IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Eylül 2011, 01:29   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Laikliğin Kırılganlığı




Laiklik Fransa'da bizzat laiklik yorumları arasındaki bir tür çatışma içine kıstırılmış görünüyor. Bir cephede açık laiklik diye adlandırılabilecek cephede artık laikliğin kendisinin de laikleştirilmesi gerektiği fikri var. Neden? Çünkü laiklik sosyolojik olarak Fransa'daki nüfusun bir bölümünde bir tür sivil din bir tür ulusal kimlik anıtı haline geldi – sanırım bu Türkiye için de geçerli. Laiklik bir din haline dönüştüğü ölçüde kendisi de laikliğin koşullarına uymak zorundadır. Yani söz konusu laikliği kutsallıktan çıkarmak çoğulcu kılmak daha açık daha pragmatik daha esnek kılmak gerekir. Laikliğin daha otoriter bir kavranışıyla liberal bir kavranışı karşı karşıya geliyor diyebilirim. Öte yandan "hayır" diyen yorumcular var: Küreselleşme gezegenleşme ve dünya pazarı karşısında cumhuriyetçi laiklik duygusunu eşitlik yasa önünde eşitlik olarak ulusal birlik alanı olarak güçlendirmek gerekir diyorlar. Homojen bir alan homojen bir ulusal dayanışma yaratmak için laiklik bir tür ideoloji ya da gerekli bir söylemdir. Esas olarak hepimizin aynı toplumun tek bir toplumun üyeleri olarak göründüğümüz bir veçhe var; dolayısıyla toplumu çoğullaştırmaya çalışan her söylem tehlikeli bir söylemdir çünkü bu dayanışmaya ihtiyacımız var diyorlar. Her iki söylemi –ben burada biraz sertleştirsem de– en meşru düzeylerinde bu şekilde tanıtabiliriz. Ve her iki söylemin yararları ve üstünlükleri uzun uzadıya savunulabilir.
Sanırım bu tartışma bu kriz vesilesiyle laiklik fikrinin karma karakteri ortaya çıkmış oluyor. Laiklik fikri farklı unsurları bir araya getiren bir karma karmaşık bir bütün iki ilke arasında bir uzlaşmadır. Birinci ilke kamu alanına ve yurttaşlık alanına girildiğinde çeşitli dinsel ve cemaatçi aidiyetleri dışarıda bırakarak homojen bir zemin yaratmaya çalışan cumhuriyetçi bir ilkedir. İkinci ilke ise toplumsal süreçlerin daha çok işlemesinden yana olan daha demokratik bir ilkedir; kendiliğinden dinden bağımsızlaşmadır sekülerleşmedir ve aidiyetlerin kendileri de bu vesileyle farklılaşır özelleşir öznelleşir çoğullaşır vs. Laiklik bu iki ilke arasında kıstırılmışsa bu iki ilke arasında bir bağlantı vardır diyebilirim.
Eğer demokratik sekülerleşme durgun kalmışsa cumhuriyetçi laiklik yönünde de çok ileriye gidilemez. Türkiye'nin durumu budur biraz ve bir anlamda Fransa'nın durumu da budur. Yani cumhuriyetçi ilke yönünde çok ileriye gidilmiş ancak "dinsel olanın istediğini yapmasına izin vermek" anlamında sekülerleşmenin demokratik sürecinin "serbestçe işlemesi"ne ne yeterince izin verilmiş ne de ona yeterince eşlik edilmiştir. Bir anlamda dinsel olan cumhuriyetçi bir ilkenin boyunduruğu altında kalmıştır. Öte yandan laikliği liberal sekülerleşmeye indirgemek de mümkün değildir çünkü cumhuriyetçi laiklik durgun kalırsa sekülerleşme çok ileriye götürülemez. Bu da Amerika Birleşik Devletleri'nin durumudur biraz. ABD'de çok ileri bir sekülerleşme vardır ancak cumhuriyetçi laiklik çok iyi yerleşmediği için bu sekülerleşme olduğu yerde saymaktadır ve liberalizmle cemaatçilik arasındaki ezeli Amerikan tartışmalarına saplanıp kalmıştır.
Bu ilk tartışmayı bitirmek için bu sorunsalı Türkiye'nin durumuna uygularsak Türk laikliği gerçekten de günümüzde iki modele de ters düşer görünmektedir. Türkiye Avrupa zeminine dahil olmaya çalıştığında öncelikle pek çok Avrupa ülkesinin özellikle Protestan kültürüne sahip ülkelerin Avrupa'nın kuzeyindeki ülkelerin söylemiyle ilişkiye girmek zorundadır. Bu ülkeler laik olmaktan çok sekülerdir ve dinsel çoğulculukta gerçek dinsel liberalizmde ısrar etmektedirler. Bu yüzden de bu diğer Avrupa ülkelerinin istedikleri şey daha az cumhuriyet daha fazla demokrasidir daha fazla demokratik çoğulculuktur. Biraz şemalaştırırsak laik Fransız modeli –Mohammed Arkoun'un az önce sözünü ettiği Fransız tekilliği budur– ancak devletle din arasındaki sıkı ayrılık sayesinde var olur. Demek ki devletin din üzerinden elini tümüyle çekmesi söz konusudur. Bu açıdan Türk modeli Fransız bakış açısına göre de tutarsız bir model olarak görünmektedir. Eğer gerçekten laik isek devletin dinle hiçbir ilgisi olmaz; devletin din konusunda müdahalesi –Diyanet– olmaz; Türk kültürüyle ilgilensinler diye yurtdışındaki göçmenlere imam gönderilmez; kimlik kartında din belirtilmez vs. İşte Türk laikliği bu tür bir terslik içindedir. Avrupa'dan yardım görmeyi istemektedir ama çifte bir uyumsuzluk taşımaktadır.
Bugün laiklik için sorun aynı denklem içinde kalmak aynı anda iki soruya cevap vermeyi başarmaktır: Bir sanayi devrimiyle tekniklerin dünya çapında yayılmasıyla ve küreselleşmeyle alt üst olmuş bir toplumda sivil bağın meşrulaştırılması dayanışma birlik ve kimlik sorusuna cevap vermek. Ama aynı zamanda hegemonya iddiasında bulunmaktan beraberce vazgeçmeleri gereken pek çok farklı kimliğin pek çok farklı meşrulaşma biçiminin toplum biçiminin vs. aynı toplumsal siyasal zeminde bir arada var olması sorusuna cevap vermek.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
kırılganlığı, laikliğin


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bir zamanların Türkan Saylan'ı(Laikliğin Savunucusu HESAPTA) CariSma Haber Arşivi 27 15 Mayıs 2007 20:01