IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 14 Aralık 2010, 22:52   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Iman ve küfür




İMAN VE KÜFÜR

İslâm dininin ortaya koyduğu esaslar genel olarak teorik ve pratik konular olmak üzere ikiye ayrılır. Birincisi itikadı (usulü), ikincisi ise ameli (furuu) oluşturur. Şehristânî birincisini ma'rifet (ilim), ikincisini de itaat terimi ile ifade etmektedir. Bu ikisi arasındaki ilgi ağacın kökü ile dalları arasındakine benzer. Bunların kabulü veya reddi iman veya küf­re, yapılıp yapılmaması ise, itaat veya mâsiyete konu olur,


A. İman


1- Tanımı ve Mahiyeti. Sözlükte inanmak, kabul ve tasdik etmek demektir. Terim olarak ise Peygamberin Allah'tan alıp bize tebliğ ettiği hususların doğruluğuna inanmak demektir. Bu inanca sahip olan kişile­re de mümin denilir.

İslâm bilginleri iman olgusunun mahiyeti ve nasıl oluşacağı konu­sunda değişik görüşler ileri sürmüşlerdir. Bu görüşleri şöylece sıralayabi­liriz:

a- Kalbin tasdiki ile gerçekleştiği. Eş'arî ve Matürîdîler'e göre iman kalbin tasdikinden ibarettir.

b- Marifetten (Bilgi) ibaret olduğu. Bu görüşü Cehmiyye ve Neccâriyye mezhepleri savunmaktadır. Bunlara göre insanda tasdik de bilgi de kalpte meydana gelen bir işlemdir. Hakikati ifade eden bilgi içinde insanın kanaatinin de yer aldığını, dolayısıyla bilgiler içinde bir ölçüde tasdikin de bulunduğunu savunmaktadırlar.

c- Dilin ikrarından ibaret olduğu. Bu görüşü Mürcie ve Kerrâmiyye mezhepleri paylaşmaktadır. Bunlar, Hz. Peygamberin "Lâ ilahe illallah" diyen cennete girecektir, buyurduğunu, dolayısıyla dilin ikrarıyla imanın oluştuğunu ifade ettiğini ileri sürmektedirler.

d- Kalbin tasdiki ve dilin ikrarı ile gerçekleştiği. Bu görüş İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe'ye nisbet edilmektedir. Kalpte neyin gizli olduğunu insanlar bilemeyeceği için, onda mevcut olanın dil ile de ikrar edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla iman kalbin tasdiki ve dilin ikrarı olmak üze­re iki unsurdan meydana gelir. Bu unsurlardan biri eksik olduğu tak­dirde iman gerçekleşmez. Matürîdî ve Eş'ârî kelâmcılan Ebû Hanîfe'nin ikrar rüknünü dünyevî açıdan şart olarak kabul etmekle beraber uhrevî açıdan gerekli bir unsur saymazlar. Çünkü onlara göre tasdik gerçekle­şince iman oluşur.

e- Kalbin tasdiki, dilin İkrarı ve amel suretiyle gerçekleştiği. Bu gö­rüşü Haricî, Mu'tezilî ve kısmen Şiî kelâmcılar savunmaktadırlar. Bunlara göre amel imandan bir cüzdür. Dolayısıyla imanın gerçekleşebilmesi için kişinin günahlardan uzak ve itaat üzere olması gerekmektedir. Bunlar genel prensipte anlaşmakla beraber detayda birbirlerinden ay­rılmaktadırlar. Hârİcîler'e göre işlenen günah ister büyük olsun isterse küçük, sahibini imandan çıkarır ve küfre sokar. Mu'tezile ve Şia'ya göre ise işlenen, büyük günah olduğu takdirde sahibini İmandan çıkarır fa­kat küfre de sokmaz. Onu, el-menzile beyne'i-menzileteyn dedikleri iman ile küfür arasında bir yerde tutar. Bu tür kişiler tövbe etmeden öldükleri takdirde ebedî olarak cehennemde kalacaklardır.


İslâm akaidi gayet sade bir inanç sistemidir. İngiliz profesörlerinden N.V. Arnold, müslümanlığın dünyaya kolayca yayılmasının sebeplerinden biri olarak İslâm'ın bu özelliğini gösterir. Kelime-i tevhidin, anlaşılması çok kolay iki esası içerdiğini, birinci şıkkın bütün insanlar tarafından kabulü zarurî olan itikadî bir hükmü, ikinci şıkkın ise insan-Allah ilişki­sini düzenlediğini ve her İkisinin de umumiyet üzere kabul edilen bir husus olduğunu kaydeder. Bu sade din, kişilerin imanını ve vicdanını denemek istemez, güçlük göstermez. Ortaya koyduğu esas ve hüküm­ler, bilgi bakımından en aşağı düzeyde olanların bile anlayışına sığar. Gerek tarihi ve gerek lisanî bakımdan incelendiği vakit İslâm'ın tam mânasıyle bir akıl dini olduğu anlaşılır. İslâm itikadının akıl üzerine kurulu olması bakımından ona "mâkul" demek yerindedir. Hz. Muham-med'in tebliğ eğlediği din vahye dayanmakla beraber, günlük hayata ilişkin problemlerin çözümünde kıyasa izin vermesi sebebiyle aklî kıyas üzerine kurulmuş hükümler mecmuası görünümündedir. Allah'ın birliği ve Hz. Muhammed'in peygamberliği Kur'an'ın bütün ahkâmının hülâsa-sıdır. İşte tebliğin bu açıklığı ve sadeliği İslâm'ın yayılmasına hizmet etmiştir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

İman ile İslâm arasındaki ilgiye gelince, bunlar konuşma dilinde çoğunlukla aynı anlamda kullanılmakla beraber birincisi daha çok kalp­le, ikincisi ise davranışlarla ilgili kavramdır. Çünkü birincisi tasdik, ikinci­si ise itaat anlamına gelmektedir.[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

2- İcmâlî ve Tafsîlî İman. İnanılan hususların detayları içerip içer­memesi bakımından iman icmâlî ve tafsîlî olmak üzere ikiye ayrılır.

a- İcmâlî İman. İman esaslarının tümüne birden ve özlü bir şekilde inanmaya denir. İmanın bu şekli Allah'a, peygamberlere ve âhirete iman (usûl-i selâse), kelime-i tevhid ve kelime-İ şehâdetin muhtevasına yani Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Hz. Muhammed'in O'nun elçisi olduğuna inanma ve yalnızca Allah'a iman (aslü'l-usûl) biçiminde özet­lenebilir.

b- Tafsîlî İman. İman esaslarının her birine açık ve ayrı ayrı inan­maya denir. İmanın bu şekli Âmentü'de belirtilen hususlara inanma şeklinde gerçekleştiği gibi, Hz. Peygamber'in Allah'tan getirdiği esas, hüküm ve haberlerin tümüne ayrı ayrı iman etme şeklinde de gerçek­leşir.
İcmâîî iman, İslâm'a girmek için bir anahtar konumunda olup, onunla kapı açılıp içeriye girildikten sonra içeride olanlar görülüp ta­nındıkça inanılacak şeylerin sayısı artar ve icmâlî iman tafsîlî imana dönüşür.


3- Tahkîkî ve Taklîdî İman. İman teriminin özünde 'bir şeyin doğru­luğunu tasdik etme' bulunmaktadır. Bu da akıl, kalb, vicdan gibi insanî mekanizmaların faaliyete geçirilmesi ile gerçekleşen bir husustur. Dola­yısıyla imanda esas olan tahkik yani bilgiye, araştırmaya ve \<avramaya dayalı inanmadır. Mü'min, ancak bu şekilde bir iman ile neye, niçin ve nasıl inandığının bilincine ulaşabilir. İstenen iman şekli bu olmakla be­raber vakıanın bu şekilde cereyan ettiğini söylemek zordur. Çünkü avam olarak adlandırılan halkın büyük bir kısmı araştırarak ve delillere dayanarak değil, anne, baba ve çevrenin telkini ile oluşmuş bir İmana sahip bulunmaktadır. İşte bu şekilde inanmaya da taklidî iman denil­mektedir. Taüdî iman geçerli olmakla beraber, inkarcıların itirazları kar­şısında sarsılabilmek gibi bir tehlike ile karşı karşıyadır. Bundan dolayı her müslümanın, en azından zamanla taklitten kurtulup imanını tahkik derecesine yükseltmesi gerekir.


4- Tasdik ve İnkâr Bakımından İnsanlar. İslâm inancına göre insanlar tasdik ve inkâr bakımından üç gruba ayrılır:

a- Mü'min. İslâm'da inanılması gereken esasların tümüne kalbiyle inanan ve bu inancını diliyle de ikrar eden kişiye mümin denir. İman­da esas olan kalb ile inanmak (tasdik) olmakla beraber, kişilerin kal­bindeki tasdik ancak ikrarları ile binebildiğinden, kalblerden geçeni bilemeyen biz insanların, kişilerin imanı hakkında kanaat sahibi olabil­memiz için İkrarları da gereklidir. Müminler âhirette ya doğrudan ya da günahlarının cezasını cehennemde çektikten sonra cennete girecekler­dir. İnkâr unsuru içermeyen amel, imanı ortadan kaldırmaz.

b- Kâfir. İslâm'da inanılması öngörülen esasların bir veya birkaçını
ya da tümünü inkâr eden kişiye kâfir denir. İman kalbin tasdiki ile gerçekleştiği gibi küfür de onun İnkârı İle gerçekleşir. Dolayısıyla kal­binde inkâr olmadığı halde baskı vb. sebeplerle ikrarı farklı olanlar bizim değerlendirmemizde kâfir olsalar da Allah nezdinde durumları farklıdır. Kâfirler âhirette doğrudan cehenneme girecekler ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

c- Münafık. İslâm'da inanılması gereken esaslara kalbi ile inanmadı­ğı halde söz ve davranışları ile inanmış gibi gözüken kişidir. Münafıklar dünyada mümin muamelesi görseler de Allah nezdinde kâfirdirler ve âhirette cehenneme konulacaklar ve ebedî olarak orada kalacaklardır. Onların cehennemdeki cezaları kâfirlerden daha fazladır.


B- Küfür

Küfür, sözlükte bir şeyi örtmektir. Dinî terim olarak ise imanın kar­şıtı yani peygamberin Allah'tan alıp bize tebliğ ettiği şeyleri inkâr et­mek demektir. İman, anlayış farklılıklarına göre kalp, dil ve amel yö­nünden tasdike denildiği gibi, küfür de onlardan biri ile olan inkâra denir. İmana konu olan esasların tümünü veya bir kısmını inkâr edene kâfir denir. İman edilmesi gereken şeylerden birini veya hepsini kalpten inkâr küfür olduğu gibi bir zaruret olmadıkça kendi isteği ile bunlar­dan birini dili ile inkâr etmek veya fiilen tahkir ve tezyif etmek de küfürdür.

Müslüman iken Allah'ın varlığı veya birliğini, dinin temel hükümle­rini inkâr etmek, bunlar hakkında kuşku beslemek veya uyandırmak, dinî kuralları hafife almak suretiyle İslâm'dan sapan ve dinden çıkan kişilere mürted, müslüman olduğunu söyleyen bir kişiyi inanç, söz veya davranışiarındaki inkarcı özellikleri sebebiyle küfre nisbet etmeye de tekfir denir.

Tekfir, dünyevî sonuçları çok ağır olan bir iştir. Çünkü hakkında böyle bir tesbit söz konusu olan bir insana karşı diğer müslümanların İslâmî ve ahlâkî tutumlarında bazı değişiklikler olmaktadır. Bundan do­layı, yüzde yüz emin olmadıkça insanlar hakkında bu tür ithamlarda bulunmamak gerekir. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, tarihte tekfir konusu zaman zaman istismar edilerek rakipleri susturma, din ve vic­dan özgürlüğünü kısıtlama aracı olarak kullanılmıştır. Bunun önüne geçmek için tekfiri itham vasıtası değil, durum tesbiti ve doğru bilgi­lenme aracı olarak kabul etmek gerekir.

__________________
Kahpeliğin bahanesi, İhanetin telafisi olmaz.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Cevapla

Etiketler
iman, ve


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Ahirete iman rüknünün, diğer iman rükünlerinden farkı nedir? Zen İslamiyet 0 02 Kasım 2012 22:18
Gerçek iman eden ile sadece dili ile iman eden kimseleri birbirinden ayıran fark Zen İslamiyet 0 01 Kasım 2012 20:22
Ahirete iman rüknünün, diğer iman rükünlerinden farkı nedir? Kalemzede İslamiyet 0 09 Ağustos 2011 12:19
Çok Mu Küfür Ediyorsun ? Küfür Ederken Vücudumuzda Bunlar Oluyor ! Süslü İslamiyet 0 26 Şubat 2010 23:54
BoT hakkında küfür koruması ekLeme !küfür Editor mIRC Scripting Sorunları 6 30 Kasım 2007 23:26