IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 24 Mart 2009, 00:06   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Metot Üzerine Konuşmalar




Descartes’in kendi sözcüklerinden okuduğumuz bu kitapta hakikati arayış felsefesinin metodu üzerine tartışması yer alıyor. Descartes bu kitabı 6 bölüme ayırmış:
1.Bilimlerle ilgili çeşitli düşünceler
2.Descartes’in aradığı metodun başlıca kuralları
3.Descartes’in bu metottan çıkardığı ahlak kuralları
4.Metafiziğin temelleri
5.Descartes’in araştırdığı fizik sorularının sırası
6.Descartes’in, doğa araştırmasında ileri gitmek için gerekli saydığı şeyler.

1.BÖLÜM

Akıl ya da sağduyu birbirine eş kavramlar olarak alınmış. Buna göre aklın bizi hayvanlardan ayrıt eden ve üstün kılan tek şey olduğunu ve herkeste tam olarak bulunduğunu varsayıyor; ancak yine de aldanabileceğini kabul ediyor. Bu durumda amacı herkesin aklını iyi kullanması için gereken metodu öğrenmek değil; kendi aklını ne şekilde kullanmaya çalıştığını göstermek. İzlediği yolları açıklamaktan yana; çünkü böylece insanların kendi hakkındaki kanıları öğrenecek ve bu da kendisi için yeni bir bilgi edinme aracı haline gelecek. (sf. 9)

Descartes henüz çocukken edebiyat ve bilim içinde yetişmiş ve onlarla hayata yararlı her şeyin açık ve sağlam bilgisinin edinilebileceğine inandırılmış. Bu sebeple bunları öğrenmeye hep istek duymuş. Bir süre sonra okudukça aslında ne kadar bilgisiz olduğunu görmeye başlamış. Okullarda okutulan dersleri de beğeniyormuş. Her dersin belirli bir faydası olduğuna inanıyor. Eski yazarları okumayı ise seyahat etmekle eş olarak görüyor. İnsanın kendi kültürünü başkalarından üstün görmemesi için diğer kültürleri bilmek lazımdır. Bu da eski yazarların kitaplarından geçer; ancak eğer ki eski yazarlara çok kaptırırsa insan kendini, kendi zamanı ve ülkesine yabancı olur. (sf.11)

Descartes din bilime saygılı bir yaklaşım içersinde. Cennet arzusu da her insan kadar var. Hayata dair incelemesi için olağan üstü bir Tanrı yardımına ve insandan fazla bir şey olmaya ihtiyaç olduğunu düşünüyor.

Felsefe konusunda oldukça mütevazı olmayı tercih ediyor. hiç kimseden daha fazla şey katacağı iddiasıyla yola çıkmamış. Bilgin kimselerin desteklediği sadece doğru gibi gözüken şeylerin hepsini yanlış sayıp reddediyor. Diğer bilimler ise ilkelerini felsefeden aldıkları sürece, bu kadar az sağlam temeller üzerine sağlam hiçbir şey kurulamayacağına inanıyor. Servetini çoğaltmak için bilimi kendine sanat edinmek zorunda olmadığına inanıyor. Tüm bunları düşünerek kitapları incelemeyi tümüyle bırakmış; çünkü masa başında muhakeme yürütülemeyeceğine inanmış. (sf.13)
2.BÖLÜM

Bu bölümde Descartes, ayrı ayrı ustaların elinden çıkmış bir eserin, bir tek ustanın meydana getirdiği eserden çoğunlukla daha mükemmel olmadığını söylüyor. Bunun gibi bir devletin tek bir kişi tarafından meydana getirilen ve bu sayede hepsinin aynı amaca yönelik olan yasalarının, başka bir çok kişilerce meydana getirilen yasalardan çok daha geçerli olacağına inanıyor. Buradan çıkan bir başka fikir ise, bir insanın, pek çok kişinin düşünceleriyle bir araya gelen kitaplarla bilgi sahibi olmasındansa, sağduyu sahibi bir kimse olarak, karşılaştığı olaylarda doğal bir muhakeme yürüterek çok daha fazla gerçeğe yaklaşacağıdır. Yargılarımızın, doğduğumuz günden beri tamamen aklımızı kullanmak alışkanlığında olduğumuz ve daima sadece onun tarafından yönlendirildiğimiz takdirde vereceğimiz yargılar kadar katıksız ve sağlam olmasına imkan yoktur. (sf.17)

Descartes’in niyeti, hiçbir zaman, kendi düşüncelerini düzeltmekten ve tümüyle kendinin olan bir toprak üzerinde yapı kurmaktan öteye geçmemiş. Kendinin fazla atılgan bulunmasından korkuyor. Dünyanın da bu konuda hiç yatkın olmayan 2 tür insanla dolu olduğunu söylüyor. Bir bölümü kendilerini olduklarından daha becerikli sanarak acele yargılara varan, bundan dolayı da bir defa ilkelerinden şüphe ettiği zaman asla doğru yolu bulmayanlar. İkinci bölümü ise doğruyu yanlıştan ayırt etmekte kendilerine ders verenlerden daha az becerikli oldukları yargısına vardıklarından, başkalarının görüşleri ile yetinmek zorunda olanlar. (sf.19)

Yola çıkarken görüşleri başkalarının görüşlerine tercih edilebilecek tek bir kimse bile seçemediği için kendine ancak kendinin yol gösterebileceğine inanmış.

Descartes gençliğinde felsefe disiplinleri arasından mantığı, matematik bilimleri arasından da geometricilerin analizi ile cebiri biraz incelemiş. Bunların tasarısının gerçekleşmesinde işine yarayabilecek sanat veya bilimler olduğunu düşünüyor. Bilinmeyen şeyler hakkında bilgi verecek yerde, muhakeme yürütmeksizin söz söylemekten başka bir işe yaramadığını söylüyor. Ona göre eskilerin analizi, şekilleri incelemeyle kendini öylesine sınırlandırmıştır ki hayal gücünü zorlamadan anlayışı işletilip geliştiremez. Yeni cebirciler ise zihni işleten bir bilim olacak yerde karışık ve karanlık bir sanat haline gelmiştir. Sayısı az olan ancak katı bir şekilde uygulanan yasaların bulunduğu bir devletin daha düzenli olduğunu göze alarak kendine 4 kesin kural koyuyor Descartes (sf.22):

1)Doğruluğunu apaçık bilmediği hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmemek. Böylece önyargılara saplanmamak
2)İncelenecek olan güçlükleri daha iyi çözümleyebilmek için her birini mümkün olan ve gerektiği kadar bölümlere ayırmak
3)En basit ve anlaşılması en kolay şeylerden başlayarak en bileşik şeylerin bilgisine yavaş yavaş yükselmek için; hatta sıralanamayan şeylerin bile bir sırası bulunduğunu varsayarak düşüncelerini bir sıraya koymak
4)Hiçbir şey atlamadığıma emin olmak için her yanda eksiksiz aysımlar ve genel kontroller yapmak.

Descartes ilerleyen cümlelerinde bu kurallardan nasıl faydalandığını anlatıyor ve her şeyde ancak tek bit hakikat bulunduğunu ve onu bulan kimsenin o şeyi bilinebileceği kadar bildiğini fark etmemiş. Bu metoda kendini en çok memnun eden şey ise aklını kullandığından emin olmasıymış.

3.BÖLÜM

Descartes bu bölümde, bu metoduyla yapacağı yeni araştırmalar süresince kullanmak üzere geçici bir ahlak oluşturmaya karar veriyor. Bu ahlakın düsturları şu şekilde:

Birincisi, Tanrı’nın çocukluğundan beri içinde yetişmesine lütuf buyurduğu dine sağlamca bağlanmak , ülkenin yasalarına ve adetlerine boyun eğmek. Bunun için de en ölçülü görüşleri seçiyor. Aşırılıkları kötü olarak nitelendiriyor ve aşırılıklar arasına da özellikle insanın özgürlüğünden bir şeyler koparan tüm vaatleri koyuyor. Böylece doğru yoldan en az miktarda sapmış olacak. (sf.25)

İkincisi davranışlarında elinden geldiği kadar sağlam ve kararlı olmak ve en şüpheli görüşleri bile bir defa benimsemeye karar verdikten sonra, şaşmaz olduklarına inanarak değişmezcesine onları takip etmek. (sf.26)

Üçüncü düsturu, her zaman talihten çok kendini yenmeye ve dünyanın düzeninden çok kendi isteklerini değiştirmeye; ve genlikle düşüncelerimizden başka hiçbir şeyin tamamıyla elimizde olmadığına; dolayısıyla dışımızda olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra gücümüzün yetmediği bütün şeylerin bizim için kesinlikle imkansız olduğuna inanmayı alışkanlık haline getirmek. (sf.27)

Sonuç olarak insanların bu hayatta yaptıkları türlü işleri, içlerinden en iyisini seçebilmek için gözden geçirmek istemiş. Başkalarının yaptıkları işler hakkında söz söylemek istememiş ancak kendine gelince bütün hayatını aklını işletmekte ve kabul ettiği metodu izleyerek gücünün yettiği kadar hakikatin bilgisinde ilerlemekte kullanmaya devam etmekten daha iyi bir iş yapamayacağına inanmış. (sf.28)

İrademiz ancak zihnimiz ona kendisine iyi ya da kötü gösterdiğine göre bir şeyi istemeye ya da istememeye karar verdiğinden, iyi hareket etmek için iyi
hüküm vermek; ve elden geldiğince bütün erdemlerle bütün öbür nimetleri elde edebilmek için de mümkün olduğunca iyi hüküm vermek yeter.

Descartes bundan sonra sadece, 9 yıl boyunca dünyanın farklı yerlerinde seyahat etmiş. Seyahatleri boyunca aklında yanlış olduğuna inandığı fikirleri öylece zihninden söküp atmış. Bunun kesinlikle sadece şüphe etmek için şüphe eden ve hep kararsız görünen şüphecilerden farklı bir şey olduğunu da vurguluyor.

4.BÖLÜM

Bu bölümde Descartes, uyanıkken zihnimizde bulunan fikirlerin, aynen uyurken de aklımıza gelebileceğini düşünerek o ana kadar zihnimize girmiş olan bütün şeylerin, kendi düşlerine giren hayallerden daha gerçek olmadığını farz eder. Ardından, bunu düşünen kendinin zorunlu olarak mevcut olan bir şey olması gerektiğini fark eder ve “Düşünüyorum öyleyse varım” hakikatinde karar kılar. Bu yargıyı da hakikati arama felsefesinin ilk ilkesi olarak kabul eder. (sf.33)

Buradan kendi benliğini, tüm özü ve doğası düşünmek olan ve var olmak için hiçbir yere ihtiyaç duymayan ve maddi hiçbir şeye bağlı olmayan bir cevher olarak tanımlar. Ruhunsa bedenden tamamen farklı olduğunu ekler.

Descartes, kendi dışındaki şeylerin (gök, ışık, sıcaklık vs.) kendi varlığından geldiğine inanır; ancak en mükemmelin daha az mükemmelden çıkması, bir şeyin yoktan var olmasından daha aykırı bir fikir olduğuna göre bu fikir çürütülmüş olur. Demek ki olduğundan daha mükemmel bir varlık tarafından yani Tanrı tarafından bu fikir kendine verilmiştir. Buna bir de şu yargıyı ekler: sahip olmadığı bir mükemmelliği biliyorsa kendisi var olan biricik varlık değildir. Eğer yalnız ve her şeyden bağımsız olsaydı, kendinde eksik bildiği mükemmellikleri kendine verebilir, böylece bir nevi Tanrı niteliğine sahip olabilirdi. (sf.35)

Bundan sonra Descartes başka hakikatler aramak isteğiyle geometricilerin konusunu ele alarak en basit ispatların bazılarını gözden geçirmiş. Bunların sonucunda, hayal edilmeyen bütün şeyler, insanların çoğuna (zihinlerini asla duyulur şeylerin ötesine yükseltemeyen kimselere) anlaşılmaz görünür. Nitekim filozoflar da Descartes’e göre aynı fikirdedir; duyuda bulunmayan hiçbir şey zihinde bulunamaz. Halbuki Tanrı ve ruh fikirleri duyuda asla bulunmaz. En iyi zihinler bile, istedikleri kadar incelensinler, daha önce Tanrı’nın varlığını farz etmedikçe bu şüpheyi giderecek bir kanıt ileri süremezler. (sf.37)

Nihayet ister uyanık ister uykuda olalım, bizi ikna edecek olan şey yalnızca aklımızın apaçıklığı olmalıdır. Aklımız bize tam mükemmel olmadığımız için düşüncelerimiz de tam doğru olamayacağından, içinde hakikat bulunan düşüncelerimizin uykuda edindiğimiz düşünceler arasında değil; mutlaka uyanıkken edindiğimiz düşünceler arasında bulunması gerektiğini buyuruyor.

5.BÖLÜM

Bu bölümde Descartes Tanrı’nın yeni bir dünya yarattığını tasarlıyor: Tanrı bu yeni dünyanın oluşmasını sağlayacak tüm maddeyi yaratmış olacak ve dünyanın çeşitli kısımlarını değişik biçimlerde hareket ettirecek. Tahmin edilemez bir kaos meydana gelecek ve ardından koyduğu yasalarla her şey kendi başına işlemeye bırakılacak.

Descartes, bu maddeyi tasvir etmekle başlıyor. Suretlerin ya da niteliklerin var olmadığını farz ediyor. Sonra doğa yasalarının neler olduğunu gösteriyor. Daha sonra özellikle yer yüzünden söz ediyor: Onu meydana getiren maddeye Tanrı’nın hiçbir ağırlık koymadığını kabul ediyor. Doğal olayların ve tüm cisimlerin nasıl meydana geldiğini anlatıyor. Bu arada bu dünyada yıldızlardan sonra ışık meydana getiren tek şeyin ateş olduğunu bildiğinden ateşin doğasına ait her şeyi anlatmaya çalışmış. Teologlar arasında kabul gören görüş de bu merkezdedir. (sf.43)

Buradan insanların anlatılmasına geçiş yapılıyor. Tanrı’nın insan vücudunu, anlatılan maddelerden başka bir şeyle meydana getirmediğini, bir ruh veya benzerini koymadığını, sadece yüreğine ışıksız bir ateş yaktığını düşünüyor. Bu tasarıya dayanarak insan vücudunun en temel hareketi olarak saydığı yürek ve atardamarın hareketlerini ayrıntılı olarak açıklıyor.

Tanrı’nın elinden çıkmış olan bedenin insan elinden çıkan makinelerden kıyas kabul etmez derecede mükemmel olduğundan bahsediliyor. Descartes’in bir başka tasarısına göre bedenleri insan bedenleriyle aynı görünen ve ahlak davranışlarımıza kadar taklit eden makinelerin dünyasında insanlarla aralarındaki farkı 2 keskin araçla anlarız: Birincisi, onların bizim düşüncelerimizi başkalarına bildirirken yaptığımız gibi söz ve işaretleri bir araya getirerek kullanmaları mümkün değildir; çünkü sözleri türlü şekillerde düzene sokan bir makine tasavvur edilemez. İkincisi ise birçok şeyleri bizim kadar, hatta bizden daha iyi yapsalar bile bazılarını mutlaka yapamazlar; çünkü akıl her durumda işe yarayabilen evrensel bir alet olduğu halde bu organlar her özel iş için belli bir özel düzene sokulmuş olmak zorundadırlar. Onun için makinede, onu hayatın bütün durumlarında aklımızın bizi hareket ettirdiği gibi hareket ettirecek kadar değişiklikler bulunması moral bakımından imkansızdır. Bu iki ölçüt sayesinde insanla hayvan arasındaki ayrılığı da görürüz. (sf.53)

Bundan sonra akıllı ruhu ele alır Descartes. Hiçbir suretle maddenin kudretinden çıkarılamayacağını fakat ayrıca yaratılması gerektiğini söyler. Tanrı’yı inkar edenlerin hayvanların ruhlarının insanlarla aynı yaratılışta olduğunu iddia eden görüşlerine katılmaz. İnsan ruhunun bedenden tamamen bağımsız bir doğası olduğunu dolayısıyla asla onunla birlikte ölmek zorunda bulunmadığını (ölümsüz ruh yargısı) belirtir. (sf.55)

6.BÖLÜM

Çok kesin ispatlarına sahip olmadığı yeni görüşlere asla inanmamak ve her hangi bir kimsenin zararına dönebilecek görüşleri yazmamak konusunda büyük titizlik gösteren Descartes, yanıldığı bir nokta bulmaktan tedirgin bir şekilde bu kitabı yazmıştır. Ahlakla ilgili konularda herkesin kendi görüşü önemlidir; ama fizik üzerine bazı genel nosyonlar edinince ve bunları bazı özel güçlüklerde denemeye başlayınca Descartes, fayda görmeye başlayarak bunu paylaşmak ister. Felsefenin bir pratiğinin bulunması gerektiğini vurgulayarak böylece doğanın efendisi ve sahibi olabileceğimiz yargısına varır. Bu aynı zamanda insan sağlığı ve tıp bilimi için de arzu eldir bir şeydir. (sf.57)

Deneylerin bilgide ilerlendiği ölçüde daha gerekli olduğuna inanır ve bu işte izlediği basamaklar şu şekildedir:
1)Genel olarak dünyada var olan tüm şeylerin ilkelerini ya da ilk nedenlerini bulmaya çalışır. Bunu yaparken de ancak Tanrı tarafından yaratılmış olduğunu varsayar.
2)Bu nedenlerden çıkarılabilecek ilk ve en alelade sonuçları araştırır.
3)Daha özel şeylere inmek istediğinde, cisim şekillerini ve türlerini başka cisimlerden ayırt etmenin insan zihni için mümkün olmadığı; ancak sonuçlardan nedenlere inmek ve birçok özel deneylerden yararlanmak yoluyla bunun başarılabileceği inancına varır.
4)Duyularına dokunmuş olan tüm şeyleri zihninden geçirdiğinde, bulmuş olduğu ilkelerle kolayca açıklayamayacağı hiçbir şeye rastlamadığını cesaretle söyler; çünkü doğanın gücü o kadar büyük ve kapsamlı iken bu ilkeler o kadar basit ve geneldir. (sf.59)

Descartes’e göre bugüne kadar öğrendiği pek az şey, bilmediği ama öğrenebileceği şeylerin yanında hemen hemen hiçtir. Hakikatin bilgisine ulaşmamıza engel olan bütün güçlükleri ve yanlışları yenmeye uğraşmak gerçek savaşlara benzer; yanlış bir görüş edinmek bir savaş kaybetmektir. Bu yanlış görüşü edinmeden önceki hale dönebilmek için, sağlam ilkelere dayanarak büyük ilerlemeler kaydetmek gerektiğinden çok daha fazla ustalığa gerek vardır. (sf.61)

Başkalarının kendi düşüncelerini öğrenmekten elde edecekleri yarara gelince Descartes, bu konuda çok ileri gitmediğini ve daha çok şeyler eklemeye ihtiyaç duyduğunu söyler. Bunu da yapabilecek kimse kendinden başkası olamaz; çünkü insan başkasından öğrendiği bir şeyi kendi icat ettiği şey kadar iyi benimseyemez. Yeryüzünde, başlayıcısından başka hiç kimsenin daha iyi tamamlayamayacağı bir iş varsa, o da Descartes’in kendi üzerinde çalıştığı iştir. (sf.63)

Çeşitli engeller rağmen Descartes, 2 nedenden ötürü yaptığı ve tasarladığı şeyleri açıklamak ihtiyacı duymuş. Birincisi eğer bunları yazmazsa, kendini alıkoyan nedenlerin gerçekte olduğundan daha fazla aleyhinde olduğu düşünülebilir. İkincisi ise başkalarının yardımı olmadan yapmasına imkan olmayan, çok fazla deneye ihtiyaç duyduğu için, kendinden sonra yaşayacaklara, daha fazlasını yapabilirmiş izlenimi vererek suçlamalara maruz kalmak istememiş. (sf.67)

Kitabın geri kalan bölümünde bundan önceki yazılarına bazı cevaplamalarda bulunarak bu yazısına da eleştirileri kabul edeceğini halka bildiriyor. Son olarak ise bir itirafta bulunmuş. Sayelerinde hiç tedirgin olmadan boş vakitlerinden yararlanabildiği kişilere, kendisine dünyanın en şerefli mevkiini verecek kimselerden daha çok şükran borcu olduğunu söylüyor.

(Alıntı)




 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
konusmalar, metot, uzerine, Üzerine


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Fransızca konuşmalar, fransızca günlük konuşmalar Violent Fransızca 0 22 Mart 2014 15:36
Akıl Bilgi ve Zeka Üzerine Konuşmalar - Nihal Sandıkcı Violent Kitap Tanıtımları 0 17 Temmuz 2012 13:48
Metot Şüphesi nedir? Kalemzede Felsefe 0 04 Ekim 2011 22:57
Tümdengelimsel Metot Kalemzede Felsefe 0 20 Eylül 2011 00:15
Kurânın Korunmasında Üçlü Metot Kalemzede İslamiyet 0 11 Temmuz 2011 17:01