IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
1Beğeni(ler)
  • 1 Post By Kalemzede

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 02 Nisan 2012, 09:37   #1
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Benzer Herkes Baktığına




Bejan Matur’un ‘Allahın Çocukluğu’ şiirinden bir dize I. ‘İkinci Yeni’ şiiri –topyekûn bir şekilde olmasa da- Türk şiirinde bir ‘anlatı devrimi’ne yol açtı. Şiirlerinin politikasının şiiri anlamdan uzaklaştırmak ve us dışılığa kaydırmak oluşu; bu şairleri şiir dilinde önemli bozum, parçalama ve yeniden yapma eylemlerine itti. Bunun en güzel örneklerinden bir tanesi; şüphesiz Ece Ayhan şiiridir. ‘Bakışsız Bir Kedi Kara’ ile Ayhan; dilin mevcut yapılanmasına söz dizimini kırarak (yapısöküme uğratarak bir bakıma) saldırıyordu. Bu bağlamda Ece Ayhan şiiri; Derrida’nın ‘şiir bir kirpidir’ önermesine iyi bir örnek teşkil eder. Kirpi-şiir; okuyucudan kaçan, yakalanmaya yakın büzülüp dikenlerini çıkartan, teslim olmaya niyetli olmayan ve anlamdan imkân buldukça kaçan bir şiirdir. Fakat yine de akılda tutulmalıdır ki, bu yapısöküm yine dilin sınırları dahilinde; onun tayin ettiği şekilde, yani; önceden söylenenin işitilmesine bağlı olarak gerçekleştirilebiliyordu. Peki dilde böylesi bir yapısöküm projesinin amaçladığı şey ne idi? Sanıyoruz ki bu noktada dilin nasıl yapılandığı ve ne tür amaçlara hizmet ettiğini söylemek isabetli olacaktır. Dil, öncelikle bir iletişim aracıdır, ben ile öteki arasında bir bağdır ve bu iletişim de aslında bir ifadeler toplamından başka bir şey değildir. Fakat dil hiçbir zaman sadece bir iletişim aracı değildir. Bunun da en güzel örneğini Foucault, ‘söylem’ üzerinde dururken veriyor. Söylem; aslında dil ile oluşturulan bir ifadeler toplamıdır.Ancak söylemin önemi; dil ve iktidar ilişkileri incelendiğinde belirginleşir. Söylem sayesinde; yani yüzyıllardır işitme ve belirtmelerimizle şekillenmiş bir dile bağlı olarak; iktidar özneleri üzerinden varlığını tanımlayabilmektedir.Yani iktidarın ve öznenin epistemolojik varlığı; söylemin kendisine bağlıdır. İşte bu dil-iktidar-söylem üçgeninden kaçmanın yegâne yolu; mevcut dilin sınırlarını zorlayarak, bir anlamda onu yersiz yurtsuzlaştırarak (Deleuze) egemen söylemin dışına çıkabilmektir. Zira başat iletişim aracının önce dile getirilenin işitilerek tekrarına dayalı kısır bir sistem olduğu göz önüne alınırsa; Ece Ayhan’ın şiirinin adının neden ‘Bakışsız, kara bir kedi’ olmadığı da anlaşılacaktır. Bu kısır üretimin tekerine yer yer çomaklar sokarak; egemen söylemin dışına çıkmak mümkündür. Yine Derrida’nın deyimiyle ‘kopuklukları’ oluşturmak yahut iktidarın eseri olan ‘dilsel mitolojileri’ çözmek (Barthes) böylelikle sağlanmış olur. Bu, iktidar karşısında kopuşları sağlayıp buralardan dışarı sızan bir ‘gerilla’ taktiğidir.II.Psikanalizin temel prensiplerinden bir tanesi bir ifade aracı olarak dilin (hatta ana dilin) vazgeçilmezliğidir. Zira kişisel düzeyde söylemimizi şekillendiren aslında arzularımızdan başka bir şey değildir (Lacan). Dilin böylesi temel bir rol üstlenmesi 18 ve 19. yüzyıllarda göstergebilim ve dilbilim gibi disiplinlerin kurulmasına da vesile olmuştu. Hatta Lacan’cı psikanalizin dilin bir arzu hadisesi olduğu savı, Deleuze ve Guattari tarafından iyice uçlara çekilerek varoluşumuzun temel prensibi hâline getirilmiştir. Örneğin; epistemoloji; aslında bilme arzusunun ve bu arzunun doğasının inceleme alanıdır. ‘Felsefe’ sözcüğünü oluşturan ve bilme karşısında biraz hakir görülen ‘sevmek’ (filia, philia); aslında Platon’un da belirttiği üzere ‘bilginin peşinde aşık gibi koşma’, ‘sevgiliye gider gibi bilgiye yönelme’nin; yani arzunun bir ifadesidir. Arzunun temel motivasyon olduğu bir sistemde; iktidarın da arzu tarafından şekillendiğini söyleyebiliriz. İşte böylesi bir ortamda iktidarın arzusunun ve toplumsal bilinçdışının (Deleuze) arzularının çatışması ve çarpışmasından söz edebiliriz. Yani özne ve iktidar arasındaki temel sorun; bir arzu çatışmasıdır; buna binaen de dil-söylem de bu çatışmanın sesli (fonetik) ve yazılı şekilde ifade edildiği bir göstergeler sistemidir. Yani iletişim, temelde bir arzu mekanizmasıdır; dil ise bunun bir alt kolu. İktidarın kendini kabul ettirebilmesi de, büyük oranda arzuların, dolayısıyla toplumun rasyonalizasyonuna bağlıdır. Spinoza’nın söylediği biçimde; iktidar, toplumun ‘üzüntüsü’ ile var olur: üzüntü de arzulara ket vurulmasıdır. Kant’ın Aydınlanma modeli de işte bu tür bir arzuya ket vurma sonucu sağlanacak ‘özgürlüktür’. Bu özgürlük tanımlaması ironiktir, çünkü bireyin özgürleşmesi yine bireyin arzularını ve dürtülerini sınırlamasına bağlıdır (Nietzsche’nin Kant’ta en çok eleştirdiği nokta). Böylesi bir özgürlük; iktidarın işine gelecektir ve bunu sağlamanın yolu da egemen söylemin devamından geçer. Bu söylemde kodlanan iktidar arzuları, bireyin özgürleşeceği savıyla onun arzularını sınırlar, Spinoza’nın deyimi ile ‘onda üzüntüye neden olur.’ Dil-söylem-arzu-iktidar böylesine bağlantılı işleyen bir tamamlayıcı mekanizmadır. III.Dil ve iktidar üzerine konuşurken Baudrillard; iktidara yapılacak karşı hareketin mevcut dili kullanması hâlinde başarılı olamayacağını, bu yüzden başkaldırının mevcut Saussure’cü semiyolojik sistemden (gösteren→gösterilen→gösterge) ayrı bir şekilde yapılandırılması gerektiğini söyler.Çünkü bu sistem; söylenmemişi ifade etmek için hep işitilerek yapılanan dili kullanmıştır, bu da iktidarın egemen söyleminin buraya hakim olduğunu göstermektedir. Bizce bu tür bir karşı-koyuş pek olanaklı değildir; zira karşı koyma da ben ve ötekinin içeren bir eylemdir; ve bunda da iletişim aracı olarak dile ihtiyaç vardır. Bu yüzden Ece Ayhan; bu iletişim yolunu başka şekilde iktidarın söyleminden koparmayı seçmiş, buna bağlı olarak da serbest çağrışımı anlama tercih etmiştir. Benzer şekilde Derrida da felsefesini dili vasıtasıyla anlaşılmayana, metafiziğe kaydırmış; ve belki böylelikle söylemden kaçarak onun yapısökümüne başlayabilmiştir. Filvâki; dili kullanan bu iki figür; egemen söylem dışından arzu ifadesinin mümkün olabildiğini göstermişlerdir.“Dili değiştirmeden toplumu değiştirmek mümkün değildir” der Irigaray. Arzularımızı değişik ifade yolları ile egemen söylemden çekip çıkarabildiğimiz takdirde; söylenmemiş olanı gerçekten ifade yolunu bulabildiğimizde; arzularımızın ve gerçek özgürlüğümüzün yolu da açılmıştır. Bu kopuşu gerçekleştirmek demek, işitmenin edilgen rolünü tersine çevirerek etkin konuma gelmek ve söylenmemişi yapılandırabilmek demektir. Şimdilik bunun önündeki engel, iktidar ve özne arasında şekillenen arzu çatışmasından beslenen egemen söylemdir. Yine bir Ece Ayhan şiiri “Meçhul Öğrenci Anıtı” da bundan dem vurur ya: “Devletin ve tabiatın ortak ve yanlış sorusu şu idi / Maveraünnehir nereye dökülür?”

Genbilim

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
baktığına, benzer, herkes


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Aşk Sana Benzer Aruz Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 19 Şubat 2012 18:14
Dervişe benzer KarakıZ İslamiyet 0 14 Kasım 2011 14:19
Aşk sana benzer.. eDa Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 4 04 Nisan 2009 16:53
Benzer db aktarımı radiCOOL Servisler 1 19 Ağustos 2006 15:42