![]() |
Cevap: Kitaplardan Alıntılar [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Zaman, Hayat ve Gelecek Günlerden bir gün, zaman, hayat ve gelecek, bir araya gelmiş, sohbet ediyorlarmış. Zaman, dertli dertli bir âh çekmiş. Onun bu hâlini gören hayat, "Ne oldu, neden bu kadar dertlisin?" diye sormuş. Zaman; "İnsanların bir çoğu, sürekli şikayet eder durumda. Artık ben, ne yapacağımı, nasıl akıp gideceğimi şaşırdım. Bir bakıyorsun, işlerine uyan bir durum olduğunda; 'Zaman, hiç aksın istemiyorum. Şu an çok mutluyum.' diyor. Öteki yandan bir başkası, sevmediği bir durumla karşılaştığında; "Şu zaman, ne akıp geçmez bir şey!' deyip şikayet ediyor. İnan ne yapacağımı bilemiyorum. Oysa ben, sadece akıp gidiyorum. Zamanı iyi ya da kötü değerlendirmek, onların ellerinde. Ama hiçbir şey diyemiyorum. Demiş. Hayat, zamanı dinledikten sonra garip bir hüzünle; "Seninki de bir şey mi? Senin yanında ben, çok daha dertliyim." demiş ve devam etmiş; "İnsanlar, başlarına ne gelse benden biliyorlar. Biri, 'Hayat, beni hiç sevmiyor.' diyor. Öbürü, "Hayatla bir türlü barışamadım. Neyim varsa aldı benden.' diyor. Bir diğeri ise, "Hayat, bana karşı çok zâlim. Çok yoruldum.' diyor. 'Artık bu hayattan çekip gidesim var.' diyenler de çoğunlukta. Onları duyduğumda çok üzülüyorum. Oysa ben, sadece varım. Hayatlarını istedikleri gibi seçen, onlar. Beni seven, gittikçe azalıyor. Bu durum, beni çok üzüyor. Çünkü ben, onları çok seviyorum. Sürekli mûcizeler yaratıyorum. Onlara seçimler sunuyorum ve rahat yaşamaları için elimden ne gelirse yapıyorum. Ama hiç farkında değiller." demiş. Gelecek, sessizmiş her zaman; ama dayanamamış ve iki arkadaşını dinledikten sonra sessizliğini bozmuş. "Evet", demiş. "İnsanların çoğu, zamanını iyi değerlendiremiyor. Bir çoğu, hayatlarının değerini bilmiyor. Artık geleceğini düşünenler, yok olmaya başladı. Sürekli kendileri ile kavga içindeler. Oysa zamanları çok ve hayatlarını her zaman değerlendirip değiştirme hakları var. Keşke benim farkıma varsalar. O zaman ben geldiğimde onlara hak ettikleri geleceği verebileyim." Sohbetleri böylece devam ederken, onları gizli gizli dinleyen ölüm, soğuk yüzüyle gülümsemiş ve içinden şöyle geçirmiş; "İnsanlar, bir şekilde zamanı akıtacaklar. Bir şekilde hayatlarını yaşayacaklar. Bir şekilde geleceklerini görecekler. Ama benden asla kurtulamayacaklar. Hiç beklemedikleri bir anda zamanlarını dolduracağım. Hayatlarındaki bir çok eksiğe rağmen onların hayatlarını alacağım ve geleceklerini görmeden onlardan önce geleceğe gidip onları bekleyeceğim. Hala anlamıyorum; zaman içinde neyin kavgasını ediyorlar kardeşçe yaşamak varken. Neden hayatlarının her an biteceğini düşünerek hareket etmiyorlar ve geleceklerinden bu kadar eminler mi ki hırsla gereğinden fazlasını geleceğe yatırım yapıyorlar?..." Bir ah çekmiş derinden ve. "Zaman, akacak. Hayat, geçecek ve birgün, hiç beklemediğiniz bir anda ölüm gelecek." diyerek geldiği gibi oradan sessizce ayrılmış. Bircan. M, 10 Eylül 2010, Cuma. |
Cevap: Zaman, Hayat ve Gelecek Emeğine sağlık @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] :) |
Kendimsiz Kumdan kale umutlarımla var olmaya çalışırken, kanayan dizlerim kırılan tırnaklarımla mevsimsiz bir tepeye çıktım. Bir yanı okyanus, bir yanı çöl… Sahicikli gibi gelen zamanlarda mağlubu oldum kavgalarımın. Dibini gördüğüm okyanusumdan ganimetsiz çöllere yuvarlandım. Düşlerimin ülkesi dünya, hayatımı çalarken elimden, girdaplarda kayboldu kelimelerim. Hüznümü yağmura, düşlerimi güneşe vermişken ben, hangi yağmursuz günde kurudu kanadı umutlarım bilemedim. Tek tek alıp tuğlalarımı ördüm hapishanemin duvarlarına. Kimse görmedi dört duvarımı. Derken bir çığlık koptu içimde, yumrukladım hapishanemin duvarlarını. Nafile… “Oysa bir tek el tutsaydı elimden “ dedi kendim Seni kim takar, demek istedimse de beceremedim.”Yok senin kelimelerin” dedi. ”Sen hiç kendine bakmadın hep başkaları. Başaracağım, dedin. Sürükledin beni de oradan oraya. Al şu duvarları bile kıracak gücün kalmadı.” Kalkıp bir daha yumrukladım duvarlarımı kan doldu ellerim… Usulca yanaşıp yanıma, Gel, dedi. Gel önce barış kendinle… Anca öyle yıkarız bu duvarları. Aşarız dağlarI, tepeleri, nehirleri… İnan başarırız. Ama önce barış benimle… |
Eksi'den İç Burkan Bir Fakirlik Hikayesi "Sscb'de doğup büyümüş bir tanıdığımın başından geçenler onun kadar benim de içimi burkmuştu. 1970'li yıllarda Kazakistan'ın ufak bir köyünde doğup büyümüş, rusçası yarım yamalak bir abimiz lise sonrası üniversiteyi Moskova'da okumaya hak kazanır. Yaşadığı köyden ilk kez dışarı çıkan bir genç düşünün. Eş dosttan toplanan üç beş kuruş dışında cebinde zırnık yok. Garibim daha trenden inmeden ayakkabılarını kaptırıyor. Bir kalkıyor bir kaç ufak eşyası ile birlikte ayakkabıları yok. Moskova'nın hayvan gibi soğuğunda çantasından çıkardığı tahta tabanlı, takunya gibi bir terlik ile yurda gidiyor. Durumu gören görevli ne olduğunu soruyor. Ayakkabımı çalmışlar deyince, eşyalarını kenara bırak şu ileride pazar var. Git oradan bir ayakkabı al evladım, bu soğukta böyle yürünmez diyor. Bizimki pazara gittiğinde bir bakıyor cebindeki para kalın bir bot almak bir yana dursun düz kunduraya dahi yetmiyor. Tam boynunu büküp dönerken bir dükkanda çok ucuza çok güzel bir ayakkabı görüyor. Hemen gidip almak isteyince satıcı buna bu ayakkabıların ne için olduğunu biliyor musun gibisinden rusça bir şeyler söylüyor. Bu da kurnaz ya, yarım yamalak anladığı cümleye kafa sallayarak ayakkabıyı üç kuruşa alıp gidiyor. Ertesi gün gıcır ayakkabılarını giyip kendini dışarı atıyor. Yalnız daha yurdun bahçesinden çıkamadan ayakkabının tekinin tabanı düşüyor. Ayağından çıkarıp bakıyor diğerinin de tabanı düşmek üzere. Yurt görevlisi bunu görüp önce gülüyor sonra haline üzülüyor. Meğer o ayakkabı ölüler içinmiş. Bayağı açık tabut merasiminde ölüye giydirilen türden bir ayakkabı. Ölü ayaklanıp yürümeyeceği için dışı parlak gıcır gıcır fakat tabanı dümdüz ama raptiye ile tutturulmuş bir seremoni ayakkabısı. Bitabi giyilecek hali yok. El mahkum odaya dönüp takunyaları geçiriyor ayağına. Okula da öyle gidiyor. Bir kaç gün sonra yurttan tanıştığı hemşerileri aralarında para toplayıp düzgün bir ayakkabı alıyorlar da öğrenim hayatı öyle başlıyor. Nedendir bilmem bu anı kendi garibanlık anılarımdan daha çok içimi burkar." |
Biz bir gülerdik küçükken... Biz bir gülerdik küçükken, kalbimiz kahkahalar atardı. Biz küçükken öğretmenimiz en yakın arkadaşımızla sıralarımızı ayırmasın diye, teneffüse kadar konuşmazdık.... Not yazardık birbirlerimize. Biz diyorum küçükken bizdik böyle bayağı bir kalabalıktık. Yani biz diyebileceğim kadar çok. Biz küçükken bir büyüktük ki böyle kollarımızı açsak sığmazdı eni boyu. Sonra mı? Büyüdük. Kollarımızı açtığımızda bir kişiyi bile sığdıramayacak hale geldik. Küçülene kadar büyüdük, çok büyüdük yani. Biz olamadık bir daha. Sen, ben olduk. Büyüklük lüks değildi, zenginlik değildi. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük. |
Bir gün hayatınıza ummadığınız anda biri çıkar Bir gün hayatınıza ummadığınız anda biri çıkar. İlk önce hafife alırsınız. Ve bu hafife aldığınız kişi ile he rgün görüşürsünüz, görüştükçe o sizde bağımlılık yapmaya başlar. Ama bunu siz fark edemezsiniz. Günler, haftalar, aylar geçer yine fark etmezsiniz. Tek fark ettiğiniz ona her geçen gün daha bir sıcak olmanız , daha da bi yakınlaşmanız olur. Öyle bir hal alır ki mutluluktan havaya uçarsınız.... Yatma saatiniz akşam 9 ise, onu tanıdıktan sonra bu saat gece 2 olur 3 olur. Ama bu durum veya uykusuzluk, yorgunluk hiç bir şey sizi ırgalamaz. Aksine yorulduğunuzda veya uykusuz kaldığınızda, onunla konuşursunuz ve bütün yorgunluklar, uykusuzluklar hatta sanki hayatın bütün dert ve meziyetleri sizden gitmiş gibi kendinizi öyle mutlu hissedersiniz ki, içiniz, içinize sığmaz. Sabahları iple çekersiniz, sabırsız olursunuz onu görmek için sesini duymak için. Sanki hayatın varlığının sebebi oymuş gibidir, sanki ömrünüz bu birliktelikle geçecek gibidir. Dünya gözünüze toz pembe görünür. Ondan ötesini yok sayarsınız. Ama aylar veya yıllar geçtikte hayat kendisini göstermeye çalışır. Sorumlulukları ile iki tarafın hayata bakışı ile veya iki ayrı dünyanın insanı olduğunuzu dahi göstermeye başlar. Hayatı ondan öte bilmediğiniz kişide veya ondan başkasını görmeyen aşkın kör ettiği gözler yavaş yavaş açılmaya başlar. Bu kez hesaplar yapmaya başlarsınız. Evlilik üzerine, iş üzerine veya gelecek üzerine. Kurduğunuz her hesap ne yazık ki bu hayata bir türlü uymaz. Ve anlarsınız ki imkânsız olanı sevmişsiniz. Üzülürsün, ağlarsın, mutlu olursun, yeri gelir gülmeyi unutursun, yeri gelir mutluluktan havaya uçarsın ki o sırada dünyanın en mutlu insanı olabilirsin. İmkansız aşkta özlemlerin en büyüğünü sen duyarsın. Çünkü zordur. Görmen, dokunman, hissetmek çok zordur. Yeri gelir günlerce, yeri gelir aylarca, yeri gelir yıllarca göremeyebilirsin. Uzak olursun. Gün olur elini uzatsan dokunabileceksindir ama elini uzatamazsın. Çünkü adı imkansız aşktır. O dokunamamak insandan bir ömür bile alabilir. Birlikte olamayacağınızı anlarsınız, en acı olanda budur. Bu sefer sevdiğinizi başka biri ile hayal etmeye başlarsınız bu da sizi içten içe kemirmeye başlar. Hayatta ki bütün hedeflerinizi, ideallerinizi ona bağlamıştınız oysa. Yaşanılan aşk kolay değil. Sabahları iple çektiğiniz günler aklınıza gelir ve bu kez sabahlar olmasın diye dua edersiniz. Geceler hüznünüzün ortağı gibi olur. Her insanın kaldıramıyacağı bir yük vardır üstünüzde. Gece uykunuz gelmez, gündüz neşeniz olmaz Bazen çok yemek yersiniz, bazende günlerce yemezsiniz. Unutmak istersiniz çaba sarf edersiniz. Acaba başka biriyle tanışsam unuturmuyum diye içten içe söylenirsiniz. Başka biri ile tanışsanız bile onun her hareketi size batar. Çünkü siz kalbinizde olan kişinin her hareketine aşıksınız. Onun size yaptığı kötü hareketler eylemler dahi size hoş geliyordu. Ey uğruna herşeyimi, bütün benliğimi feda edeceğim güzel bakışlı adam. Sen imkansızsın, seni sevmek delilik, seninle olmak bir hayal, seni görmek zor, dudakların ateş, gözlerin uçurum, sözleri azrail olan sevdiğim. Biz gerçek aşkı bütün dünyada nadir yaşayanlardanız .Seni sevmek, seninle olmak bir lütuf. Aşkımızın üzerine yemin ederim ki sen benim olacaksın, dersiniz. Ama nafile. Derdinizi anlatacak dost ararsınız bulamazsınız. Bulsanız da sizi anlayan olmaz. Ne onunla olursunuz, ne de onsuz olursunuz. Sürünür gidersiniz... |
Kaybetmekten mi korkuyorsun Kaybetmekten mi korkuyorsun ; Kaybet... Düşmekten mi korkuyorsun ; Düş... Yaralanmaktan mı korkuyorsun ; Yaralan... Sonra iyileş, Yeniden kalk,… Yeniden başla, Yeniden sev... Yeniden aşık ol... Bir daha mı düştün... Bir daha kalk... Er ya da geç, beklediğin gelecek Er ya da geç aradığın seni bulacak..... Ama sen bir kez yıldın mı, korktun mu, maskeni yüzüne geçirip kalkanlarını kuşandın mı,o zaman bitecek.Beklediğin her ne ise asla gelmeyecek... |
Cevap: Kaybetmekten mi korkuyorsun Kaybettiklerim Arasında En çok kendiimi Özlüyorum . |
KADININ Gözlerinden Tüm ACISI Okunur Aslında KADININ Gözlerinden Tüm ACISI Okunur Aslında... Başlangıcta ÜRKEK, Yaklaşımlara SERT Bakar.. Ne ASK diye Birşey Duymak İster.. Ne de Duyurmak İster.. Nekadar YALNIZ Olduğunu.. Aslında Hicbir KADIN Sevgiye TÖVBE Etmez...Edemez...! RUHU Sevgisizlikten Kurusa da SEVGIYE Muhtacım Diyemez.. KORKAR ve CEKINIR..! Çünkü bir AŞK ne kadar Güzelleştirsede YÜZÜNÜ.. Yine Aynı AŞK ZİNDAN Edebilir KADINA Yeryüzünü...! Hic Bir KADINA Yalnızlık Yakışmaz...! Ama Eğer Bir KADIN YALNIZSA... Ya YÜREĞİNDE Dumanı Tüten bir AYRILIĞI.. Yada CANINDAN COK SEVDIKLERINE.. Ömrünü ADADIĞI Bir FEDAKARLIĞI Vardır. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 11:02. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.11
Copyright ©2000 - 2025, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2025 IRCForumlari.Net Sparhawk