IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 15 Ağustos 2008, 03:23   #31
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünyaya Gelişi ve çocukluğu




Fatıma Hatunun Peygamberimize sevgisi

Ebû Tâlib’in hanımı Fatıma Hatunun da Peygamber Efendimize olan sevgisi ve şefkati sonsuzdu. Onu öz evladı gibi seviyor, bakımına son derece dikkat ediyordu. Hatta, onu yedirip doyurmadan çocuklarına bakmıyor ve onlarla ilgilenmiyordu. Böylece Dürr-i Yetime, annesiz kalmış olmanın ıztırap ve hasretini hissettirmemeye çalışıyordu.

Sevgili Peygamberimiz de, Fatıma Hâtuna sevgi ve saygısında hiçbir zaman kusur etmiyordu. Ömrünün sonuna kadar da kendisine yapılan iyiliği unutmadı. Öyle ki, Fatıma Hâtun, vefât ettiğinde, "Bugün annem vefat etti" diyerek ona karşı olan sevgisini ifade etmişti. Sonra da gömleğini çıkararak ona kefen yapmış ve beraberinde kabre inerek bir müddet mezarında uzanmıştı.

Resul-i Ekremin bu hareketi, Ashabının gözünden kaçmadı. Sebebini sorduklarında, şu cevabı verdi:

"Ebû Tâlib’den sonra, bu kadıncağız kadar bana iyilik eden hiçbir kadın yoktur. Âhirette, Cennet elbiselerinden bir elbise giymesi için ona gömleğimi kefen yaptım. Kabre ısınması ve alışması için de oraya kendisiyle birlikte uzandım."1

Kim tarafından olursa olsun, kendisine yapılan iyilikleri asla unutmayan ve o iyiliklerin altında kalmayıp, birkaç misliyle mukabele eden büyük Peygamber (a.s.m.)…

Resûl-i Ekremin bu yüksek hasletinin, bu müstesna sıfatının, insanların hidâyete ermesinde büyük tesiri olduğu hayat safhaları içinde görülecektir.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları reklam ver Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 15 Ağustos 2008, 03:23   #32
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünyaya Gelişi ve çocukluğu




Peygamber Efendimizin koyun gütmesi

Resul-i Ekrem Efendimiz ömr-i saâdetlerinin onuncu yılı içinde bulunuyorlardı. Bu sırada, himâyesinde bulunduğu amcası Ebû Tâlib’in koyun ve keçilerini gütmek istediğini söyledi. Onu canı gibi seven amcası önce buna razı olmadı. Ancak Efendimizin şiddetli arzu ve ısrarı karşısında kabul etti. Fakat bu sefer zevcesi Fâtıma Hâtun bu isteğe şiddetle karşı koydu. Göz bebeklerinden daha çok kıymet verdikleri Kâinatın Efendisini yakıcı güneş altında bırakmaya gönülleri nasıl rıza gösterebilirdi? Fakat, Fahr-i Âlem Efendimiz bu arzusunda kararlı idi. Bunun için Fâtıma Hâtunu da ikna ve razı etti.

Efendimiz, sabahları koyun ve keçileri alarak vadilerde ve tepelerde dolaştırıp otlatmaya başladı. Böylece, hem geçim sıkıntısı içinde bulunan amcasına, hiç olmazsa çoban tutma masrafından kurtarmak suretiyle yardımda bulunmuş, hem de yalnız başına yerleri ve gökleri derin derin tefekkür edebilme imkânı elde etmiş oluyordu. Kırda Cenab-ı Hakkın, her an tazelendirdiği yer ve gök sayfalarındaki ulvî manzaraları seyrediyor, ruhu onlardan eşsiz bir zevk ve derin bir feyiz alıyordu. Üzerine aldığı bu vazife onu aynı zamanda tefessüh etmiş, bozulmuş cemiyetin yalan, hile, dolandırıcılık ve riyâ ile bulaşmış hayatlarından uzak kalma imkânına da kavuşturuyordu.

Mübarek ömürlerinin bir senesini koyun gütmekle geçiren Efendimiz, nübüvvet vazifesi verildikten sonra Sahabîleriyle bir gün kıra çıkmışlardı. Merruzahran mevkiinde beraberce misvak ağacının yemişini topluyorlardı. Gönülleri kucaklayan tebessümleri arasında Sahabîlerine şöyle buyurdu:

"Siz bu yabanî yemişlerin karalarını tercih ediniz. Çünkü, onun siyahı en lezzetlisidir."

Sahabîler merak ve hayret içinde, "Yâ Resulallah," dediler. "Bu yemişin iyisini kötüsünü çobanlar bilir. Siz de koyun güttünüz mü?"

Nebiyy-i Ekrem Efendimiz yine ruhları okşayan tebessümleri arasında, "Hiçbir peygamber yoktur ki, koyun gütmemiş olsun"1 cevabını verdiler.

Ömür defterine tatlı bir hatıra olarak kaydedilen bu koyun gütme hâdisesini yine Resul-i Zişan Efendimiz bir gün şöyle yâd edecektir:

"Musâ (a.s.) peygamber olarak gönderildi, koyun güderdi. Davûd (a.s.) peygamber olarak gönderildi, koyun güderdi. Ben de peygamber olarak gönderildim. Ben de kendi âilemin koyunlarını Ciyad da [Mekke’nin alt tarafından bir yer] güderdim."1

Görülüyor ki, Kur’ân’da "En yüksek ahlâkın sahibi" olarak tavsif edilen Resulüllah Efendimizin henüz on yaşlarındaki gayret ve himmeti dahi boş oturmayı hoş görmemiş ve başkasına yük olmayı uygun bulmamıştır.

Şerh ve izahı ciltleri kaplayacak olan şu mübârek sözlerinde de bu bir senelik koyun gütme tecrübesinin eserini bulmak mümkündür:

"Hepiniz çobansınız. İdâreniz altında bulunanlardan mes’ulsünüz. Devlet reisi, idaresi altındakilerden mes’uldür. Kişi, çoluk çocuğunu gözetip korumakla mükellef ve bundan mes’uldür. Kadın kocasının evinden mes’uldür. Hizmetçi, efendisinin malının muhafızıdır ve bundan mes’uldür. Kişi babasının malının muhafızıdır ve bundan mes’uldür. Hepiniz idareniz altında olanlardan mes’ulsünüz."2

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 15 Ağustos 2008, 03:24   #33
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünyaya Gelişi ve çocukluğu




Eğlencelere katılmaktan alıkonması

Cenab-ı Hakkın hususî terbiyesi ve muhafazası altında ömür geçiren Kâinatın Efendisi Peygamberimiz, amcasının koyunlarını güttüğü sıralarda başından geçen bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır:

"Ben, Cahiliye Devri insanlarının işledikleri bir şeyi iki defa yapmaya teşebbüs ettimse de, Allah, beni o işten alıkoydu. Bundan sonra Allah, beni peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar hiçbir kötülüğe teşebbüs etmedim. Teşebbüs ettiğim şeye gelince:

"Bir gece Kureyş’ten bir gençle Mekke’nin yukarı taraflarında kendi koyunlarımızı otlatıyorduk. Ben arkadaşıma, ‘Koyunlarıma bakarsan, ben de diğer arkadaşlarım gibi Mekke’ye giderek gece eğlencelerine, gece masalları toplantılarına katılmak istiyorum’ teklifinde bulundum.

"Arkadaşım, ‘Olur, bakarım’ dedi.

"Bu maksatla Mekke’ye geldim. Şehrin ilk evinin yanına yaklaştığımda defler, düdük ve ıslıkların çalındığını duydum. ‘Nedir bu?’ diye sordum. ‘Filanın oğlu, filanın kızıyla evlenmiş, onların düğünleri yapılıyor’ dediler. Hemen oturup onları seyre başladım. Derken Allah, kulaklarımı tıkadı, uyuya kaldım ve ancak sabah güneşinin ışıklarıyla uyanabildim. Dönüp arkadaşımın yanına geldiğimde benden ne yaptığımı sordu. ‘Hiçbir şey yapmadım’ dedim ve sonra da başımdan geçeni olduğu gibi anlattım."

"Bir başka gece, yine arkadaşıma aynı şekilde ricâ ettim. Ricâmı kabul etti. Yola çıkıp Mekke’ye geldiğimde, geçen sefer işittiklerimin aynısını yine işittim. Hemen orada çöküp yine seyre daldım. Derken Allah, yine kulaklarımı tıkadı. Vallahi, beni uykudan ancak güneşin sıcaklığı uyandırabildi. Uyanır uyanmaz arkadaşımın yanına vardım ve başımdan geçeni olduğu gibi anlattım. Bundan sonra Allah beni Peygamberlik vazifesiyle şereflendirinceye kadar böyle şeylere teşebbüs etmedim."

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
Çocukluğu, dünyaya, gelişi


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Bir Neslin Çocukluğu Zen Fotoğraf Kulübü 1 09 Haziran 2013 12:42
Atatürk’ün Çocukluğu’na Ait Anısı Afrodit Atatürk Köşesi 0 15 Ekim 2011 22:07
Kur'ân'a Göre Hz. İSA'nın Dünyaya Gelişi Kalemzede İslamiyet 0 25 Temmuz 2011 15:59
Evsizliğin Çocukluğu Rodrigo Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler 0 11 Temmuz 2011 00:56
Peygamber Efendimizin Çocukluğu Ecrin İslamiyet 0 30 Nisan 2011 17:04