IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15 Ağustos 2008, 01:54   #31
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mekke Hayatı




Duvarların taksimi

Kâbe duvarlarının taşlarla örülmesi işi, kur’a ile kabileler arasında dörde taksim edildi. Buna göre, Abd-i Menaf ile Zühreoğullarına Kâbe’nin cephe ve kapı tarafı; Abdüddar, Esed ve Adiyyoğullarına Kâbe’nin Şam cephesi (Hatiym, Hıcır tarafı); Şehm, Cehm (Cümâh) ve Amiroğulları payına Kâbe’nin Yemen köşesi ile Hacerü’l-Esved köşesi arası, Mahzum ve Teymoğullarına ise, Safâ ve Ecyad’a bitişik olan Yemen cephesi düştü.2

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 15 Ağustos 2008, 01:55   #32
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mekke Hayatı




Mekke’nin sarsılması

Her kabile, kendisine düşen tarafı yıkıyordu. Hazret-i İbrâhim’in attığı temele kadar inildi. Bundan sonra, birbiriyle kaynaşmış deve sırtı gibi yeşil yeşil taşlar görülmeye başlandı. Niyetleri daha da aşağı inmekti. Ne var ki, buna muvaffak olamadılar. İçlerinden biri bu yeşil taşlara kazmayı sallayınca, birden zelzeleye uğramış gibi Mekke’nin sarsıldığını gördüler. Herkeste bir korku ve telâş başladı. Bundan sonrasını yıkmaya müsaade bulunmadığını anlayıp, kazdıklarıyla iktifâ ettiler.3

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 01:56   #33
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mekke Hayatı




Kabileler arasında anlaşmazlık çıkması

Herkes kendisine düşen taraf için taş taşıyor ve duvarlar örülüyordu. Bina, Hacerü’l-Esved’in konulacağı yere kadar yükseltilmişti. Ancak, bu mübarek taşı yerine koymada kabileler arasında anlaşmazlık çıktı. Her kabile, kendisini diğer kabilelerden bu hususa daha lâyık görüyordu. Kabile taassubunun bütün şiddetiyle hüküm sürdüğü bir zamanda, hangi kabile bu şerefi başkasına kaptırmak isterdi? İş kızıştı, tartışma ve münakaşa son derece sertleşti. Öyle ki, birbirleriyle vuruşacaklarına dair yemin bile ettiler.1

Ortalığı bir kargaşalık kaplamıştı. Her an çarpışma bekleniyordu. Çarpışma vuku bulursa, çok kişi hayatını kaybedebilir, çok mal telef olabilirdi. Bu duruma bir çare bulmak gerekiyordu.

Dört beş gün Kâbe’nin duvarlarına tek taş koymadan, Kureyş kabileleri, bekleyip durdular. Sonra tekrar Mescid-i Haram’da toplandılar. Birbirleriyle konuştular, tartıştılar Bu arada, kabileleri uzlaşmaya davet edenler de vardı.

Kanlı bir hâdisenin kopması her an beklenirken, Kureyş’in en yaşlılarından Ebu Ümeyye diye bilinen Huzeyfe bin Muğire, ortaya atıldı ve taraflara şu teklifi sundu:

“Ey Kureyşliler! Anlaşamadığınız şu işte, ma’bedin kapısından (Benî Şeybe kapısını eliyle işaret ederek) ilk girecek zâtı aranızda hakem yapın, o kimse bu işi bir neticeye bağlasın.”2

Ebû Ümeyye’nin bu beklenmedik teklifi, taraflarca tereddütsüz kabul gördü.



Muhammedü’l-Emîn geliyor!

Artık, bütün gözler Benî Şeybe kapısındaydı. Acaba kim çıkacaktı ve kabilelerin anlaşmazlığına nasıl bir çare ile son verecekti? Hiçbir kabilenin gönlünü kırmadan bu işi nasıl halledecekti? Merak dolu bakışlar, Mescid’in mezkûr kapısını dikkatle süzmekte idi.

Kapıdan bir zât belirdi. Uzaktan fark ettiler, kendisine mahsus boyu, posu ve yürüyüşüyle vakar içinde gelen bu zâtı derhal tanıdılar ve sevinç içinde bağırdılar:

“El-Emîn, o! Muhammed, o! Onun aramızda vereceği hükme razıyız.”1

Evet, gelen Muhammedü’l-Emîndi (a.s.m.). Herkesin itimadını kazanmış olan dürüst insandı. Bu sebeple merak dolu bakışlar, birden sevinç bakışlarına döndü. Çünkü, âdil karar vereceğinden, hepsi, tereddütsüz emîndi.

Elbette, isabetli karar vermekten şaşmayan Efendimizin gelişi, tesadüfî değildi. Vereceği hükümle, onlara, peygamberliğinden önce de isabetli görüşe, derin düşünceye sahip olduğunu tasdik ettirecekti.

Kureyş, durumu kendilerine anlattı. Kalbi gibi, zihni de ter temizdi, Efendimizin. İsâbetli kararı vermekte gecikmedi ve şu emri verdi:

“Hemen bana bir örtü getiriniz!”

Ânında getirdiler. Bir rivâyete göre, bu Velid bin Muğire’nin elbisesi idi. Diğer bir rivâyete göre ise, Peygamber Efendimiz bizzat kendi ridâsını bu işte kullandı.2

Kâinatın Efendisi, getirilen örtüyü yere serdi. Küçük büyük herkesin dikkatli bakışları, Efendimizin üzerinde toplanmıştı. O, örtü ile ne yapacaktı?

Merakları fazla sürmedi. Sevgili Peygamberimiz, Hacerü’l-Esved’i bu örtünün ortasına koydu. Sonra da, “Her kabileden bir kişi bunun birer köşesinden tutsun!” diye emretti. Öyle yaptılar. Hacerü’l-Esvedi örtüyle konulacak yere kadar kaldırdılar. Ve Resûl-i Kibriya Efendimiz, Hacerü’l-Esved’i bizzat kendi elleriyle yerine koyarak, bu şerefe nâil oldu.

Bundan sonra duvar örülmeye başlandı ve kısa zamanda tamamlandı.1

Böylece, Allah Resûlü, İlâhî mevhibenin bir eseri olan isâbetli kararıyla, kabileler arasında büyük bir kanlı çarpışmayı önlemiş oldu. Bu kararıyla, Sevgili Peygamberimiz, kendisinden çok daha yaşlı ve haliyle tecrübeli bulunanlardan bile daha isabetli görüşe, daha kuvvetli muhakemeye ve daha ziyade zekâya sahip bulunduğunu, aynı zamanda, İlâhî bir kuvvetle te’yid edildiğini ortaya koymuş oluyordu.

İbn-i Abbas Hazretlerinin bir rivâyetine göre, Efendimiz, Hacerü’l-Esved’i yerine koyduğu gün, Pazartesi günü idi.2

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 01:56   #34
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mekke Hayatı




Mübârek taş

Renginin siyah olması sebebiyle Hacerü’l-Esved (Siyah Taş) diye adlandırılan bu mübârek taş, Kâbe’nin Şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte, kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiştir. Üç büyük ve birkaç tane de küçük parçadan müteşekkildir. Etrafı gümüş bir halka ile çevrilidir. Bir başka ismi, Ruhu’l-Esved’dir.

Bu mübârek taş, semâvî bir taş olup, Hz. İbrahim’e (a.s.) Hz. Cebrâil tarafından getirilmiştir. Kâbe duvarına yerleştirilmeden evvel, Ebû Kubeys Dağında muhafaza edilmekteydi. Bir rivâyete göre, Kâinatın Serveri, Peygamber Efendimizin, “Ben, peygamber gönderilmeden evvel, Mekke’de bana selâm veren taşı, hâlâ biliyor ve tanıyorum” ifadelerinin işaret ettiği taş, bu Hacerü’l-Esved’dir.

Bir gün, bu taşa yaklaşıp öpen Hz. Ömer, şöyle demişti:

“Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaati olmayan bir taş parçasısın. Eğer Resûlullahın seni takbil ettiğini [öptüğünü] görmese idim, asla seni takbil etmezdim.”

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 01:57   #35
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Mekke Hayatı




Peygamberimizin, Hz. Ali’yi yanına alması

Efendiler Efendisi otuz altı yaşında. Milâdî, 607 senesi.

Mekke’de şiddetli bir kuraklık ve kıtlık başgöstermişti. Çoğu âile, geçim sıkıntısından perişan bir durumda idi. Geçim sıkıntısı içinde bulunan âilelerden biri de, Resûl-i Ekrem Efendimizin amcası Ebû Talib âilesi idi.

Efendiler Efendisinin kalbi şefkat ve merhamet kaynağıydı sanki. Zâtına yapılan iyilikleri asla unutmuyordu. Kendisine karşı gösterilen kadirşinaslıkları asla karşılıksız bırakmak istemiyordu. Böylesi güzel ve eşsiz bir mizâca sahip bulunuyordu. İşte, şimdi geçim sıkıntısı çeken biri vardı—kendisine, elinden gelen yardımı esirgemeyen biri. Çocukluğundan beri şefkatli kanatları arasında büyüdüğü biri: Ebû Talib.

Amcası geçim sıkıntısı içinde iken, o nasıl rahat edebilir ve nasıl yardımına koşmazdı? Derhal harekete geçti. Hali vakti yerinde olan diğer amcası Hz. Abbas’a koştu, durumu kendisine arzetti. Sıkıntı içinde kıvranan Ebû Talib’e yardım ellerini uzatmaları, yükünü bir nebze olsun hafifletmeleri gerektiğini anlattı.

Hz. Abbas, Efendimizin bu dâvetini memnuniyetle karşıladı ve birlikte Ebû Talib’e vardılar. Maksadları Ebû Talib’in evindeki kalabalığı biraz azaltmak, hiç olmazsa birkaçının nafaka yükünü omuzundan kaldırmaktı.

Maksadlarını Ebû Talib’e açınça, o bundan memnuniyet duydu ve sonunda Efendimiz, ismini bizzat koyduğu Hz. Ali’yi, Hz. Abbas da Hz. Cafer’i himâyesine aldı.1

O sırada, Hz. Ali, dört veya beş yaşında bulunuyordu. Henüz bu yaşta,“Güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim,” buyuran Resûl-i Kibriyânın himâyesine girmesi, Hz. Ali için eşsiz bir mazhariyetti. Bu yaşından itibaren onun terbiye süzgecinden geçecek, dâvet edildiğinde ise, derhal îmân edecektir. Bu îmânı sırasında 9-10 yaşlarında bulunan Hz. Ali, aynı zamanda ilk Müslüman çocuk şerefini de kazanmış olacaktır.2

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
hayatı, mekke


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Mekke Ecrin İslamiyet 0 16 Mart 2014 09:54
Mekke Yollari Ecrin İslamiyet 0 16 Mart 2014 09:51
Mekke'de gece Violent İslamiyet 1 16 Mayıs 2013 18:18
100 Yıl Önce Mekke... Ecrin Dini Resimler 5 28 Temmuz 2012 13:42