. İç güdülerini baskılamazlarsa bu davranışların kendilerini hoş olmayacak durumlara sürükleyeceğini işliyor.Halbuki iç güdüler kırılacağına, yüceleştirilmelidir. İç güdüyü yüceleştirmek demek, ona başka bir amaç vermek demektir. Niçe'ye göre insanda iki türlü sıkıntı vardır:

- Biri iç güdüleri baskılamaktan gelen iç sıkıntısı. Bu yıkıcıdır.

- Öteki yaratıcı bir amaç için, iç güdüleri kırmadan, onları disiplin altına sokmanın getirdiği iç sıkıntısı. Bu pozitiftir. İnsanın ve insanlığın gelişmesine katkı yapar.

İşte Niçe'nin zamanındaki görüşü budur. Ona göre duygusal insanlar zayıftır. Esirdirler. Fakat Niçe bu sözcükleri fiziksel veya politik anlamda kullanmamıştır. Esirler, kendi kendilerinin esiridir. Bu kişiler bir şeye bağlanmadan, dayanmadan yaşayamazlar. Dayandıkları ise geleneksel ahlaktır. Onlar geleneksel ahlakın uygulayıcılarıdırlar. Koyunlardır. Fakat ne yazık ki toplumda bu tip insanlar hüküm sürüyor. Yanlış ahlak değerlerinin toplumdaki yaşamını bu insanlar sürdürüyorlar. Çünkü bu tip davranış kolaylarına geliyor. Esirler iktidarda. Hatalı var oluşlarının intikamını almak için güçlülere de saldırıyorlar. Onları; gururun kötü olduğunu, asıl özverili davranışın gururu yenmek olduğunu işleyerek, kişiliklerinden şüphelendiriyorlar, intikam alıyorlar. Toplumun suçlandırdığı güçlüler, gerçekte diğer insanlardan üstün oldukları halde, artık kendilerini üstün kabul etmek istemiyorlar. İşte Niçe'nin zayıf ve güçlü (üstün) insan tarifi budur. Fakat bu görüşünü açık bir biçimde açıklayamamıştır.

Niçe'ye göre, günümüzün insanı kendini nihilizmden, hiçlikten kurtulabilmek için yeni bir yol bulmalıdır. Nihilizmin kaynağı geleneksel değerler olduğuna göre, yeni ahlak değerleri bularak içinde bulunduğumuz nihilizmden kendini kurtarmalıdır.

Tanrı ölmüştür. Tanrı yoktur. Tanrı tanımaz (ateist) bir çağ gelmelidir. Fakat gerçek bir ateizmin gelmesi gereklidir. Yoksa tanrının yerini, zayıflığa yardım edecek başka değerlerle doldurma gerçek bir ateizm değildir.

Burada dikkat edilmesi gereken, Niçe'nin tanrı derken Hıristiyan, yani judeo-kretien (Yahudi-Hıristiyan) ahlakı suçlandırmasıdır. Yalnız Judaizmi (Yahudiliği) itham etmemektedir. Ancak Hitler rejimi ahlaksız ve fütursuz bir biçimde Niçenin bu görüşünü kendi çıkarına göre yorumlamış ve İncilin yalnız "Eski Ahid" bölümünü, Musaya ait olan bölümünü reddederek, bu görüşü Yahudileri yok etmekte bir dayanak gibi kullanmıştır. Halbuki Niçe hem eski, hem de yeni Ahidi (Hristiyanlık) birlikte itham etmektedir. Niçe'ye göre, insanların içine intikam aşkını asıl sokan İsa'dır. Duygusal insanı kendinden intikam almayı arzulamaya yönlendiren psödo-altrüizmi (yalancı-özvericilik) İsa sokmuştur. Bunu müritleri olan papazlarda kolayca görebilirsiniz.

Soyağacı yöntemi (genealogik Yöntem):

Niçe'nin ahlakı eleştirisi genealojik, geriye doğru kökene gitme biçimindedir. Araştırmalarında daima "Niçin?" sorusunu sorar. Örneğin "İyi nedir?" sorusu sorulduğunda, baştan iyinin var olduğu kabul edilmiştir. Fakat Nice, "Niçin iyi ve erdemli olmak gerekir? biçiminde sorar. Niçin iyi olmak istiyoruz? Neye dayanarak, erdemli olmak gerekir diyoruz. Bu genealojik bir soruşturma yöntemidir ve yanıtı için semptomatoloji (araz) gerekir. Gerçek filozofun derde deva bulabilmesi, sorunlara çözüm bulabilmesi için, genealojik soruşturması ve sanatkar olması, yani sorulacak soruları sanatkarane seçebilmesi gerektiğini söyler. Geleneksel ahlakın arazı (semptomu) duygusallıktır. Marks ve Freud"ün felsefelerinde olduğu gibi, Niçe'nin felsefesini de bu anlamda eleştirmelidir. Bunlara şüpheci filozoflar denir. Araştırmalarında, değerlerin, düşüncelerin arkasında bazı şeylerin saklanabileceğinden şüphe ederler.

Niçe, iyi ve kötünün soy ağacını bir çok dilde incelemiştir. "İyi insan" sözcüğü tüm dillerde diğer insanlar arasından ayırt edilebilen insandır, seçkin insandır. Örneğin Roma İmparatorluğunda "Bonus Vir" (iyi insan), savaşta etkinlik göstererek, güçlü insan unvanını alan soylulara denir.

Güçlü İnsan, Üstün İnsan

Niçe'ye göre "güçlü insan", güçlü iradesi olan insandır. Bu deyimi "iradenin gücü" deyimiyle karıştırmamalıdır. Nitekim, irade fiziksel güç gösterdiği andan itibaren, güç iradeyi yok eder. Yani irade gücü, "güçlü olmanın iradesi" demek değildir. Yalnız esir sürüler güçlü olma iradesi isterler. Sürüdeki öteki esirlerin arasında varlıklarını sürdürebilmek için. Tek başlarına kaldıkları zaman bunların bir iradeye sahip olması gerekmez. Niçe'ye göre, yalnız irade gücü, güçlü olmanın göstergesidir. Yalnız irade gücüne sahip olan insan yaratmak, vermek ister. İyi insan, politik anlamda güçlü olan insan değil, metafizik ve ahlak anlamında güçlü olan insandır. Böyle bir insan, hiç bir zaman kendini küçük ve zayıf hissetmez- Yani ahlakın işareti, iradenin gücüdür. Ahlaklı olmak, kendinin efendisi olmaktır. Bu görüş gerçek bir tanrı tanımazlıktır ve nihilist tanrı tanımazlığa (ölünce cezalandırılma) karşıt bir görüştür .Başkalarını kendinin esiri yapma ama kendinin efendisi olmaya çalış. Bu görüşünü "Zerdüşt Böyle Dedi" deki "3 değişim (metamorfoz)" adlı yazısında iyi açıklıyor.

İnsanın 3 basamağı aşması gerekir:

- Önce deve olacaktır. Deve hayvanların en hamalı, en fazla yük taşıyanıdır. "Sen müstahak olduğun için bu yükü taşımalısın". Başkalarının ortaya çıkarmış olduğu geleneksel değerleri yük gibi taşır. Bu devrede, gururunu kırabilmek için aşağılanmayı arzu eder. Deve de güdülmeye isteklidir. "Evet" der. Bu "Evet"in anlamı, düşünmeden yapılan göreve itaat etmedir. Bu esir görünümüdür. Yaşamak için başkasının yardımına gereksinimi olanların görünümüdür.

- İkinci basamakta deve, aslana dönüşür. Aslan; geleneksel değerlere karşı isyanın görünümüdür. Aslan "Hayır" der. Değerlerin değişmesini ister. Tanrıların düşmanı olur.

- Üçünü basamağa geçince aslan, çocuk olur. Çocuk ta "Evet" der. Fakat bu "Evet" itaat etme isteğinden gelmez. Kendinin efendisi (özgür) olma arzusunun "Evet" idir. Oyun oynayabilme iradesinin gücüyle ve çocuk saflığıyla evet der.

Üstün insan bu "Evet" den başka bir şey değildir. Fakat tüm negatif kötülerden, geleneksel değerlerden kurtulmuş bir biçimdedir. Onun çocuktan farkı, çocuğun açılması, gelişmesi biçimindedir. Saf yaratıcılığa ve yüksek derecede vericiliğe doğru açılması biçimindedir. İradenin gücü yaratıcıdır. İrade gücü olan gerçek kahraman ve sanatkardır. Bir sanatkar olarak ta efendidir. Hem kendi kendinin efendisidir, hem de toplum içinde efendidir. İrade gücü sürekli bir yaratıcılıktır. Deneyimlerle güçlenen ve zaman içinde yaratan bir güçtür.

"Sonsuza Yeniden Doğuş" kavramı işte burada ortaya çıkar. Sonsuza yeniden doğuşla üstün insan olmuştur. Üstün insan sonsuza yeniden doğuşa "Evet" diyendir. Bu doğuş, Stoacıların yeniden doğuşu değildir. Stoacılıkta yeniden doğma, her şeyin döngüsel bir biçimde tekrarlandığı bir ortama doğmaktır. Bu doğuş, Kantın emperatifleri gibi, ahlaksal bir biçimlenmedir. Artık "Ne istersen, İsteyebilirsin". Hıristiyan ahlakına göre, acıların, üzüntülerin bir ödülle sonlanacağını ümit ettikçe, acıya katlanabilirsin. Fakat ümidin her defasında boş çıkması, her defasında yeniden başlama gereği bu ümidi kırar. Sonsuza yeniden doğuş (sürekli etkinlik) kavramı, acı, ıstırap ve kendini inkar etme arzusunu ortadan kaldırır. Kişi zayıflık hissetmeden etkinlik göstermekten sevinç duyar.

Güçlü insan kendini var eden insanları da birer birer var etmeye çalışandır. Kendinin var olduğu duygusu, aynı zamanda kendini iyi hissettirir. O artık zayıf insanda hiç bir şey bulamayacağını anlamıştır. "Ben iyiyim, çünkü sen kötüsün". Geleneksel ahlakın iyi olduğu görüşü reddedildiği zaman, güçlü insanın güzelliği kendiliğinden pozitif olur.

Nicenin amacı insanı yeniden düzenlemek, rehabilite etmektir. İnsanlar kendi benimsediği hakim güçlerle, başkalarının yönettiği zayıf güçler arasında belirli bir yerdedir. Hakim güçler insanın kendi etkinliklerini oluşturan güçlerdir. Zayıf güçlerin etkinlikleri ise başkalarının yönetimiyle oluşur. Yöneticilerde hakim güçler çoğunluktadır. Bu kişiler kendi arzu ettikleri etkinliklerle ilerlerler. Yaratırlar ve yarattıklarından mutluluk duyarlar. Yönetilen güçlerin etkinliği ise hatıralara, geçmiş olaylara bağlıdır. Yöneticilerde her iki tip güç bir denge durumundadır. Hatıralar, gelenekler onu da etkileyebilir. Fakat bunlara büyük önem vermez. Onları unutmaya çalışır. "Unutma bir biçimdir ve sağlıklı gücün belirtecidir". Niçe'ye göre bellek, suçluluk hissi, duygusallık getiren bir araçtır. Ona göre günah işleme diye ahlaksal bir sorun yoktur. Günah hataların getirdiği suçluluğu unutturma duyuşudur. Bellek hıncı saklar, kötüdür. Bellek, kendini itham etmek, kendi kendini yıkmak, kendinden intikam almak demektir. Belleğe bağlı olmak, bulunduğu durumdan çıkamayacağını kabul etmek demektir. Dinlerin, geleneklerin getirdiği acıları satın almak demektir. Özgürlüğünü kazanmış kişi de zaman zaman bulunduğu durumdan şikayetçi olabilir, fakat onu fazla önemsemez. Esir ise, önce kendini, daha sonra da başkalarını suçlandırmaktan zevk alır.

Niçe, "üstün insan"ın, aynı zamanda yüksek kültürü olması gerektiğini de düşünüyordu. Zerdüşt Böyle Dedi"de bir ip cambazı hikayesi vardır: Cambaz ip üzerinde yürürken, diğerleri yukarı ona bakar. İp cambazı kayar ve düşer. Ölmek üzere son nefesini verirken Zerdüşt yanına gelir ve ona doğru yolda olduğunu söyler. Çünkü ip, üstün insan olmaya doğru yürümeyi simgelemektedir. Özgürlüğe tam bir güvenlik içinde yürünemez. Güçlü insan riskleri seven, göze alan insandır. Zayıf insan ise güvenliği için sürekli dayanak noktaları arar. Güvenlik garantisi arar. İp cambazı simgesi aynı zamanda kendinin efendisi olma isteğidir. Bunun için de ip üzerinde yürüme gibi deneyler gereklidir. O yürürken zayıflar sadece onu seyredebilirler. Meleyen kuzular sürüsü gibi. Örnekte cambaz düşüyor. Sonuca ulaşamadı. Fakat önemi yok. O doğru yoldaydı. İlerlemek için ipte yürümesi gerekiyordu. Zaten "Her zaman ölünmez" ve "Ölmeyenler daha güçlü duruma gelirler".

İşte bu yüzden felsefenin neden ve niçinlere yönelmesi, eleştirme gücü olması gerekir. Felsefe geleneksel göz boyayıcı değerlerin neden ve niçinlerini masaya yatırmalıdır. Çünkü üstün insan olmak, negatif, geçersiz değerleri dışlayabilmekle olanaklıdır. Onların yerine yaratıcı, şafağı müjdeleyen yeni pozitif değerler koyabilmekle olanaklıdır.

Üstün insan toplumda belki bugün tek başınadır, ama yarın bir toplum oluşturabilir. "Bugün, geleneksel etkilerle davrananlar arasında yalnız başınıza, bir kenarda yaşayan siz, bir gün toplum olacaksınız. "Siz seçkin insanlar bir gün seçkin insanlar toplumunu oluşturduğunuz zaman, yeni üstün insanlar bu toplum içinden çıkacaktır. İnsanlık böyle gelişecektir."

Bilgeliğin ve kendini korumanın bir başka yolu da, etkiyle etkinlik göstermenin olabildiğince seyrek olmasına çalışmaktır.

Etkiyle etkinlik gösterme sadece içine düşülen şartlar ve durumlardan kurtulmak için yapılmalıdır. Aksi durumda, kendi özgürlüğünü her defasında bir kenara bırakmakla ilgili olan bu durum sıklaşırsa, insan farkında olmadan etkiyle etki göstermenin bir organı durumuna gelebilir. Örneğin cilt cilt kitapları devirmekten memnunluk duyan bir bilge, sonunda kendi düşünme yetisini kaybeder. Ciltleri yerinden oynatmadan düşünememe durumuna düşer. Çünkü bu bilge kitabın getirdiği fikirlerin etkisine yanıt vermiş oluyor ve farkına varmadan etkinin etkisini gösteriyor. Bilge tüm gücünü okuduğu fikri tasdik etmek veya ona karşı gelmek için harcıyor. Kendi dışında düşünenlerin görüşlerinden çıkanları eleştiriyor.

"Bu tip bilgelerde kendini savunma iç güdüsü zayıflar. Bu bilge çökmekte, gerilemekte olan bir kişidir. Ben, özgür ve çok verimli kişiler gördüm, 30 una geldikten sonra okuyarak kendi kendilerini çökertmişlerdi. Farkında olmadan, başkalarının görüşlerinin etkinliğini göstermeye başlamışlardı. Bunlar kibrit çöplerine benziyorlar. Alev vermeleri için onları sürtmek gerek. Sabahın ilk saatlerinden itibaren, güneş yükselirken, akıl tüm tazeliğinde iken, saf irade gücü var iken dönüp bir kitabı okumayı ben kusur ve kötü alışkanlık kabul ediyorum."

Saygı: Benim bir kitabımı eline almak yerine, kendi kendine dönebilme gücü olan kişiye, çok daha büyük saygı duyarım.

Şartlara Rağmen: Kararlı olan her şey, şartlara rağmen doğar.

Şeylerin Değeri: Var olan hiç bir şey yok edilmemelidir. Hiç bir şey fazla değildir. Hıristiyanların ve hatta nihilistlerin reddettiği var olmalar bile, değerlerin hiyerarşisi arasında belirli bir sıradadır.

__________________
Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden..
BiLki "
yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana
En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü..
Bu dünya "
üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe
ELbet "
bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..!
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
frederic, nietzsche


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Burrhus Frederic Skinner Nava Felsefe 0 03 Şubat 2011 15:20
Nietzsche YapraK Felsefe 4 17 Ocak 2011 14:50
Yalnız.. // Nietzsche Hesna Felsefe 0 20 Ocak 2010 15:05