IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 25 Temmuz 2008, 01:11   #21
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




ORGAN BAĞIŞI: ORGAN NAKLİ

ORGAN NAKLİ NEDİR ?
Görev yapmayacak kadar hasta ve hatta bedene zararlı hale gelen bir organın, bir yenisi ve sağlamı ile değiştirilebilmesi işlemine" Organ Nakli" veya Organ Transplantasyonu "denilir.

ORGAN NAKLİNİN ŞU ANKİ DURUMU NEDİR ?

Günümüzde göz, böbrek, karaciğer, kalp, pankreas, kemik iliği, kalp- akciğer, kemik ve ince barsak en çok nakledilen organlardır. Bu nakillerde organlar hemen hemen daima ölülerden yada 1. derecedeki akrabalardan sağlanmaktadır. Örneğin kalp hastalığından ölmüş bir kişinin sağlam kornea ve böbrekleri alınıp, görmeyen insanlara yada böbrek hastalarına nakledilmektedir.

KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ HASTALIĞI (ÜREMİ) NEDİR ?

Vücudumuzda çok önemli görevler yapan böbreklerimiz taş, şeker hastalığı, nefrit, yüksek tansiyon, mikroplar, yaralanmalar veya kullandığımız ilaçlar nedeniyle hastalanabilir. Bu hastalıkların bazıları tedavi edilirken, tedavi ile düzelmez gittikçe ilerleyerek kişiyi ölüme götürür. Tedavi edilmeyen ilerlemiş bu tür böbrek hastalıklarına üremi (kanda üre miktarının yükselmesi) son dönem böbrek yetersizliği veya kronik böbrek yetersizliği gibi adlar verilmektedir.


KRONİK BÖBREK HASTASININ NE GİBİ ŞİKAYETLERİ OLUR?

Bu hastalarda bulantı, kusma, iştahsızlık, halsizlik, güçsüzlük, burun kanaması, kaşıntı, nefes darlığı, öksürük, vücudunda şişlik, uykusuzluk, kramp, huzursuzluk gibi şikayetler vardır. Bazıları birden nefes darlığı veya koma hali ile hastaneye kaldırılır.

TÜRKİYE'DE KRONİK BÖBREK HASTASI ÇOK MUDUR ?

Türkiye'de her yıl 3.000 kişinin kronik böbrek yetmezliğine girdiği tahmin edilmektedir. Sağlık Bakanlığı'ndan alınan rakamlara göre 2001 Şubat ayı itibariyle 19.609 diyaliz hastası mevcut olup, bunların 18.063'üne hemodiyaliz, 1546 'sına Periton diyalizi uygulanmaktadır. Bu hastaların ne yazık ki çoğu genç olup, genellikle 20-40 yaşları arasındadır.

KRONİK BÖBREK HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MIDIR ?

Her iki böbreği de çalışmayan bu hastalar için, hasta böbrekler yerine suni böbrekler yapıldı. Suni böbrek " yada diğer adıyla HEMODİYALİZ " bir süzgeçtir. İdrarı kana karışmış bu hastalar haftada üç gün hastaneye giderler, kanları damardan bir boru ile hastaya alınıp bu süzgeçten geçirildikten sonra yine bu boru ile hastaya verilir. Bu tedavi ile hastalar ayakta kalmaktadır. Ancak suni böbrek bizim böbreğimizin yaptığı her şeyi yapamaz. Bu yüzden de hastalar tamamıyla iyileşemezler. Bir diğer tedavi biçim,i ise Periton Diyalizdir. Bu tedavi biçiminde ise hastalar karın boşluğuna takılacak bir kateter yardımıyla tedavilerini sürdürürler. Bu tedaviler pahalı olduğundan genellikle sadece devlet yardımı görenler tedavi olabilirler. Bu nedenle suni böbrek yerine geçecek çareler aranmış ve "böbrek nakli" ortaya çıkmıştır.


BÖBREK NAKLİ NEDİR ?

Böbrek nakli; kronik böbrek hastasına, ülkemizde genellikle olduğu gibi sağlıklı bir insandan veya ölüden alınan böbreğin vücuda takılması işlemidir. Böylece hasta yeniden sosyal yaşamına kavuşmaktadır. Hemodiyaliz makinesi ile bağımlı bir yaşam sürdürmek zorunda iken kontrollü ama diyalize bağlı olmayan bir yaşama geçebilmektedir.


BÖBREK NAKLİ İÇİN ORGANLAR NASIL SAĞLANIYOR ?


Çok sayıda böbrek hastasına aile fertlerinden böbrek bulma güçlüğü yüzünden, trafik kazalarında hayatını kaybedenlerde olduğu gibi ölülerden böbrek alıp hastalara takma çareleri aranmış ve bunda başarılı olunmuştur. Yeni ölmüş kişilerden alınarak yapılan böbrek takma işlemine kadavradan böbrek nakli denmektedir. Yaşamını henüz kaybetmiş kişiden alınan iki böbrek uygun doku grubunda böbrek bekleyen iki kişiye takılmakta, bir insanın ölüsü iki kişiye hayat vermektedir. Bu güzel olaya rağmen yinede böbrek hastaları için yeterli ölü böbreği bulunmamaktadır. Bunun nedeni yeni ölmüş kişinin başında bulunan yakınlarını ölülerinden böbrek alınmasına rıza göstermeyişleridir.

ORGAN BAĞIŞINA İHTİYAÇ VAR MIDIR ?

EVET. Bir çok hasta bağışlanmış bir organ için beklerken ölmektedir. Bağışlanmış bir organ, başarılı bir nakilden sonra, gerçek bir yaşam armağanıdır. " SİZ, BİR YAŞAM ARMAĞAN ETMEKTESİNİZ"


TÜRKİYE'DE BÖBREK NAKLİ NE ZAMAN BAŞLADI ?

Türkiye'de ilk başarılı böbrek nakli 1975 yılında Hacettepe Hastanesinde Dr. Mehmet HABERAL ve ekibi tarafından yapılmıştır. Canlıdan canlıya yapılan bu ilk nakilden sonra 1979 yılında "ORGAN VE DOKU ALINMASI, SAKLANMASI VE NAKLİ HAKKINDA" 2238 sayılı kanun çıkarılmış ve bu yasa 1982 yılında yeniden düzenlenerek ölüden organ alınmasını yasal tedbirlerle ortaya koymuştur.


ORGAN BAĞIŞININ VE TRANSPLANTASYONUNUN
DİNİ İNANÇLAR YÖNÜNDEN AÇIKLAMASI NEDİR ?

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, organ bağışını insanın insana yapabileceği en büyük yardım olarak tanımlanmıştır. 6.3.1980 tarih 396 sayılı kararı ile organ naklinin caiz olduğunu bildirmiştir. Kur'an-ı Kerim'de de (Maide Suresi, Ayet 32) " KİM BİR KİMSEYE HAYAT VERİRSE, ONUN SANKİ BÜTÜN İNSANLARA HAYAT VERMİŞÇESİNE SEVAP KAZANACAĞI " beyan olunmuştur.


ORGAN BAĞIŞININ, ORGAN NAKLİNDE
EKONOMİK ÖNEMİ NEDİR ?

Organ nakli hemodiyaliz tedavisinden çok daha ucuz olduğu halde ülkemizde organ bağışı yaygın olmadığı takdirde, bu maliyet ile yapılabilecek nice sağlık hizmeti ertelenebilir veya geri kalabilir. O halde organ nakli ve organ bağışı ülkemiz için hem sağlık yönünden, hem de ekonomik yönden önemli bir katkıdır.

NASIL ORGAN BAĞIŞLAYABİLİRSİNİZ ?

Tüm ülkeler ölüden böbrek temini sorununu, sağlıklı kişileri beklenmedik ölümleri halinde bütün organlarını bağışladığına dair bir belge doldurmaları suretiyle çözümlemişlerdir. Bağış belgesi taşıyan bir kişi öldüğünde artık ailesinden izin almaya gerek kalmamakta, böbrekleri alınarak hastalara takılmaktadır. Organ bağışında bulunmak için " TIBBEN YAŞAMIM SONA ERDİKTEN SONRA DOKU VE ORGANLARIMIN DİĞER HASTALARIN TEDAVİSİ İÇİN KULLANILMASINA İZİN VERİYORUM." diyen bir belgeyi iki tanık önünde imzalayıp kimlik kartı gibi taşımanız yeterlidir.


ORGAN BAĞIŞI İÇİN YAŞ SINIRI VAR MIDIR ?

Günümüzde yeni doğmuştan 60 yaşa kadar olan ölülerden organ alınabildiği gibi, 18 veya üstünde bir yaşta olup akli dengesi yerinde olan herkes ORGAN BAĞIŞ KARTINI imzalayabilir, böylece organ başında bulunabilir.


HERHANGİ BİR YERE KAYDOLMAK GEREKİR Mİ ?

Hayır. Sadece organ bağış kartını şahitlerle doldurup imzalamanız ve sürekli üzerinizde taşımanız yeterlidir.


SONRADAN FİKRİNİZİ DEĞİŞTİREBİLİR MİSİNİZ ?


Evet. Bağış kartınızı yırtıp atmanız yeterlidir. Bu konuda özgürsünüz.


ORGAN BAĞIŞI İÇİN PARA ÖDENMESİ SÖZKONUSU MUDUR ?

Hayır. Kişilerin bir bedel karşılığı organlarını vermeleri 2238 sayılı yasaya göre yasaktır.


İNSANLARA YAŞAMA ŞANSI TANIYAN ORGAN BAĞIŞINA NASIL YARDIMCI OLABİLİRSİNİZ ?

Çevrenizdekilere Organ Bağışı Kampanyasını tanıtın ve Bağış kartlarını verin. Organ Bağışının öneminin anlatılmasına ve yaygınlaştırılmasına yardımcı olun. Organ Bağışı hakkında daha ayrıntılı bilgi edinmek için " TÜRKİYE BÖBREK NAKLİ VE DİYALİZ HASTALARINA HİZMET VAKFI " ile irtibat kurunuz.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 25 Temmuz 2008, 01:12   #22
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Prostat büyümesi BPH


Prostat sadece erkeklerde bulunan bir salgı bezidir.
Organizmanın ikincil *** organıdır. Vazifesi spermayı sulandırmaktır. Meninin seminal kese sıvısı ile birlikte %95 ini prostatik salgi oluşturur. Böylece ejekulatın miktarını çoğaltarak döllenmeyi kolaylaştırır. Prostatik dokuda yüksek konsantrasyonda çinko vardır. Prostat egenlik yaşına kadar faal değildir. Ergenlikte faaliyet göstermeye başlar .

Prostat erkeklerde dış idrar yolunun ilk kısmını çevreleyen bir organdır. Mesane tabanında yer alır. Prostat yaklaşık bir ceviz büyüklüğündedir. Ağırlığı 20-25 gramdır. Şekli bir koniye benzer.

PROSTAT BÜYÜMESİ

50 yaşının üzerindeki erkeklerin 1/3 ünde meydana gelir. Kötü huylu bir tümör değildir. Bu büyümenin hormonal etki ile meydana geldiği düşünülmektedir. Prostatın iyi huylu büyümesini kanser ile karıştırmamak lazımdır. Oluşum mekanızmaları değişik olup, biri meydana geldikten sonra diğeri onun devamı şeklinde olmaz. Fakat %15 oranında ikisi beraber bulunabilir.
Prostat büyüdükten sonra idrar dış kanalını tazyik ile sıkıştırıri hasta idrarını zorlukla yapar ve hatta zamanla idrarını yapamaz duruma gelir. Mesane içerisindeki idrarı boşaltamadığı için basıncı artar. İdrar kesesi kası aşırı büyür. İleriki safhalarda gevşer ve içerisinde daima bir miktar artık idrar bulur.
İdrar atılamadığı için böbreklerde önceleri şişme ve büyüme meydana gelir. Zamanla böbrek dokusu erir. Daha sonraki safhada böbrek dokusu ince bir kağıt haline gelerek balon gibi şişer. Fonksiyonunu kaybettiği için atması gereken zararlı maddeleri atamaz. Kanda ürenin yükselmesi ile böbrek yetmezliği oluşur.
Belirtiler:
Önceleri idrar çapı azalır ve idrar akımı yavaşlar. Ayakta veya oturarak idrar yaparken hasta ileriye doğru idrarını yapamaz. İdrar kesik kesik gelir. İdrar damlalar halinde akar. Tam boşalamama hissi oluşur. İdrar hemen gelmez ve bir süre beklenir. İdrar yapma yavaşladığı için idrar yapma süresi uzar. Sık sık idrara çıkılır. Normalde gece ya idrara çıkılmaz veya bir defa kalkılabilir. Prostat büyümesinde gece idrar kalkmaları olur. İdrarda kanama meydana gelebilir. İdrarın tam yapılmaması sonucu böbereklere kadar varan bir idrar durgunluğu vardır. Bu nedenle bele vuran ağrılar meydana gelir. Kanda üre yükselirse bulantı, kusma, uyku hali, kilo kaybı olur. İdrar kesesi çok şişecek olursa karın alt tarafında şişkin olarak ele gelir. Üzerine bastırılırsa idrar kaçırması olur.
Tanıda Ultrasonografi çok önemli bir tetkiktir. Bu tetkik prostatın büyüklüğünü ve artık idrarı göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca prostatın kanseri ile normal büyümesi arasındaki farkıda ortaya koyar.

Ayrıca Sistoskopik tetkikte yapılabilir. Sistoskopide idrar yolundan sokulan ışıklı bir aletle idrar kanalına ve mesane içerisine bakılır.



Tedavi
İlaç Tedavisi: Alfa bloker ilaçlar mesanenin boşalmasını kolaylaştırmak amacı ile kullanılmaktadır. Prostatın büyümesi veya küçülmesine etkisi yoktur. Ancak hastayı büyük oranda rahatlatır. Yan etkisi olarak tansiyon düşüklüğü, halsizlik, ağız kuruluğu yapmaktadırlar. Erkeklik hormonuna etki eden ilaçlarda prostatın küçülmesini sağlıyarak tedavide kullanılırlar.

Cerrahi tedavi En etkili tedavi şeklidir. Ameliyat 2 şekilde yapılır

1- Açık amaliyat: 60 gramdan büyük prostatlarda açık ameliyat düşünülür. Bunu yanında başka bir patolojide varsa açık amaliyat tercih edilmelidir. Açık ameliyatta kasık bölgesi kesilir ve mesane açılarak prostat parmakla sökülür. Prostatın büyüyen kısmı olduğu gibi çıkarılır.
2- Kapalı ameliyat: Işıklı düz bir borudan oluşan TUR aleti denilen bir alet ile yapılır. ( Resim ) İdrar dış deliğinden sokularak prostat dokusu ince dilimler halinde kesilir parçalar halinde dışarı alınır. Hastanın yatakta yatma süresi daha kısadır ve Ameliyat sonrası konfor daha iyidir.
Lazer ameliyatı: Lazer ile prostatın yakılması esasına dayanan bir metottur. Henüz standart tedaviler arasında yerini almamıştır.


PROSTAT HASTALIKLARINDA YARDIMCI BİTKİSEL TEDAVİ

BROKOLİ




Brokoli, A, E ve C vitaminleri bakımından zengin ve çok miktarda kalsiyum içerir. İçerdiği flavonoidler bakımından bağışıklık sistemimizi güçlendiren bir özelliğe sahiptir. Demir, selen, bakır ve potasyum kaynağıdır. Brokoli içerdiği maddeler açısından insan sağlığı üzerinde çok faydalıdır. Antibiyotik özelliğe sahip olan brokoli bu yönüyle prostatitise karşı etkili olması kuvvetle mhtemeldir.

Brokolinin meme, prostat, bağırsak, akciğer ve idrar kesesi kanserlerine ve kalp dolaşım hastalıklarına karşı koruyucu olduğu iddia edilmektedir. Brokoli içerdiği bazı indol ve indol türevleri (bitkisel hormonlar) açısından ayrıca önem taşımaktadır. Bu sayede vücudumuzdaki hormon dengesini ayarlayıcı özelliğe sahiptir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:13   #23
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Prostat enfeksiyonu iltihabı



PROSTATİT

Prostatit terimi, birkaç ayrı sendromdur.Bunlar :

1- Akut bakteriyel prostatit,

2- Kronik bakteriyel prostatit,

3- Nonbakteriyel prostatit
3-a)Enflamasyonlu Nonbakteriyel prostatit
3-b)Enflamasyonsuz Nonbakteriyel prostatit

4- Asemptomatik prostat enflamasyonu


AKUT PROSTATİT

Akut prostatit prostat bezimim enfeksiyonudur. Hastalarda yüksek ateş, titreme, ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma, halsizlik vardır. Hastaların çoğu idrar yapma zorluğu çekerler. Hastaların hastaneye yatırılmaları gerekir. Serum ve antibiyotik tedavisi başlanır. Ayrıca ağrı kesici, antienflamatuar tedavi yapılır.
Hastanın ateşi düşüp şikayetleri geçtikten sonra bile oral antibiyotik tedavisine 30 gün süreyle devam edilmelidir.

KRONİK PROSTATİT

Kronik prostatitli hastalarda ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma gibi belirtiler vardır. Ateş olmaz. Prostatik sıvıda bol miktarda lökosit saptanır. Orta idrardan yapılan kültür temiz çıkarken, prostatik masajla alınan sıvının kültürü veya masaj sonrası alınan idrarın kültüründe üreme olması tanı koydurur. Kronik prostatitin tedavisi oldukça problemlidir. Üriner enfeksiyonlarda etkili olan ilaçlar kronik prostatitte etkili olmayabilmektedir. Trimetoprim-sulfometoksazol ile 4-16 haftalık tedavi, %30-40 oranında kür sağlamaktadır. Kültürleri pozitif olmaya devam eden hastalar için 6-8 aylık tedaviler gerekebilir. Ancak antibiyotikler kesildikten sonra tekrarlama olabilmektedir. Böyle hastalar devamlı baskılayıcı antibiyotik tedavisinden yararlanabilir. Örneğin trimetoprim-sulfometoksazol’ün normal tabletinden günde bir adet veya nitrofurantoin100 mg., günde 2 veya 4 kez kullanılabilir.

NONBAKTERİYEL PROSTATİT

En yaygın prostatit sendromudur Prostatın bilinmeyen bir nedenle enflamasyonudur. Aynı kronik prostattaki gibi ağrı, sık idrara çıkma, ani sıkışma hissi, idrar yaparken yanma gibi belirtiler vardır. Bu hastaların kültürleri negatiftir ve üriner sistem enfeksiyonları yoktur. 2-4 hafta süreyle doksisiklin veya eritromisinle tedavi yararlı olabilir. Şikayetlerin düzelmesinde antienflamatuar ajanlar ve antikolinerjikler faydalı olabilir.


ASEMPTOMATİK PROSTAT ENFLAMOSYONU

Çok az idrar yakınmaları ve pelvik ağrı, ASEMPTOMATİK PROSTAT ENFLAMASYONU için karakteristiktir. Hastalar genellikle 20-45 yaşlarındadır. Prostatik sekresyonda enflamasyon hücreleri yoktur ve enfeksiyon saptanmaz. Nedeni; işeme esnasında mesane boynu ve sfinkterin gevşemesini önleyen bir fonksiyonel bozukluk olabilir..
Antibiyotikler etkili değildir. Alfa adrenerjik blokerler işemeyi kolaylaştırırlar. Diazm ve kas gevşeticiler faydalı olabilir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:15   #24
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Prostat kanserinde brakiterapi


Erkeklerde en sık rastlanan kanserlerin başında gelen prostat kanseri özellikle erken teşhis sağlayan bazı kan tetkiklerinin kullanıma girmesinden sonra başarıyla tedavi edilebilmektedir.



Dünya istatistiklerine bakıldığında, her yıl ortalama 180.000 yeni prostat kanseri olgusu teşhis edildiği ve bunlardan her yıl 35.000 tanesinin öldüğü görülmektedir. Bazı hastalarda ise, tümörün doğal seyri farklı olduğundan, kanser dışı bir nedenle hasta kaybedilene kadar, prostat kanseri başarıyla tedavi edilebilmektedir. İlginç bir bulgu da, otopsi sonuçlarına bakarak saptanmıştır : 50 yaşın üzerinde iken herhangi bir nedenle vefat eden erkeklerin prostat bezleri incelendiğinde, bunların %42 ‘sinde biopsi bulgusu olarak prostat kanseri görülmektedir.



Bir hastada prostat kanseri teşhis edilebilmesi için, 50 yaşından itibaren mutlaka düzenli aralıklarla, yılda bir kez üroloji uzmanı tarafından muayene ve tetkik edilmesi gereklidir. Çünkü, prostat kanseri herhangi bir şikayet ve belirti verene kadar beklendiğinde, genellikle hastalık ilerlemiş ve radikal olarak tedavi edilemez düzeye gelmiş olacaktır. Her kanserde olduğu gibi prostat kanseri için de ‘’erken teşhis hayat kurtarır’’ diyebiliriz.



Bir prostat kanseri olgusu, erken teşhis edildiğinde, kanser hücre ve dokuları henüz prostat bezi dediğimiz organın sınırları içinde kalmış demektir. Bu safhada yakalanan bir kanserin başarıyla tedavi edilebilmesi için, eğer hastanın yaşı ve genel sağlık durumu uygun ise ya açık ameliyatla prostat bezinin tümünü almak (radikal prostatektomi) ya da şua tedavisi (radyoterapi) seçenekleri mevcuttur. Açık ameliyat, kanserin yok edilmesi açısından etkinliği en yüksek tedavi biçimi olmasına karşılık, ciddi oranda iktidarsızlığa yol açma, bazı hastalarda idrar kaçırma veya idrar yolu darlığı gelişmesi gibi önemli riskler veya yan etkiler taşımaktadır. Vücut dışından şua tedavisi ise, hem 2 ay kadar sürmekte, hem de idrar kesesi ve kalın barsağı da etkileyerek bazı idrar veya dışkılama sorunlarına yol açmaktadır.



İşte prostat kanseri tedavisindeki bütün bu risk ve istenmeyen etkilerin en aza indiği, son zamanların çığır açan gelişmesi ise “BRAKİTERAPİ” dir. Aslında 20. yüzyılın başlarından itibaren denenmeye başlayan ve zaman zaman terk edilen bu yöntem, teknolojinin de gelişmesiyle son yıllarda adeta yeniden dirilmiş ve şu anda A.B.D ve Avrupa’da gittikçe artan oranda uygulanmaya başlamıştır.



Brakiterapi, kanseri yokedici ışınları veren radyasyon kaynağının direkt olarak kanserli organın içine yerleştirilmesiyle yapılan bir çeşit şua tedavisidir. Prostat brakiterapisinde, adına çekirdek (seed) denilen pirinç tanesine benzer ışın kaynakları, makat bölgesinden sokulan iğneler aracılığıyla prostat bezi içine yerleştirilir. Bu çekirdeklerden yayılan ışınlar (radyasyon), prostat kanser hücrelerini yavaş yavaş öldürerek hastalığı tedavi eder. Çekirdek yerleştirme işlemi, ameliyathane ortamında, genel anestezi altında yapılır ve hasta en çok bir gün sonra taburcu edilir.



Prostat brakiterapisi için prostat bezi içine yerleştirilen çekirdekler, ışınlarını sadece birkaç milimetre uzağa yaydıklarından; idrar torbası, barsaklar, çevre damar ve sinirler gibi komşu organlara herhangi bir zarar vermezler. Ayrıca, açık ameliyatlarda görülen kanama, yara iltihaplanması veya açılması gibi istenmeyen durumlarla karşılaşılmaz. Yalnız bazı hastalarda geçici olarak idrar yapma zorluğu gelişebilir ve bir süre sonda konulabilir.



Prostat kanseri gibi öldürücü olabilen bir hastalıkta, hastaların kabul etmekte zorlandıkları radikal prostatektomi ameliyatı, dışarıdan şua tedavisi veya yumurtaların alınması operasyonu gibi seçenekler yanında “prostat brakiterapisi” gibi rahat ve kolay tolere edilen bir etkili tedavi yönteminin bulunması gerçekten devrim niteliğinde bir gelişmedir. Ülkemizde henüz emekleme safhasında olan bu metod, bir ekip çalışması biçiminde tarafımızdan yürütülmek üzere hastalarımızın hizmetine sunulmuştur. Artık, prostat kanseri hastalarının en azından önemli bir kısmı, “kırk katır mı, kırk satır mı?” korkusunu yaşamadan güvenli ve etkin bir tedavi yöntemine teslim olabilecektir.



Prostat bezine sınırlı prostat kanseri olgularında, diğer tedavi seçenekleri kadar etkili olması yanında, uygulama kolaylığı, düşük risk oranı, az sayıda ve düzeltilebilir yan etkilere sahip olması gibi üstün özellikler taşıyan “brakiterapi” tedavisi, kamuoyunun bilinçlenmesi ve erken teşhis sayesinde ülkemizde de süratle yaygınlaşacak ve hastalarımıza şifa vermeye devam edecektir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:15   #25
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




sistit mesane iltihabı

İdrar kesesi iltihabı
Sistit idrar kesesi (mesane) nin iltihaplanmasıdır. İdrar yolları ve üreme sisteminde en sık görülen hastalıklardan biridir. Zamanında tedavi edilmezse hastalık böbrekleri de etkileyecek biçimde yayılabilir ve mesane ve böbreklerde kalıcı hasarlar oluşturabilir.
Nedenleri:

Normal de bakteriler üreme organları ve anüs bölgesinde yaşamaktadırlar. Bazen bu bakteriler alt idrar yollarını aşarak mesaneye ulaşırlar. Mesaneye ulaşan bakteriler işeme ile dışarı atılırlar. Ancak mesaneye gelen bakteri sayısı atılandan fazla ise mesanede ve daha sonraki aşamada böbreklerde iltihaplanmaya yol açarlar.

Bulaşma cinsel birleşme esnasında veya genital temizliğin az olduğu durumlarda oluşabileceği gibi uzun süre idrar tutulması, idrar yollarını daraltıcı hastalıklar, menapozda düşük östrojen seviyesi nedeniyle de oluşabilir.

Kadınlarda uretra erkeklerinkinden çok daha kısa olduğu için dış ortamdan bakterilerin mesaneye ulaşması daha kolaydır. Bu nedenle kadınlarda sistitlerin görülme oranı çok daha fazladır. Kadınların en az % 20'si yaşamları boyunca en az bir kez sistite yakalanırlar.

Nadir de olsa sistiti oluşturan bakteriler böbrek ve idrar yolları aracılığı ile yukarıdan aşağıya veya yakın dokulardaki enfeksiyon odaklarından lenf yoluyla da mesaneye ulaşabilirler.

Sistitin en sık rastlanılan sebebi Escherichia coli ( E.coli, koli basili) adlı mikroorganizmadır. Bu bakteri kalın barsaklarda normal olarak bulunabilir ve cinsel ilişki ile mesaneye ulaşabilir.

Belirtileri:

İdrar yaparken yanma ve sızı.İdrar yaptıktan sonrada sürebilir.
Sık idrara çıkma.
Ağrı kasıklara ve makata yayılabilir.
Ateş.
Terleme.
Yorgunluk.
Kusma ve bulantı.
İdrar bulanık, kötü kokulu olabilir.
Cinsel ilişki esnasında ağrı hissi olabilir.
Risk Faktörler:

Çok eşlilik.
Tümör nedeni ile aşağı idrar yolunda daralma veya tıkanma.
İdrar sondası kullanımı.
Hamilelik.
Şeker hastalığı.
Temizliğe dikkat edilmemesi.
Geçirilmiş felç gibi mesane boşalmasını engelleyebilecek durumlar.
Yaşlılık.
Tanı:

Tanıda idrar tahlili, idrar kültürü ve ilaçla çekilen ürografi adlı film gerekebilir.

Hastalığın Gidişi:

Uygun tedavi ile sistit belirtileri 24 saat içinde kaybolur.Ancak hastalığın gidişi etken mikrobun cinsine, risk faktörlerin giderilmesine bağlıdır. İyi tedavi edilemeyen olgularda hastalık kronikleşebilir.

Tedavi:

Sistitler antibiyotikler ile tedavi edilir. Tedaviye başlamadan önce idrar kültürü ve antibiyogram için örnek alınmalı, sonuçlar çıkıncaya kadar idrar yolları enfeksiyonlarında etkili antibiyotikler kullanılmalı, antibiyogram sonuçlarına göre gerekirse bu ilaçlar değiştirilmelidir. kronik enfeksiyonlarda tedavi uzayabilir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:16   #26
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




sünnet

I. GİRİŞ:



Penisin uç kısmındaki sünnet derisinin kesilip çıkartılması şeklinde tarif edilebilecek olan “sünnet” binyıllardır uygulanan bir gelenek olması yanında, bugün sözgelimi A.B.D.’nde en sık uygulanan pediatrik cerrahi işlem olarak da tıp dünyasının gündemindedir. Sünnetin gereksizliği ve zararlarından bahisle aleyhinde olanlarla, sünnetin faydalarını savunan taraftarların tartışmaları eskiden beri süregelmektedir. Tartışmalar bir yana, sünnet birçok toplum ve kültürde, faydasını düşünmeden dini inanç ve gelenekler nedeniyle uygulanmaktadır.

Bugün, dünya erkek nüfusunun yaklaşık 1/6’i sünnetlidir. 1990 yılında A.B.D.’nde yenidoğan erkeklerin %80’inin sünnet edildiği tahmin edilmektedir. Bu yazımızda, böylesine yaygın bir tıbbi işlemin ve sosyolojik vakıanın, özetle de olsa, tüm yönleriyle incelenmesine çalışılacaktır.



II. KISA TARİHÇE:



Antropologlar sünnetin başlangıcı hakkında görüş birliğine varamamıştır. Sünnetin tarihini M.Ö. 15000 yıllarındaki taş devrine kadar götürenler varsa da, antropolog Ashley Montagu’nun da savunduğu gibi, 6000 yıl önce antik Mısır’da sünnetin varolduğu kesinleşmiştir. 4000 yıl önce Eski Ahit’te ise, doğumun sekizinci gününde dini sünnet uygulamasına atıf yapılmıştır (bris milah veya brit milla). Eski ve Yeni Ahit’te, sağlıkla ilişkilendirmeden sünnete yapılan çok sayıda atıf vardır.

Hastalıklara karşı profilaksi amacıyla rutin yenidoğan sünnetinin yaygınlık kazanması 19. yüzyıla rastlar. Özellikle ingilizce konuşulan ülkelerde sünnet, kısa sürede kabul görmüştür.

1989 yılında Amerikan Pediatri Akademisinin sünnetle ilgili görev komisyonu, yenidoğan sünnetinin potansiyel tıbbi faydaları ve avantajları yanında, risk ve dezavantajları da olduğunu deklare ederek, girişim öncesinde ebeveyne bunların anlatılmasını önermiştir.



III. ENDİKASYONLAR:



A. Tıbbi:

1. 1. Postit

2. 2. Balanopostit

3. 3. Fimozis

4. 4. Parafimozis



B. Tıp dışı:

1. 1. Dini

2. 2. Sosyokültürel

3. 3. Ailevi (Babanın sünnet durumu)



IV. POTANSİYEL TIBBİ FAYDALAR:



1. 1. Sünnet derisi ile ilgili problemleri önler, veya varsa giderir.

2. 2. Penis kanseri riskini elimine eder.

3. 3. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar (HIV gibi) ve serviks kanseri insidansını düşürebilir.

4. 4. Yenidoğan erkeklerde üriner enfeksiyon insidansını on kat azaltır.





V. DEZAVANTAJLAR:



1. 1. Çocuğun yaşadığı geçici davranışsal ve fizyolojik değişiklikler

2. 2. Potansiyel komplikasyonlar

3. 3. Sünnet derisinin irreversibl kaybı



VI. KONTRENDİKASYONLAR:



A. A. Mutlak:

1. 1. Tüm penil anomaliler (hipospadias, epispadias, megalouretra vs.)



B. B. Rölatif:

1. 1. Kanama diyatezi

2. 2. Prematürite

3. 3. Ciddi sağlık problemleri



VII. SÜNNET DERİSİ:



Fetal hayatın üçüncü ayında başlayan sünnet derisi gelişimi, beşinci aydan önce tamamlanır. Yenidoğanda sünnet derisinin glansa yapışık olması gayet tabiidir. Bu iki yapının ayrışması intrauterin hayatın geç döneminde başladığından, doğumda bebeklerin ancak

% 4’ünde sünnet derisi tümüyle geri çekilebilir. Yenidoğanların neredeyse % 50’sinde, sünnet derisi eksternal meatusu görebilecek kadar dahi geri sıyrılamaz.

Altıncı aya kadar bebeklerin ancak % 20’si tümüyle sıyrılabilen sünnet derisine sahipken, bu sayı 3 yaşında % 90’a ulaşır. Puberteye kadar ise hemen tüm çocukların sünnet derileri tamamen geri çekilebilecek hale gelir.

Gelenek ve görenek sebebiyle olsa gerek, birçok kişi sünnet derisinin erken yaşta geri çekilmeye alıştırılmasını savunur. Bunlara bazı hekimler, özellikle pediatristler dahildir. Ancak, tıbbi yönden bakıldığında, sünnet derisinin erken manipulasyonu gereksiz olduğu gibi; kanama, skarlaşma, ağrı ve psişik travmaya neden olabilir. Sünnet derisinin glanstan tümüyle ayrışmasının doğumla başlayan ve 10-14 yıl kadar sürebilen bir “süreç” olduğunu bilmek ve ebeveynlere anlatmak gerekir.



VIII. İDEAL YAŞ:



Bu konuda konsensus yoktur. Bize göre sünnet, ya çocuğun ne yapıldığını anlayamayacağı ve yabancıyı tanıyamayacağı kadar erken dönemde (tercihan doğumu takiben veya ilk iki yaşın içinde), ya da sağlıklı iletişim kurulabilecek çağa geldiğinde (6-7 yaşından sonra) yapılmalıdır. Ara yaşlarda ise, çocuğa sünnetin gerekliliğini anlatmak, ondan anlayış beklemek ve rahat bir cerrahi girişime izin verecek sükuneti sağlamak oldukça zordur.



IX. ANESTEZİ:



Sünnet girişimini, elektif ve sporadik bir cerrahi işlem olarak düşündüğümüzde, pediatrik populasyondaki hemen her cerrahi girişim gibi sünnetin de genel anestezi altında yapılması “ideal” gözükebilir. Ancak, ülkemiz gibi dini ve geleneksel nedenlerle tüm erkek nüfusun mutlaka sünnet edildiği toplumlarda, tüm sünnetlerin genel anestezi altında yapılması pratik olarak mümkün değildir. Çünkü, sünnete aday populasyon, kümülatif olarak ülke nüfusunun yarısıdır. Onmilyonlarla ifade edilecek bu sayıya genel anestezi uygulayacak ameliyathane bulmanın bir ütopya olması yanında, genel ekonomik şartlar, sağlık sigortasından mahrumiyet ve anestezi maliyeti gözönüne alındığında tüm sünnetlerin genel anestezi altında yapılması “cost-effective” bir yaklaşım da değildir. Ayrıca bu kadar çok sayıda genel anestezi uygulamasının getireceği komplikasyonlar –belli orandaki ölüm riski de dahil olmak üzere- kabul edilemez boyutlara ulaşacaktır. İşte, sünnetin bir sosyokültürel gereklilik olarak tüm erkeklere rutin uygulandığı toplumlarda, sayılan temel argümanlardan hareketle, bu işlemin genel anestezi ile yapılmasını bazı özel durumlar ve kişisel tercihlerle sınırlayıp, lokal anestezi altında sünnet uygulamasını ön plana almak gereklidir.

Bugün birçok batı ülkesinde de lokal anestezi ile pediatrik sünnet yapılmaktadır. Eskiden, özellikle ilk bir ay içinde yenidoğanın ağrı duymayacağı savıyla anestezisiz sünnet yapan cerrahlar mevcutken, yoğun klinik araştırmalar bu savın yanlışlığını kesin olarak ortaya koymuş ve bugün, anestezisiz sünnet yapma görüşü bilimsel olarak reddedilmiştir. Sünnet girişimi sırasında uygulanan lokal anestezi seçenekleri şunlardır:

1. 1. Dorsal penil sinir bloku

2. 2. Penis kökünde veya gövdesinde ring blok

3. 3. EMLA krem ile topikal anestezi uygulaması



Bloklarda otöre göre değişmek üzere 0.5-2 cc arasında %1 lidokain veya benzerleri kullanılmakta ve ağrı kontrolü bakımından mükemmel sonuç vermektedir. Kirya ve Werthman, Journal of Pediatrics’de yayınladıkları 52 vakalık klinik serilerinin ışığında şu yorumu yapmaktadır: “... Şimdiye kadar, ebeveyn ve doktor tarafından, sünnetin oldukça ağrılı bir işlem olduğu bilinir ve bu nedenle ebeveynin işlemi izlemesine nadiren izin verilirdi. Penil sinir blokundan beri, sünneti izlemeye çağrılan ebeveynlerde belirgin bir rahatlama görülmektedir.”

Lander ve arkadaşları, JAMA’da yayınlanan randomize, kontrollü klinik çalışmalarında yenidoğan sünnetinde ring blok, dorsal sinir bloku, EMLA ve plaseboyu karşılaştırmışlar ve en etkili lokal anestezi yönteminin ring blok olduğunu saptamışlardır. Otörlere göre, plasebo ile sünnette şiddetli ağrı duyulmakta, ayrıca sünnet öncesi oral asetaminofen verilmesi etkili bir ağrı kontrolü yapmamaktadır. Bizim de, son 13 yıl içinde pediatrik yaş grubunda uyguladığımız 5000’i aşkın lokal anestezili sünnete ait deneyimimiz, penis kökünde ring blokun çok etkili ve yeterli bir ağrı kontrolü sağladığını göstermiştir.



X. SÜNNET YÖNTEMLERİ:



Sünnet uygulamasında yöntem ne olursa olsun, Kaplan’ın 1983’te ifade ettiği dört temel prensip daima gözönünde tutulmalıdır:

1. 1. Asepsi (sıklıkla ihlal edilir, ancak çoğu kez sorun doğurmaz)

2. 2. Yeterli fakat aşırı olmayan eksizyon

3. 3. Hemostaz

4. 4. Kozmetik görünüm



Dini ve geleneksel açıdan sünnetin hedefi –gerek müslüman gerek musevi şeriatında- sünnet derisinden bir miktarını almış olmaktır. Sünnet derisini veya mukozayı tümüyle yok etmek gibi bir amaç yoktur. Hatta, dindar museviler, bris periah adı verilen tüm sünnet derisini yoketme işlemine karşılık, bris milah denilen sünnet derisinin bir kısmını alma yönteminin kutsal metinlere daha uygun olduğunu savunmaktadır. Tıbbi açıdan sünnetin hedefi de, Baskin’in belirttiği gibi, ileride fimozis ve parafimozis gelişimini engelleyecek miktarda deri ve mukozanın eksizyonudur. Böylece, gerek tıbbi gerek sosyokültürel açıdan, sünnette mutlak olarak belirlenmiş bir eksizyon sınırının olmadığı, dolayısıyla kullanılan yönteme bağlı olarak farklı miktarlarda cilt ve mukoza çıkarılmasının her bakımdan kabul edilebilir olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, her cerrahın kendi zihnindeki ideal penis modeline göre farklı bir sünnet metodu seçmesi tabii olmakla birlikte, bu yöntemin mutlak ve standart olarak tüm sünnet yapanlara dayatılması tıbbi ve sosyokültürel açıdan rasyonel değildir.

Kaplan ve Baskin’e göre, bugün uygulanan tüm sünnet yöntemleri dört ana başlık altında toplanabilir:

1. 1. Dorsal slit

2. 2. Shield metodu (Sünnet kalkanı, Mogen klempi vb)

3. 3. Özel sünnet klempleri

4. 4. Açık cerrahi yöntemler:

a) a) Slit + eksizyon

b) b) Sleeve metodu



Dorsal slit yöntemi, sünnet derisine saat 12 hizasında yapılan vertikal bir insizyondan ibarettir. Böylece glans ortaya çıkar ve fimozis önlenmiş olur, ancak bu yöntem kozmetik yönden kabul edilebilir değildir. Dorsal slit, akut fimozis ve parafimozis vakalarına sınırlanmalıdır.

Shield metodunda, musevi din adamlarının kullandığı Mogen klempi, ülkemizde bazı sünnetçiler tarafından kullanılan sünnet kalkanı gibi bir alet, yöntemin temelini teşkil eder. Sünnet derisi yukarı doğru gerilir, bir elin baş ve işaret parmakları glansı aşağı doğru iterken diğer elle kalkan veya klemp frenulumu koruyacak bir açı ile dışarıdan yerleştirilir ve kıstırılır. Daha sonra klempin distalinden giyotin usulü ile kesici bir alet kullanılarak sünnet derisi eksize edilir.

Özel sünnet klempleri, shield tekniğinin modifikasyonları olup, 1920’lerden itibaren değişik otörlerce bulunup kullanılan ve temelde glansı kesilmekten koruyup sünnet derisini sıkıştımaya yarayan metal ve/veya plastik aletlerdir. Bu aletlerin bizim bulabildiğimiz örnekleri şunlardır:

· · Doyen ekrazörü

· · Winkelman klempi

· · Gomco klempi

· · Plastibell klempi

· · Sheldon klempi

· · Tara Klamp

· · Millers Messer knife

· · Ross sünnet halkası

· · Yellen klempi

· · Glansguard

· · Bronstein klempi



Açık cerrahi yöntemlerden slit + eksizyonda, saat 12’ye yapılan dorsal slitten sonra, uygun miktarda mukoza bırakılarak, tüm sünnet derisi makasla çepeçevre kesilir ve hemostazı takiben kalan cilt ve mukoza birbirine dikilir. Sleeve tekniğinde ise, eksize edilecek cilt ve mukoza sınırlarına bistüri ile sirküler tarzda birer insizyon yapıldıktan sonra, arada kalan tüm sünnet derisi band halinde kesilip çıkarılır. Bunu hemostaz ve dikiş takip eder.

Sünnet yöntemlerinden bahsedilirken, yukarıdaki tekniklere yardımcı olarak kullanılan ve kesme ya da hemostaz amacıyla uygulanan enerji kaynaklarına da değinmek gerekir. Bu bağlamda üç enerji tipinden sözedilebilir:

· · Laser enerjisi

· · Elektrokoter

· · Termokoter (Diatermi)

Karbondioksid laserin, cerrahinin birçok alanında ve özellikle çok kanlanan organlarda, vasküler tümörlerde, koagülopatili hastalarda, mikrocerrahide, beyin cerrahisinde, plastik ve estetik cerrahide başarıyla kullanıldığı bilinmektedir. Bu cümleden olarak, hemofilik hastalarda laser kullanılarak sünnet yapıldığı, böylece kan kaybının ve antihemofilik faktör kullanımının minimale indirildiği bildirilmiştir. Ancak, laser kullanımının yüksek maliyeti sebebiyle rutin sünnetler için bu enerjinin uygulanması rantabl değildir.

Elektrokoter, birçok pediatrik genital cerrahi vakasında olduğu gibi, sünnette de, damarların nokta koagülasyonu amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak, Baskin’in belirttiği gibi, bu konuda dikkatli olunmadığı takdirde, elektrik akımının penil kan akımına etki edip, tromboz ve glans nekrozuna yolaçma riski mevcuttur. Ayrıca, sünnette metal bir klempe temas halinde elektrokoter kullanılırsa, ciddi penis yanıkları ve cilt soyulmaları meydana gelebilir.

Ülkemizde sünnet havyası olarak da bilinen termokoter veya diatermi cihazı ise, elektrokoterden farklı olarak dokuya sadece ısı enerjisi transfer eden ve böylece elektrik yanığı yapma riski bulunmayan bir enerji kaynağıdır. Yerli üretimde pilli ve elektrikli modelleri bulunan cihaz, bir kalemin ucuna monte edilmiş elektrodun ısınmasıyla aktif hale gelir ve gerek kesme, gerekse damar koagülasyonu amacıyla kullanılabilir. Dokuya akım iletmediği ve ısının doku derinliği çok az olduğu için metal klemplerle kombine olarak da güvenle uygulanabilir.

Tercih ettiğimiz sünnet yöntemi:

Bizim son 13 yıl içinde 5000’den fazla vakada uyguladığımız sünnet tekniği, shield yöntemi + termokoter kullanımı + primer dikiş koymanın kombinasyonundan oluşmakta ve lokal anestezi altında yapılan işlemin süresini birkaç dakikaya indirerek sünnetin çocuklar için kolaylaştırılmasını amaçlamaktadır.

Bu yöntemde, penis köküne ring blok tarzında lokal anestezi uygulamasını takiben, sünnet sahası temizlenip örtülür. Mukoza ve glans arasındaki yapışıklıklar giderilip sünnet derisi serbest hale geldikten sonra, saat 12 ve 6 hizasına konan iki düz klemple sünnet derisi asistan tarafından yukarı doğru çekilir. Operatör, sol elinin baş ve işaret parmaklarıyla penis cildinin dışından glansı hissedip penis köküne doğru bastırırken, sağ eliyle Modifiye Mogen klempini, glansın distalinde kalan sünnet derisini kavrayıp sıkıştıracak tarzda ve frenulumu koruyacak bir eğimle yerleştirir ve kilitler. Daha sonra DC veya AC beslenmeli bir termokoterle, klempin distalinde kalan sünnet derisi kesilir. Bu esnada, aletin kesici elektrodunun, klempin distal yüzüne sıkı temas halinde olması, düzgün bir kesi hattı oluşmasını sağlar. Klemp açıldıktan sonra penis cildi, köke doğru bastırılarak glans ekspoze edilir. Genellikle hiçbir kanama ile karşılaşılmaz. Nadiren görülen birkaç kanayan damar, termokoterin ucu ile koagüle edilir. Son olarak, kalan mukoza ve cilt dudakları sık aralıklı 5/0 normal katgüt ile primer dikilir. Dikiş hattına antibiotikli krem uygulanıp işleme son verilir. Tampon, sargı veya ilave pansumana gerek yoktur.

Bu yöntemle sünnet edilen çocuk, işlem bittiği andan itibaren normal aktivitesine döner. Kesi hattında birkaç gün süren hiperemi ve ödem görülür. Kesi hattından aldığımız biopsilerin histolojik incelemesi, laser insizyonu ile benzer özellik ve derinlikte diatermi etkisi göstermiş; derin doku, sinir ve damarlarda herhangi bir değişiklik saptanmamıştır.

Tercih ettiğimiz yöntemle sünnet edilen ve puberteden geçen birçok birey, bugün herhangi bir genital şikayetleri olmaksızın normal cinsel aktivitelerini sürdürmektedir. (Kişisel görüşme bilgisi)



XI. KOMPLİKASYONLAR:



İşlemin yaygınlığı ve kayıtsız uygulama nedeniyle sünnete bağlı gerçek komplikasyon oranı bilinemez. Ancak, sınırlı sayıdaki vaka serilerine dayanılarak, Batı literatüründe değişik komplikasyon oranları verilmiştir:

· · Williams ve Kapila % 2-10

· · Metcalf % 4

· · MacCarthy % 1.5-5

· · Baskin % 0.2-5

Sünneti yapan kişinin eğitim ve deneyim düzeyi aşağı indikçe, veya toplu sünnetlerde olduğu gibi, ardarda yapılan sünnet sayısı arttıkça komplikasyon oranı da yükselmektedir.

Genel olarak sünnet komplikasyonlarını dört ana başlık altında toplayabiliriz:

1. 1. Anestetik (ölüm dahil)

2. 2. Psikososyal

3. 3. Ürolojik – Cerrahi

4. 4. Nadir ve ilginç komplikasyonlar:

· · Mide rüptürü

· · Pulmoner emboli

· · Kalp yetmezliği

· · İmpotans



Burada bizi daha ziyade ilgilendiren ürolojik-cerrahi komplikasyonları ise, erken ve geç olarak iki grup halinde sıralayabiliriz:



Erken komplikasyonlar:

· · Kanama

· · Fazla veya az eksizyon

· · Penil amputasyon



Geç komplikasyonlar:

· · İnfeksiyon

· · Cilt köprüsü

· · İdrar retansiyonu

· · Fistül

· · Gangren/Nekroz

· · Meatit/Meatal ülser/Meatal stenoz

· · Kordi

· · Lenfödem

· · İnklüzyon kisti

· · Hipospadias/Epispadias

· · Fimozis/Buried veya Concelaed penis





XII. SOSYOKÜLTÜREL YÖNLERİ:



Toplumumuzda dini inanç ve gelenekler nedeniyle uygulanan sünnet, korkularıyla, törenleriyle, hediyeleriyle çocuğun dünyasında önemli bir yer tutar. Sünnetin uygulanmasındaki yanlış tutumlar, sünnet hataları, çocuğun duygusal gelişiminde olumsuz etkiler bırakabilir. Bu nedenle, sünnetin tören kısmına verilen önem kadar, tıbbi ve ruhsal yönlerine de eğilmek gerekir.

Sünnetten önce çocuk, gerçek bilgilerle bilgilendirilmelidir. Çocuklara “sünnet olmayacağı, iğne veya kesme gibi işlemler yapılmayacağı, sadece muayene olacağı” şeklinde kandırmalar sıklıkla yapılmaktadır. Daha sonra çocuk gerçekle karşılaştığında korku ve tepkisi daha fazla olmakta, ayrıca ebeveynine ve hekime güveni sarsılmaktadır.

Toplu sünnet uygulaması da ayrı bir eleştiri konusudur. Toplu sünnetlerde her çocuğa gerekli duygusal ve teknik özenin gösterilmesi, her çocuk için ayrı steril alet temini zordur. Kargaşa ortamında hatalı sünnet, infeksiyon ve diğer komplikasyonların oluşma ihtimali daha fazladır. Bu sebeplerle toplu sünnet uygulamasından kaçınmak gereklidir.

Sünnet önemli ve hassas bir cerrahi işlemdir. Ancak uygulamada oldukça hafife alınmakta, resmi sağlık kuruluşlarında bile sünnetler hemen daima en deneyimsiz ve kıdemsiz hekimlere ve ciddi süpervizyon olmadan yaptırılmaktadır. Toplumsal uygulamada sünnetlerin büyük kısmı “sünnetçi” adıyla bilinen ve çoğunluğu yeterli tıbbi-cerrahi bilgiden yoksun olan kişilerce yapılmaktadır. Bu kişilerin tercih edilme nedenlerinden biri de, işlerini çok süratli ve pratik biçimde halletmeleri, buna karşılık doktorların sünnetinin uzun sürmesidir. Ülkemizde sünnete aday populasyonun çokluğu ve sağlık sisteminin her sünnet adayını hastaneye yatırma imkanı vermemesi de dikkate alındığında, sünnet yapan hekimlerin de lokal anestezi altında uygulanabilecek, pratik, hızlı ve sağlıklı bir sünnet yöntemini tercih etmeleri, uzun vadede, sünnet yapanların “sünnetçiler”den daha ziyade “hekimler” olmasını sağlayacaktır. Bu gelişme, hekimlerin olduğu kadar, ehil ellere teslim edilen sünnet adaylarının da lehinedir.


KAYNAKLAR

· · [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] (sünnete dair her bilgiyi içeren internet sitesi)

· · Baskin LS : Circumcision. Baskin, Kogan, Duckett: Handbook of Pediatric Urology içinde. Lippincott-Raven, Philadelphia, 1997, s.1

· · Koo HP ve Duckett JW: Circumcision – Quo Vadis? Williams ve Etker: Contemporary Issues in Pediatric Urology içinde. Logos, İstanbul, 1996, s.149

· · BJU International, 83 (suppl.1), January 1999 (Circumcision özel sayısı)

· · Karaman MI ve ark.: An alternative method of circumcision for boys with hemophilia. Haemophilia, 4:181, 1998.

· · Kavaklı K ve Aledort LM: Circumcision and haemophilia: a perspective. Haemophilia, 4:1, 1998.

· · Kaplan GW: Complications of circumcision. Urol Clin N Amer, 10:543, 1983.

· · Metcalf TJ ve ark.: Circumcision: a study of current practices. Clin Ped, 22:575, 1983.

· · Kirya C ve Werthman MW: Neonatal circumcision and penile dorsal nerve block – a painless procedure. J Pediatrics, 92:998, 1978.

· · Lander J ve ark.: Comparison of ring block, dorsal penile nerve block and topical anesthesia for neonatal circumcision: a randomized controlled trial. JAMA, 278:2157, 1997.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:17   #27
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Testis yumurtalık kanseri

Testis tümörleri tedavisi mümkün olan ve yüksek oranda kür elde edilebilen genç ve orta yaşlı erkeklerde daha sık izlenen tümörlerdir. Seminom grubu testis tümörleri radyoterapiye çok duyarlı olup orşiektomi ve ışınlama ile tüm evreler için % 90 nın üstünde kür oranı elde edilir. Non-seminom testis kanserlerinin tedavisinde efektif kemoterapi kombinasyonlarının kullanılmaya başlanmasıyla kür oranı % 40 lardan % 80 lere yükselmiştir.

PATOLOJİ
Testiküler malignitelerin çoğunluğu (%95) germ hücreli tümörlerdir. Germinal hücreli tümnörler seminom ve non-seminom olmak üzre iki ana gruba ayrılırlar. Seminomların klasik, anaplastik ve spermositik sub grupları vardır. Embryonel karsinom, koryokarsinom, yolk salk tümörü, teratomlar ise non-seminomatöz germ hücreli tümörlerin sub gruplarıdır.

KLİNİK GİDİŞ
20-34 yaşları arasında görülme sıklıkları artar. Testiste ağrılı veya ağrısız şişlik en sık izlenen semptomdur. Human koryonik gonodotropin (HCG) salgılayan tümörlerde jinekomasti izlenebilir.Paraortik tutulumda ilk bulgu bel ağrısı olabilir.
İlk yayılımları spermatik ven boyunca renal pedikül ve paraortik bölge lenfatiklerine doğru olur. Paraortik ve vena cava çevresindeki lenfatiklere yayılım çoğu kez retrograttır. Daha sonraki yayılım duktus torasikus yoluyla sol supraklavikuler bölgeye veya transdiyafragmatik lenfatiklere olur. Hematojen metastazlar ise direk vasküler invazyonla en çok akciğer, karaciğer, beyin, ve kemiğe olur. Seminomlar çoğunlukla erken evrede teşhis edilebilirken (% 65’i evre I ve % 25 i evre II) non-seminomlarda daha geç evrelerde tanı koymak mümkün olabilir (% 45 i evre I, % 35 i evre II, ve % 25 i evre III)

TANI ve EVRELEME ÇALIŞMALARI
Tanı histopatolojik olarak konulur. Testiste kitle varlığında değerlendirme için yüksek spermatik kord bağlanması yoluyla yapılan radikal inguinal orşiektomi ilk tercihtir. Transskrotal biyopsi tümörün skrotuma ve lokal lenfatiklere yayılma riski dolayısıyla kullanılmamalıdır. Transskrotal yaklaşımların retrospektif olarak incelenmesi sonucunda yüksek inguinal orşiektomi ile kıyaslandığında küçük ancak istatistiki olarak anlamlı fark bulunmuştur (transkrotal da nüks oranı % 2.9 iken yüksek orşiektomide % 0.4)
Evreleme çalışmasında fizik muayene, akciğer röntgeni, tam kan, rutin biyokimya (özellilke LDH), sedim gibi tetkikler mutlaka istenmelidir. Bipedal lenf anjiografi ve IVP bilgisayarlı abdominopelvik tomografi tetkikinin yoğun şekilde kullanılmasından dolayı artık sık kullanılmamaktadır. AFP (alfa fetoprotein) ve BHCG gibi tümör belirteçleride mutlaka istenmelidir. Seminomlarda % 10 -15oranında BHCG yükselebilir (Sinsidyotrofoblastik hücrelerden salınır). Ancak AFP yüksekliği izlenmez, eğer izleniyorsa bunlar non-seminom tümör gibi tedavi edilmelidir.. Nonseminom tümörlerin yaklaşık % 90 da BHCG ve AFP yükselir. BHCG nin yarı ömrü bir gün iken AFP de bu süre beş güne ulaşır.
Takipte akciğer filmi, AFP, BHCG, LDH, abdominopelvik bilgisayarlı tomogrofi istenmelidir. American Joint Comitee on Cancer (AJCC) nin TNM evrelemesi sıklıkla kullanılır. Bunun yanı sıra Royal Marsden evrelemesi de kullanılan diğer bir sistemdir. Evre I kanser testise sınırlıdır.Skrotum invazyonu evreyi değiştirmez ancak inguinal lenf nodlarına sıçrama riskini yükseltir. Epididim, tunika albuginea, spermatik kord tutulumu da evreyi arttırmaz, ancak retroperitoneal nod tutulumu ve nüks olasılığını arttırır. Evre II’de paraortik ve retroperitenoal lenf nodları tutulmuştur. Beş lenf nodundan fazla tutulum, 2 cm den büyük lenf nodu varlığı, ekstanodal yağ dokusu invazyonu nüks ihtimalini arttırır. 5 cm den büyük lenf nodu (bulky hastalık) tutulumu kötü prognoza işaret eder. Evre III de ise hastalık artık retroperitoneal nodları da aşmıştır.


TEDAVİ
SEMİNOMLAR:
Erken evre seminomlarda (Evre I ve II) yüksek orşiektomiyi takip eden radyoterapi ile % 90 nın üzerinde kür sağlanır. Mikroskobik yayılım riski altındaki lenf nodu bölgeleri (homolateral iliak ve retroperitoneal) hokey sopası şeklinde bir alandan 25 Gy dozda ışınlanır ve evre I de %98 oranında kür sağlanır. Bu hastalarda aynı taraf iliak lenf nodlarının paraortik bölgeyle birlikte ışınlamasının sadece paraortik bölge ışınlaması ile karşılaştırılmasında üç yıllık nüks oranları sırasıyla % 96.0 ve %96.6 olarak bulunmuştur. Sağ kalımda benzer şekilde %100 ve %99.3 olarak bulunmuştur. Bu yüzden sadece paraortik bölge ışınlaması risk grubunda olmayan hastalarda alternatif bir tedavi yaklaşımıdır. Cerrahi sonrası ışınlama yapılmaksızın sadece takip yapılan hastalarda nüks oranı % 15 olarak bulunmuştur. Bu hastalarda nüks radyoterapi ve kemoterapi ile tedavi edilebilmiş, ve beş yıllık sebebe bağlı sağ kalım % 99.5 olarak bildirilmiştir. Bu yüzden düşük risk grubu hastalarda diğer bir alternatifde radyoterapisiz takip olabilir. Evre II de gross hastalık bölgesine 10 Gy ek doz verilir. 5 yıllık sağ kalım % 90 civarındadır. Gerek duyularsa bu hastalarda mediasten ve sol supraklavikular bölgede ışınlanabilir. Evre IIB de toplam doz gross hastalık bölgesinde 45 Gy e kadar çıkabilir. Cisplatin içeren kombinasyon kemoterapileride tedaviye eklenebilir. Bu grup hastalarda beş yıllık sağ kalım % 60 civarındadır. Evre III-IV hastalıkta ilk tedavi kemoterapi olmalı ve residüel hastalığa radyoterapi yapılmalıdır. En sık bleomysin, etoposid ve sisplatin kombinasyonları kullanılır. EP, PVB, VIP rejimleri de diğer kullanılan şemalardır.Bu grup hastalarda ise beş yıllık sağ kalım % 60 ın altındadır.

NON-SEMİNOMLAR
Effektif kemoterapi rejimlerinin gelişmesiyle bu tümörlerin iyleşmesinde hayli başarı sağlanmıştır. Erken evrede erişkinlerde abdominal yoldan testisin çıkarılması ve retroperitoneal lenf diseksiyonu uygulanan bir metoddur. (Bu metodun uygulandığı klinik olarak evre I olan % 27 hasta evre II ye yükselmiştir) Ancak çocuklarda retroperitoneal lenf nodu diseksiyonunun morbidite (tam empotans veya retrograt ejekülasyon) dışında tedaviye bir katkısı yoktur. Kemoterapi nüks düşünüldüğünde hemen uygulanmalıdır. Diğer bir alternatif de lenf nodu diseksiyonu uygulamadan yüksek inguinal orşiektomi yapılmasıdır. Hastalar kısa aralıklarla dikkatli olarak takip edilmelidirler. % 90-95 civarında kür elde edilebilir. İleri hastalıkta ( bulky evre II, evre III ve IV de) kombinasyon kemoterapisi uygulanır (BEP, PVB, VIP). Kemoterapi orşiektomiyi takiben de uygulanabilir. Seçilmiş vakalarda kemoterapi sonrası residü hastalığı olanlarda residü kitlenin çıkarılması da bir alternatifdir (Ancak sağ kalım avantajı göstermez, fakat rasidüde malign hücrelerin varlığı kemoterapiyi uzzattırabilir). Diğer bir alternatif te mikroskobik hastalığa veya büyük lezyona radyoterapi uygulanmasıdır (40-45 Gy). Klinik çalışama olarak otolog kemik iliği nakli ve yüksek doz kemoterapi uygulamaları devam etmekte olup, sonuçları netleşmemiştir. İleri hastalık grubunda kür oranı % 60-80 arasında değişmektedir.

TEDAVİYE BAĞLI YAN ETKİLER

ERKEN DÖNEM
25 Gy dozunda uygulanan radyoterapide yoğun yan etkiler gözlenmesi nadirdir. Bulantı, iştahsızlık, diyare izlenebilir. Kemoterapiye bağlı olarak erken dönemde bulantı kusma, halsizlik, nötropeni ve allopesi gözlenir.
GEÇ DÖNEM
25-35 Gy dozlarında da geç etkiler sık izlenmez. Tedavi sırasında böbreğin aldığı doza dikkat edilmelidir. İkincil malignite oluşması oldukça nadir olup en erken tedaviden 10 yıl sonra gözlenebilir. Kemoterapiye bağlı oligospermi, ikincil lösemi, renal fonksyon bozukluğu, işitme kaybı (sisplatin içeren rejimlerde), pulmoner toksik etkiler (bleomisin içeren rejimlerde) gözlenebilir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:17   #28
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Üroloji hakkında sık sorulan sorular

ÜROLOJİ KONUSUNDA SIK SORULAN SORULAR:

Üroloji nedir?
Bevliye adı ile de bilinen Üroloji bilimi kadınların idrar yolları hastalıkları ile erkeklerin hem idrar hem de üreme yolları hastalıklarını inceler ve tedavi eder.

Bir kez taş düşürdüm ne yapmalıyım?
Genelde bir defa taş düşüren hastalarda çok geniş inceleme yapmaya gerek olmamakla birlikte idrar tahlili ve röntgen çekilmesi gerekebilir.Ancak bu incelemeler normal saptanırsa hastaların bundan sonraki yaşamlarında günde en az 2 litre su içmeleri olası bir başka taş hastalığını önler.

Ben de prostat büyümesi var ilerde kansere çevirebilir mi?
Hayır, fakat ayrıca prostat kanseri de olabilir.Bunun erken saptanması sizin için çok önemlidir.Bu yüzden 40 yaşını aşkın erkeklerin düzenli olarak PSA kan tahlili ile ürolojik muayeneden geçmeleri gereklidir.

Kapalı prostat ameliyatı oldum kanser olur muyum?
Prostat ameliyatları tıkanıklığı açmak için yapılır ve prostatın tamamı çıkartılmaz o nedenle ileride kanser gelişme riski vardır. Bu kural açık ameliyatlar için de geçerlidir Bunun takibi için bir üroloji doktorunun takibine girmek sizin hayatınızı sağlıklı sürdürmenizi sağlar.

Ailemde prostat kanseri olanlar var,ne yapmalıyım?
Prostat kanseri ailevi geçişli olabilir yani ileride kanser olabilirsiniz O yüzden bir üroloji doktoru tarafından düzenli olarak takip edilmek sizin için önemlidir.

Büyük abdestimden kan geliyor ne yapmalıyım?
Büyük abdest yolu ürolojinin ilgi alanına girmemektedir. Bu nedenle bu tip rahatsızlığı olanlar genel cerrahi doktoruna başvurmalıdır.

Oğluma yatak ıslatması için ilaç verildi kısırlık yapar mı?
Hayır.Bu tip ilaçlara bağlı kısırlık saptanmamaktadır.


Varikoselim var acaba neden oldu?
Varikosel yumrtalık damarlarının doğuştan olan bir zayıflığı sonucu genişlemesidir.Bu durumda testislerin kan dolaşımı bozulacağından ileride kısırlığa yol açabilir.

Geçen gün tanımadığım yabancı bir bayanla ilişkiye girdim.İki gün sonra akıntım başladı.Ne yapmalıyım?
Muhtemelen cinsel ilişkiyle bulaşan bir enfeksiyon kapmışsınız. Vakit geçirmeden bir doktora başvurunuz.

Korunmadan cinsel ilişkiye girmenin ne gibi zararları vardır?
Özellikle çok partneri olan kadın veya erkeklerle ilişkiye girmek AIDS,Hepatit,Sifiliz (Frengi),Gonore (Belsoğukluğu) gibi çok ciddi hastalıkların bulaşmasına yol açar.

Yeni evlendim. Daha önce hiç ilişkiye girmemiştim.İlk gece sertleşme olmadı utanıyorum. Ne yapmalıyım?
Balayı empotansı dediğimiz bu durum ülkemizde hiç de ender olmayan bir sorundur.Tedavisi mümkündür,fakat bunun için bir üroloğa başvurmanız gerekiyor.

Geçen gün menimde kan gördüm.sebebi ne olabilir?
Menide ken bulunmasının en sık sebebi enfeksiyon olmakla beraber altından çok daha ciddi hastalıklar çıkma olasılığı da mevcut olduğundan bir üroloğa başvurunuz.

Çocuğum peygamber sünnetli ,sünnet ettirmem gerekiyor mu?
Hipospadias adını verdiğimiz peygamber sünneti mutlaka düzeltilmesi gereken bir ürolojik anomalidir. Çocuğunuzda ileri yaşlarda gerek psikolojik,gerekse ürolojik sorunlar oluşturabilir.Bu çocukların sünneti, ameliyat ile idrar deliği düzeltilirken ürolog tarafından yapılmalıdır.Çocuğunuzu bir ürolog görmeden asla sünnet ettirmeyiniz.

İdrardan kan işiyorum bu neye bağlı olur?
İdrardan kan gelmesi önemli ürolojik hastalıkların habercisidir.Bir çok önemli hastalık mesela kanser,taş hastalığı,kan hastalıkları,enfeksiyonlar bu şekilde başlar.Hiç vakit kaybetmeden doktora gidiniz.

Çocuğumun yumurtaları yerinde mi emin olamadım ne yapmalıyım?
Erkek çocuklarının her iki testisi doğumda haya torbasına inmiş olmalıdır.Eğer en ufak bir şüpheniz oluyorsa çocuğunuzu 2 yaşını geçirmeden üroloji muayenesine getirmelisiniz.Aksi taktirde ileride kısır kalmasını veya bu yumurtada tümör gelişmesini engelleyemezsiniz.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 25 Temmuz 2008, 01:18   #29
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Üroloji




Üroloji sık sorulan soru ve cevaplar

Soru: penis boyu nasıl ölçülür.ideal penis boyu nedir.

Cevap: Yetişkin bir erkeğin penis uzunluğu sertleşmiş halde iken ortalama olarak 11-18 santim arasında değişir. Ancak ölçüm şekline göre farklılıklar olabilir. Penis boyutları 20'li yaşların ortasına kadar artabilir. Elbette kişye göre farklılıklar vardır, ancak bilinmelidir ki tatminkar (hem kendisi hem de partneri açısından) bir cinsel yaşam için penis boyutu - sanıldığı kadar - önemli değildir. Penis boyutu ile ilgili sorunlarınızı bir Üroloji uzmanı doktora başvurarak paylaşabilirsiniz. Eğer penis boyutu normal sınırların altındaysa bazı cerrahi çözümler düşünülebilir. Ancak bu tip ayrıntılı cerrahi tedavilerde penis boyutundaki artış oldukça kısıtlıdır.


Varikosel Ameliyatı Hakkında Bilgi Alabilir Miyim?
Soru: Merhaba oncelikle calismalarinizda basarilar dilerim.Herhangi bir kronik rahatsizligim yok ve 30 yasinda bir erkegim gecen hafta yapilan testlerde spermogram ve ultrasonografi sonucu Varikosel teshisi kondu.Oldukca yogun tempoda calistigim bir ise sahibim.Ameliyat sonrasi yeterli istirahat suresi ve ameliyatin ne sekilde yapildigini ogrenmek istiyorum.Bana bu konudaki daha onceden size sorulmus sorulari ve cevaplarinizi okudugum icin vereceginiz sorular benim icin yeterli olacaktir.
Tesekkur Ederim.

Cevap:
Ameliyat genel anestezi altında kasık bölgesine yapılan bir kesi ile gerçekleştirilir. Bir taraflı ameliyat genellikle yarım saat kadar sürer. Aynı gün taburcu olunur. Evde maksimum bir hafta istirahat yeterlidir. Daha ayrıntılı bilgi için tarafımıza başvurabilirsiniz


İdrardan Kan Gelmesi İçin Ne Yapmalıyız?
Soru: esim 25 yasinda biz su an ingilterede yasiyoruz 2 ay kadar once esimin idrariyla birlikte bir miktar kan geldi hastanede bir cesit testler yapildi idrarina ve bakteri olusmus dediler bir tip enfeksiyon dediler fakat kanin nerden geldigini bilmiyoruz dediler ultroson ve kamerayla idrar torbasina bakmamiz lazim dediler ve baktilar ultroson temiz cikti
kamera kontrolundede kanallar rahim ve idrar torbasi temiz cikti bu olay dun oldu ve esim su an idrara cikarken cok aci cekiyor ve bir miktar kan geldi bu bir sure surer dediler ama kac gun surer bilemiyoruz bize agri kesici vermediler acaba icebilirmi esim ve islem yuzunden yeniden enfeksiyon kapmasin diye antibiyotik icebilirmi elinde biraz var bu aci kac gun surer

Cevap:
Bu durum "hemorajik sistit" dediğimiz ciddi bir idrar kesesi iltihabını düşündürüyor. En az 10 gün kadar "ciprofloxacin" içeren bir antibiyotik ve "paracetamol" içeren bir ağrı kesici almasında yarar var. Geçmiş olsun.


Meniden kan Gelmesi Sorunu İçin Öneriniz?
Soru: 29 yaşında bir erkeğim ve bekarım.benim sorunum menimden kan geliyordu.ve largopen tablet kullandım.ve bu beni psikolojik olarak çok rahatsız etti.doktor arkadaşın tavsiyesi üzerine bu tableti kullandım.ve bir hafta sonra tekrar mastürbasyon yaptım ve daha kesilmemişti ve şu anda bir haftadan beri denemiyorum.acaba geçtimi diye denemiştim.Acaba tedavi için ilaçı tekrar kullanayımmı yoksa ne yapmalıyım.Bu konuda beni aydınlatırsanız çokk sevinecem.TEŞEKKÜRLER.

Cevap: Meniden kan gelmesi, mutlaka üroloji uzmanı tarafından tetkik edilmesi gereken bir durumdur. Meni tahlili ve makattan ultrason yaptırmak gerekebilir. Ezbere ilaç kullanmak faydasızdır.


Alt Islatma İçin Verilen İlaç Uzun Süre Kullanılabilir Mi?
Soru: Benim oğlum 7 yaşında altına kaçırıyor.Doktor müracat ettiğimizde minirin nazal sprey verdi bu ilacın ileriye dönük olarak yan etkisi varmı.

Cevap: Ciddi bir yan etkisi yoktur. Yıllarca kullanılabilir.


Böbrek Taşı ile Ereksiyonun İlişkisi Var Mıdır?
Soru: 29 yaşında erkegim sag böbregimde 2cm büyüklügünde taş tesbit edildi.ilk gittigim doktor ameliyattan başka çözüm olmadıgını söyledi.ikinci doktor diger doktorun yanıldıgını taşın kırılabilecegini söyledi.şimdi I.V.P. filmi (ilaçlı filim)çekinecegim sonra wslp dogru yazamadım ama anlarsınız.ben doktora sertleşmeme sorunu için gittim ve daha önce taş düşürdügümü söyledim.ilk doktor taşın kanallara baskı yaptıgını taş alınınca sorunun ortadan kalkacağını söyledi.ikinci doktor hiç alakasının olmadıgını ve 6ay evli olan kişilerde sertleşme sorununu araştırabileceklerini benim böyle bir beraberlikten sonra bu iddiada bulunmam gerektigini söyledi.penise iğne yapılarak bakılabileceğini ve benim boşuna masrafa girmemem gerektigini söyledi.böyle bir masrafın fiyatı nedir hangi doktora inanayım

Cevap: Taş ile ereksiyonun bir ilişkisi yoktur. Sertleşme sorunu her yaş ve dönemde araştırlabilir. Hastanın durumu, şikayet düzeyi ve problemin tipine göre yapılacak tetkikler ve dolayısıyla masraf değişkendir. Bize başvurursanız en ekonomik şekilde sorunu çözmeye çalışırız.


Boşalma Hızı Kısırlığı Etkiler Mi?
Soru: Benım korkum spermın ılk bosalma anındakı hızından dolayı bu kısıtrlık belırtısı olabılırmı ? sperm akarken hız gerekır mı ?

Cevap: Hayır. Sperm vajina içine giriyorsa hızı çok önemli değildir.

Diyetle Böbrek Taşı Önlenir Mi?
Soru: Merhaba.30 yaşında bayanım ve yaklaşık 15 yıldır sürekli böbrek taşı düşürüyorum.Taşımı tahlil ettirdiğimde kalsiyum oksalad-kalsiyum fosfat taşı olduğu söylendi.Doktorum bana bir sürü yiyecekten mahrum kalacağım ve tekrarlamayacağını garanti veremediğinden diyet yapmamı tavsiye etmedi.Henüz ilaç kullanmak içinde erken dedi.Fakat bu işin kökten bir çözümü yokmudur.

Cevap: Diyette böbrek taşını engellemek çok zordur. Bu durum bünye ile alakalıdır. Bol su, maden suyu ve limon suyu içmek en iyi tedbirlerdir.

Prostat Büyümesi Kalıtsal Mıdır?
Soru: babam prostat.benimde prostat olma olasılığım nedir? kısacası prostat kalıtımsalmıdır?

Cevap: Hayır, Normal prostat büyümesi kalıtsal değildir. Ancak prostat kanserlerinde kalıtımın rolü vardır.

Böbrek Taşı İçin Böbrek Filmi Çektirmek Gerekli Mi?
Soru: yaş 28 erkek . böbrek ağrısıyla doktora gidildi ve yaılan ultrason sonucu bir tarafta 1 adet diğer tarafta 2 adet olmak üzere taş çıktı benden ayrıca böbrek filmi yapılması istendi bunu yaptırmak gerçekten gerekirmi ve bu durum için beni aydınlatırmısınız ivedilikle olursa sevinirim

Cevap: Ultrasonda böbrek taşı görülünce, bunun tedavisini doğru planlamak için böbrek filmi gereklidir

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
Üroloji


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Üroloji Branşında Kullanılan Tıbbi Malzeme Pozitif Listesi Lucifer Erkek Sağlığı 0 24 Kasım 2011 11:21
Üroloji Hakkında Bilgiler KarakıZ Erkek Sağlığı 0 30 Ağustos 2011 00:43