IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 28 Ocak 2016, 22:37   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
İnsan nasıl özne olur?(Descartes)-Betül Çotuksöken




İNSAN NASIL ÖZNE OLUR?

Evet, dünyada, hele hele felsefe dünyasında hiçbir şey boşuna değil, mutlaka bir amaç, bir anlam gizli; burada bize düşen, bunları yine anlamlı bir biçimde ortaya çıkarmak.Bacon puslanmış, kirlenmiş aynayı temizleyelim diyordu. İşte, Descartes da bu sözü tutarcasına tüm zihnini boşaltmaya çalışıyor ve herkesin yaşamında hiç olmazsa bir kez böyle bir eylemin içinden geçmesini öneriyor. Ne güç bir iş değil mi?

Şöyle düşünebiliriz: Ne büyük sıkıntılar duymuş ki, Descartes böyle bir işe girişiyor, çünkü böyle bir işe girişmek rahatını bile isteye kaçırmak demek değil mi? Kurulu düzenini altüst etmek değil mi? Alışılagelmiş kalıpların ötesine geçmek değil mi? Herkes buna cesaret edebilir mi?

Bildiğimiz gibi her birimiz şu ya da bu biçimde birtakım formlar, biçimler ediniyoruz ya da bu biçimleri, formları edinmeye zorlanıyoruz, bilinçli ya da bilinçsizce. Descartes için de durum aynı; ama o, bazı şeyleri aşmak istiyor; kendisine "eğitim" adı altında verilenleri bir kez daha sorgulamak istiyor.

Descartes iyi okullarda yetişmiş bir insan, birçok bilgi türüyle karşılaşmış biri. Ne dersiniz, onun iç dünyasına, kuşkusuz kendisinin anlattığı iç dünyasına, yaşama alanına biraz daha yakından bakalım mı? Böyle bir bakış bizi Descartes'ın özne olma serüveninin içine sokacaktır aslında. Kendimiz için de belki bir model oluşturabilir böyle bir serüven, ama tek model değil kuşkusuz; biz de birçok başka modeli deneyebiliriz ya da bizzat kendimiz model kurabiliriz, niye olmasın?

Metot Üzerine Konuşma'nın birinci bölümünde Descartes şöyle der: "Çocukluğumdan beri edebiyatla beslenmiştim ve yaşam için yararlı olan her şeyin açık ve güvenilir bilgisini bunlar aracılığıyla edinebileceğime nandırıldığımdan (ikna edildiğimderı), onları öğrenme konusunda aşırı bir istek duyuyordum." Dikkat ederseniz, Descartes sözel yanı özellikle ağır basan eğitim aracılığıyla tüm yaşamını düzenleyebileceği konusunda ikna ediliyor; burada edilgin bir durumun olduğu dinleyenlerin dikkatinden kaçmamıştır. Çoğunlukla da eğitim düzenekleri insanları, eğitilenleri ikna etmeye yönelik değil midir? İnsanlar, gençler düşünmeye sevk edilmekten çok, ikna edilmeye çalışılmaz mı? İsterseniz bu konuyu hep gündemimizde tutalım ve üstünde düşünelim. Descartes öyle bir eğitim düzeninden geçiyor ki, edebiyat bağlamında bilgi diye kendisine sunulanların da açık ve güvenilir bilgiler olduğuna inandırılıyor. Biz galiba daha şanslıyız bu konuda değil mi? Neyse bunu da düşünelim. Şimdi yeniden Descartes'a dönelim. Ben özellikle iki noktaya dikkat çekmek istiyorum burada: Descartes edebi eserlerden elde edilen bilgilerin açık ve seçik, güvenilir olduğunu sanıyor ve bu konuda kendisi etkin değil, edilgin. Bu durumu ancak yaşadığı büyük bilinç uyanışıyla ayrımsayabilir, fark edebilir. Kendi ayakları üstünde durmaya başladığı anda durumunu çözümleyebilir. Baştan elbette böyle bir durumun içinde olduğunun farkında değil. Geçmişe yönelik değerlendirmelerinde Descartes'ı besleyen kaynaklar sadece edebiyat değildir; ona başka türden bilgiler de sunulmaktadır. Felsefi görüşler de var kuşkusuz kendisine ulaşan.

Bacon'ı anımsayalım, ne diyordu? Her filozof neredeyse bir tiyatro oyuncusu gibi sahneye çıkıyor, rolünü icra ediyor ve kenara çekiliyor. İşte, bu durumda siz gelin de işin içinden çıkın; bir bilgi bombardımanıyla karşı karşıyasınız, yolunuzu nasıl bulacaksınız? Descartes da bunun farkında, ama yine de temkinli: "Felsefe konusunda hiçbir şey demeyeceğim; ancak felsefenin birçok yüzyıldan beri, yaşamış olan en yetkin zihinlerce işlenmiş olduğunu ve buna karşın hala felsefede tartışılmayan ve dolayısıyla da kuşkulu olmayan hiçbir şeyin bulunmadığını görerek, orada ötekilerden daha iyisini bulmayı umacak kadar bile kanaate sahip değildim."

Descartes düşünme serüveninde kendisine bilgi nitelemesi altında sunulanlan bir bir gözden geçirir; öte yandan kendisinde yine aldığı eğitimden kaynaklanan, doğrunun tekliğine ilişkin bir yargı da vardır; öyleyse bu doğruya, açık seçik olana
ulaşmak en büyük amaçtır. Ama bilgi adı altında kendisine sunulanlar birbirinden o denli farklıdır ki hangisine güvenecektir? Ne yapmalı, bunalımlı durumdan nasıl kurtulmalı? Yazılı kaynaklarla uğraşmayı bir yana bırakacak ve durumunu şöyle özetleyecektir: "kendimde ya da büyük dünya kitabında bulunabilecek bir bilimden başka bir bilim aramamaya karar vererek" davranmayı ilke edinmek. Bundan böyle, yine kendi sözleriyle, gençliğinin geri kalan kısmını yolculuklar yapmakla, farklı mizaç ve durumdaki insanlarla sık sık görüşmekle, farklı deneyimler edinmekle geçirecektir. Böylece tüm yaşamını soba başında düşünerek, derin düşüncelere dalarak geçiren bir Descartes imgesini de yıkıyoruz sanırım. Dünyayı, etkin bir yaşama planıyla seyreden bir Descartes'la karşı karşıyayız artık, değil mi?

Daha önce de üstünde durmuştuk; bilgilerimiz bağlamında, belki de idollerimiz, günümüzün moda deyişiyle paradigmalarımız bağlamında hep farklı imgeler ediniyoruz. Descartes imgemiz de farklılaşabilir; neden olmasın? Felsefe gerekçelendirilen yorumların toplamı değil mi bir bakıma? Yeter ki iyi gerekçelendirelim, çarpıtmayalım. Yeri gelmişken söylemekte yarar var: Bu da son derece zorlu bir iş değil mi? İsterseniz burada bırakalım; gelecek defa daha zinde bir biçimde Descartes'ın özne olma serüvenini kavramaya çalışalım.


Günümüzde çok karşı çıkılıyor ama ben yine de Descartes'ın yapıtını da anıştırarak "yöntem'Ii günler, "yöntem"li okumalar diyorum.

İNSAN NASIL ÖZNE OLUR? (IV)

Öteden beri üstünde durduk: Kendisi üzerine düşünmenin çok çeşitli yollan var; insan, varoluşunu bu düşünme serüvenine dayandırıyor temelde. Geçen defa Descartes'ın yöntemli düşünmesini kalkış noktası yaparak kendisinde yoğunlaşan, kendisini merkeze alan, daha doğrusu kendisine yönelik düşünme biçimine bir giriş yapmıştık. İşte, Descartes bu düşünme edimini gelişigüzel gerçekleştirmiyor; düşünme ediminin kendisi üzerine yöntemli bir biçimde düşünüyor. Metot Üzerine Konuşma ile Aklın Yönetimi Için Kurallar adlı kitaplannda tüm söylemine yayılmış olan yöntemli düşünme biçimini sergiliyor.
Sözünü edip duruyoruz bu yöntemin, ama nedir Descartes'ın yöntemi? Düşünmenin yöneldiği nesneyle kurdu- ğu ilişkinin ne olduğu üstünde bir tür düşünme, Descartes'ın yönteminin asıl özelliği. Deseartes, doğruluğunu apaçık biçimde bilmediği hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmeyecek; inceleyeceği güçlükleri daha alt bölümlere ayıracak; düşüncelerini en yalın olanından başlayarak belli bir . sıraya göre ele alacak; son olarak da hiçbir şeyi göz ardı etmediğinden emin olmak için düşüncelerini sık sık denetleyecek, gözden geçirecektir.

Descartes'a göre işte bu dört evreden oluşan yöntem öznelerarası ilişkiyi, başka deyişle ortaklıklan sağlayacak olan temeldir. Descartes bu yöntemin içeriğine ilişkin hiçbir şey dile getirmemektedir. Böyle bir yöntem sayesinde öznelerarası ortaklıklar kurulabilecektir. Aklın Yönetimi Için Kurallar'da da bu tarz bir yaklaşım söz konusudur.

Açık seçik olmayı ilke edinen Deseartes, kendisinden hiçbir şekilde kuşku duyulamayacak bir temele ulaşmayı amaçlar; her şeyden, hatta bedensel varlığından bile kuşkulanabilir, fakat hiçbir şekilde kuşku duyamayacağı tek şey
düşünen bir varlık olarak varoluşudur ve bu varlığı, düşünen yönünü apaçık, hiçbir kuşkuya yer kalmayacak biçimde bilmektedir. Descartes'ın düşünen varlığı, salt düşünme edimini gerçekleştiren bir öznedir. İşte tam da bu noktadan başlayarak
başka türden her varlığın varoluşunu yeniden kurmaya çalışır Descartes. Ancak, önünde sonunda yine de Descartes alışılagelmiş düşünme kalıplannın tam ötesine de gidemez; her türlü yapının güvencesi olarak sonunda yine Tanrı'yı, aldatmay'an varlığı görür. Descartes'ın böyle bir sonuca varması daha sonraki dönemlerde, onun henüz tam anlamıyla modern olmadığı/olamadığı şeklinde yorumlanmış ve eleştirilmiştir.Descartes'ın, düşünen varlığı öne çıkaran söylemi, onun bir yandan modernliğin kurucusu olarak değerlendirilmesi sonucunu vermiştir. Ancak, özneyi düşünme edimiyle ilişkilendirerek kuran Descartes'ın salt insanı temele alıyor olması ne ölçüde gerçeklşmiştir sorusu bu noktada elbette son dere- ce anlamlıdır. Çünkü bir noktadan sonra Descartes, ortaçağ izleklerine sanki dönüş yapmış gibi görünmektedir.Descartes'ın; varlığı, "düşünen" (res cogitans) ve "yer kaplayan" (res extensa) varlık olarak ikiye yırması sık sık eleştiriye uğramıştır. Hatta günümüzde Descartes'ın söylemini tümüyle altüst etme çabaları gündemdedir. Günümüzün kimi filozofları kendi söylemlerini onun söylemini eleştirerek oluşturmaya çalışmaktadır. Buradaki amaç, Descartes'ın kurduğu yapıyı bozmaktır, yıkmaktır. Bu bağlamda gerçekleştirilen eleştirilerin ortak noktası Descartes'ın her türlü varoluşu, düşünen özneye hapsetmesi olarak özetlenebilir. Çağımızın kimi filo zoflarına göre, Descartes'ın söylemi varlığın unutulmasına yol açmıştır - özellikle Heidegger'e göre.Şimdilik ben, Descartes'ın varlığı ikiye bölmesini ya da tümüyle varlığın göz ardı edilmesine yol açmasını tartışma konusu yapmayacağım.
Yaptığımız bu söyleşilerde Descartes bağlamında asıl dikkat etmemiz gereken noktanın onun düşünen bir varlık olarak, özne olarak insanı öne çıkarıyor olmasıdır - başlangıç düzeyinde, noktasında olsa da. Bu gerçekten de çok önemli.
Geçen kış boyunca yaptığımız söyleşilerde asıl izleğimiz, insanın kendini bilmesi, tanımasıydı ve felsefeye hep bu açıdan bakmıştık; işte Descartes'la birlikte tam bir bilinçle, açık seçik bilgiyle, doğrudan bilmeyle insanın
kendini kurması, oluşturması söz konusu. Başka bir deyişle, düşünmenin, her türlü biçimiyle açık seçik bir biçimde ortaya konulması söz konusu.Descartes özne'yi. ben'i kurma çabası içinde aslında bir edim olarak "düşünme'yi asarlamaktadır. Neler yer alır bu edirnin içinde? Şöyle diyor: "Ben düşünen bir şeyim, yani kuşkulanan, kabul eden, yadsıyan, pek az şeyi bilen, pek çok
şeyi bilmeyen, seven, nefret eden, isteyen, istemeyen, hayal eden ve uyumlayan bir şeyim." Ayrıca bu edim, düşünme edimi nerede somutlaşır? "Düşünen bende, başka deyişle tam anlamıyla "eyleyen ben'de somutlaşır; özne, görüldüğü gibi tam anlamıyla etkin bir varlıktır; artık salt etkilenime uğrayan, adeta gevşek dokulu bir süzgeç gibi, dışdünyayı her yönüyle yansıtan bir yapı değildir. Böyle bir varlığa her şeyi yaptırmak da mümkün değildir, çünkü o aynı zamanda bir istenç varlığıdır; kendi doğrularını kendi bulan, bunu da hiçbir biçimde gelişigüzel yapmayan bir varlıktır.

Burada dikkat edilmesi gerekenleri bir kez daha şöyle belirleyebiliriz: Descartes düşünme edimini, o zamana değin üstünde hiç durulmadığı bir biçimde ele almış ve insanın tüm varlığını düşünmeye dayandırmıştır. İnsan artık, düşünen öznedir. Her türlü yönelimimizin önünde sonunda zihinsel bir temele dayalı olması gerektiğini düşünecek olursak, Descartes'a hak vermemezlik edemeyiz. Böylece Descartes, insanı düşünen bir özne olarak kurmaktadır; insan, düşünmesi aracılığıyla özne olmaktadır.

__________________
Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
Çotuksöken, nasıl, olurdescartesbetül, İnsan, özne


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Merkezde Ne Tanrı Ne İnsan: Postmodern Özne Ve Nesne Mara Felsefe 0 26 Ocak 2016 23:01
Egoist İnsan Karakteri Nasıl Olur? Liaaa Kişisel Gelişim 0 09 Haziran 2012 12:37
Descartes ve Özne Olarak Benlik Kalemzede Felsefe 0 10 Ağustos 2011 12:45