IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 20 Eylül 2011, 01:29   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Etik Olarak Laiklik Sorunu




Etik Olarak Laiklik Sorunu
Demek ki laiklik kırılgandır ama gene de –kuvvetle destekleyeceğim şey budur– bugün karmaşık farklılaşmış ve çoğulcu toplumlarımızda toplumsal varoluşun kolay aşılamayacak bir koşuludur. Diyebilirim ki laiklik birlikte varoluşun hatta hayatta kalmanın ortak koşuludur: bir anlamda laikliğe mahkûmuz. Ve bu zorunluluğu iki sloganla savunacağım: Birincisi aynı toplum içinde olduğumuz ölçüde istesek de istemesek de hepimiz laikizdir. Biraz daha kışkırtıcı olan ve az sonra geliştireceğim ikinci sloganım da şu: İstesek de istemesek de hepimiz dindarızdır.
Hepimiz laikiz: Laikliği ortak bir koşul olarak tanımladım; bu koşul bir etik daha doğrusu bir etik talebi geliştirir; siyasal bir etik talebidir bu sivillik etiği talebidir. Sivillik etiği ile yurttaşlık duygusu etiğini birbirinden ayırt edeceğim. Yurttaşlık duygusu etiği Fransız dil dağarcığında uzun süre laik etik fikrini ifade etti. Yurttaşlık duygusu Rousseau'nun idealine çok yakın bir fikirdir diyebiliriz; tüm toplumsal alışverişlerimizin başladığı noktada bir tür dayanışma katılım yaratan temel bir toplumsal sözleşmeyi andıran bir şey vardır; tüm alışverişlerimizin bir önermesi gibidir aslında eleştirel bir önerme ama sonuçta kurucu nitelikte temel bir önerme. Bu yurttaşlık duygusu bugün tartışma konusudur çünkü toplumsal zeminin homojen bir zemin olduğunu varsayagelmiştir.
Benim önerdiğim sivillik ya da sivillik etiği ise aynı mekânda herkesin aynı dili konuşmadığını kabul eder. Çünkü pek çok heterojen meşruluk çevresi vardır. Önce kültürel olarak Müslüman bir mekân vardır; ama neden olmasın Katolik bir mekân da vardır; ya da Voltaire'ci bir mekân. Kısacası pek çok ideolojik ya da dinsel mekân vardır. Ama aynı zamanda –günümüzde karmaşık toplumların gerçeğidir bu– farklı faaliyet çevrelerinin siyasetin ekonominin bilimlerin medyanın akılcılaşması özerkleşmesi ve farklılaşması olgusu da vardır. Her biri kendi akılcılığını kendi oyun kurallarını geliştirmektedir; ekonomi dünyasının oyun kurallarını ve ekonomi dünyası içinde mesela pazar dünyasıyla sanayi dünyası arasındaki kuralları ve siyaset dünyasıyla ekonomi dünyası arasındaki bilim dünyasıyla televizyon kamuoyu ünlülük nabız yoklama araştırmaları dünyası arasındaki kuralları. Bütün bunlar karşılıklı alışveriş alanları toplumsal hayat alanlarıdır ve kendi özerk oyun kurallarını geliştirirler. Sivillik biz toplumsal oyuncuların bir oyun kuralından diğerine geçmeyi kabul ettiğimizi varsayar çünkü karmaşık bir mekânda yaşıyoruz pek çok alana ve pek çok oyun kuralına tabiyiz. Ama bu sivillik aynı zamanda biz oyuncuların "kurallara uygun" oynadığımızı da varsayar yani bir etkinlik alanı içinde olduğumda başka bir etkinlik alanından –ailemden ya da ünümden– devşirebileceğim avantajları kullanmam.
Günümüzdeki ahlak sorunu budur. Kendi başına ayakta durmayı sırayla içinde bulunduğumuz her etkinlik alanında "kurallara uygun" oynamayı başarmak. Çok zor olan ve bizi parçalayan da budur: çoğulcu ve karmaşık bir topluma ait olduğumuz halde hayatımızda asgari bir tutarlılık arayışı isteği zorunluluğu olması. Bu yeni bir davranış yapısı yeni bir etik biçimi yeni bir sivillik biçimi icat etmeyi gerektirecektir ve bu yeni biçim aynı zamanda hem çoğulcu olma yeteneği hem tutarlı olma yeteneği Fransızca deyimde olduğu gibi birçok yemlikten otlanmama yeteneği zapping yapmama (televizyonda bir programdan canımız sıkıldığında diğerine geçeriz) yeteneği olacaktır. Sorun işimize geldiğinde bir ahlaktan diğerine zapping yapmamaktır. Aynı anda hem bir şeyi hem onun tersini istememek kendinden istemeyeceğin şeyi başkalarından istememek rakibinin kullanmasına izin vermediğin bir savla kendini haklı çıkarmamaktır.
Şimdi bu modeli biraz daha karmaşık hale getirmeye çalışırsam etiğin etik olarak laikliğin bu durumu üç dileğe şu üç zorunluluğa uymalıdır diyebilirim: Birincisi bir ahlakın var olması için töreler içinde kök salmış olması; bellekte yaşanmış olanda umutlarda bu ahlakın önerildiği toplumun paylaştığı hayallerde gerekçeler bulması gerekir yani bir ahlak gerçek törelerde kök salmış olmalıdır. Mesela medeni kanunu bir toplumdan diğerine o kadar kolay ithal edemeyiz; çünkü medeni kanunu ithal etmesine etmişizdir de sonuçta bu medeni kanunun topluma yerleşmesinde rol oynayan töreleri ithal edememişizdir.
İkinci dilek bir topluma önerilen ahlakın yani burada önerilen laik ahlakın evrenselleşebilir nitelikte olmasıdır. Yani ahlak sadece kimliği bir halkın belleğinde kimliğin kök salışını sağlamak için değildir aynı zamanda bir hakkaniyet ve karşılıklılık ilkesine göre herkesin bir arada varolmasını sağlamak içindir. Bu hakkaniyet ve karşılıklılık ilkesinin Şerif Mardin'in geliştirdiği Rawls'un ilkelerine çok yakın olduğunu az sonra göreceğiz. Demek ki sorun seçilecek hakkaniyet ilkesinin ne olduğudur.
Ve her ahlakın üçüncü dileği sanırım uygulanabilir olmasıdır; gündelik varoluş içinde somut olarak yorumlanabilmesidir – en tekil durumlara varıncaya kadar. Alışkanlığın ve büyük evrensel ilkelerin duygudan bireyleri tekil koşullara somut olarak dahil etme gücünden yoksun olmalarından ötürü hiçbir işe yaramadıkları durumlara varıncaya kadar.
Son üç öneriyi (kök salabilir evrenselleşebilir ve uygulanabilir etik) az önce söylediğimiz çifte etik talebiyle –çoğulculuk talebi ve aynı zamanda tutarlılık talebi– bire bir çarparak karmaşıklığı daha da ileriye vardırabiliriz. Bu durumda altı haneli bir matriks altı görünümlü bir etik tipolojisi çıkar ortaya; bu görünümler de etikler arası bir oyun önerir gibidirler.
Birincisi her hayatta her insan eyleminde bir iyilik hedefi olduğu duygusu düşüncesidir; iyilik arzusuna benzer bir şeyin varolduğunu ve her arzunun bir anlamda iyilik arzusu olduğunu kabul etme gerekliliğidir. Bu Aristoteles'in fikridir Spinoza'nın fikridir ve fazlaca unuttuğumuz bir şeydir. Ahlak diye düşündüğümüzde hemen aklımıza yasaklama gelir önce arzu gelmez. Arzularımızda iyiye doğru bir yönelim vardır eğer bir şeyi arzuluyorsak bu şey şu ya da bu şekilde iyi olduğundandır. Biz insanların ilksel arzusuna kök salmış olan bu düzeyden yola çıkmak gerekir. Ve ortak bir iyiliğe birlikte olma arzusuna yönelmiş bu hedeflerin bir topluluk oluşturduğu varsayılabilir. Sonuçta bu da Rousseau'nun fikridir Hannah Arendt'in önerdiği fi-kirdir: toplumsal bağın kökeninde birlikte yaşama arzusuna benzer bir şey vardır.
İyilik hedeflerinde iyilik denemelerinde büyük bir çoğulluk olduğunu göstererek kök salmanın çoğulcu görünüşü üzerinde de durabiliriz: hepimiz aynı iyiyi arzulamayız bu az önce Şerif Mardin'in söz ettiği gibi Michael Walzer tarafından ya da bir anlamda da MacIntyre tarafından gösterilmiştir. Herkes aynı şeyleri sevmez dilemez. Dahası arzularımız ancak dillere geleneklere hikâyelere yerleşerek varolurlar; boşlukta yetişen ahlak olmadığını ahlakın daima bir töreler toprağında yetiştiğini ve bunu da yeniden belleğe açmak gerektiğini kabul etmek ihtiyat gereğidir. Mohammed Arkoun'un son sözleriyle bunun üzerinde durduğunu sanıyorum. Bir meşruiyet kurmak için durmadan toprağı yeniden açmak gerekir geleneklerin toprağını hayata yeniden açmak beslemek için bu toprağı sürmek işlemek gerekir.
Önerdiğim etiğin ikinci kutbu evrensellik kutbudur. Eğer Kant Rawls ya da Habermas tarafından önerilen tutarlılığı evrenselliği arıyorsak bu diyebiliriz ki ortak iyiliğin değil hepimizin kötülüklere kötülüğe karşı korunmasının arayışıdır. Dolayısıyla kötülük karşısında bir tür eşitlik vardır. Kant'ın kategorik zorunluluğu karşılıklılıktır bize yapılmasını istemediğimizi başkasına yapmamaktır. Bu doğrudan bir iyilik önermez ancak kötülüğü bertaraf eden bir kural önerir. Sorun –ve bu noktada trajik olana gireriz– herkese önerilebilecek evrensel bir ahlakın olmayışıdır. Belki karşılaştırılabilecek iki benzer durum dahi yoktur homojen adalet kuralları yoktur tek bir adaletsizlik de yoktur: Adaletsizlikler bile farklı farklı türdedir! Kimisi zengindir ama sağlığı bozuktur ya da yoksul bir hayat çerçevesi yoksul bir çevre içinde yaşar; kimisinin sağlığı yerindedir ve harika bir duygusal yaşamı vardır ama maalesef yurttaşlık haklarının çiğnendiği toplumlarda doğmuştur. Dolayısıyla adaletsizliği tek bir ölçekte düşünemeyiz; John Rawls'da eleştirebileceğimiz şey de budur. Aynı şekilde herhangi bir kişinin yaşadığı haksızlık mutsuzluk asıl haksızlıkların başka yerde olduğunu düşünen biri için önemsiz olabilir. Bundan çıkacak şeyin tamamen trajik Shakespeare'vari bir etik olduğunu söyleyebilirim. Evrensel bir yanlış anlama. Nietzsche'den ya da Rorty'den hatta belki Fransız filozof Lyotard'dan çıkarabileceğimiz etik budur.
Beşinci görünümüm beşinci kartım şu: Eğer ahlaklarımız arasında bu kadar anlaşmazlık yanlış anlama varsa bunun nedeni farklı arzularımız farklı korkularımız farklı dillerimiz farklı kurallarımız olmasıdır. Ve bütün bunlar daha ziyade komiktir; evrensel yanlış anlama trajik olmaktan ziyade komiktir onu görelileştirmek gerekir; iyi olma adil olma iddiasında olmamak gerekir; artık haklı çıkarmaya ve genelleştirmeye çalışmamak gerekir; her şeyin karmaşık olduğunu bilmek gerekir; geçici uzlaşmalar düzenlemek gerekir vs. Televizyon ve basın komiklerinin örtük ahlakıdır bu; böyle bir ahlak da vardır ve buna kulak vermek önemlidir.
Ve son ahlaki görünüm bu tekil koşulların sonuna kadar giderek artık adalet peşinde koşmamaktır; sadece herkesin biricik olduğunu ve her seferinde benzersiz tekilliği içinde sevilmesi ve ona göre muamele görmesi gerektiğini kabul etmektir. Sanırım dinsel söylem sık sık buna yönelmiştir; en dinsel tarafıyla siyasal-dinsel veçhesinden söz etmiyorum İslamcılık'tan söz etmiyorum mesela; Hıristiyan ya da Yahudi dinlerinin siyasi veçhesinden değil deyimin en basit anlamında tamamen dinsel olan veçhelerinden söz ediyorum. Mesela Kierkegaard gibi bir yazar bu tür düşünceyi son derece iyi geliştirmiştir. Mümkün olan tek etik şefkat kendini başkasına adama bağışlama merhamet acıma iyilikseverliktir. Ve bu ille de dinsel bir olumsuzlama ya da dinsel bir yabancılaşma olmak zorunda değildir belki de sadece zihin berraklığının bir biçimidir. Tamamen ateist olan Schopenhauer gibi bir yazar gene buna çok yakın bir felsefe geliştirmiştir.
Laiklik etiğine aday olan bu altı görünümü neden bu kadar uzun uzun geliştirdim? Hiçbirinin tam olarak geçerli olmadığını göstermek; hiçbir ahlakın önerdiğimiz etiklik dileklerinin tümünü tamamen karşılayamadığını ve aynı anda hem tamamen çoğulcu tamamen tutarlı tamamen kök salmış tamamen evrenselleşebilir ve içinde bulunduğumuz durumların en uç tekilliklerine varana dek tamamen uygulanabilir olmadığını göstermek için. Dolayısıyla bulmamız gereken şey bir çeşit etik-ötesi etiklerimizin etiği ahlaklarımızın etiğidir; dinsel ahlaklarımız da dahil ideolojik ahlaklarımız da dahil "laik" ahlaklarımız da dahil çeşitli ahlaklarımızın hiçbirinin sapkın sonuçları da olmaksızın erdemli sonuçları iyi sonuçları olmayacağını kabul etmektir. Tek iyi ahlak olduğunu iddia eden bir ahlak ahlaksız bir ahlaktır.
Canlı bir toplumun etik tartışmaya ihtiyacı vardır pek çok ahlak arasındaki tartışmaya ihtiyacı vardır. Ve bu ahlakların her birinin kötü yanlarını bir kenara bırakarak iyi yanlarını aldığını iddia eden bir eklektizmle yetinemeyiz. Çünkü ahlakın sorunu da tam olarak tutarlılıktır yani bu ahlakların her birinin aynı anda sapkın sonuçlarını almaksızın erdemli sonuçlarını alamayız. Her birimizin bir tane vücudu vardır her yemlikten otlanamaz tercihan bağlı olduğu bir ahlakı vardır daima. O halde herkes ahlaki olarak çoğulcu olabilir ama başkaları konusunda çoğulcu; kendine gelince tutarlılığını bulmak zorundadır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
etik, laiklik, olarak, sorunu


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Dinlerin Etiği Olarak Laiklik Kalemzede Felsefe 0 20 Eylül 2011 01:29
Etik ne demek ? Süslü Merak Ettikleriniz 0 22 Ekim 2010 16:19