IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Eylül 2011, 01:28   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Metafiziğin Elenmesi




Filozofların geleneksel tartışmaları büyük bölümüyle verimsiz olduğu ölçüde gereksizdir. Bunlara bir son vermenin en sağlam yolu felsefi araştırmanın amaç ve yönteminin ne olması gerektiğini açıkça saptamaktır. Bu hiç de felsefe tarihine bakılıp da sanıldığı kadar zor bir iş değildir. Çünkü bilimin yanıtlamayı felsefeye bıraktığı sorular varsa bu yanıtların bulunmasını sağlayacak doğrudan bir eleme (elimination) yolunun bulunması gerekir.
İşe felsefenin bize bilim ve sağduyu dünyasını aşan bir gerçeğin bilgisini sağladığı biçimindeki metafizik savı eleştirerek başlayabilirim. Daha sonra metafiziği tanımlayıp onun varoluşunu (existence) açıklayınca bir aşkın gerçeğe inanmadan bir metafizikçi olunabileceğini anlayacağız; çünkü birçok metafizik söyleyimlerin (utterances) bu konuda yanılgıya düşenlerin deney sınırlarının ötesine geçmek için gösterdikleri bilinçli bir istekten çok mantıksal yanılgıların etkisiyle ortaya çıktığını göreceğiz. Fakat tartışmamızın başlangıç noktası olarak bir aşkın gerçeğin olabilirliğine inananların durumunu ele almak uygun olacak. Onları çürütmek için kullanacağımız kanıtlamaların daha sonra metafiziğin tümüne uygulanabileceği görülecek.
Görüngüsel (phenomenal) dünyayı aşan bir gerçek üzerine bilgisi olduğunu savunan bir metafizikçiyi eleştirmenin yollarından biri önermelerinin hangi öncüllerden çıkarıldığını sormaktır. Herkes gibi onun da duyuların gerçeğinden yola çıkması gerekmez mi? Eğer öyleyse onu bir aşkın gerçek anlayışına hangi geçerli uslamlama süreci götürebilir? Açıktır ki deneysel öncüllerden deney-üstü (super-empirical) herhangi bir şeyin özellikleriyle giderek varoluşuyla ilgili hiçbir şey yasal olarak çıkarılamaz. Fakat bu karşı çıkmaya yanıt olarak metafizikçi de kendi savlamalarının son aşamada duyularının tanıklığına dayandığını yadsıyabilir. Diyebilir ki kendisinde duyu-deneyiyle bilinmeyen olguları bilmesine olanak veren bir zihinsel sezgi (intuition) yetisi vardır. Kendisinin deneysel öncüllere dayandığı bu yüzden de deney-dışı bir dünyaya atılmasının mantıksal olarak haklı olmadığı gösterilse bile bundan bu deney-dışı dünya üzerine ortaya attığı savlamaların doğru olmadığı çıkmaz. Çünkü bir sonucun kendi saymaca öncüllerinden çıkarılamayışı olgusu onun yanlış olduğunu göstermeye yetmez. Bu yüzden bir aşkın metafizik dizgesi yalnızca onun ortaya çıkış yolunun eleştirilmesiyle yıkılamaz. Bunun için onu kapsayan edimsel (actual) bildirimlerin doğasının eleştirilmesi gerekir. Gerçekte bizim izleyeceğimiz kanıtlama (argument) çizgisi de budur. Çünkü bütün olabilir duyu-deneyi sınırlarını aşan bir "gerçek"ten söz eden bildirimlerin gerçek bir anlamı bulunmasının olanaksız olduğunu öne süreceğiz; bundan da bu tür bir gerçeği betimlemekle uğraşanların emeklerinin saçmalık üretimine harcanmış olduğunun çıkması gerekir.
Denebilir ki bu daha önce Kant'ın kanıtlamış olduğu bir önermedir. Oysa Kant da aşkın metafiziğin olanaksız olduğunu bildirmiş olmakla birlikte o bunu başka bir temele dayandırmıştır. Çünkü o insan anlığının olabilir deneyim sınırları ötesine dalıp kendisinde-şeylerle uğraşmaya giriştiğinde kendini çelişkiler içinde yitirecek biçimde yapılmış olduğunu söylüyordu. Böylece aşkın metafiziğin olanaksızlığını bizim gibi bir mantık konusu olarak değil de bir olgu konusu olarak görüyordu. O bizim zihnimizin görüngüsel dünya ötesini kavrama gücünün bulunmasının anlaşılabilir bir şey olmadığını değil yalnızca olguda bu gücün bulunmadığını savlıyordu. Oysa bu da eleştiriciyi eğer yalnızca duyu-deneyi sınırları içinde kalan şeyleri bilme olanağı varsa yazarın dışarıda gerçek şeylerin bulunduğunu savlama hakkını kendinde nasıl bulduğunu kendisi sınırların ötesine geçmedikçe insan anlığının aşamayacağı sınırların neler olduğunu nasıl bilebildiğini sormaya götürür. Wittgenstein'ın dediği gibi "Düşünceye bir sınır çizebilmemiz için bu sınırın iki yanını da bilmemiz gerekir". Bradley de bu gerçeğe metafiziğin olanaksızlığını kanıtlamaya kalkan kimsenin kendisininkiyle yarışan bir kuramı tutan bir kardeş metafizikçi olduğunu söyleyerek özel bir kıvraklık verir.
Bu karşı çıkmalar Kant'ın öğretisine karşı ne denli güçlü olurlarsa olsunlar benim ortaya koyacağım sav karşısında bir güçleri yoktur. Burada yazarın geçilmez olduğunu öne sürdüğü sınırı kendisinin geçtiği söylenemez. Çünkü olabilir duyu-deneyi sınırlarını aşmaya kalkmanın verimsizliği insan zihninin gerçekteki yapısıyla ilgili ruhbilimsel bir varsayımdan değil dilin gerçek anlamını belirleyen kuraldan çıkarılacaktır. Bizim metafizikçiyi eleştirişimiz onun anlığı yararlı biçimde giremeyeceği bir alanda kullanışından değil kullandığı tümcelerin (sentences) gerçekten anlamlı olmak için bir tümcenin uymak zorunda bulunduğu koşullara uygun olmayışındandır. Belli tipten bütün tümcelerin zorunlu olarak gerçek anlamdan yoksun olduklarını gösterebilmek için biz kendimiz anlamsız şeyler söylemek zorunda da değiliz. Yapmamız gereken şey yalnızca bir tümcenin bir olgusal durum üzerine gerçek bir önerme anlatıp anlatmadığını sınamamıza olanak verecek ölçütü düzenlemek ve ele aldığımız tümcelerin bu ölçütü karşılayamadığını göstermektir. Şimdi yapmaya başlayacağımız şey de budur. Ölçütü önce biraz bulanık terimlerle düzenleyeceğiz sonra da onu kesin kılmak için gereken açıklamaları vereceğiz.
Görünüşteki olgu bildirimlerinin gerçekliğini sınamada kullanacağımız ölçüt doğrulanabilirlik ölçütüdür. Diyoruz ki belli bir kimse eğer ve ancak bir tümcenin anlatmak istediği önermeyi nasıl doğrulayabileceğini yani belli koşullar altında hangi gözlemlerin kendisini önermeyi doğru olarak kabule ya da yanlış olarak reddetmeye götüreceğini biliyorsa o tümce o kimse için olgusal bir anlam taşır. Öte yandan eğer saymaca önermenin doğruluğunun ya da yanlışlığının kabul edilmesi gelecekteki deneyinin doğasıyla ilgili her türlü şeyin kabul edilmesiyle bağdaşır nitelikteyse o zaman o kişi söz konusu olduğundan bu önerme eğer totoloji de değilse bir yalancı-önermeden (pseudo-proposition) başka bir şey değildir. Önermeyi anlatan tümce o kimse için coşkusal olarak (emotionally) bir anlam taşıyabilir fakat tümcenin gerçek anlamı yoktur. Sorular bakımından da yöntem aynıdır. Her durumda hangi gözlemin bu soruyu şu ya da bu yolda yanıtlamaya götürebileceğini sorarız; eğer böyle gözlemler bulunamıyorsa söz konusu tümcenin dilbilgisel (grammatical) görünüşü onun anlamlı olduğunu ne denli güçlü biçimde gösterirse göstersin bizim için gerçek bir soru olmadığı sonucuna varmamız gerekir.
Bu yöntemin kabulü bu kitabın savunduğu düşünceler bakımından önemli bir etmen olduğuna göre bunun ayrıntılı biçimde incelenmesi gerekir.
İlk olarak kılgısal olarak doğrulanabilirlik ile ilke olarak doğrulanabilirlik arasında bir ayrım yapmak gerekir. Gerçekte doğrulamak için hiç girişimde bulunmadığımız önermeleri hepimizin anladığımız birçok durumlarda da onlara inandığımız açıktır. Bunların çoğu yeterli çabayı göze alırsak doğrulayabileceğimiz önermelerdir. Fakat yine de geriye olgusal durumlarla ilgili olup da istesek de doğrulayamayacağımız birçok anlamlı önerme kalır; bunun nedeni de yalnızca kendimizi ilgili gözlemlerin yapılabileceği duruma yerleştirmek için gerekli kılgısal yolları bulamayışımızdır. Bu tür bir önermenin yalın ve alışılmış bir örneği Ay'ın görünmeyen yüzünde dağların bulunduğu önermesidir. Benim Ay'a giderek Ay'ın öteki yüzünü görmemi sağlayacak bir roket henüz bulunmadığına göre konu üzerinde edimsel (actual) bir gözlemle karar verme olanağım yok. Fakat kuramsal bakımdan anlaşılabilir bir durum olarak eğer o gözlemleri yapabilecek durumda olsaydım hangi gözlemlerin gerekli olduğunu biliyorum. Bu yüzden önerme kılgısal olarak değilse bile ilke olarak doğrulanabilir niteliktedir ve buna göre de anlamlıdır derim. Öte yandan "Saltık evrim ve ilerlemeye girer fakat kendisinde bu yeti yoktur"(4) gibi bir metafizik yalancı-önerme ilkede de doğrulanabilir değildir. Çünkü Saltığın evrim ve ilerlemeye girip girmediğine karar verilmesini sağlayacak bir gözlem kavranamaz. Doğal olarak böyle bir belirtme yapan kimse İngilizce sözcükleri İngilizce konuşan insanların genellikle kullandığı anlamda kullanmıyor ve gerçekte deneysel olarak doğrulanabilecek bir şey savlamak istiyor olabilir. Fakat anlatmak istediği önermenin doğrulanabilir olduğunu anlamamızı sağlayıncaya dek bize herhangi bir şey bildirmiş olmaz. Eğer o söz konusu belirtmeyi yapan yazarın da kabul edeceğini sandığım gibi sözlerinin bir totoloji ya da en azından ilkede doğrulanabilir önerme anlatmak amacında olmadığını kabul ediyorsa bundan onun kendisi için de gerçek anlamı olmayan bir söyleyim yaptığı sonucu çıkar.
Yapmamız gereken bir başka ayrım "doğrulanabilir" teriminin "güçlü" ve "zayıf" anlamları arasındaki ayrımdır. Bir önerme eğer ve ancak doğruluğu deneyle kesin olarak saptanabilirse o önermenin terimin güçlü anlamında doğrulanabilir olduğu söylenir. Fakat deney onu olabilir kılıyorsa o önerme terimin zayıf anlamında doğrulanabilir demektir. Bir saymaca önermenin ancak doğrulanabilir olduğu zaman gerçek olduğunu söylediğimizde terimi hangi anlamında kullanmış oluyoruz?
Bana öyle geliyor ki eğer kimi olgucuların önerdiği gibi anlamlılık ölçütümüz olarak kesin doğrulanabilirliği kabul edersek kanıtlamamız aşırıya kaçmış olur. Örneğin genel yasa önermelerini yani "Arsenik zehirlidir" "Bütün insanlar ölümlüdür" "Bir cisim ısıtıldığında genleşir" gibi önermeleri ele alalım. Bu önermelerin sonlu sayıdaki gözlemlerle kesin doğruluklarının saptanamaması onların doğası gereğidir. Fakat bir kez böyle genel yasa önermelerinin sonsuz sayıda durumu kapsamak üzere düzenlendiği kabul edilmişse onların ilkede bile kesinlikle doğrulanamayacağının da kabul edilmesi gerekir. O zaman anlamlılık ölçütü olarak kesin doğrulanabilirliği kabul edersek mantıksal olarak genel yasa önermelerine de metafizikçilerin bildirimlerine baktığımız gibi bakmak zorunda kalırız.
Bu zorluk karşısında kimi olgucular bu genel önermelerin gerçekten anlamsız şeyler fakat özünde önemli tipten anlamsız şeyler olduğunu söylemek gibi atılgan bir yol seçtiler. Fakat buraya "önemli" terimini sokmak yalnızca bir korunma girişimi olabilir. Bu ancak onu söyleyenlerin sözlerindeki bir bakıma aşırı aykırılığı kabul ettiklerini belirtir fakat o aykırılığı ortadan kaldırmaz. Ayrıca zorluk en açık olarak genel yasa önermelerinde ortaya çıkmış olmakla birlikte yalnızca onlarla sınırlı da değildir. Uzak geçmişle ilgili önermelerdeki durum da bunlardan daha az açık değildir. Çünkü tarihsel bildirimler için kanıtlar ne denli güçlü olursa olsun bunların doğruluk derecelerinin hiçbir zaman yüksek olasılıklı olmaktan öteye geçmediğini kabul etmek gerek. Oysa bunların da önemli ya da önemsiz bir anlamsızlık tipi oluşturduklarını öne sürmek en hafif deyimiyle usa sığmaz olurdu. Gerçekte totolojiden başka hiçbir önermenin bir olası varsayımdan başka bir şey olamayacağı bizim savımız olacaktır. Eğer bu doğruysa bir tümce ancak kesin doğrulanabilir bir şeyi anlatıyorsa olgusal olarak anlamlı olabilir ilkesi bir anlamlılık ölçütü olarak işlemez olur. Çünkü bu anlamlı bir olgu bildirimi yapmanın olanaksızlığı sonucuna götürür.
Bir tümcenin eğer ve ancak deney yoluyla kesinlikle çürütülebilir bir şey anlatıyorsa olgusal olarak anlamlı olacağı düşüncesini de kabul edemeyiz.Bu yolu tutanlar sınırlı sayıdaki gözlemler dizisinin bir varsayımın doğruluğunu her türlü şüphe olasılığının ötesinde saptamak için yeterli olmamasına karşın bir tek gözlemin ya da gözlemler dizisinin onu kesinlikle çürüttüğü belirleyici durumlar bulunduğunu varsayarlar. Fakat daha sonra göstereceğimiz gibi bu kabul yanlıştır. Bir varsayım kesinlikle doğrulanamadığı ölçüde kesinlikle çürütülemez de. Çünkü belli gözlemlerin ortaya çıkışını belli bir varsayımın yanlışlığının kanıtı olarak aldığımız zaman belli koşulların varoluşunu önvarsayarız. Belli bir durumda bu önvarsayımın yanlışlığı son derece olabilirlikten uzak olsa bile mantıksal olarak olanaksız değildir. İlgili durumlardan bir bölümünün bizim onları sandığımızdan başka olduğunu buna göre de varsayımın gerçekte yıkılmamış olduğunu öne sürmekte bir iç-çelişki olmaması gerektiğini ileride göreceğiz. Bir varsayımın kesinlikle çürütülemeyeceğini kabul edince de bir önermenin gerçekliğinin onun kesin çürütülmesine bağlı olduğunu savunamayız.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
elenmesi, metafiziğin


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık