IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet

 Kayıt ol  Topluluk
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 30 Kasım 2011, 22:35   #71
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Sana azab-ı ilahi gelir

Adamın biri tek başına yolculuk yaparken, şeytan insan kılığında yanına gelip, arkadaş oldu. Adam öğle namazını, ikindi namazını, akşam namazını ve yatsı namazını kılmadı. Şeytan hayretler içinde kalıyordu. Her seferinde belki vaktin sonunda kılar, belki unuttu kaza eder diye bekledi. Ama olmadı.

Uyuma vakti geldi, adam yatıp uyudu. Sabah oldu, adam sabah namazını da kılmayınca, şeytan adamdan ayrılmak istediğini belirtti. Adam, (Ne güzel yol arkadaşlığı yapıyoruz, seni üzdüm mü? Bir şey yaptıysam söyle) dedi. Şeytan cevap vermedi. Adam ısrar etti, (Yoksa söylemeden bırakmam) dedi.

Şeytan, (Sen benim kim olduğumu biliyor musun?) dedi. Adam, (Sen söyledin ya, filan kimsesin) dedi. Şeytan, (Hayır ben şeytanım. Tam iki yüz bin sene ibadet ettim. Bu kadar zaman içinde bir kere Allah'a asi oldum ve ondan dolayı da kovuldum. Sen ise bir günde tam beş kere isyan ettin. Belki şimdi sana azab-ı ilahi gelir. Senin yanında olmam hasebiyle ben de azaba uğramaktan korkuyorum) diyerek adamdan uzaklaştı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları sohbet odaları Benimmekan Mobil Sohbet
Alt 30 Kasım 2011, 22:35   #72
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Sen bizi kiminle sanırsın

Yavuz Sultan Selim, hayatının son demlerinde yanından ayırmadığı doktoru Hasan Can'a hasta yatağında bulunduğu bir sırada:

- Hasan, beni nasıl görüyorsun, dedi. Hasan Can:
- Sultanım Allahü teâlâya kavuşmak zamanıdır. Artık Ona yönelin! dedi.

Yavuz:
- Ya Hasan bunca zamandır sen bizi kiminle sanırsın? dedi.

Hasan Can, (Sultanım hiç bir zaman sizin için öyle düşünmedim ve düşünmem. Yalnız şu var ki her zamanki hâlinizle şimdiki hâliniz mukayese edilemez... Ben bu bakımdan size hatırlatmak istedim) demişti ki Padişahın ağzından artık son defa La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah dediği duyuldu.

Yavuz Sultan Selim Han şehadet getirerek ruhunu teslim etti.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 30 Kasım 2011, 22:35   #73
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Sen elinde olanı yaptınKendisini içkiden kurtaramayan bir müslüman, hizmetçisine dört dirhem verir. İçki almasını söyler.
Hizmetçi giderken Mansur bin Ammarisimli bir zatın, bir fakire yardım topladığını görür. Mansur, (Bu fakire 4 dirhem verene 4 dua ederim) der. Hizmetçi, fakire 4 dirhemi verir. Mansur der ki:
- Hangi duayı etmemi istersin?
- Hizmetçilikten kurtulmak istiyorum.
- İkinci isteğini söyle!
- Fakire verdiğim dört dirhem benim değildi. Benden bunu isterler. Dört dirheme kavuşmayı isterim.
- Üçüncü isteğin nedir?
- Efendimin tevbe edip içkiyi bırakmasını istiyorum.
- Dördüncü arzun nedir?
- Allahü teâlânın beni, efendimi, seni ve kavmimizi affetmesini istiyorum.

Mansur bin Ammar,hepsi için gerekli duayı yapar. Hizmetçi evine gidince, efendisi, geç kalmasının sebebini sorar. Hizmetçi durumu anlatır. Efendisi sorar:
- Sen neler istedin?
- Hizmetçilikten, kölelikten kurtulmayı istedim.
- Peki seni azat ettim. Başka ne istedin?
- Dört dirhem istedim.
- Al şu dört dirhemi. Başka ne istedin?
- Tevbe edip içkiyi bırakmanı istedim.
- Tevbe ettim. Başka ne istedin?
- Allahü teâlânın hepimizi affetmesini istedim.

Efendisi duraklar, (İşte bu benim elimde değildir) der. O gece rüyasında, (Sen elinde olanı yaptın da, biz elimizde olanı yapmaz mıyız? Seni de, hizmetçini de, Mansuru da ve orada bulunan hepinizi affettik) denir.

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Şubat 2012, 12:36   #74
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Sabır Taşmaz Sabır Tükenmez





Sabrın gerçek anlamını ve Allah Katında ne denli beğenilen bir ibadet olduğunu müminler yaşam rehberleri olan Kur’an’dan öğrenirler. Bu güzel ahlak özelliğini Allah’ın buyruklarına uygun yaşar ve ‘güzel bir sabır’la sabrederler.

Sabır toplumda genellikle karşılaşılan zorluk ve sıkıntılara göğüs germek, bunlara katlanmaya çalışmak ve tahammül etmek olarak bilinir. ‘Bir yere kadar dayanma gücü’dür sabır ve bu nedenle de zaman zaman ‘taşması’, ‘tükenmesi’ de son derece doğaldır. Hatta sonunda somut bir çıkar elde edilemeyecek olan bir konuda sabır göstermek de gereksizdir. Hiçbir yarar sağlamayacak bir sabrın, boş yere sıkıntıya katlanmak olduğuna inanılır.

Oysa Kuran’la bildirilen sabır, bu tahammül anlayışından oldukça farklıdır. Tahammül acı, sabır ise insana zevk verir. Müminler, sabrı Allah’ın bir emri olarak yerine getirirler ve bu yüzden de hiçbir zaman sabırlarında tükenme ya da taşma gibi bir durum yaşanmaz. Bu önemli ibadeti yaşamları boyunca şevkle yerine getirirler. Bunun yanında iman edenlerin sabretmelerinin karşılığında somut bir çıkar beklentileri yoktur. Sabır mümin için Allah’ı hatırlamaktır, mutluluktur. Rabbimizin hoşnutluğunu kazanacaklarını bilmek, onların alabilecekleri en güzel karşılıktır.

Allah’ın tarif ettiği gerçek sabır, Kur’an ayetlerini ve ahlakını her durumda ömür boyunca yaşama konusunda kararlı olmaktır.

Kuran’da "... sürekli olan ’salih davranışlar’ ise, Rabbinin katında sevap bakımından daha hayırlıdır, umut etmek bakımından da daha hayırlıdır." (Kehf Suresi, 46) ayetiyle Yüce Allah, kararlılıkla sürdürülen salih davranışların değerine dikkat çeker. Kur’an’da samimi inanan kullarının sabırlı ve tevekküllü olduklarını da Rabbimiz şöyle haber verir:

“Onlar sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.” (Nahl Suresi, 42)
Rabb’imizin yüceliğini gereği gibi takdir edebilmeleri, müminlerin güzel bir sabır göstermelerini kolaylaştırır. Allah’ın sonsuz ilim sahibi olduğunu bilen bir insan, kendisi için en hayırlı olanı ancak O’nun belirleyebileceğini bilir. Ve Allah’ın karşısına çıkardığı her olayda mutlaka bir hayır ve hikmet olduğunu bilerek tevekkül eder, güzel bir sabırla sabreder. İbadetin Allah ile buluşma zamanları olduğunun bilincinde olan mümin, sabretmesi ya da tevekkül etmesi gereken anlarda, Allah ile olan randevusunu kaçırmaktan şiddetle sakınır.

Dünya hayatının gerçek yüzü konusunda şuurlu olmaları da müminlerin sabırlarında sürekli olmalarını sağlar. Yaşadıkları her sıkıntıyı, Yüce Allah’ın kendilerini sınamak için yarattığını bilirler. Allah bu dünyada Kendisine ibadet etmekte kararlılık ve sabır gösterenleri, benzersiz barınma yurdunda ağırlayacağını vaat eder:

Ve onlar-Rablerinin yüzünü (hoşnutluğunu) isteyerek sabrederler, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık infak ederler ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte onlar, bu yurdun (dünyanın güzel) sonucu (ahiret mutluluğu) onlar içindir. Onlar, Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve soylarından ’salih davranışlarda’ bulunanlar da (Adn cennetlerine girer). Melekler onlara her bir kapıdan girip (şöyle derler "Sabrettiğinize karşılık selam size. (Dünya) Yurdun(un) sonu ne güzel." (Rad Suresi, 22-23-24)

Yüce Allah Kur’an’da , “… sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i İmran Suresi, 142) buyurur. Bir başka Kur’an ayetindeki, “sizden önce gelip-geçenlerin hali başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?..” (Bakara Suresi,214) ifadesinden ise, müminin yaşadığı olayların, Allah’ın sünneti olduğunu anlıyoruz. Allah mümini cennetine almak için o musibeti vermektedir. Mümine düşen de, musibet karşısında üzülmek, sıkıntıya düşmek değil, tam aksine Rabbine olan sevgisini, inancını kanıtlayan güzel bir sabır örneği göstermektir. Çünkü yalnızca bu dünyada her şeye sabretmenin karşılığı olarak samimi müminler, Yüce Rabbimizin rızası ve diledikleri her şeyin bulunduğu sonsuz bir huzur ve güven ortamı olan cennetle ödüllendirileceklerdir:

İşte onlar, sabretmelerine karşılık (cennetin en gözde yerinde) odalarla ödüllendirilirler ve orda esenlik dileği ve selamla karşılanırlar. (Furkan Suresi, 75)

Allah her konuda sınayabilir. Açlıkla, canlardan mallardan kısarak sınayabilir.…Bunlar sınav başlıklarıdır. İmtihanlara hazır olmak gerekir. Emir her an bizim için iner ve her görüntü inanan insanlar bizim için hayırla yaratılır. Tevekkülsüz davranmak, kızmak, üzülmek Allah’ın yarattığı kadere saygısızlık olur. O halde yapmamız gereken güzel bir sabırla sabretmektir:

"Şu halde, güzel bir sabır (göstererek) sabret." (Mearic Suresi, 5)

Fuat Türker

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 10 Şubat 2012, 12:37   #75
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Yâ Rab Mededî



Senden olmazsa inâyet, hâl yâ Mevlâ ne güç

Emr-i din gâyette müşkil, âh bu dünyâ ne güç

Öldürür mü âkıbet ben rû-siyâhı bu hicâb

Ölmek âsândır velâkin haclet-i ukbâ ne güç

Sâkiyâ mey sun ki aşk-ı yârdan, bî-tâkatım

Evveli âsân göründü, âhiri ammâ ne güç

Mürşid-i pâkin hemân pâyine düş, var ey gönül

Cümle düşvâr işleri âsân eder, ona ne güç

Bir nazarla toprağı bî-şek ederler kimyâ

Feyz-i isti'dâd lâzımdır velî Yahyâ ne güç

Bu gazeli paylaşmak şarttı, ama bu paylaşımın şekli hususUnda çok düşündüm. Olduğu gibi paylaşsaydım, hissetmediğimi yazmamak şiârım sebebiyle koyu bir umutsuzluk yazısı olacaktı. Çünkü Şeyh Gâlib'in "İsterim hüsnün gibi" şiiri ile paralel bir şerh vardı zihnimde... Ne ki, umutsuzluk şeytanın vasfıdır ve bizim server-i kervanımız "Dengeni bozma!" derken dengeyi bozacak sözler etmek ne demek? Nasipsizlik...

Bıraksam nadasa tesiri kaybolacaktı. Oturup karşısına yüzüne baktım saatlerce. Saatlerce... Söyleştim içimden... Şâirine gönlümden mesajlar gönderdim. İdris peygamberi andım, yazarların pîrini... Sözü güzel kılmak çabamı sundum Rabbime... Sözü güzel kılmak gerektiğine olan inancımı sundum Rabbime...

Ve nihayet işte şiir bana arkasını döndü, gördüm ki duvara bakarmışım, önünde imiş asıl manzara...

Şiiri tersten okudum...

Sözüne her daim meftun olduğum sultan-ı zaman "feyz"i ne güzel tarif eder:

"Feyz, iyiliği yapma kuvvetidir."

Herhangi bir söz, sohbet sizde iyilik yapma kuvveti ortaya çıkarıyorsa, o söz ve o sohbetten feyz almışsınız demektir. Çıktığınızda unutuyorsanız eğer, feyz almamamışsınız...

Bu tarif ile feyz-i istidad ne ola ki?

"Toprak ol ki gül bitiresin özünde

Topraktan başka kavuşan olmadı güle"

"Bir nazarla toprağı bî-şek ederler kimyâ

Feyz-i isti'dâd lâzımdır velî Yahyâ ne güç"

Toprak isen eğer güneş nazarlı mübarek zâtlar teveccüh ederler de senden cevherler fışkırır. İyi olmak istidadında isen bir hoca elinde kıymetlenir, şekil alır, olgunlaşırsın. Kuru odundan tomurcuklar fışkırtan bahar gibi... Ama bu herkesin başardığı bir şey değil. Gayret gerekiyor, dengeli olmak, düzenli, disiplinli olmak, sağlam durmak gerekiyor...

İstidad, kişinin genlerine yerleştirilmiş enfüsî emirler oluyor ve geliştirilmezse eğer, sönüp gidiyor. Düşünün, dünya tarihinde nice yetenekli insan yaşamıştır; eğitim imkânları olmadığı için "Ben eskiden..." diye başlayan cümleyi kuran... Kendi çalışması, çevresinin tesiri, imkânları... Kristalleştirici ve felce uğratıcı tesirler... Bir tek element ile kristal oluyor yahut kömür...

Burada, eski edebiyatın güneş ışığının toprağı altına çevirdiğine dair mazmûnu ele alınmalıdır, yoksa hiç bir şey ifade etmez. "Mazmun"lar, gerçeklikle ilişkisi olmayan tedâîler âdeta...

Mürşid-i pâkin hemân pâyine düş, var ey gönül

Cümle düşvâr işleri âsân eder, ona ne güç

Madem güç bir iş, bu istidadı harekete geçirmek ve bunun için bir feyizli nazar gerekiyor; o hâlde tertemiz bir mürşid bulup hemen ayağına düşmek, eteğine yapışmak gerekiyor. Burada irşadın târif oluşu ve pâk oluşun gönle ait bir keyfiyet olması, kelimelerin özenle seçildiğini gösteriyor. Temiz bir gönülle varacaksın o tertemiz eşiğe... O mürşid-i kâmil için zorluk yok; işini iyi yapan, eğitimini iyi veren bir hoca o... Yolu iyi bilen bir rehber... Hele de zor işler, direk ona götürülür.

Sâkiyâ mey sun ki aşk-ı yârdan, bî-tâkatım

Evveli âsân göründü, âhiri ammâ ne güç

Varıp kapısına ne denir? Buğday değil, değil mi; Yûnus gibi, yârin muhabbetine erdir denir. Güçsüz kalmış yüreklere başka ne gerek? Demek istidadın ortaya çıkması için "muhabbet", bir kolaylık sebebi... İşleri kolaylaştıran bir iksir o... Hele de yolun başındaki kolaylığı geçip yollar dikleştiğinde, işler yığıldığında, boyunu aştığında muhabbet lazım insana... Son merhalede "aşk" lâzım insana...

Öldürür mü âkıbet ben rû-siyâhı bu hicâb

Ölmek âsândır velâkin haclet-i ukbâ ne güç

Bu örtüler, bu kesret-i dünya karatıyor insanın kalbini, kapatıyor kalbin damarlarını... Öldürür evet, lâkin bu kadar kolay teslim olmak utancı ile nasıl çıkılır Hakk'ın huzuruna?

Senden olmazsa inâyet, hâl yâ Mevlâ ne güç

Emr-i din gâyette müşkil, âh bu dünyâ ne güç

Gaflete kaptırıp gitmek kolay, imtihanları görmezden gelip yaşayıp gitmek, kolay... Dikkate alınca iş zor; kimseyi kırmadan kendin olmak, tercihlerinde başarılı olmak... Zor... Dünya ne kadar câzip, ukbâyı unutana! Dünya ne kadar parlak, ukbanın ışığını görmeyene...

Bu ise, ancak inâyetle olacak. İnâyet, Hak'tan karşılıksız gelen yardım... Tevfikte kişinin çabası da gerekiyor; ama inâyet karşılıksız, vehbî... Kesbî değil...

Dünyaya gelişle başlayan yaşamak imtihanında; yoğun ilgi, muhabbet, aşk, derken öyle bir noktaya geliyor ki insan, orası dünya denen dar boğaz... Teorik olarak öğrendiğin herşeyin pratiğini yapman isteniyor. "Birçoğunu da bağışladık!" buyruluyor. Çünkü dostâne bir tecelli ile yaratmış Rahman, kullarını.

"Yahyâ ile" dirilişi anımsatarak başlamıştık söze... Mevlâ diyerek, dostluğu hatırlatarak bitiriyoruz.

Senin yardımın olmazsa durumumuz çok zor, ey bizim Mevlâ'mız, dostumuz...

Mânevî dirilişler, her zaman zaferle neticelenmiyor. Her çatlayan tohum filizlenmiyor. Çürümek, kurumak da var. Ve hatta insanların çoğu cehâlet ve zulüm ile mâlul kalıyor. Bu müthiş imtihandan, ancak Allâh'ın yardımı ile başarılı bir şekilde çıkılabiliyor.

"nasrun minallâhi ve fethun karîb"

Yardım Allah'tan, fetih yakındır...

Fetihteki açılmanın, kötü bir hâlden iyi bir hale dönüşmek gibi bir mânâsı olduğunu da belitelim.

"Müminleri müjdele..."

Ayşenur Vural

 
Alıntı ile Cevapla

Alt 29 Mayıs 2012, 17:33   #76
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Menkıbeler




Beyit



Sür, çıkar ağyârı dilden tâ tecelli ede Hak!
Padişah konmaz saraya, hâne ma’mûr olmadan,
(Şemseddin Sivasî)

Yani:
Allâh’dan başka her şeyi çıkarmak suretiyle kalbi mamur et ki sultan ancak mamur olan saraya girdiği gibi Allâhü Teâlâ da ancak böyle temiz bir kalbe tecelli eder.


Fazilet Takvimi 2012

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
menkıbeler


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık