IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13 Eylül 2011, 21:59   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ne Marx İçin, Ne De Marksizm Hatrına/İsmet Özel





Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Ne Marx İçin, Ne De Marksizm Hatrına

Batı Medeniyeti temelden yıkılıp yerin dibine batmadıkça Marx’ın da, Marksizm’in de öneminin korunacağı üzerine bahse girebilirsiniz. Çünkü Marksizm yerküre üzerinde hükümran olan sistemin birinden ikisisinden değil, bütün nakısalarından kurtulabileceği iddiasıyla varlık kazanmıştır. Batı Medeniyeti’nin geçireceğine inanılan bu arınma ânına Marksist jargonda “ihtilâl” denir. Bu Batı Medeniyeti’nin akıbetini bahse konu eden işgüzarlıkların başlangıç aşamasında Batı Medeniyeti’ne istikamet tayin eden yüksek tabaka Karl Marx’ı Ferdinand Lassalle’den daha dikkate değer buluyor değildi.

Ne zaman ki, Rusya’da kurtuluş ümidini Rus modernleşmesine bağlayarak dünya cenneti özlemcileriyle assimile olmuş bir Yahudi zümresi yeryüzündeki kara parçaların altıda birini kapsayan sahada ihtilâl çıkarıp kendilerini Marksist ilân etti, işte o zaman, dünya üniversiteleri kendisine Marksizm adlandırması Marx henüz hayattayken yakıştırılan bakış açısını müfredatlarına dahil etmek mecburiyeti altına girdi.

Bu bakış açısı 83 güneş yılı süresince mutlak bir hakimiyetin, paraya vaziyet eden mendeburların zulmune uğrayanlar üstünde kurulmuş olan mutlak hakimiyetin tadını çıkardı. Oysa hiçbir çeşitlemesiyle bu uygulama mahsus mevcudiyeti farkedilip zatıyla beraberliğe meyledilmeye lâyık bir yeni insan figürü ortaya çıkaramadı. Ellerinden sosyalizm alınmış olan Ruslar birdenbire kendilerini Çarlık döneminin zihni donanımı altında kalmış buldular. Çektikleriyle kaldılar.

“Yeni İnsan” birilerince istenen bir şey miydi; yoksa İsrail kuruluncaya kadarYahudi olmayanları kafeste tutmaya yarayan bir gölge mi? Sovyet İmparatorluğu çöker çökmez ipini koparmış Global insanın en isabetli yaklaşımı temsil edişi dört bucaktan “gölge”şahsiyetlerin gövde gösterisi haline geldi. Yerküre üzerinde elbette bu kuklalar gösterisine bıyık altından gülecekler de, kahkahalar atacaklar da vardı.

Netice itibariyle, insan topluluklarının hepsi güldü ağlanacak hallerine. Süreç içinde, kültür alanında merak konusu olabilen hiçbir şey yatırım konusu olmadı. İnsanın kendine kendini açıklamasına asla fırsat verilmedi. Buna mukabil, neye para yatırıldıysa ortalığı onun merakı kapladı. Ağzı olan konuştu. Teraneler teraneleri takip etti.

Zırvalar ve gürültüler arasında Eric Fromm “Hiç kimse, Tanrı bile, Üçüncü Dünya Savaşı’nı da Almanların çıkarmayacağı teminatını veremez,” demişti. Böyle kurnazca anlatımlara başvuranların sayısı hayli kabarıktır. Dikkat edin: Hem Almanların her iki dünya savaşını çıkarma suçu işlediklerine dair kof kanaati pekiştiriyorsunuz ve hem de bütün olan bitene rağmen Almanlığını kaybetmeyen kimler kaldıysa onlar üzerinde nice caniyane operasyon yapılmasını mazur gösterecek hazırlıklara destek oluyorsunuz.

Kurnazca anlatımlar paha biçilmez hakikatler sırasına girdi. Böylelikle Dünya Sistemi tarafından evirilip çevirilmek çoğunluk tarafından benimsenen kaide oldu. Evirip çevirenler her neyi donuklaştırdılarsa hayatın hepsi o sanılıyor. Bu sanılar ormanında insan sesini teşhis edebilen kimdir, kaç kişidir?

Sorular tuhaflaşıyor ve bize yutturulanlar, işimize gelen yalanlar ile gerçekte olanlar, rahatımızı kaçıran doğrular arasındaki farkı yakalamak ciddi bir cehd gerektiriyor. Meselâ, eğer bir numaralandırma söz konusu ise, şu anda dünya savaşlarının kaçıncısı devam etmektedir ve kimler acı çekip ölüyor? Sovyetler Birliği çöktükten sonra en çok kan dünyanın Müslüman nüfusu ile kaplı bölgelerinde aktı, akıyor ve ihanet prensip ittihaz edildiği müddet boyunca akacak.

Müslüman nüfusu ile kaplı bölgelerin halkı birbirini öldürüyor. Gayri-Müslimlerin Afganistan ve Pakistan’da katliam yapmasına yine Müslüman nüfusu ile kaplı bölgelerin halkı cevaz veriyor. Marksistler yerlerini Müslüman katliamı karşısında bir alanda seçmiş değiller. İslâm’ın insan hayatının anlamlandırılması konusunda ne dediğini fark etme bakımından Marksistler zekâ testini geçebilmiş değiller.

Gözümüzün önünde iki müteradif cümle var. (Cümleler kimlerin gözü önünde imiş? Biz kim imişiz?) Birinci cümle Federal Almanya etiketi altındaki iktidarın Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni yalayıp yuttuğu, midesine beş yeni eyaleti bir öğünün aperatifiymişcesine indirdiği günlerde dillendirildi: “Marx öldü, İsa yaşıyor”.

İkincisi ise, 1945 sonrasında milletlerin hepsine düşman malî sermaye sahiplerinin her pervasız hegemonyacı etkinliğine bahane temin etsin diye uydurulmuş teranedir: “Totaliter rejimler tarihe gömüldü ve yeni ufukları demokrasi açıyor”. Tarihin o yerindeyiz ki, adına “Arap Baharı” dedikleri şey her iki cümlenin de ifade imkânlarını birleştirdi. İbranî-Hıristiyan medeniyet dans ediyor. Husumet gösterdiği her hayatiyet belirtisinin cenazesi üstünde delice tepinerek dans edenin İbranî-Hıristiyan medeniyet olduğunu görmeyen veya görmek istemeyenler adımlarını demokrasi nağmesine uydurmaktan memnun.

Arap kelimesi bir dayanışmayı işaret ediyor mu? Hayır. Bahar kelimesi meyveye durması bekleyen ağaçların çiçeklendiğini mi anlatıyor? Hayır. Münafıklar zurnacı kafirin üfürdüğüyle çiftetelli oynuyor.

Neyin ne olduğunu anlamamız tanımlar üzerine yeniden eğilmemizle kolaylaşır. Hatırda tutalım ki, modern dünyada her şeyin modası geçer, moderniteyi tanımlamanın modası geçmez. Çünkü modernlik insan davranışlarına yön veren şeyin İbranî-Hıristiyan medeniyetin bizzat kendinin olup olmadığı/olması gerektiği veya olmaması gerektiği hakkındaki tereddütten ibarettir.

Modernliğin böyle bir huzursuzluğu temsil etmesi övülmesinin de, yerilmesinin de gerekçelerini hazırlamıştır. Ne demokratik olanı İbranî-Hıristiyan medeniyetten ve ne de İbranî-Hıristiyan medeniyeti demokratik yönsemelerden ayırabilir, kopartabilirsiniz. Bu yumağın dışında, modernliği modernlik yapan her şeyin karşısında varlık kazanmış olması sebebiyle sadece Türk dünyası vardır.

Türk olmak insanı modernlikten berî kılar. Bu demektir ki her Türk için tereddüt terk edilmiş bir şeydir. Hakk olandan bahsediyorsanız aynı zamanda şekk ve şüpheden kurtulmaktan bahsediyorsunuzdur. Mütereddit olunmadığı şartlarda Türklük parlar. İstikamet tereddüte yer bırakmamıştır. Mütereddit yaşamayı prensip edinenler Türk olmayanlardır. Türk dediğin, içine [(zorla da olsa, güzellikle de olsa) cebren veya hile ile] sokulduğu kabın şeklini almaz.

Yirminci yüzyılda Türk olmayanlar Dünya Sistemi elinden çekilen dertler karşısında teselliyi Marksizmde aramışlardır. Yirmibirinci yüzyılda Marksizm hâlâ gayri-Müslim bir çıkış yoluna malzeme temin eder durumdadır. Türk olmak ise yirmibirinci yüzyılda gayri-Müslim âlemin tümünün olduğu kadar, aramıza karışmış münafıklar güruhunun da dudaklarını uçuklatır, tüylerini ürpertir.

İsmet Özel, 10 Eylül 2011


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
de, hatrına or ismet, hatrına or İsmet, için, marksizm, marx, ne, İçin, Özel


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bir Yusuf Masalı /İsmet Özel Afrodit Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 26 Ağustos 2011 01:57
Acının omuzlanışı (İsmet Özel) Sevda Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 04 Ağustos 2011 04:29
Yaşamak Umrumdadır (İsmet Özel) Sevda Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 04 Ağustos 2011 02:48
Nazlan (İsmet Özel) Sevda Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 04 Ağustos 2011 02:45
Evet Mi Hayır Mı? - İsmet Özel YapraK Kültür ve Sanat 0 16 Ocak 2010 17:10