![]() |
![]() |
|
![]() | #1 | |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Mitolojisi HİTİTLER’İN KÖKENİ Anadolu Uygarlıkları içinde en önemlilerinden olan Hititler’in kökeni hala tartışmalıdır. Ancak Hititler’in Anadolu’nun yerli halkı olmayıp dışarıdan geldikleri kesindir. Hatta Hitit adı da daha sonra Eski Ahit’e göre uydurulmuş bir isimdir. Hitit diye andığımız bu halkın kendilerine Nesi dili konuşan Nesili dediklerini biliyoruz. Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları Hititler'in Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır. Konuştukları dil ve ataerkil yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekler niteliklete. Ancak Hititler’in nereden göç ettikleri tam olarak açığa kavuşmamıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında , o zamanki isimleriyle, Etiler’in Türk olduğu söylenmiştir. Hatta Etibank da adını buradan almıştır. Öte yandan Hititler’in olmasa da Hattiler’in Asiatik kavimlerle alakası vardır. Özellikle dilleri ve kültürleri bu bağlantıyı güçlendirmektedir. Öte yandan bir başka teori de Hititler’in Çerkes kökenli olduğu yolundadır. Bu tez de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve kültür öğeleri bakımından desteklenmektedir ve olanaksız gözükmemektedir. Ancak daha etraflı araştırma yapılmalıdır. Örneğin Çurey Hattiler ile Hititler’i yer yer karıştırdığından ortaya anlaşılması güç ,hatalı teoriler çıkmış. HİTİT TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ Hititler’in kökeni sorununa göz attıktan sonra, Hititler’i Hint Avrupa kökenli, Kafkaslar yolu ile Anadolu’ya girmiş bir kavim olarak kabul edebiliriz. Konumuz itibarı ile Hitit tarihini ancak çok kısa olarak gözden geçirmek gerekmektedir. Meraklı okuyucu Kaynakça’da bu konuda çok önemli bilgiler veren eserleri bulacaktır. Hititler’in tarih sahnesinde görülmesi daha öncelere de dayansa Krallığın MÖ 1660-1630 yılları arasında hüküm sürmüş I. Hattuşili tarafından kurulduğu söylenir. Bu konu belgelere bakıldığında biraz karışıktır, çünkü Hattuşili de kendinden önce gelen Labarna ve başşehir Kussara’dan sözetmektedir. Bu dönem ise oldukça karışıktır çünkü anadolu’da yerel krallar hüküm sürmektedir. Aslında Hattuşili , merkez Hattuşaş olarak krallığı kuran kişidir. Akurgal bu durumu şöyle özetlemektedir: “ Yazılı kaynaklardan belli olduğuna göre sonuç olarak diyebiliriz ki, Labarna adlı bir kral Kussara’da hükümdar olduktan sonra yerine yeğeni Labarna ya da Tabarna adı ile kral oluyor. Ancak bu ikinci Labarna, bir süre sonra idare merkezini , başkent olmaya her yönden elverişli Hattuşa’ya neklediyor ve o yüzden de Hattuşili yani Hattuşlu anlamına gelen bir ad alıyor.” Hattuşili yayılma siyaseti izlemiş ve sınırlarını güneye, bugünkü Suriye’ye ve batıya Arzawa ülkesini alarak genişletmiştir. Bir seferde ölen Hattuşili’nin yerine Murşili geçmiştir. Murşili de babasının yayılma siyasetini izlemiş, Halpa’ (Halep) yı almış ve Babil’e kadar uzanarak , yaklaşık MÖ1550 senesinde, burayı da yakıp yıkarak Hammurabi sülalesini sona erdirmiştir. Murşili’den sonra bir çok kral gelmiştir. Bunlar içinde en önemlilerinden biri Telipinu’dur(MÖ 1535-1510) Telipinu zamanından kalma yazılar hem Hitit tarihine ışık tutmaktadır, hem de Telipinu ilk olarak krallığın kime kalacağını belirlemiştir : «Birinci kadından doğan erkek çocuk kral olur. Eğer birinci sıradan bir prens yoksa, ikinci sıradan olan erkek çocuk kral olur. Bir kral çocuğu, bir oğlan mevcut değilse, bu durumda birinci sıradan olan kız evlendirilir, onun kocası kral olur.» MÖ 1460-1190 yılları Hitit Krallığının “Büyük Krallık” dönemi olarak adlandırılır. Hurri-mitanni Devleti’nden sonra bu dönemde Anadolu’daki en büyük siyasi güç Hitit Krallığı’dır. Bu dönemin ilk kralı II.Tuthaliya’dır. Bu önemli kralın sülalesi Hitit Krallığının sonuna kadar hüküm sürmüştür. Bu dönemde en önemli kralardan bir Şuppiluliuma’dır. Bu kral zamanında (MÖ1350-1345) krallık sınırları iyice genişlemiş, Mısırla ilişkiler yoğunlaşmıştır. Bir başka önemli kral da Muvatalli’dir . (MÖ 1315-1282). Onun zamanında karışıklıklar bastırılmış ve Mısır’a karşı yapılan Kadeş savaşı başarı ile sonuçlanmıştır. Daha sonra III.Hattuşuli ise ünlü Kadeş Anlaşmasını yapmıştır. MÖ 1200’lü yılların sonuna doğru Hitit Krallığı en parlak devirlerini yaşarken kralın ölmesinden sonra çocuğu olmadığından kardeşi II. Şuppiluliuma’nın tahta geçmesi ile sarayda karışıklıklar çıkmış, hatta halk arasında da başkaldırmalar olmuştur. Bunu üzerine bir de “Kuzey kavimleri” saldırısı eklenince Hitit devleri dayanamamış, istilalar altında tarihe karışmıştır. Daha sonraları “Geç Hitit” denilen beylikler dönemi yaşanmış, Hitit kültürü güneyde biraz daha yaşamaya devam etmişse de zamanla tarihe karışmıştır. | |
| ![]() |
![]() | #2 |
Çevrimdışı ![]() IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Mitolojisi HİTİTLER’İN TANRILARI Gök Tanrı/Fırtına Tanrısı Hitit panteonunda en önemli tanrı kuşkusuz “Gök Tanrı” idi. Yerel olarak değişik isimlerle çağrılan bu tanrı Hatti dilinde “Taru” , Hurri dilinde “Teşup”, Hitit dilinde ise “Tarhu,Tarhuna ya da Tarhunt” diye adlandırılıyordu. Aslında Hititler geldiklerinde , Hint Avrupa kökenli bir tanrıları vardı. Şiu ismindeki bu tanrı, Yunanca Zeus ve Latince Deus,dii sözcükleri ile aynı kökendendi. Bu kök hem tanrı hem de gün ışığı , parlamak gibi anlamlara da sahiptir. Ancak zaman içinde Şiu özel tanrı ismi olmaktan çıkmış ve genel olarak tanrı anlamına gelmiştir. Ancak Hititlerin de bir dönem, Luwiler gibi Hint Avrupa isimli başka tanrı isimlerini de korudukları zannedilmektedir. “ Baştanrı Hitit metinlerinde genellikle ‘Hatti Ülkesinin Gök Tanrısı’ , ‘Göğün Tanrısı’, ‘Hattuşanın Tanrısı’, ‘Sarayın Tanrısı’ gibi adlarla anılmaktadır. Ayrıca ‘Ordunun Göktanrısı’, ‘Yağmur Göktanrısı’ gibi adlandırmalara da rastlanmaktadır. Bir tanrının hiyeroglif işareti ikiye bölünmüş bir elipsten oluşur. Önce söz konusu işaret sonra, gök tanrısı demek isteniyorsa, ikiye bölünmüş elipsin altına W biçimli yıldırım işareti yazılırdı ; ikisi birden gök tanrısı anlamına gelmektedir. “ Gök tanrı ile dağlar, daha doğrusu dağ tanrıları, arasında sembolik bağ vardır. Aslında bunu “dağların gökkubbeyi taşıdığı” inancı ile birlikte ele almak daha doğru olacaktır. Bu, daha sonra Yunan Mitolojisinde göreceğimiz Atlas efsanesinin ilk şekli olmalıdır. Bir Hitit metninde, gök tanrının, dağ tanrılarının sembolize eden iki erkek figürü üzerinde durması da bu görüşümüzü güçlendirmektedir. Gök tanrının en önemli sembollerinden biri de boğadır. Boğanın gök tanrıyı sembolize ettiği düşünülmektedir. Alacahöyükte çıkan bir kabartmada kral ve kraliçenin boğa heykeli önünde yaptığı saygı duruşu da aslında gök tanrı ile ilintili olmalıdır. Çatalhöyük’ten, belki de daha eski çağlardan beri önemini koruyan bu sembol daha sonra Yunan Mitolojisinde Zeus’un boğa kılığına girmesinde de karşımıza çıkacaktır. Gök tanrısı aynı zamanda fırtına tanrısı idi. Zaten Anadolu’nun iklimini göz önünde bulundurursak –eskiden daha sıcak olduğu düşünülüyorsa da- fırtınaların ne kadar önemli olduğu açıktır. Hatta bir fırtına sırasında kral II.Murşili’nin dilinin tutulduğunu öğreniyoruz : “ Birden hava bozdu. Gök tanrısı korkunç bir şekilde gürledi ve ben ürktüm. O zaman ağzında söz azaldı ve söz kesiklik yaparak yukarı doğru çıktı. Yıllar geçince bu düşlerimde de kendini duyurmaya başladı. Bu düşlerden birinde tanrının eli bana değdi ve konuşma gücümü bütünü ile yitirdim.” Geç dönemlerde , gök tanrısının bütün özellikleri Fırtına tanrısına geçmiş, Hurrilerin fırtına tanrısı Teşup da Hititler’in gök tanrısına eş değer bir konuma yerleşmiştir. Teşup için daha çok Toros ve güneyinde, Suriye’ye kadar olan bölgede kült merkezleri vardı. Tanrıça Hititlerde tanrı kadar tanrıça da önemlidir. Zaten bunun izdüşümü olarak da Hitit toplumuna kadın erkeğe eş değer konumdadır. Hitit Tanrıçası , Hattilerde “Vuruşemu”, Hurrilerde “Hepat” diye adlandırılmış tanrıçadır. Hititlerde “Arinna’nın güneş tanrıçası”, geç Hititlerde “Kupaba” olarak da geçmiştir. (Kybele de büyük olasılıkla aynı inancın devamıdır. Bu tanrıça isimleri tabletlerde farklı isimlerde geçseler de aynı özelliklere sahiplerdir. Özellikle Hurri etkisiyle, Teşup’un panteona girmesiyle beraber Teşup’un karısı tanrıça Hepat da önemli bir yer tutmaya başlamış, Hatta Arinna’nın güneş tanrıçası ile eş bir konuma gelmiştir. Bir belgede şöyle denmektedir : “Bütün ülkelerin kraliçesi efendin, Arinna’nın güneş tanrıçası ! Hatti ülkesinde sen Arinna’nın güneş tanrıçası adını alırsın, sedir ağacı ülkelerinde ise Hepat adını alırsın.” İlginçtir, yüzyıllar sonra Apuleius da böyle bir ifade kullanacaktır. Çoğu kabartmada Tanrı ve tanrıça yanyana eşit önemde tasvir edilmişlerdir. Yazılıkaya’da da bu tanrısal çiftin betimlemeleri vardır. Bunun yanında bu çiftin oğulları da koruyucu tanrı olarak önemlidir. Tanrıçalar arasında en önemlisi kuşkusuz Arinna’nın güneş tanrıçasıdır. Arinna kenti hakkında değişik varsayımlar vardır. Ancak en kuvvetlisi ve arkeolojil delillere dayananı , Arinna’nın Alacahöyük olduğudur. Arinna’nın güneş tanrıçası krallığın hayatında da önemlidir. II.Murşili(MÖ1345-1315) uzun zamandan beri ihmal edilen bu kültü canlandırmış ve kazandığı zaferleri buna bağlamıştır: “ Ben majeste, babamın tahtına oturduğumda çevredeki bütün düşmanlar benimle savaşa giriştiler. Ancak ben hiç bir düşman ülkesine karşı sefere çıkmadan önce Arinna kentinin güneş tanrıçası ile ilgili bayram törenlerini düzenledim[…] ve ona seslendim: Arinna’nın güneş tanrıçası! Benim efendim, benim yanıma aşağıya gel ve […] senin topraklarını almak isteyen çevredeki düşman ülkeleri yok et.! Ve Arinna’nın güneş tanrıçası sözümü duydu ve bana geldi. O zaman babamın tahtına oturur oturmaz, çevredeki düşman ülkeleri on yılda yendim ve onları yere vurdum.” Zamanla Hepat gibi başka tanrıçalar da bu derece öneme sahip olmuşlar ve “protokol”de yerlerini almışlardır. Yerel Tanrılar Hitiler’in yerel tanrılara bakış açısı Ahmet Ünal’ın Hitit Sarayındaki Entrikalar Hakkında Bir Fal Metni (bkz Kaynakça) isimli çalışmasında açıkladığı metinlerde çok iyi gözükmektedir. Bu bir fal metnidir ve olan olaylar hakkında tanrılara görüş sorulmaktadır. (Fal konusu ileride ayrıntılı olarak işlenecektir). Bu metinde Arušna kenti tanrısı önemli bir yer tutmaktadır. Bu tanrıyı Ünal şöyle açıklamaktadır: “ Tapınağı, kültü ve kült personeli Arušna’da bulunan, Hititlere oldukça yabancı ve adı bilinmeyen bir tanrıdır. Bu yabancılığa rağmen büyük kralın hastalığı yüzünden Hitit sarayı onunla sıkı bir ilişki halindedir. Çok alıngan ve nazlı bir tanrı olup, bu fal metninin yazılmasına o neden olmuştur. Çünkü kralın hastalığı konusunda kendisine başvurulmamış, bu yüzden de gazaba gelmiştir. Öfkelenmesinin başka bir nedeni de, kraliçeden bir rüya aracılığı ile istemiş olduğu altından çelenklerin aksesuarlarıyla birlikte kendisine verilmeyip, mabeyincinin evinde saklı tutulmasıdır. Bundan dolayı,tanrının öfkesini yatıştırmak için kefaret verilmesi gerekmiş, büyük kralın tutulmuş olduğu hastalıktan kurtulduktan sonra, bir af dileme ayinine katılmak üzere bizzat Arušna’ya gitmesi, fal aracıyla saptanmıştır. Tüm bu çabalara rağmen tanrının öfkesi yatıştırılamamış ve anlaşılan bu yabancı tanrının kültünü iyice bilmeyen Hititli rahipler, tanrının bakımını, ayinlerinin yapılmasını vs. Arušna’lı rahiplere bırakmak zorunda kalmışlardır.” Bunun dışında başka yerel tanrılar da olaylara göre önem kazanmışlardır. Hayvan tanrılar Bunların dışında Hitilerde hayvan biçimli (zoomorphique) tanrılar da vardır. Hitilerde hayvan biçimli kaplar zoomorf tanrı düşüncesini kült aletleridir. Fırtına tanrısının boğa ile sembolize edilmesinden dolayı boğa biçimli kaplar en önemlileridir. Burada bir konu üzerinde daha ayrıntılı olarak durmak gerekmektedir. Kaynakçada belirttiğimiz bir çok yayında boğanın tanrının sembolü olduğu söylenmektedir. Ancak bir Hitit metninde (II.Muwatalli’nin duası) şöyle geçmektedir : “Hatti’nin Fırtına Tanrısının önünde yürüyen boğa Şeri, efendim, benim dua olarak bu sözlerimi tanrılara bildir! Efendiler, göğün ve yerin efendileri tanrılar bu sözlerimi ve duamı işitsinler.” Buradan anladığımıza göre boğa fırtına tanrısına eşlik etmekte ve tanrılarla insdanlar arasında aracılık yapmaktadır. Böylece kabartmalarda gördüğümüz boğaya tapınma sahnesi de daha anlam kazanmaktadır. Bu Yunan mitolijisindeki Hermes’inkine benzer bir roldür. Ayrıca Ayı/insan biçimli figürler de Hitit sanatında yer almıştır. Hitit sanatında ilginç bir figür de Sfenks’tir. Sfenks de Mısır kökenli olup Suriye yoluyla Hitit sanatına geçmiştir. Kubaba Hitit tanrılarına uzun uzun isimleriyle yer vermemize rağmen , Anadolu’daki tarih sürekliliği açısından Kubaba üzerinde durmak gerekmektedir. Büyük Hitit İmparatorluğu zamanından beri en önemli merkezlerden bir de Kuzey Suriye’de bulunan Kargamış olmuştur. Bu dönemde Hitit krallık ailesinden vasal krallar tarafından yöneytilen Kargamış, Hitit İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bir “Geç Hitit Devleti” olarak varlığını sürdürmüştür. Bu merkezin en önemli tanrçalarından bir de Kubaba’dır. Burada büyük saygı gören Kubaba daha sonra Anadolu’da Kybele adıyla yaşayacaktır. Alıntı |
| ![]() |
![]() |
Etiketler |
anadolu, mitolojisi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İnka Mitolojisi Nedir?, İnka Mitolojisi Tanımı, İnka Mitolojisi Hakkında | Violent | Felsefe | 0 | 14 Şubat 2014 20:53 |